Ulusal İstatistik Enstitüsü’nün (NSİ) verilerine göre, ülkedeki 5 bin 9 köyden 169’unda hiç insan oturmuyor. Yaklaşık 400 köyde ise nüfus tek haneli rakamlara inmiş durumda. Tek insan olan köy sayısı ise 60. NSİ, nüfusu 100 kişinin altında bulunan köylerin sayısının bin 900 olduğunu açıkladı. Nüfusu az olan köylerde, sosyal ve ekonomik sorunlar da beraberinde geliyor. Burada yaşamaya çalışan köy sakinleri ise her şeyden önce insan ilgisine muhtaç bulunuyor. hatice-halil-yok-olmaya-yuz-tutmus-koylerdenGüneydoğu Bulgaristan’da bulunan İvaylovgrad (Ortaköy) Belediyesi’nin nüfusu, son 10 yılda yüzde 19,6 oranında azalmış. Belediye’nin şu anki nüfusu 6 bin 131 kişi. Belediye’ye ait 50 köyden 10’u boşalmış durumda. Bazı köylerde ise insan sayısı 7 kişiye düşmüş. Bunlardan biri de Bubino (Yunus Viran) köyü. Köyde, yan yana 3 aile oturuyor, toplam 7 kişi. İvaylovgrad ile Bubino arasındaki mesafe 36 km. İvaylovgrad-Krumovgrad güzergahına 4 km. uzaklıkta bulunan köye ulaşmak oldukça zor. 4 kilometrelik yol, ancak 30 dakikada geçilebiliyor. Zaman gazetesi, ulaşılması güç olan bu köye giderek, tükenmekte olan köylülerin sorunlarını dinledi. Köye en son, 1980’lerde asfalt dökülmüş. Köydeki geçim kaynağı ise, sadece hayvan besiciliği.

Dünya ile bağlantısı kopmuş

Bubino’da oturan 7 köylünün yedisi de Türk asıllı. Köyde, ne dükkan var ne de uğrayan. Köye girdiğiniz andan itibaren telefon bağlantısı kesiliyor. Muhtarlık, postane, sağlık ocağı gibi kavramlar buraya yabancı, tek avantaj yüksek noktada olduğu için radyo ve televizyon sinyallerinin olması. Köyün sakinlerinden 57 yaşındaki İsmail Ahmet, burada doğup büyümüş. İsmail bey ve eşi, köyde insanların azalmasına üzüldüklerini belirterek, yabancı birini gördüklerinde çok sevindiklerini söylüyorlar. Bu duruma alıştıklarını söyleyen Ahmet bey, ‘’Telefon çekmediği için bizi kimse arayamıyor, oğlumuz bile bizi aramıyor. Ben oğlumu aramak için başka noktaya çıkıyorum, orada da her zaman şebeke olmuyor.’’ cümleleriyle ifade ediyor hayattan kopmuş oldukları durumu. En son aylar öncesi dayısı gelmiş köye. Ekmek taşıyan arabadan başka kimsenin köye gelmediğini söylüyor. İvaylovgrad Belediyesi’nde hastane olmadığını söyleyen Ahmet bey, sadece acil servis olduğunu, ciddi hastalıklarda ise 70 kilometre uzakta bulunan Svilengrad’a (Mustafapaşa) gitmek zorunda kaldıklarını kaydediyor.

‘’İnsanlar yerine hayvanlarla konuşuyoruz, insana hasretiz’’

Bubino köyünde oturan 7 kişinin yedisi de aynı şeyi ifade ediyor, ‘’Biz insana hasretiz. Bunun ne büyük bir nimet olduğunu şimdi anlıyoruz.” diyorlar. Köyün en genç sakini Ali Osmanov (28), köyde kalmayı tercih ettiğini, bu tercihin de değişmeyeceğini söylüyor. Osmanov, ‘’Şehre gitmeyi düşünsek bile kiralar pahalı, burada ise hayvancılıkla başladık böyle devam ediyoruz’’ ifadelerini kullanıyor. Hatice Halil (80), yalnızlığı çok zor geçirdiğini söyleyerek, sadece Türkiye’den gelen yakınlarının kendisini ziyaret ettiklerini, ancak sadece 1-2 gün durdukları için bunun yetersiz olduğundan serzenişte bulunuyor. Yalnızlığı biraz da olsa yenmek için Türkçe radyo yayınlarını dinliyor ve halini şu sözlerle özetliyor ‘’İnsanlar yerine hayvanlarla konuşuyoruz, insana hasretiz.’’ Hatice nine, kış idaresi olarak komposto hazırlıyor. Dükkandan ürün almak yerine, hazırladığı kışlıklarla idare ediyor. Bubinoluların en büyük arzusu ise 4 km. yolun onarılması, böylece gelip-gitmelerin artacağını ümit ediyorlar.
İlk fethedilen köylerde Osmanlı izleri
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde Edirne’nin başkent olduğu yıllarda, Sultan I. Murat ve Lala Şahin Paşa sefere çıkarak Dedeğaç’ı, Ortaköy’ü (İvaylovgrad) 1362’de fethetmiş. Fethedilen yerlere, İslam kimliğini kazandırmak için öncelikle Türk nüfusun artırılmasına önem verilmiş. Bu sayede Anadolu’dan çok sayıda din alimi, Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarına gönderilmiş. İddialara göre ilk gelenler arasında Mehmet Efendi, hanımı ve oğlu Fatih Efendi bu topraklara hicret etmiş. Mezarları bugüne kadar korunmuş. Fakat mezarın üstündeki Osmanlıca yazıyı okuyabilen kimse yok. Günümüzde ise kapalı türbe olarak kullanılıyor. Köyün sakinlerinden İzzet Halil (78), önceden bir türbenin olduğunu ve kendisi 10 yaşındayken bir cuma günü kendiliğinden göçtüğünü anlatıyor. Göçmesiyle birlikte duvardaki Osmanlıca levha parçalanmış ve okunmaz hale gelmiş. Türbe, daha sonra köy halkının imkanlarıyla yeniden inşa edilmiş. Rivayetlere göre İslam alimi Mehmet efendi, bir gün köy halkını sabah kahvaltısına evine davet etmiş. Davetliler geldiklerinde, Mehmet Efendi ve ailesinin öldüğünü görmüşler, hatta mezarlarının bile kazılı olduğu söyleniyor. Aynı yere türbeleri yapılmış. Bugün türbenin restorasyona ihtiyacı var; içindeki tahtalar çürümüş, sıva dökülmüş.
Öte yandan köydeki bütün evler, iç ve dış mimarisiyle Osmanlı dönemine ait. Zemin katlar ahır olarak kullanılıyor. İzzet Halil, evlerin 1800 yıllarından bugüne kadar ayakta kaldıklarını belirtiyor. Dedesi ve babası bu evlerde oturmuş. Evlerin çatıları ise kiremit ve taşlarla döşeli. Taşlar da kiremit vazifesi görüyor. Hatta daha dayanıklı ve sağlam oldukları söyleniyor.

 

CANTAY KOCAÖMER, MESUT CAFER, İVAYLOVGRAD

Zaman BG

Reklamlar