Konu: Dünya politikası içinde Türkiye’nin artan rolü                      

Avrupa Birliği (AB) sığınmacı sorununa kesin bir çözüm bulamadı. 28 üye ülkeden 28 çatlak ses çıktı. 1954 yılından beri yuvarlanarak ve yeni üyeler cezbederek büyümeye çalışan AB ilk kez bir yüz yüze geldiği bir iç sorununun çözümü için topluluk üyesi olmayan Türkiye’den yardım talep etti. Türkiye’ye 3 milyar Euro yardım önerdi vs.

Bu sorunu Türkiye’ye taşıyan Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’nin yenidünya politikasındaki kilit rolünü tanımış oldu. Cumhurbaşkanımız Sayın R.T.Erdoğan ve Başbakanımız Sayın A. Davutoğuluyla görüşmelerinde bu önemli sorunlar dile geldi, iki buçuk milyon sığınmacıya ev sahipliği ederken, PKK, DEAŞ ve İŞİD gibi dış ve iç düşmanla savaşan devletimizde “biz sığınmacı sorununu çözemiyoruz, yardım edin” dendi.

Tarihte, Türkiye, yok olma noktasına gelen Fransa Krallarına da birkaç defa yardım etmiştir. 1950’lerden beri Almanya’da çalışan ve bu ülkenin İkinci Dünya harabeliğinden kalkmasında ve bugün artık Avrupa’nın bir numaralı ülkesi durumuna gelmesinde olağanüstü büyük katkıları olan Türk işçileriyani Türkiye olduğunu da unutmayalım. Bu arada sığınmacı sayısının artması, ilk göçmen ayaklanmalarını yaşayan Batı Avrupa’da politik dengeyi etkilerken, ibre sağ kaymaya başladı.

BG Stratejik Araştırma Merkezi diğer ülkelerin sığınmacı deliğinden bakınca neler gördüğünü size sunmak için dış basında çıkan birkaç yazıyı dikkatinize Türkçeleştirilmiş olarak sunmayı kararlaştırdı. İyi okumalar.

Bir: “Komsomolska Pravda” gazetesi. Yazar DaryaAslanova

Krizin sorumlusu kimdir?Avrupa ayakta kalabilecek mi?  Bunu ne pahasına yapabilir? Kurtarıcı kim olacak?

Adına HALKLARIN BÜYÜK GÖÇÜ dediğimiz olayın üç Balkan versiyonu var. Sığınmacı selinin arkasında duran kim? Sorun çözülebilir mi?

Gazeteci D. Aslanova bu soruların yanıtını, Yakın Doğu’dan gelen göç çığının önemli durakları olan Sırbistan ve Hırvatistan’da aradı.

Sığınmacı çığına kim neden oldu?

Sığınmacı seli Avrupa’ya aktıkça, AB ülkeleri sığınmacı bunalımına batıyor, halkların paniği büyüyor. Adı Avrupa Birliği olan yapay birlik dikiş yerlerinden açılıyor, sınırlara tel örgü çekilirken, yeni DEMİR PERDELER geriliyor. Bunalım, ilk önce hep istikrarsız ve fakir olan Balkanları vurdu, komşular arasındaki eski didişmeleri alevlendirirken yenilerini başlattı. Balkan ocağından dehşetli çığlıklar yükseliyor. Batıya doğru büyük bir umutla bakmaya başlayan Balkan ülkeleri, şimdi nereye bakacaklarını bilemiyorlar.

Krizin sorumlusu kimdir? Avrupa ayakta kalabilecek mi?  Bunu ne pahasına yapabilir? Kurtarıcı kim olacak? Bu soruların cevabı gün geçtikçe gün ışığına çıkmaya başladı.

Birinci şık:

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya ile Almanya’nın arasını açmaya çalışıyor.

Soruyu yanıtlayan: DavorDomazet –Loşo. O, bir emekli amiraldir. Hırvatistan Silahlı Kuvvetleri eski Genel Kurmay Başkanı ve istihbarat daire başkanı görevlerinde bulunmuştur.Hırvatistan Cumhurbaşkanı Güvenlik Konseyi üyesidir.

–  Global bunalımlar genellikle ve hiçbir zaman bir tesadüf eseri olmamıştır. Yüksek makamlarda görev alan strateji uzmanları tarafından hazırlanır. İzlediğimiz süreç bir rastlantı değildir. Daha CorjBuş –baba tarafından ilan edilen YENİDÜNYA DÜZENİ dayatılıyor. XXI. Yüzyıl hakimiyetine açılan yol, YENİ İPEK YOLU, – Adriyatik Denizinden başlıyor, Karadeniz ve Hazar denizinden, Kafkaslardan, Kazakistan üzerinden, baştan başa Çin’den geçip Malezya’ya kadar uzanıyor.

Amerikan siyaset bilimcisi ve SSCB’nin dağılmasının ideoloğu ZbignevBjejinski şöyle demişti: Dev petrol, doğal gaz ve doğal kaynaklar ve su havzalarına sahip olan Avro-Asya’yı kontrol altında tutan, dünyayı denetleyen olacaktır.

Avro-Asya’ya üç kapı açılır: Birinci kapı, denizden denize yani Hırvatistan’dan İsrail’e kadar uzanır. İkinci kapı: Basra Körfezidir. Üçüncü kapı ise, Kore ve Vietnam’dır.

Birinci kapıdan giren sudan geçer. Örnekleri: Yugoslavya Savaşı. Ülkenin parçalanması. Bu, yönetilebilen bir bunalımdı. Aynı zamanda, “Çöl Fırtınası” adı altında Irak’a karşı ilk operasyon başlatıldı.

“Çöl Fırtınası” bir cerrahi ameliyata benzer şekilde yapıldı. ABD bir yandan Avrupa kapısını açarken, aynı zamanda Rusya ile Çin arasına olası en kerin şekilde bir kama kakmaya çalıştı. Balkan Savaşları sonucu ABD Kosova’yı ele geçirdi ve Moskova ile Tahran’a aynı uzaklıkta olan Avrupa’daki en büyük askeri üslerini orada kurdular. NATO’da genişledi ve Güney Doğu Avrupa’yı yuttu.

Bağdat’ın bombalanması.

Amerikan istihbaratı tarafından hazırlanan, 11 Eylül 2001 terör saldırısından olayından sonra, Avro-Asya’nın en büyük ve önemli yol kavşağı olan Afganistan’ı ele geçirdi. 2003’te yürütülen Irak Savaşı ABD’ye ABD’ye ikinci kapıyı “Basra Körfezi” ni açtı. Gürcüstan ve Ukrayna’daki “turuncu” devrimler, Bulgaristan ile Romanya’nın NATO’ya alınması Amerika’nın Karadeniz’e demir atmasını sağladı. (Amerika Bulgaristan’a bir askeri üs, eğitim merkezleri kurdu, “Bezmer” ve “İganovo” uçak pisleri genişletildi ve büyük US uçakları inebiliyor.) Bu gelişmeler olurken Rusya zayıftı. Vladimir Putin’in Başkan olmasıyla Rusyada ilerleme başladı, ne var ki, Amerikan uzmanları bunu öngörememişti.

Rusya ekonomide ve askeri sektörde sıçrama gerçekleştirdi, jeopolitik arenada kendine hak ettiği yeri aradı. Amerika İran’a saldırmak için plan üstüne plan hazırlarken, (şu unutulmamalı Şam ele geçirilmeden Tahran alınamaz), Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasına başlandı, Rusya fırsat bulup, Başar Esad rejimini desteklemeye hakkı olduğunu iddia ederek, haksız bir şekilde oyuna girdi ve bombalamaya başladı. Ve işte bu noktada Amerikan teklemeye başladı. Washington Lübnan’ı yok ettiği gibi, Şükriye’yi bir hamlede kolayca yok edemedi.

İşte böyle bir ortamda Amerika Ukrayna’da meydan olaylarını kışkırtarak Rusya’ya başka bir yandan darbe indirmeye denedi. Fakat burada da Ruslar hazırlıklı ve esnek davrandı ve Kırım’ı ilhak ettiler, Amerika ise Karadeniz’i kaybetti. Yine bu dönemde Putin Arktik ’teki mevzileri de güçlendirebildi.

Libya’daki gelişmeleri biliyorsunuz.

Şunu da unutmamalı, Rus Ordusu en ağır iklim şartlarında savaşmak için eğitilmiştir. Şu da var, yine son yıllarda Rus denizaltıları NATO üyesi Baltık ülkelerini ve Kuzey Avrupa’yı kuşattı ve Amerikan avlusuna girdiler. Bu arada, ABD’nin tek tabanca hakimiyet kurduğu Pasifik Okyanusu’nda, Çin etkin olmaya başladı.

Biz Kiev meydanına bir daha dönelim.Ukrayna kargaşası Almanya ile Rusya arasında çatışma çıkması için düşünülmüştü. İkinci Dünya Savaşından sonra, milyonlarca vatandaşını yitiren,  Almanya ve Rusya kansız kalmıştı. Bu felaketi düşünenler İngiliz ve Sak sonlardı. Ne ki, bu savaştan iki devlet de daha akıllı çıktı. Ve bu kapana bir daha düşmezler. Almanya Avrupa’nın ana gücüdür. Amerika Avrupa’yı Rusya’ya yaptırım uygulamaya zorladı. (Yaptırımlara Bulgaristan da katılıyor.)

Washington’un her dediğine boyun eğmeyen Avrupa’ya kesilen ceza ise sığınmacılardır.

–  Ruslar, Almanların ahmaklığına hiddetlenmede haklıdır. Bu, aptallık değil, bir korku eseridir. Almanya’nın bugün de istila edilmiş bir alan olduğunu bilenler azdır. Ruslar ordularını Almanya’dan çekti, NATO ise aynı ülkeye yığınak yaptı. Şu an Almanya’da 50 bin US askeri var. Ramstein US askeri üssü açıktır. Almanya’nın altın yedeklerinin daha büyük kısmı Amerika’da ve Londra bankalarında saklanıyor. 1949’da imzalanan bir gizli antlaşmayla, Almanya devlet egemenliğinin 2099 yılına kadar sınırlanmış olduğunu da unutmayalım. Bu durumda yaptırımları uygulamayı kabul ederken Almanların başka seçeneği olmadığını anlamamız gerekir.

–  Ne ki, Almanların herşeyi kabul etmediği de ortadadır. Rusya’yı dize getirmek için, Amerika, Avrupa’dan çok daha sert yaptırımlar almasını beklemişti. Bunu yapmadığı için Avrupa’nın cezalandırılması gerekti. Cezalandırmanın bir başka gerekçesi de, güçlü Almanya’nın Rusya’nın yegane ekonomik müttefiki olmasıydı.

Sığınmacı selinin eski kıtaya akması, AB’ye İngiliz-Sak son gücünün kestiği cezadır. İngiliz-Sak son zihniyeti, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra olduğu gibi, Avrupalıların Amerika’dan yardım istemeye zorlarken, Avrupa’yı istikrarsız bir topluluk haline getirmeye, yıkıp dökmeye çalışıyor. Eski “Marshal Planı” –  yeni bir biçimde aranıyor. Göç krizi, başı ve sonu olmayan, askersiz, çarpışmışız, sahasız ve savaş etkinliği olmayan asimetrik bir savaştır. Batının Yakın Doğu’da başlattığı ve körüklediği göç, Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e milyonlarca savaş kaçağı ve sığınmacıyı çıkardı. Sayıları yalnız o bölgede 5 milyon kişiyi aştı. Bu insanlar en düşük yaşam standardına, sefalet kuyusuna bilinçli olarak itildiler. Çıldırma aşamasına geldiklerinde onlara barındırılmış topraklara Avrupa, Almanya yolu gösterildi.

– Kanıma göre, bu kitlesel göçte yeni bir şey yok. Mısır’dan kaçan Yahudilere Musa Peygamber’in (Moisey) uyguladığı matris uygulanıyor.

–  Şu an akmaya devam eden birinci göç seli Avrupa’nın ve ayrı ayrı AB üye devletlerindeki tepkiyi ölçecektir. Bir askeri operasyon planı hazırlanırken, zayıf noktaya saldırılır. Avrupa’daki en zayıf halka yalanıcı ve ikiyüzlü hümanizm (insan severliktir). İnsan haklarına ilişkin söylenenler…. Sınır duvarına ilk erişen her defasında çocuklar ve kadınlar oluyor. Arkalarından da erkekler ve gençler yetişiyor. Bir iki ay sonra, gecelerin soğuk olmaya başladığında, sel azalacak. Baharda daha da büyük bir güçle hareketlenecek. İkinci sel dalgası bir az daha ısrarcı, radikal olacaktır. Sığınmacılar daha fazla hak talep edecekler. Suudi Arabistan’ın 200 cami inşaatını finanse etmeye hazır olduğunu beyan etmesi, dikkatinizi çekti mi? Yeni camiler nüfus savaşı kaleleri olacak. AB’nin yeni vatandaşı olacak olan sığınmacılar, oy kullanarak yani demokratik usule uygun olarak haklarını elde edemediklerinde, baskı kullanmaya başlayacaklar.

Avrupa’da yeni bir çağ başlıyor. Avrupa’nın protest anlaştırılmasında yeni aşamaya geçiliyor. Adriyatik’ten, Baltık devletleri üzerinden Vladivostok’a kadar uzanacak bu yol. Böyleve Batı Avrupa sayfası kapanacak. Eski kıtanın artık manevi gücü tükendi. Almanya Avrupa’nın yeni geleceğine katılma ya da katılma konusunda seçenek yapabilir. Rusya dünyanın en önemli ülkesi olmaya başladı. Şimdi herşey Süriye’deki savaşın nasıl sonuçlanacağına bağlıdır.

–  Halkların yaşadığı büyüyen bir korku var. Yeni bir Afganistan yaratmamıza gerek olmadığı kanısındayım.

Rusya, B. Asad’ın Akdeniz’e limanlarında mutlaka kalmak kaydıyla, Suriye’yi parçalamayı denemek zorundadır. B. Asad’ın ayakta kalması için Rusya’nın ordu göndermesi gerekebilir. Ana hedef Rusya’nın Laskiye ve Tarsus deniz üslerinin korunabilmesidir. En sonunda Rusya bunu yaparsa Deli Petro’nun Akdeniz havzasındaki sıcak denizlere çıkma vasiyetini gerçekleştirmiş olacaktır. Bunu yapamayan Rusya asla süper devlet olamaz.

İkinci şık: Zagreb Üniversitesi Prof. Elena Yurişiç.

Olayların arka planındaki güç – CİA:

Sığınmacıların bileşimi ve izledikleri yol birçok sorun doğurdu. Evet, onların arasında başı çeken, eğitimli, zengin bir elit grup var. Birde, internet iletişimi bile olmayan, Afganistan ve Afrika köylerinden gençler var. Ben bu gençlerin ellerine bugüne kadar coğrafya haritası almadığına inanıyorum. Soru: Öyleyse izleyecekleri yolu nereden biliyorlar? Sürünün başını çeken kim? Birkaç gün önce Karadağ, Bosna ve Dubrovnik üzerinden yeni bir güzergâh izlemeye başladılar. Demek istediğim sığınmacılar sürüsü bütün Balkan ülkelerine yayılmış bulunuyor.

Krizin ilk günlerinde Yunanistan Makedonya sınırında bazı kişilerin sığınmacılara harita dağıttığı ortaya çıktı. Sınırları nereden ve nasıl geçmeleri gerektiği işaretlenmişti. Bu insanlar kimdir?

Bu soruya tam olarak yanıt veremiyorum. Tahminlerim şudur: SIĞINMACILARI SAVUNMA ÖRGÜTÜ var. Gönüllülerden bağış topluyor. Örgütün elemanları sığınmacıları otobüs terminallerinde ve tren garlarında, yemek yemelerini örgütlüyor, sığınmacı haklarının anlatıldığı el kitapları dağıtıyorlar. Gidecekleri yol ve yerlilerle ilişkiye geçme gibi konularda onları bilgilendiriyorlar. İnternette USAİG örgütüne rastladım. Bu bir US gelişim ajansıdır. US “devleti dış ülkelere yardımlarını” bu örgüt eliyle dağıtıyor. “Renkli” devrimlerin ardındaki güç USAİ örgütüdür. 2012 yılında USAİD kadroları Rusya’dan kovulmuştu.

Bu işin içinde USAİD varsa, ardındaki güç Merkezi Haber alma Örgütü –CİA olmalıdır. Dolayısıyla Avrupa İslam alemiyle çatışmaya itiliyor. Irak ve Afganistan’da ABD kendi başlarına savaşıyor. Libya saldırısına Fransa ile İngiltere’yi çekebildiler. Fakat sığınmacı bunalımında Avrupa yalnız bırakıldı ve kendi gücüyle hareket etmeye başladı.

Balkanların istikrarsızlaştırılması:

Şimdi olaya biraz da Türkiye açısından bakalım. Türkiye ile Rusya arasında “Güney Akım” gaz boru hattı anlaşmasının imzalanmasından sonra Türkiye birçok ciddi sorun yaşadı. Hükümet krizi; Kürtlerle gerçek bir iç savaş. Ülke ilk kez istikrarsız bir bölge oldu. Gaz boru hattını unutturmaya çalıştılar.

Türkiye’den sonra sığınmacı sorunları giderek Balkanlara aktarıldı. Kimi ülkeler iyice hırpalandı. Öncelikle Rusya’ya dost gözüyle bakan Yunanistan, Makedonya ve Sırbistan ve Putin’in bugünkü müttefiki olan Katolik Macaristan büyük darbeler aldı. Hırpalanacak olan devletlerden biri de Karadağ’dır. AB ise, topraklarına büyük bir sığınmacı kampı inşa etmesi için baskı uygulayarak, Sırbistan’a şantaj yapıyor. Adeta, ya mültecileri yanınızda tutarsınız ya da başınıza gelene katlanırsınız, diyorlar.

Burada hedef Balkanların bir çöplük haline getirilmesidir.

Bir başka özellik daha kayda değerdir. Amerikalıların “heyecanla” destekleyip kışkırttıkları “Arap Baharı” sadece ılımlı İslam’ın hakim olduğu Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve Irak’ı kapsadı. Radikal İslam’ın egemen olduğu Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn’de kargaşalık çıkmasına yol verilmedi, bu devletler ABD, İngiltere ve İsrail’in daha emin dostları olmaya gayret gösterdiler. Saldırgan, terörist İslam virüsü Yakın Doğu’ya artık baştanbaşa bulaştı. Yeni gelen sığınmacılar da bu salgını eski kıtaya taşıyorlar.

Sığınmacı trajedisini dünya basınından izliyoruz.

Tercüme edilmiştir.

Reklamlar