Nafiye YILMAZ

Bu Pazar seçim olduğundan kimseyi etkilememek havasına girdim ve yazımı pas geçtim. İtiraf ediyorum hep aklımdaydınız. Yazacağım birkaç satırı da bütün hafta kafamda taşıdım.

Başlığına bakılırsa nelerle uğraşıyorsun, demekte haklı olabilirsiniz. Fakat ofisime uğrayanlardan birçokları Bulgaristan dendiğinde hep olumsuz olaylar anlatmaya başlıyorlar ve anlatının özünde hep terör kokusu var.

Bu açıdan bazen deyecek bir şey bulamadığımdan, konuyu ben de eşeledim.

Terör asayiş ve hukuk konusudur. Bir defa ben hukuk okumadım. Yazımda “adalet” dışında hukuk terimi kullanma niyetim yok. Bir önceki denememde dikkatinizi çekmiş olabilir,  adaleti konu etmek çok ağır. Samimiyet çerçevesi içinde kalmak şartıyla, adalet üstüne Bulgar ve Türklerde, ezilen ve ezenlerde, tüm etnik azınlıklarda aynı yaklaşım ve değer yargısı oluşmadan, tek anlamlı adalet asla olamaz. Ne var ki, bir defa Bulgaristan Avrupa Birliği’ne üye oldu. Topluluğun adalet ölçütlerini kabul edip hilesiz uygulamak zorundadır. AB hukukunun temelinde Bizans Hukukudur. Topluluğun tarihsel ve güncel yargı değerleri üstüne modern bakış açısı ortak bir değer olarak mutlaka yerleşecektir. Bu olmazsa herkes her şeyi kendine göre anlar, kendi arşınıyla ölçüp biçer ve adalet olmaz. Demek istediğim Brüksel’de namusluluk örneği olan bir kişi bizde hırsız ya da zorbacı olmamalıdır.

Konumuzu yine Vasil Levski ile örneklemek istiyorum. Adı Vasil İvanov Kunçev (1837–1873) olan fakat devrim hareketine V. Levski lakabıyla katılan, tutuklandığı vakit üzerindeki tezkerde soy adı Derviş olan oldukça karmaşık bir simayı ele alacağız. Karlovo doğumlu, ruhani öğrenimli, din adamlığı yapmış, yerli Türkler tarafından da saygı gören sonra kiliseden ayrılan ve Bulgar Ulusal Devrim Hareketi ideologu ve komita örgütleyicisi olarak tarihe geçmiştir. O, Bulgaristan’ın Osmanlı’dan bağımsızlığını elde etme programını kaleme alan ve uygularken hayatını feda eden kişidir. Bağımsız Bulgaristan mücadelesine aktif katılırken, bir Bulgar papaz olan Kristyo tarafından ele verildikten sonra tutuklanmıştır. Sofya Mahkemesi’nde Koca Balkan geçitlerinden  “Araba Konak”ta hazine paralarını çalan hırsızlarla birlikte yargılanmıştır.   Bulgar asıllı bir Osmanlı yargıcı olan Pençeviç tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştır. Daha önce de yazdığım gibi, idam kararı üzerinde Sultan turası olup olmadığı hala bilinmeyen, kimi yazarlara göre (Zahari Stoyanov, Dimitir Straşimirov vb.) ecelinden ölen, diğerlerine göre ise Sofya’da darağacına çekilen tartışmalı kişidir. Geçen yüzyıl yazılan Bulgar tarih ve edebi eserlerinde (Bulgar Çarı Ferdinand Bulgaristan’da kendisinden daha saygın kimsenin olmasını istemediğinden dolayı Levskiye pek önem verilmemiştir.) Sosyalizm ve totalitarizm yıllarında şanı şöhreti göklere çıkarılan ve “ulusal kahraman” saygınlığı gören Levski hakkında son dönemde bazı Amerikan kurumları da fikir beyan ettiler.

Olaya parmak basan kurumun, Merkezi Haber Alma Teşkilatı CİA olması, Bulgar kamuoyunu da düşündürdü. Olayın önem kazanmasının temelinde, Birleşik Amerika hukuk sisteminin Osmanlı Hukuku’nun bazı yanlarını  esas alması,  CİA’nin de Teşkilatı Mahsus iye ilkeleri ve kurallarına göre kurulmuş olması gibi bazı özellikler de bulunuyor. Çünkü aynı olaya, yani bir adamın “kahraman” mı yoksa “katil” mi olduğuna, birisi Bizans, öteki de Osmanlı hukuku açısından bakıldığından, farklı  sonuçların  kendiliğinde doğuması beklenebilir. Olayın irdelenmesinde, önce bakış açısı belirlenmesinde, bir de kendi Ceza Hukuku olmayan ve “cinayetlere” ancak hala emsal hukuku açısından bakan ve hüküm veren İngiliz Hukuku eklenmiş olsa çok iyi olurdu. Osmanlı’da Levski’den önce benzer davalar görülmediğinden, hukuksal geçmişin daha derinlerine inmek isteyenlere “arşiv-dosyası” bulmak zor olur.

Olayın çok büyük güncel anlam ve önemi var. Koskocaman Bulgaristan çöktü. Soyuldu. Hüküm giyen olmadı. Koğuşta yetiştirilmiş “kahramanlar” ülkeyi yok ediyor. Kıllarına dokunan yok. Son örnek Korporatif Ticaret Bankası’nda  (KTB)  4 milyar leva kayıplara karıştı, banka kapandı, insanlar yollarda ve meydanlarda, tutuklanan yok. Yalnız HÖH lider takımı Karlovo’daki “Kurşun Camii” sorununu çözeceğiz, diye cemaatten 4 defa para almış, Ne hesap veren, ne sorun çözen var. Bu örnekler sonsuzdur. Başbakan Andrey Lukanov’u öldürdüler, katiller önce ölüm cezası aldı, ardından topluca aklandılar. Ülkemizi Strazburg’da AİHM yargıladı. 1 milyon Euro tazminat ödedik. Terörle adalet ateşle su gibidir. Bu nedenle terörün köklerine inmeye karar verdim.  Bu örnekler sıralamakla bitmez.

Bulgaristan’da Levski ile ilgili adil ve gerçekçi bakış açısı yerleşmeden, Türk – Bulgar, Hıristiyanlık ve İslam konusu asla kesin çözüme götürülemez. Çünkü Bulgar ortamında “Türklere karşı olmak” adil olmak anlamına gelmektedir.

Şimdi geçelim Amerikan yetkililerin olaya bakış açısına:

Konu 1.

Tarih nasıl yazılır?

Savlarını kanıtlamak için tarihçiler birkaç (en az üç) bağımsız kaynaklardan verileri karşılaştırmak zorundadır. Bu, tarih bilimi yöntembiliminin istemlerindendir. Gerçekte bu böyle midir? Tarihte yurtseverlik söz konusu olduğunda, bakış açımıza uygun olmayan her şey dikkat dışı kalır. 1876 Nisan Ayaklanması kahramanlarının yiğitliğinin Bulgarin kalplerinde yaşadığı Bağımsızlığın kazanılmasından sonraki ilk yıllarda da bu böyleydi. Dimitir Straşimirov’un eserinde ifade bulduğu üzere ardından ayılma süreci başladı. Sosyalizm döneminde ise yeniden bazı delillerin karatılması süreci başladı.

Sunacağım bilgilerin kaynakları, Dimitir Straşimirov’un “Nisan Ayaklanması Tarihi,” Zahari Stoyanov’un “Bulgar Ayaklanmalarından Notları” ve ayaklanmacılardan bazılarının kütüphanelerin tozlu raflarında kalan anı yazılarıdır ki, onlarda hayat bulan ayaklanmaya ait bazı bilgiler Bulgarları huylandıracaktır. Sunacağım bilgilerle, bir madalyanın her zaman ardı ve önü yani iki yüzü olduğunu göstermeye çalışacağım. Tarihteki yüz karası gerçeklerin ve utanç veren sayfaların galibiyet, yenilgi ve ganimetleri yağmalama dışında olamayacağını, belirli bir anda insan iradenin ikircimlik geçirdiğinde ve hainliği kabul ettiğinde, zaferin küçülmediğini kabullenmek istemeyen sahte yurtseverlerin bana kin besleyeceklerine kesin inanı önemle belirtiyorum. Tarihte insanların hepsi “demir” adam değildir. Tarih, son zafer adına kendilerini ve yakınlarını feda etmeye hazır olmadıklarının bilincine varmadan ayaklanan, tereddütlü ve korkak sıradan insanlarla doludur. 

 

 

Reklamlar