Musa VATANSEVER

Konu: Köpeksiz köy bulmuş da değneksiz geziyor.

Bulgaristan’da totalitarizmin büyük bekçisi, sıkı savcılık rejimi kurulması taraftarı, Putin’in etnik azınlıklara baskı politikasının uygulayıcısı, T. Jivkov uşağı, gizli polisin 1974’ten beri kundakçısı Ahmet Doğan Hıristiyanların 2015 Bocuk Bayramı günlerinde son kozunu oynadı.

4 Ocak 1990’da HÖH – DPS lideri rütbesi kendisine uygun görülürken eline 4 koz verilmişti. İşte bunlardan dördüncüsünü 17 Aralık Yılbaşı kutlamasında oynadı. Yeni durumda “Kral Çıplak!

Bulgaristan’daki etnik azınlıklardan sorumlu bir Rus gizli servis ajanı olduğu basına düştü. KGB ‘nin Dobruca, Deliorman, Gerlovo, Trakya Güney Doğu Rodoplar ve Batı Rodoplar, Kamçiya, Tunca, Arda ve Karasu boyu köy ve kasabalarından sorumlu “istasyon şefliği” ipi pazardadır. Olan oldu da, politik eceli kapıda Azrail beklerken de tekin durmadı. Son saldırısını yaptı ve Hak ve Özgürlükler Hareketini parçaladı. Türkiye’yi karalamayı, NATO ve AB’yi küçümsemeyi başardı. Şu da iyi bilinmelidir, bu onun son kozuydu. Mayasız ekmek gibi kozsuz da oyun olmaz. Bu kâfir bizi, komşu fırınına muhtaç duruma getirdi mi dersiniz!

İşi gücü, aldığı paraların karşılığı bizi kandırıp aldatmak, tanıyıp gammazlamak, ispiyonlayıp tutuklatmak, sorgulanmadan, yargılanmadan hapse attırmak, kökümüzü söküp vatanımızdan attırmak, dayandırıp sindirmek, vaatlerde bulunup işiz bıraktırmak, yüzüne gülüp kötülemek, fark ettirmeden mahrumiyet içinde süründürmek vs olan bu hainin artık gün sayıyor. Onun namazını kıldıran hocanın, mezarını kazan Türkün, iyi biliriz diyenin ALLAH CANINI ALMASIN! Başka deyeceğimiz yok. 26 yıldan beri kafası Kaf dağında olsa da elindeki Osmanlı tapusu değildir ne de Sultan turasıdır. Avucundaki geçen yılın karı bile olamaz.

Rusya gizli servisi KGB onu Bulgaristan’da yaşayan Türklere, Pomaklara ve Çingenelere ÇOBAN tayin etmişti. Bu işin tapusu yoktur. O bu işi artık iyice pisletti. Şu an elindeki tek geçerli akça, Bulgar politik kamuoyunun dünyaya kanlı parmak sallayan Rusya diktatörü Putin ile zehri dilinin ucunda içimize çöreklenmiş Rus Federal Güvenlik Servisi FSB casus ağının hareketlenmesi korkusudur. Ne ki, bu, ne alışsan alışılır, ne tiksinden bırakır, ısırgan gibi dağlayan, pıtrak gibi yapışan, ortada görünmeyen büyük bir baş belasıdır.

Tabii, bir adam, şu örnekte Bulgar makamları, Rus ayısından korkuyorsa, kalkıp da onların İSTASYON ŞEFİNİ -baş casusunu tutuklatmaz, zaten de işin farkına varınca saray koğuşuna kapatmıştı. Sorun çıkmasından korkar. Son günlerde yapacağını yaptı artık sonunun geldiğini fark edip günler çabuk geçsin diye yeniden uykuya yattı. Olay bu şekil olsa bile şu soru ortadadır.

Her konuda çok sabırsız olan Putin aramızdaki baş casusuna ne zaman kıyar?

Şıklar:   1)  İşleri iyice karıştırırsa.

2) İhanet ederse.

3) Daha münasip birini bulabilirse.

Birinci şıkta problem olduğunu sanmıyorum. İşler iyice karıştı. Bulgaristan 1878 Savaşından sonra ikinci kez Rusya gölgesinden çıkıp Batı Avrupa, NATO ve Türkiye gölgesine geçmeyi başarabildi. Amerika geldi üst kurdu. Ekim 2016’dan sonra Türkiye vatandaşları Bulgaristan’a ve Avrupa Birliği ülkelerine daha kolay vize alıp gidip gelebilecekler. Ekonomik ve ticari işbirliği büyüyerek gelişiyor. Bulgaristan ile Türkiye Avrupa’yı Asya’ya bağlayan büyük köprünün ayağı oluyor. Büyük Türkiye kapıda.

İkinci şıkta da sorun olduğunu sanmıyorum. Çünkü Ahmet Doğan Bulgaristan Türklerinin uyanışını durdurma, onları hiçbir şey istemeden yaşatma, melemeyi unutmuş koyun gibi gütme işinde başarılıydı. Bayramdan bayrama değil, kör sofradan kör sofraya kurban edip istediğinden kurtulma işinde de çok başarılı oldu.  4 Ocak 1990’da HÖH Partisini kurmaya toplananlardan etrafındakilerden damızlık için tek biri kalmadı. Elem etti kalem eti hepsini çöp kutusuna ekti. HÖH-DPS talikasından ittiklerinden hiç biri bir gün eski işine dönemedi. Yeni iş tutamadı. Bulsa da tayin edilmedi. Çocukları okuyamadı. Okusalar da iş bulamadılar. Yeni yıla bir hafta kala Kırcaali’de HÖH partisini kendi evinde kuran İl Başkanı, iki dönem HÖH milletvekili ve Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer de istifa etti. İrençliği bu kadarı burun direği kırar. A. Doğan’a gelen talimatlarda ikinci kuşak HÖH-DPS olacak yoktu.

Ne yapıp yapıp bu işi bitirmesi gerekiyordu. Türkleri yok etmek için aç bırakmak yeterli olmamıştı.

İstasyon Şefi her işlerde usta olmuştu da, bu kadar hainlik, o kadar kötülük yaptı ki, örnek vermeye utanılır. O, camiye girmemiş, kurana el sürmemiş kâfirleri Bulgar Diyanet İşlerinde Müslüman dininden sorumlu son söz sahibi şef yaptı. Bu bakıma işinde başarılıydı. Paraların üstüne kendisi oturdu, hiç kimseye ne anadil, ne okul, ne kültür hiçbir şey koklatmadı.

Moskova’ya, Kremlin’e, Sofya’daki Rus Büyük Elçiliği’ne, FSB’ ye ihanet etini söyleyemeyiz. Demiş olsak yanlış olur. Bulgaristan Türk, Pomak ve Çingenelerine hiçbir konuda yardım etmeyeceğine ve Osmanlı camilerini, Müslüman vakıf mallarını, dükkân ve hamamları geri verdirmeyeceğine yemin etmişti. Sözünde durdu. Buna karşılık elde ettiği haklar arasında, Bulgaristan Türklerini soyup soğana çevirme, Türkiye makamlarını aldatabildiğince aldatma, Bulgar devletini dolandırma, rüşvet alma, vergi ödememe, istediği kadın ve kızla ahlaksızlık yapma, Avrupa Birliği’ni dolandırma ve daha birçok yasa dışılık, kuralsızlık ve moralsizlik var ki, bu işlerde kusuru bulunamaz.

Üçüncü şık, belki de bu defa uygulanamayacak. Uygulansa da Türk olmayacak. İki Çingene milletvekili var etrafında, ama FSB onların ipiyle kuyuya inmez, dünya tarihinde kendisinden başka iş bitirmiş Çingene ajan yok. Doğan haini 1974 -1988 arası Bulgar gizli servisi “DS”ye hizmet vermiş, 1988’den 2015 sonuna kadar, toplam 27 yıl önce KGB’ye ardından da FSB’ye çalışmıştır. Kuşkusuz Ruslar ondan bizi etnik olarak Moskova’ya bağlamasını istememiştir. Onlar için bizim isimlerimiz, baba adı ve soyadlarımızın, bağ bahçe, dere tepe, çay ve ırmak ve dağ doruğu isimlerinin de Bulgarca ya da Türkçe isimler olmasının da pek önemli olduğuna inanmıyorum. Çünkü onların askeri haritalarında Bulgaristan’daki bütün geçitlerin, koyların, liman, dağ, tepe, yamaç ve ormanların, ırmakların isimleri Osmanlıdan kalma Türkçe isimlerdir. İstasyon şefi Ahmet Doğan’a yükledikleri görevde Türkiye’ye bakan Türkleri Moskova’ya baktırmak, camiye giden Müslümanları kiliseye toplamak, ya da Çingenelere okuma yazma öğretmek gibi bir vazife yoktu. Bu kesimin içinden yerine adam bulmak da işi değildi. 2013’te 8. kurultayda yumruklanması da planda yoktu. O zaman istese de istemese de Genel Başkanlığa L. Mestan’ı atamak zorunda kaldı. Öyle ama L. Mestan “her şey çok güzel olacak” saplantısından bir türlü kurtulamadı. NATO ve AB’nin Güney Doğu Avrupa ülkelerinden Makedonya, Karadağ, Arnavutluk ve Sırbistan’a sıçramasına yol açmaya çalışması, Rusya Türkiye çatışmasında Ankara’dan yana çıkması ise,  bardağı taşırması bir yana, tamamen hesapta olmayan işlerdi.

Bu gidiş iye değildi, HÖH-DPS a.ş.  olarak Moskova’nın istasyon şefliğine milletvekili, general torunu, geçmişi ve bugünü bakımından güvenilir görünen Delyan Peevski’yi uygun görse bile, bu genç şiştikçe şişiyor. Artık uçakların bizness bölüm koltuklarına sığmayacak duruma gelmiş. İsviçre’ye son uçuşlarında bel kemerini bağlamak için üç adet kemer eki istendi, yine de zar zor kilitlendi. Yemesi de ona göre, resmi görüşmelerde 4–5 taban istenmesi uygun olmuyor. 17 Aralık Yılbaşı töreninde yarım kuzu süpürmüş, sesiz konuşurken bile sesi borazanlaşıveriyor. Rusların İSTASYON ŞEFİ olarak kabul etmeleri mümkün değil. Bir de üzerindeki malı mülkü, parayı kendisinin sanıyor ve havalara giriyor. Olgunluk yok. Üstelik şu da var, hadi HÖH-DPS a.ş. şefliğine uygun görüldü diyelim,  parti liderliğine asla olmaz. Kendisi istiyor istemesine de, olmaz. Bir Türk köyüne gitse insancıkların bir kışlık erzakını bir oturmada süpürür, olmaz, asla olmaz…. Kuşkusuz uygun bir adam bulamamsı canını sıkıyordu. Enine de gidemez olmuş, korku dağları bekliyor.

Fakat son gün yakındır. Birini göstermek zorunda kalacaktır.

Kimi defa, Çetin Kazağı düşündü. Fransa’ya göndermiş, okutmuştu, ama iş ehli avukat çıkmadı. Meclis Hukuk Komisyonu Başkanı seçtirdi, orada da işin ruhunu kavrayamadı, Vazifesi kanun çıkarmak değil, var olan durumu bozmamak, anayasanın üstüne toz kondurmamaktı. Fakat nerede onda şeytana pabucunu ters giydirecek zekâ! Ensesine uygun gömlek bulmak da artık büyük sorun. İşler öyle karıştı ki, bizde gömlek dikecek terzi yok, İstanbul / Bakır köye‘de gömlekçiye gitmiş, 10 adet birden sipariş etmiş, Taksim’de İngiliz kumaşçısına ise 7 takım elbise birden ısmarlamış, milletin ağzı çuval değil büzesin, herkes konuşuyor. Şu meclis köftecisi de başa bela, engel olamıyor, adam 15 küfte yiyor bir oturuşta, ne desen boş, onu Tırgovişte’den devlet sofrasına buyur eden kendisiydi.

Bazen Mustafa Karadayı’yı da geçirdi aklından. Çam gibi boylu, boynu bükükler arasında dimdik,  insan neye bakarsa burnu ona benzer diyenler haklı, patates tarlasında yetiştiği ortada. 1912’de Çar Ferdinand çılgınlığının askeri ezmiş köylerini, ardından Nazi askeri gelip oturmuş konaklarına, sonra partizan beslemişler, ardından komşunun 1972 ayaklanması, zulüm! Komşunun evi yanarken yardım edemediler, kendi başlarına geldiğinde de ezildikçe ezildiler, halkımızın bir sözü vardın dağın en iyisinde de odun olur, ova ise kabak doludur, insan yetiştirme yeri başkadır, toplum ateşinde yanıp kotlaşmak gerekir. Bir kişinin şehirli olması üç nesil ister, ilk iki kuşak köye çeker, üçüncüsü kentleşir. O bu yolu henüz açılmamış, derdi ana yurdu ve kira parasını yetiştirmek haddesini aşamamıştı.

Bir de köylüsü vardı, Ruşen Riza, daha 16-sında gizli polise bakın şuna yan eşemesin deyip sürüye katmak istemişti. Yetişti yetişmesi de, bizim taraf insanı bir noktaya geldikten sonra, kıvamdayım artık havasına girip buğday başağı gibi başını büküveriyor ve tohumunu kimin saçtığına, gübresini atana ve hasat toplayana bakmadan hangi harmana girerse onun oluveriyordu.  İçini kemiren bu özellikti. Kasım Dal’ı da beraberinde sürümüş, ama zamanlar değişince, çizgiden çıkmış ve kendi arığında akmayı seçmişti. Ruşen’den beklenen ne olabilirdi? Üşenmedi, açtı telefonu ve danıştı. “Troyka, tıy kuçiyaş” cevabını aldı. Önce anlayamadı, oysa ahizeye konuşan üç atlı Rus faytonu yap, sen de kamcığı kap faytoncu ol demek istemişti. Dobruca’da 3 öküz bir arabaya, bir sabana koşulmadığında kestiremedi, ne ki işaret eden doğru konuşuyordu. Öyle de yaptı. Üçünün de yelelerini tosun tosun taktı. Yolsuz yolda yol almak için dizginleri çekti. Yoğurtçular ve Mastan’lı mitinglerinde benizsizdiler.  Onun işi de iş değildi. Vaktiyle dedesini Kırım Türk yurdundan kovan düşmanın tarlasını ne zamana kadar sürecekti. Üstüne acemi öküzle sürülen tarlayı beğendirmek de zordu. Yapılacak başka bir şey de yoktu. Toplum önünde son kozunu oynamıştı.

Reklamlar