Şakir ARSLANTAŞ

Konu:  Yen, tip istila.

Bir iş çekiyle başlarsa çekiyle biter deyenlere hak veriyorum. 1878’de Rus savaş gemileri Varna limanına demir attığında başladı bizim çilemiz.  Osman Paşa Plevne’de kuşatılmıştı. Süleyman Paşa Şipka Tepesinde kara saplanmış Tuna vadisine inemiyordu. Şumnu’da Osmanlı Ordusu vardı ama İstanbul yolunu açmamak için Osman Paşa’ya yardıma koşamadı.  İşte böyle bir çıkmaz kıskaçta başladı bizim çekilerimiz ve artık 138 yıldır dalgalandıkça acıtıyor, üzüyor ve içimizi kemiriyor. 1944’te Rus baskını tekrarladı.Uzun yıllar karayılan gibi çöreklendiler memleketimize.

İnsan kendi evinde, toprağında, vatanında neden korkar? İnsan bir tek bilinmezlikten korkar. Bilinen düşman her zaman yenilebilir. Desek ki içimizden, hep oyuna getirildik ve sürü sürü kovulduk ata ocağımızdan. Çünkü kovulacağımızı düşünmüyorduk. Çakala çukaya inanmıştık. Ve şimdi artık her gidişin bir dönüşü vardır derken yavaş yavaş, dede toprağındadır cennet inancıyla geri dönmeye hazırlanırken, başa gelene bak sen! Yuvamızdan atıldığımız yetmezmiş gibi, bir de yabancıları bulacağız kendi evimizde, memleketimizde.

Avrupa Birliği kaynakları dediğimiz fonlardan birkaç para kopartıp iş kurmaya çalışırken, olana bak sen. Bizim oralara, Varna’ya, Varna kumsallarının tatil köylerine, ‘Albena”, “Güneşli Sahil” “Altın Kumsal” vb güzelim tatil semtlerimize, etraf köylere, Primorskoya, Burgas, Neseber, Sozopol ve “Dünite” adlı kumsalda kurulan apartmanlara 120 000

(yüz yirmi bin)  Rus gelmiş ve iyice yerleşmiş. Tapulu mülkleri var. Yeni kurulan deniz manzaralı apartmanlardan, deniz köşklerinden birer ikişer satın almışlar ve bölgenin nüfus dokusunu iyice değiştirmişler. Şöyle ki, Varna ilinde 18 okulda artık Rusça ders veriliyor. Ruslara Bulgarca öğrenme mecburiyeti yok. “Ravda” yöresine, “Kamçiya” nehrinin denize dökülmeye hazırlandığı ormanlık bölgenin göbeğine Moskova belediyesi öğrencileri için son model donatılmış özel okul kampları kurulmuş. Çok yönlü hizmet veriliyor. Sanki gençler burada yaşamaya özel olarak alıştırılıyor. Burası bir koloni gibi olmuş. Bulgaristan’a yerleşen Ruslar için Rus dilinde TV programı başlıyor. Rusça yayın için izin belgesi verilmiş. Rus lokantaları, Rus çayhaneleri, Çikolatalı kahve sunan Rus kahveciler, votka salonları  24 saat açık. Moskova dondurması sunan seyyar satıcılar dolaşırken, Rus kitapçılar, Rus gazete ve dergileri, Rusların zevkine göre paketlenmiş gıda sunan satış merkezleri köşe başlarını tutmuş. Her yerde Rus müziği işitiliyor.

Bu gelişmeler yeni Moskova siyasetinin turizm ayağı ile yayılmacılık projelerinden biridir. Balkanlarda en fazla Bulgaristan’da ilerleyebilmişler. Onlar için Bulgaristan Balkanların incisi. Bulgaristan’a basmadan diğer Balkan ülkelerine basmanın mümkün olmadığını düşünüyorlar. Tabii bu 120 bin aile Karadeniz sayfiyelerimize bir günde bir ayda yerleşmedi, yıllardan beri bu sürünerek sahip olarak ele geçirmek, yerleşmek, sosyal yaşama örülmek ve çoğunluk olma işlemi yürürlüktedir. Bu işler kredilendi, özendirildi ve hatta ödüllendirildi. Aylarca, Türkiye Bulgaristan sınırına gerilen 3 metre yüksek ve 5 kat tel çitlerin gölgesine gizlendi. Bulgaristan’ın Shengen merakından beslendi vb.

Avrupa Birliği’nin 2 yıldan beri Moskova’ya ambargo uyguluyor. Olayı devlet adamları hep değişik yorumladı. AB’yi destekleyen yorumcular vardı, son dönem onlar “uzun tatile” çıktı.  Rusofop milliyetçilerin halk arasında kök salmak için geliştirdiği bağımsızlıkçı ve özgürlükçü söylevlerin tekrarlanması sayfası artık kapanıyor. Bundan böyle Rusya’nın Bulgaristan ve Balkanlar siyaseti her geçen günle ilerleyebiliyor. Şimdiki Motorcuların barış seferinde başka ülke topraklarını tüfek patlatmadan istila etme siyasetinde yeni bir adım görebiliyoruz. Milli kimliği son derece karışık olan Karadeniz yerleşim yerlerimizde kaynayan kazana alışanlar bir gün kendilerini bambaşka bir ortamda bulurlarsa şaşmam.

İki hafta önce Başbakan Boyko Borisov “Benim Rusya ile savaşmaya niyetim yok, kim isterse Karadeniz savaş filosu kursun, beni ilgilendirmiyor” dedi.  Böylece o bir NATO müttefiki olmamıza karşın,  Türkiye, Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan’ın Karadeniz’de ortak filo kurup Rus yayılmacılığına karşı göğüs germesi planlarına “hayır” demiş oldu. Her vatandaş, başbakandan derli toplu ve önceden uyarlanmış, belirli bir siyaset çizgisinin devamı olan bir konuşma yapmasını beklerken, bizimkinin köy kahvesi üslubundan bir türlü kurtulamaması, tepki yaratmadı desem, olay hafife alınmış olur. Tekiler sertti. Son demecinde ise, “Biz Avrupa Birliğinden ayrılmayacağız” dedi. Dedi de, sorunlar oldukça çetrefilli. Bir defa bizi AB’den kovan yok. Düşersek biz kendimiz fakirlikten ve takatsizlikten düşeriz. Hani kış hazırlığı yaparken bir vuruşta yarılmayan meşe kütükleri vardır, onlar gibi bir durumdayız. Ocağa sığmaz, baltaya gelmez bir durum…. Britanya Adasından Başbakan Kameran “lütfen bize zaman tanıyın” derken, İngiliz Lortlar Kamarası halktan gelen seslerin notasını yazmak için henüz toplanamıyor. Brüksel ise, “bazı adımların yanlış atıldığının artık” farkına vardı. Yalnız kemerleri değil, mali ve siyasi disiplini sıkma zamanı geldiğine inanmış olanlar kalabalık oldular. Siyaset dediğin terzi işine pek benzemiyor. Boz yap, boz yap” gibi “sök dik sök dik” de bir kural olamaz, deyenler çoğalıyor. Eskiden yaz aylarında güneş gözlerimi almasın diye kafasını kaldıramayanlar, artık ufka bakmaktan da korkmaya başladılar.

Krizler siyasette delikler olduğuna işarettir. Brüksel’in Güney Doğu Avrupa (Balkanlar) siyasetinde de delik deşik yerler var ki, bir orduyu andıran iri yarı motorlu erkeklerden oluşan Rus roker sürüleri Karadeniz sahil kentlerimizi bastılar.

Burgas şehrinde kazma kürek ve yumrukla karşılandıktan sonra kendilerine şu soru soruldu:

Neye geldiniz?” Cevap şu oldu:

Biz, Rus askerinin ayak bastığı topraklara ıhlamur fidanı dikeceğiz. Ihlamur birleştirici bir ağaçtır.  Biz Balkanlardaki İslavları birleştirmek istiyoruz. Biz biriz ve bir olmaya devam edeceğiz.”

Rus askerleri bizim topraklara birinci defa 138 yıl evvel, son kez de 72 yıl önce basmıştı. Geç olmadı mı dersiniz.

Burgas merkezine yerli motorlu gruplar ve etraf yerleşim merkezlerinde evi olan Ruslar da toplandılar. “Biz sizi istemiyoruz! Gidin!” dediler.

Halka hitaben konuşmalar yapıldı. Bu deri ceketli, yelekli, çok dövmeli kişilerin geçen yüzyılın ortalarında Birleşik Amerika’da gelişen özgürlükçü “roker hareketiyle” hiçbir ilişkisi olmadığı, Rus rokerlerin, 3 bin kişilik bir motorlu ordu oluşturduğu, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in onları desteklediği, kendileriyle görüştüğü, hatta onlarla birlikte motorlu sefere çıktığı anlatıldı.. Bu motorize gücün ardında Rusya Dış İstihbaratı eski KGB, yeni adı FSB olduğu, devletten para aldıkları, devlet programına göre eylem yürüttükleri vb anlatıldı.

Basına yansıyan olayda, 2 500 Rus motorlusunun Kırım Yarım Adasını bastığı ve bu Tatar toprağında Rus izi bırakmak için “barışçı güç” adı altında sert baskı uyguladığı anlatıldı, kaydedildi. Henüz son ermiş sayılmayan Ukrayna çatışmalarında ise, 3 binlik bir motorlu halinde birleşik ve beraber hareket eden bu baskı güçlerinin Ukrayna’nın Doğusundaki Donets şehrinde çarpışmalara katıldığı paylaşıldı. Rusya’nın birçok kentinde kavşak ve sokak kesen bu motorcu sürü, Putin’in silah patlatmadan ilhak etme siyasetinden yana olmakla birlikte, seçim kampanyalarında da önemli rol oynadığı halka duyuruldu.

Olaya katılan Bulgar rokerciler ise Bulgaristan Sosyalist Partisinden olduklarını, eski Cumhurbaşkanlarından Pırvanov’u desteklediklerini “ABV” partisine oy verdiklerini gizlemediler.

Motorlu Ruslar, Burgas kentinin şehir barkına ıhlamur diktikten sonra, Osmanlı Genel Kurmay Başkanı Süleyman Paşa ile Rus Generalı Gurko arasında 1877 kış çarpışmalarının yapıldığı Şipka Tepesi’ne yola çıktılar. Tepeye ıhlamur ağıcı diktikten sonra, kahramanlığı unutulmayan meydan muharebesi başkomutanı Gazi Osman Paşa ile Alman asıllı Rus General Tot Leben arasındaki çarpışmaların yapıldığı Plevne tepelere gideceklerini çekinmeden duyurdular. Sofya’da “Aleksandır Nevski” kilisesinin parkına fidan dikme planlarını da bildirdiler. Osmanlının hibe devlet parasıyle kurulan, Pirin Makedonya’sında bulunan, ne Rus – Osmanlı “93 Harbinde” ne de daha sonra Rus ayağı basmamış olan “Rila Manastırı” avlusuna da İslav birliği sembolü olarak ıhlamur fidanı dikmeye gidecekleri yalnız ilgi değil, tepki de uyandırdı. Sofya’daki karşılamaya Rusofob’larla birlikte Avrupa Atlantikçi çevrelerin ileri gelenleri, demokratik örgüt sözcüleri ve STÖ katıldı. DOST partisinden kimse yoktu. Basına yapılan açıklamalarda, Rus roker gruplarının Polonya, Çek ve Slovenya gibi ülkelere girmelerine izin verilmediği, Ukrayna’nın kendileri ile savaş halinde olduğu, bu güçlerin Kremlin’in “İslav Dünyası” siyasetini hayata geçirmeye çalıştığı, bu doktrinin nasyonal sosyalist yani faşist idelere dayandı ve Büyük Rusya kurmayı hedeflediği ortaya kondu. Bulgar basını olayı yorumlamaya devam ediyor.

Rus milliyetçi yayılmacılığının bu yeni dalgası 120 bin Rus’un Bulgaristan’ın Karadeniz Kıyısına yerleşmesinden sonra yükselen ve sahile dökülen ilk köpük yumağıdır.

 

Konuyu izlemeye devam ederceğiz.

 

Reklamlar