Konu: 1990’dan beri Cumhur-başkanlarının hepsi Bulgaristan Türklerinin oylarıyla seçildi.

HÖH Partisi Bulgar Demokrasisi Önünde Günahkardır.

“Multigrup” Bulgaristan’ı HÖH Aracılıyla İdare Etti.

HÖH Liderleri Sofya’ya Yün Çorap ve Sandalla Geldiler ve

Gergi Markov – Temyiz Mahkemesinde Eski Yargıcı.

Bulgar Temyiz Mahkemesi kıdemli yargılarından biri olan Georgi Markov, Demokratik Güçler Birliği (CDC) kurucularından olup 10 Kasım 1989’dan gübümüze kadar siyasi gelişmelere aktif katıldı. Keskin dili ve konumlarını ne pahasına olursa olsun sonuna kadar koruyan biri olarak bilinir. “PİK” ajansının G. Markov ile yaptığı söyleşinin konusu SEÇİM KANUNUNDA DEĞİŞİKLİKLER VE HÖH-DPS PARTİSİNİN ŞİMDİKİ DURUMDAKİ KONUMUDUR.

Soru: Sayın Markov, Bulgar Anayasasını en iyi bilen biri olarak, mecliste hazırlanan Seçim Yasası Değişikliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yanıt:  Birkaç ilkesel sorun var. Bir, Herkesin oy kullanması zorunlu kanunla yasaklandı. Anayasamızın dolaysız yargı hükmü olmadığından, Anayasamız vatandaşların oy kullanma hakkını bir mecburiyet olarak değil bir sübjektif hak olarak görüyor. Yasalar oy kullanmayana ceza ön görmediğine göre, zorunlu oy kullanmadan söz edilemez. Oy kullanmayı zorunlu hale getiren ülkelerde ceza kesiliyor, devlet görevi almak isteyenler belirli bir zaman içinde bunu yapamıyorlar. Avrupa’da bu artık moda olmaktan çıktı. Eskiden Bulgaristan’da bu uygulandı, fakat seçime katılanların oranı yükselmedi. Seçime katılmayanların seçim listelerinden silinmesi (çıkarılması) gülünçtür, çünkü hiç kimsenin seçime katılma hakkı elinden alınamaz. Anayasal bir haktır. Bu yaptırım da yumuşatıldı, çünkü listelerden ismi silinenler yeniden dilekçe verip seçime katılabilirler.

Olay Anayasa Mahkemesi’ne götürülürse, vatandaşların seçim listelerinden çıkarılması maddesi, asla geçmez. Kuşkusuz Bulgaristan seçmenin seçime katılma aktifliğinin yükseltilmesi gerekiyor, çünkü 1990’da yapılan ilk demokratik seçimde katılım oranı % 90 iken bugün % 50’nin altına düşmüştür. Çünkü 26 yıl önce vatandaşlarımız maça, sinemaya ya da mantar toplamaya gideceklerine, oturup meclisteki tartışmaları izliyorlardı. Herkes siyasetten ilgileniyordu.

Bugün artık “milletvekili” anlamsız bir kavram oldu. 1990’larda siyasette fikir kaynıyordu ve her şey  ilgi çekiciydi. O yıllarda meydanlardaydık. “Kartal Köprü“deki büyük mitingi hatırlayınız, o mitingde konuşma yapanlardan birinin ağzından “seçime katılma zorunludur,” sözü çıktı mı? Birisi bunu söyleseydi, kartalların birinin gagasına asılırdı. O zaman Vatan Cephesi (OF) bültenleriyle zorunlu oy kullanmaktan herkes bıkmıştı ve hür oy kullanma hakkına kavuşmuşlardı. Seçim yasasının daha iyi bir duruma getirilmesi için farklı ve yeni bir şeyler bulunması gerekiyor.

Örnekler verebilir misiniz?

Benim için en iyi örnek majoriter (çoğulcu) seçimdir. Bulgar parlamentosundaki milletvekillerinden 120’si (yarısı) çoğulcu (en fazla oy alan) sisteme göre seçilmelidir. İnsanlar kime oy verdiklerini, kimi seçtiklerini bilmelidirler. Şahsiyet öne çıkmalıdır. 1990’da Büyük Millet Meclisi’nin karma seçim sistemine göre seçmiştik, yapılan doğruydu. İyi sonuç alındı.

Almanya ve Macaristan’da halen uygulanan sistem budur. Bizde, GERB partisi dışında partilerin hepsi karma sistemden korkuyorlar. Bu sistemin büyük partilere öncelik ve ayrıcalıklar getirdiği doğrudur ve uygulandığında GERB mecliste tek başına çoğunluk sağlamış olur. Sorun nedir? Gizem parlamenter demokraside gizlidir. Güçlü hükümet olması için güçlü meclis çoğunluğu olması gerekir.

Dostum Boyko Borisov, aynı zamanda hem Başbakan hem de milletvekili olmak zorunda. Adalet sisteminde reform yapılması, Türkiye ve Rusya’nın Bulgaristan’ın iç işlerine karışıp karışmadığı konusunda komisyon toplarken ya da şimdi seçim yasasında değişikler yapılması için kapıdan kapıya çalması ve taraflarla müzakere etmesi gerekiyor.

Soru: Son dönemde herkes GERB’e karşı dalgası yükseliyor. Bu ansızın bir gelişme midir?

Yanıt: Hayır. Herkes GERB’e karşı dalgasını daha Kostenbrot olayında gördük. (O zaman bu şehirdeki matbaada 35 000 oy bulunmuştu.) Ben bugün biraz neşeliyim, çünkü Borisov’un son mülakatına kulak verdim ve benim yıllardan beri tekrar ettiğim ve bir gerçek olan, Güçlü Bulgaristan Partisi’nin (DCB) Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin (BCP) partneri olduğunu anladığını algıladım. Bundan sonra Başbakan Borisov’un onlara avanta ve devlet görevi vermeyeceğine inanmak istiyorum. Çünkü o onları yalnız % 1 toplumsal destek almalarına rağmen iktidara aldı. Oysa, bu parti Sosyalist Parti ile birlikte verilen gensoruda B. Borisov’un birinci hükümetine karşı oy kullanmıştı. Onlar, Bulgaristan demokratik güçlerinden seçilen ve hala sağ olan Cumhurbaşkanı Petır Stoyanov’un  Anayasa Mahkemesi’ne alınması yolunu kestiler. Onlar onu küçük düşürdüler.  Bugün aynı güçler iktidar çanağından yerken, bir de muhalefetiz diyorlar.

Soru: Bugün Cumhurbaşkanı sırtına hançer sapladıklarını itiraf etti…

Yanıt:  Onun bu sonuca varmasına çok sevindim. Ben GERP partisi sempati duyuyorum, fakat onlarla ortaklık yapılmasına karşıydım. Ben yeni seçim olmasını istiyorum, hem de art arda birkaç seçimde maskelerinin düşmesinden ve gerçek yüzlerinin görülmesinden yanayım. Yekpare meclis çoğunlu sağlanmalıdır.

Son 26 yılda Bulgaristan’da koalisyon hükümetlerinden iyilik gören olmamıştır. Vaktiyle Çar Simeon, “koalisyon iyidir, taş düşerse herkesin başına düşsün” diyordu. Yıllar taşların yalnız onun başına düştüğünü gösterdi. 2 milyon tarafından desteklenirken, elinde 2 sıfır kaldı. Ben geçen hafta HÖH-DPS Kurultayını izledim. Bu kişiler devletimizde istikrar unsuru olarak kendilerine yer yaptılar.Aslında Bulgaristan’da istikrar sağlayan faktör olarak yalnız Borisov’u görmek zorundayım, çünkü bizdeki işlerin ülkede, Balkanlarda ve Avrupa’da istikrarlı olduğunu göstermek için 20 partiyi yönetim koltuğuna oturtmuştur. Diğer ülkelerdeki durum gün gibi ortada: Sırbistan’da seçim, Makedonya’da seçim, Romanya’nın siyasi geleceği tamamen karanlık, Yunanistan çok ağır bir mali bunalımda didiniyor, Türkiyeyi konu etmeyelim.

Sorun: Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH-DPS), Ulusal Özgürlük ve Şeref Partisi (UÖŞP) ve Demokrasi, Özgürlük, Sorumluluk ve Hoşgörü Partisi (DOST) gibi 3 etnik partinin Bulgaristan politikasına direk olarak katılmasını nasıl yorumluyorsunuz?

Yanıt:  Bulgar siyasi yaşamındaki etnik partilerin 3 olduğu bir gerçektir. Bulgar seçim yasasındaki değişikliklerin bu partilere anti-Bulgar siyaseti yürütme olanağı vermeyeceğine inanmak istiyorum.

Soru:  Fakat bu üç partiden birinin lideri olan Lütfü Mestan Bulgar milletvekillerine “faşist” dedi.

Yanıt:  Evet, biz işleri o boyuta getirdik ki, etnik partiler bize “faşist” diyebiliyorlar. Bu, yeni-liberalizmin son meyvesidir. Şu dönem bu yeni-liberalizm Avrupa’yı da allak bullak edip çökertiyor. Avrupa hukuk dü-zeni delindi. Shengen kuralları, Dıblin Antlaşması darmaduman edildi, ulusal egemenlikler ve anayasalar çiğnendi. Avrupalı yeni-liberaller Viktor Orban’a (Macaristan yöneticisi) da faşist dediler. Bu bakıma L. Mestan’ın bize “faşist” demesinde şaşılacak bir şey görmüyorum.  Onun yönettiği parti Sofya’dan 1 000 oy alamadı, 3 defa oy almadan, Başkent’te temsil edildi, makam aldı. Bu parti ve onun kalıntıları Bulgaristan’ı gelişim yolundan 3 kez çevirdi.

Birinci kez, bilinen demokrat ve meclis başkanı Stefan Savov  görevinden alındı. O yıllar “Multigrub”un “Bistritsa” semtinden HÖH-DPS eliyle ülkeyi yönettiği karışıklıklar yıllarıydı.

İkinci olay, ülkemizi 1 yılda 100 yıl geri çeviren Oreşarski hükümeti zamanında yaşandı. Oreşarski ülkemizi uluslararası tecrit duruma düşürdü. 1 yılda yalnız Viyetnam’ı ziyaret etti. Fakat bütün bunlardan sorumlu olan biz kendimiz. Pek tabii, ben HÖH-DPS partisinin kendi oy tabanı olduğunu ret etmiyorum, fakat son 26 yılda biz onlara Bulgaristan’ı yönetmeleri için görev süresi tanıdık.

Ben, Büyük Millet Meclisi’nde vekildim. Onların meclise yün çorapla ve ütüsüz pantolonla geldiği günleri hatırlıyorum. Şimdi zengin oldular, bazıları Sofya’nın en iyi semtlerini hemen keşfettiler, konaklar diktiler. Biz HÖH-DPS’ye her şeyimizi verdik, fakat sonuç nedir: “Besle köpeği havlasın!” Bu bir Bulgar atasözüdür. HÖH-DPS partisinin Bulgar demokrasisi karşısında günahları var.

Soru: Cumhurbaşkanı seçimleri yaklaşiıyor. Bulgarlar sandık başına giderken neyi unutmamalıdır?

Yanıt: Bulgar seçmen, soğan başı için değil, devlet başı için seçime gittiğini unutmamalıdır. Cumhurbaşkanımızın kim olması gerektiğini, Avrupa’da olup bitenler ışığında tartışmaya ve yorumlamaya başlamalı, bu konuda düşünmelidir. Ben, seçim yasası tartışmalarına kendilerini kaptıran milletvekillerimiz, şu an Avusturya’da iktidarda bulunan partinin son seçimde Özgürlükler Partisi’nden ağır bir tokat yediğini görmezlikten gelmesinler. Avrupa’nın İslamlaşmasına karşı Orta Avrupa’da Çek, Macar, Sloven, Hırvat, Slovak, Baltık cumhuriyetlerinde yükselen bir hareketlenme var ve bu açıdan olmak üzere, biz Bulgaristan vatandaşları nasıl bir Bulgaristan devlet başkanı seçeceğimizi iyi değerlendirmek zorundayız.  Seçilecek olan Cumhurbaşkanı aynı zamanda ordumuzun da başkomutanı olacağından, bizi dış dünyada temsil edecek kişi olacağı için yumruğunu masaya vurup “biz sığınmacı istemiyoruz” ve “daha yüksek sınır duvarı kuracağız” diyebilecek birisi olmalıdır.

Reklamlar