Şakir ARSLANTAŞ

Konu: Seçim sisteminin değiştirilmesi demokraside değişiklik anlamına gelir mi?

Sofya’daki Borisov hükümetinin 15 Kasımda İstifa etmesi üstüne yazıp çizenler çoktur. Her ağızdan bir laf, her torbadan bir tavşan çıkaranlar, gerçekleri konuşmaktan sanki kaçıyor, gitsin gidecek olduğu yere kadar havası esiyor.

İlk kar ve sert hava toplumu gerdi. Bir ton odun fiyatının 85 levaya çıkması ve elektrik sayaçlarının elektrik faturalarını sanki hep bozuk bir ayarla yazması ve ayrıca kullandığımız doğal gazın Almanya’daki fiyatından % 35 daha pahalı olması, insanları “ne olacaksa olsun!” sınırında birden bire hareketlendirdi.

Olup biteni gözetlemekten maaş alanlara “nedir şu olup bitenler” yorum getirimisiniz desek, alacağımız yuvarlak cevap şu olacaktır: “Temsili demokrasi ile direk demokrasi çarpışıyor.”  Bu sözlerden bir şey anlamayanlara yapılan açıklama ise şudur: “Hani şu halkoylamasında bir kâğıda 3 işaretleme yaptık ya, hatırladın mı? Onun acısı, yeni başladı, daha çok yanacak.” Başka bir değişle, Mecliste oturan 240 kişinin temsil ettiği partiler en fazla oy alanın seçim kazanmasını öngören majoriter sistemi henüz onaylamadılar, 2017 meclisinden 34 milyon levacığı yana çekerek, 26 Mart’ta yapılacak çoğunlukçu seçimde herkes hakkını alır, aramızda paylaşıverelim dediler.

Tahminde bulunmaktan maaş alanlar ise şöyle diyor: “Martta erken seçim, ama önce Aralığın 20’sinde, meclis Noel tatiline çıkmazdan hemen önce GEÇİCİ SEÇİM HÜKÜMETİ ilan edilecek. Bu işin parası ayrıldı. Ardından Noel ile Yıl Başı sofralarında BİZİM ANAYASADAN ÇORBA OLUR MU? konusu tartışılacak.”

6 Kasımda halkoylamasına katılanlar, NE OLACAĞINI DÜŞÜNMEDEN VE BİLMEDEN oy verdiler. Kısacası 2.5 milyon insan gafil avlandı. Herkesin kafasına “beni seçseler ben de yönetebilirim” sineği girmişti. Başbakan olarak münasip gördükleri Boyko Borisov istifasını sununca şuna takıldılar: “Neden acaba? Hendeği görmemiş olsa, büyük bir kaza olacağını sezmemiş olsa, frene basıp istifa etmezdi, neden istifa etsindi!” Borisov Bakanlar kurulundan indi, fakat memleketi yönetmekten vazgeçmedi. Hükümetin “dıştan” ortağı VMRO Harmanlı’de isyanı “ben çıkardım” diye avaz avaz bağırıyor, ama Başsavcı Tsatsarov’un kulağına su kaçmış olacak işitmiyor. İsyan tahrik eden bir haydut tutuklanmaz da, kime kelepçe takılır? Ben artık soru sormak istemiyorum. Sofya mahkemesinde skandallara karışan yargıç Çanelova hakkında duruşma başlamış, bir davaya hatırılması gereken 468 bin leva mahkeme harcını yatırmayanları haklı çıkaran bu yargıç da. Bankalarda milyonları olanlardan biridir. Şahsen ben zulüm kurbanlarından biriyim, adaletsizlikten tiksindim ve memleket değiştirdim, diktatörlüklere de çok karşıyım, son zamanda okuduğum kitaplarda “yarı diktatörlük biçimi” arıyorum. Yani halk için demeokrasi, hırsızlar, soyguncu ve zalimler için amansız diktatörlük olan bir örnek. Henüz bulamadım. Bazı şeyler güneş gibi, sevgi gibi, öfke gibi yarıya bölünmüyor…

Herkes “güvenceli bir ortam yok” demeye başlamıştı. Bulgaristan’dan çıkanlar dönmeyi düşünmüyor. Çingene gettolarında güvenli bir hayat vaat edenler yalan söylüyordu. Çalıp kapmaktan, halkı soymaktan ve dolandırandan yaşayanların geceleri uykusuzdu. Yani her şeyin ayarı kaymış, düzen bozulmuştu. Bu gidişin ardından Yılbaşı sofrası kalktığında Ocak ve Şubat gösterileri başlayacaktı. Bu gidişle şu kaçıncı katta olduğunu bilmediğimiz Bakanlar Kurulundan kurumuş şubat ayında bir saksı gibi atılmaktansa, Kasım ayında istifa sunmak daha hayırlı deyenlere hak vermek, akla yakındı.

Öyle ki Borisov istifasını sunarken Bulgar halkını sıkıştıran olumsuz enerjiyi saldı. Akıl edip de salmamış olsaydı, Şubat ayında balon gibi patlayacaktı. Rezil olmaktan kurtuldu.

***

Her büyük dalganın ardından bir sürü daha küçüğü geldiği gibi, GERB hükümetinin ortada gözle görülür bir neden yokken görevden çekilmesi iktidar heveslisi halk yardakçısı güçleri hemen ateşledi. Faşist kokan Volen Siderov sinekkaydı tıraş oldu, takım elbise değiştirdi ve yazdığı altı kitabı daha lüks bir baskıya vererek, stüdyo ve Büyük Elçiliklere taşımaya ve hediye etmeye başladı. Onun kanısına göre, Bulgaristan iç ve iç borçların yükü altında yere yaslanmış ve şu karlı kışlı günlerse ayağa kalksa bile yürüyebilecek durumda değildi.

Siderov

O artık kendi adına konuşmuyordu. 2016 yılı onun için aklını başına devşirdiği yıldı. Başbakan Borisov’tan 45 bin leva alacağı vardı, bağışladı. Sağ milliyetçilerle kavgalıklıydı. Onlarla da sarmaş dolaş oldu. Derken 50 yaşında yeniden baba oldu ve kendini baba değil dede gibi hissedince, sanki duruldu. Bulgar toplumunun tabanına bakmak gerektiğini de şimdi anladı. Taban kokulu ve vıcır vıcırdı. Kaysa kalkamazdı. Düşse ezilirdi. Bu yüzden 6 Kasım’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi azılı düşmanları olduğu sağ milliyetçilerden Karakaçanov ile Simyonov onun iki koltuğuna birden girince sanki yeniden dünyaya geldi ve dirildi.

Bulgaristan’da aşırı sol dendiğinde, Rusya destekli ve Putin’ibn Balkanlar ve özellikle de Bulgaristan doktrinine hizmet eden, her konuda aceleci olan ve ülkemizi NATO ve Avrupa Birliği (AB) rotasından geri vites takıp, Rusya’ya bağlamaya çalışanlar arasında en aktif olan  “Ataka” partisi ve onun lideri Volen Siderov’tur. Bu parti,  2005’te kuruldu. Türk ve Müslümanların siyası partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) lideri Ahmet Doğan bu işi finanse etti. O dönem Bulgaristan’da Rusya’nın en büyük ekonomik ve mali ejderhası olan, devlet ekonomisinin kanını emen, aynı zamanda siyasete de karışarak, Bulgarların yakın tarihindeki suçluların cezalandırılmasını ne pahasına olursa olsun engellemek için kurulan “Multi Grup” mafya grubu da “Ataka” partisini parasız bırakmadı. Parti “Alfa” TV programlarına başladı, gazete çıkardı, etniklere karşı siyasi saldırıya geçti. Bu saldırılar Türkleri, Pomakları ve Çingeneleri sindirmeyi hedef aldı. Borisov hükümetinde 2 dönem kültür bakanı görevinde bulunan Vejdi Raşidov da bu mafyotik ahtapotun  kollarından biriydi. Bu çalışmaların mecliste ve parlamento dışında, kamuoyunun her hücresinde ısrarla önlemeye çalıştığı 1972’de Müslüman Pomakların ve 1984–1989 yılları arasında Türklerin isim, dil ve din değiştirme zulmü kapağının açılmasını önlemek, “Belene” kampı dosyalarının açılmasını engellemek ve uygulanan terörün bir rejim terörü olduğunun dünyaya duyurulmasına set çekmekti.

Siderov diğer ırkçılarla birlik olup, iktidar kuyruğunu tutmak için yerinde sıçrasa da son haftalarda daha fazla Türklerin ve Müslümanların üze olduğu HÖH-DOST ve Özgürlük ve Demokrasi partisine direk olarak saldırmaz oldu. Çünkü Amerika ve İngiliz Büyük Elçiliklerine yaptığı son ziyaretlerde, Batılı dev güçlerin Bulgaristan Türk azınlığının siyaset alanında yer almasından yana olduğunu öğrenince, tonu değiştiği gibi, dilinde de bir düğümlenme var.

Ülkemizde bugün derinleşmeye devam eden ve siyasi bunalımdan parlamenter bunalıma sıçrama aşamasında bulunan krizden hemen yararlanmak isteyen Siderov ve Partisi, başbakanlık istedi. Aşırı popülist davrandı. Emekli maaşlarının 161 levadan 1000 levaya çıkarılmasını, asgari ücretin 1000 Euro olmasını, NATO ve AB’den çıkılmasını ve siyaseti Batı’dan koparıp Moskova’ya başlanmasını istedi. Hiçbir ekonomik gerçeğe dayanmayan bu halkı aldatıcı ve boş umutlarla seçmeni kandırmayı amaçlayan siyaset çizgisi şimdilik tutmadı.

İki katlı Rus siyaseti

Bu gelişmeler esnasında biz Rusya’nın Bulgaristan’da iki katlı bir devlet siyaseti izlediğini gördük. Bu politikanın üst katı, Bulgar devlet adamlarından Rusya’nın AB’yi çökertme ve NATO’yu dağıtma yaklaşımına hizmet etmeleri istenirken ki biz bunu Siderov gibi sol marjinellerin ve Valeri Simyonov (VMRO) ve Krasimir Karakaçanov (PF) /güya Yurtsever  Cephe/ gibi sağ marjinellerin ağzından seçim kampanyası öncesi,  Cumhurbaşkanı seçim kampanyasında ve seçimden sonra defalarca işittik. Üstelik Moskova bu defa, Bulgar sol ve sağ aşırı milliyetçi uçlarını istediği zaman tutucu geleneksel milliyetçi bir cephede (bu defa Yurtsever Diriliş Cephesi’nde) gerçekleştirdi. Bu kenetlenmeye gerekçe olan “sığınmacı seli korkusu” alabildiğine sömürüldü. Hatta bu güçler (30 Kasım 2016) çağrılan, Bulgar devletinin en yüksek siyasi forumu olan cumhurbaşkanlığı katındaki Ulusal Güvenlik Komisyonunda keşmekeş yaratıp iktidara tırmanmak için, Bulgar tarihinde, ardında kan gölü bırakan, Makedon İç Devrim Örgütü (VMRO) en büyük sığınmacı kampının bulunduğu Harmanlı kentinde ayaklanma kışkırttı. Ağır koşullara isyan eden 3 bin sığınmacın da isyan edince polisle sert çatışmalar yaşandı. Olayları fırsat bilen “Ataka”, VMRO ve PF üçlüsü Cumhurbaşkanından hükümet kurma süresi istedi. Bu, Moskova’nın bunalımdan faydalanarak aşırı milliyetçi ve ırkçı siyasetçileri iktidara taşıma planından bir halkaydı.

Milliyetçi popülistler.

Aynı hafta, istifa etmiş olan GERB partisinin 2007 devlet bütçesinin halk meclisinde görüşülmesi esnasında, halk yardakçısı milletvekilleriyle yaşanan çok sert çatışmadan sonra, GERB lideri B. Boriov’un aşırı güçlerin iktidar planlarını asla desteklemeyeceğini açıklamasıyla marjinellerin iktidar olabilme hayalleri kesin suya düştü.

Huzur bozanlar.

Harmanli isyanı, Rusya’nın ülkemizdeki yerel temsilcilerinin artık sığınmacı aleyhinde, Müslüman ve Türk düşmanı tabanda AYAKLANMA KIŞKIRTABİLECEK duruma gelebildiklerini kanıtladı. Toplumu karıştırmak ve huzuru bozmak isteyen bu güçlerin özellikle Sofya, Plovdiv, Varna ve Yambol il merkezlerinde örgütlenmiş olduğu, kışkırtma yapan aşırı sağ ve sol partilerin halka bayrak, düdük, trompet, küçük davul ve pankart, yiyecek içecek dağıttığı, protesto eylemlerini daha görkemli duruma getirmek için ulusal propaganda imkanları sahip olduğu, tabana kolayca inebildiği ve hırslı ve doldurulmuş kitleleri kiraladığı taşıt araçlarıyla bir merkezde toplama imkanlarından faydalandığını gösterdi.

Kışkırtıcı milliyetçiler cezalandırılmalıdır.

2014–15 yıllarında cami ve mescitlere saldırılarıyla, Müslüman ibadet merkezlerinin gerçek sahiplerine geri verilmesine ilişkin mahkeme kararlarına karşı isyan eden bu güçler sanki ilk antrenmanlarını yapıyordu. Son olaylar Bulgar demokrasisinin ciddi onarıma ihtiyaç duyduğunu, bu gidişle olayların faşizme tırmanma tehlikesi gizlediğini ortaya koydu.

Ulusal bütünlüğümüz için tehlike gizleyen son siyasi gelişmeleri çok yakından izleten Sorumluluk Özgürlükler ve Tolerans için Demokrasi DOST partisi lideri Lütfi Mestan aşırı milliyetçi ve ırkçı güçlerin iktidara tırmanması tehlikesi ile ilgili Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e gönderdiği uyarı mektubunda aynen şöyle dedi:

DOST partisi yönetimi olarak, sözüm ona Yurtsever Cephe’ye hükumet kurmak için görev süresi vermeyerek sizleri onurlu bir Cumhurbaşkanı kalmaya davet ediyoruz.”

Partinin konumunu açıklarken L. Mestan şöyle dedi: “Aşırı sol ve sağ güçlere hükumet kurmak için araştırma süresi tanınması, muhtemel bir kabine kurulması için olumlu umut ışığı olmaktan fazla, şerefli bir görev süresinin sonunda cumhurbaşkanının bir “faşist” senaryoya katılıp katılmayacağına bir sınav olacaktır.”

DOST partisine göre, “Aşırı milliyetçilerin hükumet kurma süresi elde etmesi, ülkemizdeki etnik barışa bir tahrik olmakla kalmayıp, Bulgaristan’ın stratejik rotasına da bir darbe olacaktır.

Bulgaristan bizim memleketimizdir. Dünyada vatan, memleket, baba ocağı pazarı yoktur.

Değerlerimize de miras aldığımız edinimlere sahip çıkmak zorundayız.

Siyaseti yakıntan takıp edip her zaman tepki göstermeye hazır olmalıyız.

Unutmayalım. Her günümüz bir kavgadır. Biz saldırmasak da onlar hep hücuma hazırdır.

Büyük bir milletin evladı olarak doğmuşuz, şerefimizi koruyalım.

Lütfen çevreniz ile paylaşınız.

Reklamlar