Yazan: Semra YUSUFLAROĞLU
Tarih: 31 Ağustos 2020

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti – Tarihte İlk Türk Cumhuriyeti

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti 31 Ağustos 1913 tarihinde Batı Trakya’da kurulmuştur. Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ise yine siyasi sebeplerden dolayı bu devletin sonunu istediler.

Bulgar Dışişleri Bakanı Geşof hatıralarında şunu yazar:
“Eğer Osmanlı Hükumeti Batı Trakya’da kurulan yeni hükumeti kendi eliyle yok etmiş olmasaydı, bütün devletler bu tampon devleti kesin olarak tanıyacaklar ve Türkler Balkanlardan çıkmamış olacaklardı. Biz bu sonuçtan endişe ettik. Fakat, Osmanlı devlet adamları, özellikle Cemal Paşa bize bizden çok himmet etti”.

Balkan savaşı sırasında ve sonrasında Osmanlının hüküm sürdüğü Balkanlarda yaşayan Türkler önceleri düştükleri durumu pek anlayamadılar. Balkanlar’da tüm azınlıklar ihtilal hazırlığı yaparken, Türk Milleti böyle bir harekete gerek duymamıştır.

Batı Trakya Kronoloji… – Büyük Doğanca

Çünkü onlar devletine ve ordusuna güveniyorlardı. Çeşitli unsurların yaşadığı Osmanlı topraklarında tüm okullar azınlık Hristiyanların idi. Onların kiliseleri bile bu konularda hazırlıklar yapmıştı ve zamanı gelince birden toparlanabiliyorlardı ve böylece bağımsızlıklarına kavuşabildiler. Kısacası kendi aralarında teşkilatlanmalarının alt yapılarını hazırlamışlardı.

30.05.1913 yılında Trakya, Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli’nin bazı bölümlerinin Bulgarlara bırakılması, buralarda bulunan Türkler üzerinde şok tesiri yaptı. Ümitler kesmemişti amma, sokaklarda Bulgar askerleri dolaşmaya başlamıştı. 10.08.1913 tarihinde Bükreş Anlaşmasının imzalanması ile İskeçe, Gümülcine, Dedeağaç Bulgaristan’a kaldı. Çünkü Rusya’nın direktifleri ile Bulgaristan, Ege denizine bağlantı istiyor ve bu hususta çok direniyordu. Büyük devletler de Bulgarların yanında yer aldılar ve barış Bulgarların lehine döndü.

Türk yurdu olan topraklar düşman eline bırakıldı. Bulgarlar da burada görülmemiş gaddarlıklar ile halka etmediklerini bırakmadılar.

Türklerin hayatlarını yaşanmaz derecede zorlaştırıyorlardı. Bulgar askerlerinin hepsi de aç ve fairlerdi. Köy halkının kendilerine gizledikleri yiyeceklerini buldurup alıyorlar ve olmadık hakaret ve işkenceler yapıyorlardı. Türkler kendi aralarındaki husumetlerin, partileşmelerin, sen ben kavgalarından kurtularak, artık bir araya gelmeleri birlikte hareket etmeleri gerektiğini anlamış oldular. Böylece geç de olsa yer yer kıpırdamalar, gruplaşmalar başladı. Çaresizlik durumuna düşen Türkler de kendilerine dönerek teşkilatlanmayı bu fikirlerden cemiyetler oluşmaya başlamış oldular.

Balkanlar’da önce Ocak 1913 tarihinde “Müdafa-i Milliye” cemiyeti kuruldu. Bu cemiyetin yaptığı ilk toplantı “Vatan içinde ortaya çıkan görüş ayrılıklarının, particiliğin, hizipçiliğin geride bırakılması, tüm kaybolan toprakların yeniden Türk hâkimiyetine kazandırılması çabalarının başlamasına” karar verildi.
Ardından Türkler bir sürü cemiyetler peş peşe kurulmaya başlandı. Bu cemiyetlerin hepsinin tek amacı vardı. “Kaybedilen Türk topraklarının esas sahiplerine geri verilmesi ve bu uğurda mücadelenin hızlandırılarak, tek vücut halinde savaşılmasıydı.” Kurulan bu cemiyetler de amaçları doğrultusunda çalışmalarına başlayarak bunu Kurtuluş Savaşı sonuna kadar yürüttüler.

Fakat bu işe geç başlanması kaybolan Türk topraklarının hepsinin kurtarılması mümkün olmadı.

Edirneyi kurtarma harekâtı – 3 ay 27 gün Bulgarların elinde kalan Edirne’nin tekrar ele geçirilmesi için Eşref Kuşçubaşının nefes kesen anılarını paylaşmak isteriz:
Eşref Kuşçubaşı İlk Batı Trakya’nın kuran kişilerin başını çeker, yani tüm teşkilatlanmaları o başlatmıştır.

Eşref Kuşçubaşı 25 arkadaşı ile buralara gelişini anlatıyor; “İlerleyişimizin Kıyık ve Kafkas Tabyalarındaki gözcülerden mümkün olduğu kadar saklayarak karanlık içinde yürüyorduk. Bir köye girdik hiçbir evden ışık gelmiyordu. Çünkü köyde kapı namına bir şey kalmamıştı.

Tavanlar bile sökülmüştü. Köy bomboştu. Kapı ve tavan tahtalarını Bulgar askerleri kışın yakmışlar veya köylü bu ateş hattında kalamayacağını anlayınca kendileri söküp getirmişler. Bütün didinmemize rağmen, coşkun Arda nehrini geçecek hiçbir yol bulamadık. Karanlıkta ilerliyorduk, şafak sökerken bir insan boyu yükselmiş süpürge tarlası içine düşmüştük. Burası Ayşe kadın mahallesi idi ve Edirne tabyaları birer kartal heybeti ile üzerimize yükseliyor, ağır topların namluları adeta bizi tehdit ediyordu. Süpürge tarlasının içine dağılarak kendimizi gizledik. Şoseye çok yakındık caddede bir adamın alaca karanlık içinde koşmakta olduğunu gördük. Çakır Efeye işaret ettim, kaplan gibi atıldı ve adamı boğazından yakalamasıyla beraber ortamıza sürüklemesi bir oldu. Zavallı neye uğradığını şaşırmış, korkudan titriyordu. Kendisini teskin ettim, kıyafeti Türk olmadığını gösteriyordu.

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti | Map, Knit rug, Semitic languages

Türkçe bilir misin?

Bilmez olur muyum Beyim? Ben şu yandaki köydeki Rumlardanım. Türk askeri geldi diye Edirne’de kargaşalık var. Mahpustum, bizi de bıraktılar, şimdi köyüme kaçıyorum.

Şehrin panik halinde olduğu anlaşılıyordu. Tam teçhizatlı idik, bir baskın macerası arzusu karşı gelinemez bir hasret halinde benliğimize hâkim oldu. Arkadaşlarımın da aynı arzu içinde olduklarını yanıp tutuştuklarını hissediyordum. Birden ileri diye haykırdığımı hatırlıyorum. Birkaç dakika sonra Ayşe kadın Topçu kışlasının önündeydik. Kapıdaki Bulgar nöbetçi bizi görünce şaşırdı ve hemen içeri kaçtı. Büyük kapıdan içeri daldık. Yanıma Bulgarca bilen 4 kişi almıştım, bunlar tepeden tırnağa kadar silahlı, mümkün olduğu kadar da muntazam kıyafetli idi. Birisine emir vererek ileri fırlattım, patırtıyı duyarak koşup gelen kumandanını önledim:

Şehir tamamen Türk askerleriyle çevrili. Hayatınız emniyettedir, kışladan çıkmayınız.

Bulgar ordusundaki panik her haliyle gözüküyordu. Başını önüne eğdi, odasına doğru yürüdü. Kapıyı yüzüne kapattık ki ne görelim. Bir tabura yakın Bulgar askeri icat hazırlığı halinde paltoları simit gibi boyunlarında büyük avluda saf nizamındalar.
Allah’tan ki silahları ileride çatılmış, emir bekliyorlar. Hiç tereddüt etmeden yanımda Bulgarca tercümanımla kumandan olduğu anlaşılan ve karşısındaki hazır ol vaziyette küçük zabitle görüşen subayın üzerine yürüdüm. Beni görünce afalladı Selam verdim, nezaketle selamımı aldı. Tercümanım, emir tekrar ediyor-muşçasına tekrar etti. Bu sırada bizimkiler çatılmış vaziyette olan silahların etrafını kuşatmışlardı. Kumandana, kışla kumandanını da içeride teslim alarak muhafaza altında olduğunu bildirdim. O da aynı akıbette çaresiz boyun eğdi.

Şimdi kışla bizim elimizde idi. Süratle hükumete girmek ve yardım istemek lazımdı. Silahları altta bir salona doldurarak ve Dudullu’lu Pehlivanı da üç kişi ile kapı önünde bırakıp hükumet binasının önüne yöneldik. Hükumet binasının önüne gelmiştik, binada bir tek müfrezeden başka Bulgar kuvveti yoktu. Onları bir araya tıkmak, silahlarını almak hiç de zor olmadı. Burada kapalı 50 kadar Türk esiri varmış. Bunlar da bize katıldılar, Kendilerine hemen Bulgarlardan aldığımız silahları kendilerine verdim. Kuvvetimiz çoğalmıştı, hükumet binası da elimizdeydi. Hemen tüm mahalle muhtar ve imamları topladım. İmam ve muhtarlara asayişten mesul olduklarını, kimseye asla fenalık yapılmamasını tembih ettim. Edirne’nin çevresi Türk askerleri ile sarıldığını sanan Bulgarlar durmadan kaçıyordu. Bu durumu Enver Bey’e en hızlı atlardan biri ile Çakır Efe’yi haberci olarak gönderen Eşref Bey, daha da ileri giderek Cizri Mustafa Paşa (Svilengrad) ve Habibçe kasabalarını da Bulgarlardan temizler. İstasyondaki bütün malzeme ve erzaklara da el koyarlar.

Dosya:1913 Bati Trakya Turk Cumhuriyeti.jpg - Vikipedi

Eşref Bey şunları söylüyor:

“O andan itibaren bizim bugünkünden daha da ilerlemiş olan sınırlarımız içinde bir tek düşman kalmamıştı. Şükran secdesine kapandım ve bize bu günleri nasip eden Allah’a minnettarlığımızı arz ettim ve bu uğurda kanlarını döken şehitlerimize de şefaat niyaz eyledim.” Milletlerarası sorun haline gelen, içte ve dışta birçok tartışma ve didinmelerden sonra niyet Edirne ciddi hiçbir mukavemetle karşılaşılmadan 21.07.1913 günü kurtarıldı.

Edirne’yi ele geçiren askeri kuvvetlerin, özellikle önde yürüyen milislerin ilerleme ve savaş hevesi artmıştı. Balkanlarda Bulgar çetelerinin çok fazla zülüm yaptıkları haberleri de geliyordu. Bulgarların kini tükenecek gibi değildi. Zira Bulgarlar, Doğu Trakya’dan kovulmalarının acısı Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya’da yaşayan Türklere akla gelmeyecek işkenceler yaparak intikam alıyorlardı. Buralardan gelen haberler tüyler ürperticiydi.

Yine Enver Bey’in himayesinde olanlar Meriç nehrini geçmeye karar vermiş ve gönüllü arkadaşlarının arasından seçtiği 100 Er ve 16 Subay ile birlikte yani 116 kişilik seçme bir gönüllü Kuvvet ile Rodop bölgesinde bulunan Ortaköy ilçesine doğru ilerlemeye başladılar.

15.08.1913’te Ortaköy’e vardığımızda hayretle gördük ki, buralarda hiç kimseler kalmamıştı. Bir ara bitkin perişan bir ihtiyar gördük. Başından geçenleri anlattı, bizi olay yerine götürdü. Manzara feci idi üst üstte atılmış, çürümeye başlamış bir yığın kadın, erkek cesetlerini gördük. Ölülerin sayısı 400 civarında idi.

Eşref Bey’in hatıralarından;

– Raporumuzu Edirne’de bulunan Enver beye gönderdik. Fakat bu hal karşısında geri dönmeye de utandık, herkes bunları bulup hesaplaşmak istiyordu.

Hepimiz bundan sonra Koşukavak yolunu tuttuk. Birkaç kilometre kala öncü takımdan bir haber geldi.

-Üniformalı ve sivil kıyafetli atlı ve yay bir kafile gelmektedir. Hemen üzerlerine ateş açtık, karşılık veremeden dağıldılar ve kaçmaya başladılar. Öldürdüklerimiz arasında Koşukavak kazasının Belediye Başkanı Vasil de vardı.

Diri olarak yakalanan bir Bulgar çavuşu Koşukavak içerisinde Bulgar çeteleri ile dolu olduğunu öğrendik. Milli kuvvetler Koşukavak kazasına girişinde, şiddetli bir ateşle karşılandı. Eşref Bey Bulgarlar kaçmak için ateş etmektedir. Kazanın sağ tarafı tutuldu, tek geçit yeri olarak demir köprü ele geçirildi. Bundan sonra kazanın içine girildi ve sokak savaşı başladı. Bulgar çetelerinin kumandanı elinde tabancasıyla meydana çıkarak Türkçe “Abe… “Başınızdaki komutan gelsin” diye haykırdı. Hemen gidip teslim alındı ve diğerleri de teslim oldular.

– Bulgar çetecilerden 3 Subay, 1 Doktor, 1 Çete başı ve 83 kişi teslim alındı. Ölenlerin sayısı ise 1200 kişi. Bizde Nişantaşılı Teğmen Sıtkı ile altı şehit ve 16 da yaralımız vardı. Burada alınan esirler Edirne’ye gönderildi.

Alınan silahlarla da yerli Türklerden bir tabur teşkil ettik. Halk kurtuluşu göz yaşları içinde kutluyordu ve her fedakarlığı da göze alıyordu. Koşukavak kazasında hemen Milli bir idare kuruldu. Kamber Ağa adında yaşlı bir Türk Hükumet Reisi olarak atandı. Asayiş ve emniyet korunması bunlara bırakıldı. (16.08.1913)

Bu arada Mestanlı kasabasına yola çıkıldı, burada bir Bulgar nakliye koluna rast geldi. Bunlar Gümülcine de bulunan Bulgar askerlerine erzak ve cephane götürüyorlardı. Çatışma başladı, kısa bir zamanda tüm Bulgarlar ele geçirildi. Kuşçubaşı-13.08.1913 sabahı Mestanlı’ya geliyorum, büyük sayıda elimizde erzak ve cephanelik, nakliye arabaları elliyi ve mekkâre hayvanları yüzün üstündedir. Mestanlı kazasında da diğer ele geçirilen yerlerde olduğu gibi hükumet idaresi kurulur. Burada yakalanan askerlere ayaküstü kurulan askeri mahkeme kuruldu. Tahkikat sonunda, bunların kumandanlarının korkunç bir zorba olduğu, birçok masum Türkü kılıçtan geçirdiği, atlarına çiğnettiği tespit edilmiştir. Bundan sonra kanunca yol üzerinde kurşuna dizildi. Gönüllü Milisler Kırcaali ili önlerine geldikleri zaman Türkler ilkindi namazına hazırlanıyorlardı. Gelişimiz adeta sürpriz olmuştu, Bulgarlarla yapılan hafif bir çatışmadan sonra Milli kuvvetler kente girdiler. (19.08.1913) Burada Talat Bey’in dayısı, yeni teşkil olunan 600 kişilik milli taburun komutanı oldu. Eski Belediye Başkanlarından Mustafa Bey adında yaşlı bir kişi hükumet Başkanı yapıldı. Gönüllü kuvvetlerden de bir subay askerliğe ait işler için danışman olarak tayin olundu. Kuşçubaşının azından: Şimdi Batı Trakya ordusu 2 bin kişiden kurulu bir milli kuvvetin sahibidir. Edirne’de bıraktığımız 4 bin kişilik asıl kuvvetimiz de bize katıldığında 6 – 7 bin kişilik bir kuvvetimizle kurtuluş çaresi arayan Milletimizin emrindeyiz. Balkanları kurtarmaya giden bu Türk Milli Kuvvete “Kuvayı Milliye” deniyordu ki, Anadolu’daki Milli Mücadeleden önce “Kuvayi Milliye” ismi ilk defa Balkanlarda kullanılmıştı. Kısa zaman züllüme uğrayan Balkanlardaki soydaşlarımız ve topraklarımızın bu milli “Kuvvayi Milliye” kuvvetlerince geri alınması üzerine, elde edilen başarılar, İstanbul’da hükumet çevresinde, halkın kendilerine bir tepkisi olarak algılanıyor, dış baskıların da etkisi ile bu ilerlemeyi resmi olarak tasvip etmiyorlardı. Bu arada Eşref Bey’e İstanbul’dan gelen bir telgraf: – Koşukavak’tan daha ileriye gitmemize izin verilmiyor. Durum icabı, belki geri çekilmek gerekebileceğinden, harekete hazır bulunmanız gerekir.

Bağımsızlığını ilan eden yeni yönetim, ilk olarak ülkenin sınırlarını belirlemiş, bağımsız devletin sembolü olan ay yıldızlı, yeşil, beyaz bayrağı resmi binalara çekmiş, 29.170 kişilik ordusunu kurup, bütçesini hazırlamış, pul bastırarak, pasaport uygulamasına geçmiştir. Bu arada Osmanlı yasa ve tüzükleri aynen kabul edilerek davalara da Garbi Trakya Adliyesi bakmaya başlamıştır. Samuel Karaso adında bir yahudi yurttaş görevlendirilerek resmi bir ajans kurulmuş ve Fransızca ve Türkçe olmak üzere “Müstakil/independant” adında bir gazete çıkarılmıştır.

Batı Trakya’nın yiğit evlatları, Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın hep birlikte Osmanlı Devleti’ne kefen biçtikleri, 1878-1920 yılları arasında dört Türk Hükumeti kurdular.  Bu hükumetlerin ilki, Rodop Türkleri Hükûmeti idi. 1878’de Çirmen Kasabası’nda kurulan bu hükumet, 20 Nisan 1886’ya kadar yaşayabildi.  İkinci hükumet, Batı Trakya Geçici Hükumeti’nin (Garbî Trakya Hükumet-i Muvakkatesi) idi.

31 Ağustos 1913’te kurulan bu hükumetin ömrü, sadece 55 gün oldu. Fakat çok önemli işlere imza attı. 15 Ekim 1919’da Fransız himayesinde kurulan Batı Trakya Hükumeti ise 23 Mayıs 1920’ye kadar devam etmişti. Yunanlıların idareyi ele almasından sonra Hemetli Köyü’nde kurulan dördüncü hükumet de kısa ömürlü oldu.

Fakat bu hükumette Harbiye Vekili olarak görev alan Yüzbaşı Fuat Balkan, Yunanlıların başına olmadık işler açmıştı. Fuat Balkan’ın başarılı işlerini bir başka yazıya bırakıp, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne geri dönelim.   Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesi, diğer yerel Müslüman unsurlar gibi, Batı Trakya’daki ahaliyi de sahipsiz ve savunmasız bıraktı. Yunan ve Bulgar çeteleri, meydana gelen boşluğu yağma ve katliamlar eşliğinde, ‘fırsata’ dönüştürme gayretine girdiler. Bulgarlar, Birinci Balkan Harbi’nde, her ne kadar Çatalca önlerine kadar gelseler de, sonrasında işin şekli değişti. İkinci Balkan Harbi’nde, Balkan devletlerinin menfaat çatışmaları, Osmanlı birliklerine nefes aldırdı.

Edirne, Kırklareli ve Meriç Nehri’ne kadar olan topraklar, 23 Temmuz 1913’de geri alındı. Fakat Meriç’in batı yakasında kalan ve yüzde 85-90’ı Batı Trakya Türk’ü olan nüfusun durumu düşündürücüydü.  Yapılacak tek şey, bölgenin yönetimini yeniden ele almaktı.  O dönemde Yarbay olan Enver Paşa’nın talimatı ve Kuşçubaşı Eşref’in önderliğindeki 116 kişilik müfreze, “iman varsa imkan da vardır” sözünü haklı çıkaran gelişmelere imza attılar.

Yeni hükumetin temelleri, Koşukavak (16 Ağustos), Mestanlı (18 Ağustos) ve Kırcaali’nin (19 Ağustos) geri alınıp, yerel hükumetler kurulmasıyla atıldı. Gümülcine de (31 Ağustos) geri alınınca, Batı Trakya Geçici Hükumeti (Garbî Trakya Hükumet-i Muvakkatesi) hayata geçirildi. Başkenti Gümülcine olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na Hoca Salih Efendi ve Genelkurmay Başkanlığı’na Piyade Kurmay Binbaşı Süleyman Askeri getirildi. Yönetimde, 9 kişi daha yer alıyordu. Fakat asıl yetkili, Süleyman Askeri’de idi.  25 Eylül 1913’de tam bağımsızlığını ilan eden Batı Trakya Bağımsız Hükumeti (Garbî Trakya Hükumet-i Müstakilesi), Güneybatı Kafkas (Kars) Cumhuriyetinden 5 yıl ve Türkiye Cumhuriyetinden 10 yıl önce olmak üzere, tarihteki ilk ‘Türk Cumhuriyeti’ unvanına da sahip oldu.

Batır Trakya Türk Cumhuriyeti ilanından sonra kısa zamanda yaptığı işler;

Hükûmet, ilk iş olarak devletin sınırlarını belirledi: Doğuda Meriç, Batıda Makedonya, Kuzeyde Bulgaristan ve Güneyde Ege Denizi olmak üzere tüm Batı Trakya… Böylece, bugün Yunanistan ile Bulgaristan sınırlarında kalan, Kırcaali, Ortaköy, Mestanlı, Gümülcine, İskeçe, Dedeağaç, Koşukavak ve Mestanlı yeniden Türk toprağı oldu.

Tüm resmi binalara, yeşil-beyaz-siyah zemin üzerine hilal ve üç yıldızlı bayrak çekilmişti. Süleyman Askeri’nin kaleme aldığı bir milli marş da vardı: “Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına / Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına / Yurtta hürriyetin, istiklalin rüzgarı esiyor / Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.”

Devletin, 6 bini Osmanlı neferi olmak üzere, 30 bin askeri vardı. İstanbul’dan, 3 bin tüfek ve 500 sandık mermi de getirilmişti.

Ekim ayında devlet bütçesi hazırlandı, gümrük kapıları kuruldu, pasaport uygulamasına geçildi. Bağımsızlık nişanesi olarak basılan Cumhuriyet pulları sonrasında, Yunan ve Bulgar posta pulları tedavülden kaldırıldı. Ne var ki, tüm bunlar devletin devamlılığını sağlayamadı. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Anlaşması (29 Eylül 1913), ilk Türk Cumhuriyetinin idam fermanı oldu. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Edirne’nin Osmanlı’da kalması karşılında, 25 Ekim’de feshedildi. Müslüman Türk kuvvetleri, gözleri yaşlı, geri çekildiler. Sonrası, hepimizin malumu…

Dış baskılar ve İstanbul’daki siyasi iktidar kavgası ve kargaşası Batı Trakya’da böyle bir bağımsız Türk devletiyle ilgilenme olanağını ortadan kaldırmıştı.
Nitekim 29 Ekim 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Anlaşmasıyla Osmanlı hükumeti, Batı Trakya’yı bütünüyle Bulgaristan’a bırakmıştır. Batı Trakya Türk Cumhuriyetinin toprakları, General Lazarof komutasındaki Bulgar kuvvetlerince 30 Ekim 1913 tarihine kadar tamamen işgal edilir ve bu devlet sona erer.

Osmanlı Hükumeti, dış baskılar nedeniyle, Batı Trakya’daki birliklerine “geri dön” çağrısı yaptı. Bu çağrıyı dinlemeyen Eşref Kuşçubaşı komutasındaki birlikler, 31 Ağustos 1913’te kuruluşu ilan edilen Garbi Trakya Hükumet-i Muvakkatesi’ni Garbi Trakya Müstakil Hükumeti’ne (Batı Trakya Türk Cumhuriyeti) dönüştürerek bağımsızlığını ilan ettiler (12 Eylül 1913).  Batı Trakya Türk Cumhuriyetini Avusturya, Yunanistan ve İngiltere’nin tanımış olmasına karşılık, Osmanlı Devleti tanımamıştı. Balkan bozgunun seyrini, Osmanlı’nın  kaderini değiştirmeyi amaçlayan bir avuç vatansever tarafından kurulan ve bayrağı, anayasası, milli marşı, ordusu, meclisi, ajansı, gazetesi ve posta pulu olan bu tam teşekküllü devlet, Avusturya, Yunanistan ile İngiltere’nin tanımış olmasına rağmen, Osmanlı’nın dış baskılara direnememesi, İttihat Terakki’nin iç çatışmaları nedeniyle, 58 gün yaşadıktan sonra kendisini feshetmek durumunda kalmıştı.
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ ANCAK 58 GÜN YAŞADI
BATI TRAKYA TÜRK CUMHURİYETİ, BAYRAĞI, ANAYASASI, MİLLİ MARŞI, MECLİSİ, PARASI VE PULU OLAN TAM TEŞEKKÜLLÜ BİR DEVLETTİ 

“Atalarımızın destanları, bebek uyutmak için değil, adam uyandırmak içindir!”

BATI TRAKYA BAĞIMSIZ TÜRK CUMHURİYETİ BAYRAĞI
GÜMÜLCİNE HÜKUMET KONAĞINA ÇEKİLİRKEN

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Ulusal Marşı

Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,
Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.
Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,
Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.

Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.
Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.
Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,
Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.

Yurtta hürriyetin, istiklâlin rüzgârı esiyor,
Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.
Bu şanlı millî istiklâl savaşından asla dönülmez!
Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!

Biz, millî istiklâl için Meriç’i, Karasu’yu aştık,
Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.
Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,
İlk defa hürriyet meş’alesini biz yaktık.

Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!
Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!

Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,
Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.
Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,
Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.

Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak,yaşayacak!
Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!

Ey şirin Batı Trakya!… İşte nihayet esaretten kurtuldun,
Ey düşmanlar!… Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.
Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,
Şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!

Tarihimiz | Batı Trakya Türk Cumhuriyeti

Batı Trakya Hükumet-i Müstakillesi’nin mührü ve çıkardığı pullar

Tarihte 106 yıl önce bugün: İlk Türk cumhuriyeti Batı Trakya'da kuruldu - Kırım Haber Ajansı - QHA

Reklamlar