neriman21Neriman ERALP

Konu:  Yazar ve Sanatçılar Topluma Her Bakıma Örnek Olmalıdır.

Dünyada 197 ülke var. Bunların 32’si Birleşik Amerika (ABD) kontrolüne girmiş bulunuyor. Emperyalizmin kontrolü altına giren ülkeler git gide aynı rengi alıyor. Ülkeleri kıskıvrak bağlandığında durum sürekli değişiyor. Bu sene Venezüella, Arjantin ve neredeyse Bulgar kökenli Ruseva’nın yönettiği Brezilya’nın da ayağı kaydı. ABD balonuyla uçmak isteyenler sanki çoğalıyor. Halklar bu balonla seyahat etmeyi daha güvenli buluyor.

 

Amerikanlaşıyoruz mu?

Bulgaristan dünyayı Doğu ve Batıya ayıran jeopolitik çizginin ucunda. Avrupa’nın sonunda ve Asya’nın ise başlangıcındadır. Bulgaristan, bu arada Balkanlar Doğu Batı yüzleşmesinde değişen bir durumla karşı karşıya geldi. 2004’te NATO üyesi olmamızdan bu yana ülkemize 4 US üssü kuruldu. Avrupa’daki en büyük Amerikan üssü ise, burnumuzun dibinde, Balkanların göbeğinde, yeni devlet Kosova’da bulunuyor. Bu üsler son yıllarda hortlatan Rus siber savaş tehlikesine karşı ortak savunma gücü oluşturuyor.

 

Ücretli göstericiler:

Bu arada kamuoyu oluşturan mekanizmalar doğrudan Sofya’daki Amerikan Büyükelçiliği tarafından finanse ediliyor. 2013’te başkentimizin sarı kaldırımını her gece çiğneyen göstericilerden 12 bin kişiye, bunlar arasında birçok politikacıya, avukata, gazeteciye, sivil toplum örgütü liderine, gösteriye katıldın diye içeri girip çıkanlara, siyasi partilere, sivil kuruluşlara, yayın evlerine para verildiği ortaya çıktı. Bazı gazetecilerin banka hesaplarına yüzer bin leva havale edilmiş, ama sustular. Başkentimizde 1.2 milyon insan yaşadığını dikkate alırsak, her 100 kişiden birine “gidin protesto edin, hükümeti lanetleyin” parası ödenmiştir. Mertlikte üstüne olmayan bu göstericilerin elebaşçılarının aslında paralı ajanlık yaptığı böylece gün ışığına çıktı.Dışardan, büyükelçiliklerden para alarak gösteri yapmak artık suç değil, korkulacak bir şey yok gibi…Ne de olsa, ücretli protesto gösterileri halkımızı aldatma anlamına geldiğinden dolayı, insanımızın gözüne korku külü atmak anlamına gelir.

 

Ücretli gösteri yapmakta Moskova’dan ileriyiz.

Moskova 20 milyonluk bir anakent ama orada bu yemleme ancak 20 bin kişiye yapılmış yani 1 500 kişiden birisine, bu da bizim Washington’un gözünde çok daha önemli olduğumuzu ortaya çıkarıyor. Bulgaristan kamuoyu bakış açısının Batıya dönmesi, AB ve NATO lehinde bir yaklaşım gelişmesi de korku bulutlarını dağıtmada etkin olabilir.

 

Bu da bizim kendi derdimiz.

Dertlerimiz, yerinde sayan reformlarımız, içinde bulunduğumuz tünelin sonsuzluğu, sürmeye takatimiz olmayan tarlalarımızın dikenlik oluşu Amerikan yönetimini ilgilendirir mi dersiniz. Hayır, asla ilgilendirmez. Çünkü onların derdi bizimle değil. Biz onlar için uçaklarını indirip bomba yükleyecekleri ya da yakın ve orta menzilli kara füzelerini üslendirecekleri bir atlama tahtasıyız. Para verip gösteri kışkırtarak erişmek istedikleri hedef, bastıkları tahtanın kırılmasına imkân vermemek, taşın yerinde oynayıp düşmelerine sebep olmadan, gerekli olanı güvence altına almayla ilgilidir. Biz de onların ülkemizde olmasının gölgesinde serinlemeye çalışıyoruz. Bu gölgede serindir, uyuya kalsak hastalanırız, üşütürsek hastalığı savmakta zorlanırız, tedavi yolu bulamayız korkusu kulaktan kulağa dolaşıyor da, henüz fazla ileri giden yok. Para alıp gösterilerde ajanlık yapmaktan korkalım mı?

 

Sığınmacılardan korkalım mı?

Bizim üzerimizde bir gölge daha var. Bu da Avrupa Birliği’nin Güney Doğu Avrupa’da yani Balkanlarda kalkmaya başlayan gölgesidir. Bizi beğenmez oldular. Avrupa ana kentlerindeki sığınmacıları isteyenler ve istemeyenler arasındaki taşlı sopalı kavga ve çatışmaların esintisi bize vuruyor. Gölgeye dolan  ve sıkışan Suriye’den gelen sayıları 1 milyonu aşan savaş kaçaklarıdır. Almanya Başbakanı “Merkel”in “gelsinler, gelsinler” demesi işleri karıştırdı. Ters tepki verdi. Düdüklü tencere çalıyor. Bir defa Almanya kendi içinde ikiye bölündü. Leipzig kentindeki son protesto ateşleri yüksekti. Olay AB’yi de parçaladı. Kimileri “küçük Schengen yapalım” derken, öte yandan Türkiye’nin diplomatik atılımı ve iş adamlarına vizesiz seyahat hakkı elde etme yolunda adımlaması olumlu yankılandı. Rusya Suriye’ye daha büyük bombalar attıkça sığınmacıların tavrı ise sertleşiyor. Tarla ve kırları askeri atış poligon olarak kullanılırken yaşadıkları doğa zehirlenen insanların feryadı büyüdükçe büyüyor.. Kimse su çıkmış evde ve zehirle kavrulmuş topraklarda yaşamak, hatta gömülmek istemez. Öte yandan ne Almanlar, ne İskandinav ne de İsviçre ülkesinde Müslüman mezarlığına izin verilmiyor.  Müslüman mezarlıkları AB için tehlike mi?

 

Baba Vanga olayın kışkırtıcısı.

Kâhin Bulgar Bayan Vanga hafta boyu “Washington Post”, “Bild” Teyms” gibi çok okunan gazetelerin sayfalarından inmedi. 2016’da Müslümanlar Batı Avrupa’yı istila edecek demişmiş. 2015’te Yakın Doğu en kanlı savaşa sahne olacak demişti de, 2019’da DAEŞ devleri başkentinin Roma olacağını söylediği pek bilinmiyordu. Bu sığınmacılara karşı tüten ateşe bir varil benzin gibi oldu.

 

AİHM’de dava açıldı.

Balkanların ucundaki ve topraklarında bir tek cami olmadığını iddia eden Slovenya, Brüksel’in sığınmacıları kota ilkesine göre 28 devlet arasında paylaştırıp dağıtma kararını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı, bozulması için dava açtı. Macaristan lideri Viktor Orban bu başvuruyu destekledi. Bazı devletler AB’li beraberlikse, kopmayı kaşıyor. Polonya’da hükümet değişti. Yeni idare Berlin ile görüşmeyi kesti. Sorun sığınmacılar.

 

Vermeden almak yok.

Son gelişmelere tepkili olan Almaya Başbakanı Angela Merkel, Güney Doğu Avrupa ve eski sosyalist ülkelerden olup AB’de beraberlik ilkelerini doğru dürüst kavrayamayan devletler için, “vermeden almak yok,” AB’yi bir “sağmal inek mi sandınız?” şeklinde eleştiride bulundu. AB teşvik fonlarından aldıkları paraları önerdiğimiz yönde kullanmayanlar, birlikten ayrılabilirler ve mutluluklarını başka yerde arayabilirler, sözleri de Bayan Kansler’e aittir.

 

Yunanistan’a tepki özellikle sert.

Sitemler bir de AB’nin dış sınırlarını korumaya para ayırmayan ve ülkeye giren yabancıların kaydını yapma gayreti göstermeyen Yunanistan adreslidir. Ton yükselten Brüksel, biz sizin banka sisteminizi korumanıza yardım ettik, para verdik, ama yükümlülüklerinizi yerine getirmiyorsunuz, derken sanki sertleşiyor. Bu arada Yunanistan’a adalarını ve AB kıyı sınır şeridini koruması için para teklif edildi, Atina bu parayı almadı. Sığınmacılar konusunda Brüksel ile kaynaşmak istemiyor. Yunanistan çözümü, kayıtlarını yapmadan, gelenleri Makedonya’ya uğurlamakta buluyor. AB kurallarına göre, giriş ülkesinde kaydı yapılmamış olanlar geri gönderilemiyorlar. Atina hükümeti Atina varoşuna 50 bin kişilik bir Arap kasabası kurulmasını da kabul etmedi.

 

Fransa ve İngiltere’nin kesin tedbirleri

“Bataklan” trajedisinden sonra Fransa sıkıyönetim ilan etti ve sınırlarını yabancılara kapadı. İngiltere ise ülkeye giren yabancılara sosyal ilk destek vermekten vazgeçti. Bu alanda İsveç daha da ileri giderek, Suriyeli kız ve kadınların bileklerindeki bileziklerin değeri 1000 Euro’dan fazla ise, üstüne el koymaya başladı. Böylece dağıttığı sosyal yardımları geri alıyor.

 

Bulgar sınırında durum:

Pazar sabahı Bulgaristan-Türkiye sınırında kaçaklar değil, gümrükçülerin hepsi birden tutuklandı. Özelleşmiş savcılık, devlet güvenlik ajansı DANS ve Jandarma “Kapitan Andreovo” sınır kapısını ansızın bastı. 340 gümrükçü çuval dolusu parayla tutuklandı. Bulgaristan’a giriş durdu. Mesele “rüşvetle” mücadele Sigara kaçakçılarını yakalıyorlar.  100 TIR aracını birde AB sınırından sokmaya çalıştı. Bulgar mahkemesi bir ayda TIR kamyonları için 86 arama tarama kararı çıkardı. Böylece Mart ayından beri ikinci büyük baskın gerçekleştirildi.  Bu işte korkulacak bir şey var mı acaba? “Rüşvetin” kime verildiğini bulamıyorlar.  Devlet çürümeye devam ediyor. “Bulgartabac” HÖH beslemesi Delyan Peevski’nin mülkü oldu. Gümrüklerin idaresi “Saray” konusudur. Yeni istihbarat şefleri “Saray”da, eski istihbaratçılarsa avda buluşuyor. Son gelişmelerde başsavcının neden değiştirilemediği, anayasa değişikliklerinin neden yapılamadığı daha iyi anlaşılmış oldu. Başsavcı istediğini tutuklatıp, istediğini kontrol ediyor, istediği de aklayıp serbest bırakıyor. Aklama suyu, dere suyu değil, paradır.

 

Tel örgüdeki durum.

Bulgaristan’la Türkiye devlet sınırına gerilen tel örgü gölge yapmıyor. Elektriğini de henüz takmamışlar. Kimseyi korkutmuyor desem yalan değil. Sınırı geçenler altından ve kenarından, kamaraya da yakalanmadan geçiyorlar. Gelenler davetsiz misafir. Bayan Merkel “geleni alın” diyor. AB üyesi olsak da kimse kimseye sen şu misafirleri al, besle besleye bildiğin kadar, sağlık yardımını esirgeme, çocuklarını okut deme hakkına sahip değildir. Sığınmacılarla yerlilere aynı para ödenmelidir diye bir talimat da yok.

Hafta içinde bütün Bulgaristan’da bebeli anneler protesto gösterisine çıktı. Bir sığınmacı bayana 1000 leva veriliyor. Bizde anneler çocuk parası olarak ayda 35 leva alıyor. Gelenlerin kaydı için 6 merkez açmamız istendi. Brüksel demesine diyor da para gönderen yok. Kendi bütçemizden ayırıyoruz. Halk tedirgin. Bir de şu var. AB yöneticileri sığınmacılara iyi bakmayan ülkelere yatırım fonlarını kesiyor. Üye parası olarak her yıl 1 milyon leva ödüyoruz, bize dönmesi gerekense dönmüyor. Üyelik parasının % 30’u işler yürüsün diye rüşvet olarak ayırıyoruz.

 

AB’ye girerken büyük zarar gördük.

‘Kozloduy” AES’ deki 6 reaktörümüzden dördünü kapattı. AB standartlarına uygun olmayan tüm üretimlerimiz durdu. Standart dışlı olan tarımsal üretimlerimiz da azaltıldı. İşler kotaya bindi. Tütünde bize verilen kota 30 bin tonluk. Kapasitemiz ise 300 bin tonluktur. Hayvancılıkta da öyle, en az 1 milyon adet sığıra bakabiliriz, ülkedeki iri baş hayvan sayısımız 150 binin altındadır. Tersanelerimiz, demir çelik ve kimya tesislerimiz kapanırken, tekstil ve deri üretimlerimiz de durdu. Kişi başına gelirimiz defalarca azaldı. Bizim için en büyük korku, aç kalma korkusudur. Fiyatlar yükselirken, emekli maaşları ve asgari ücret yerinde sayıyor

 

Yerimizde sayıyoruz.

Ekonomide ve sosyal yaşamda yeniliklerin başlamaması, teknolojik yenilenme yönünde adım atılamaması, yabancı şirketlerin ülkemize yatırım yapmaktan korkması, ücretlere zam yapılmaması,  iş pazarın tıkanmış durumu ve uzak ve yakın ülkelerle sıkı işbirliği yolları bulamamamız son yıllarda hükümetleri dış borçlanmaya itti.  Geçen sene 15 milyar leva borç aldıktan sonra bu yıl 5 milyar leva daha borçlanmamızdan sonra Todor Jivkov zamanından fazla borçlanmış olduğumuz ortaya çıktı. Sağlık alanında olduğu gibi eğitim ve öğretim işlerinde de köklü yenilenme gerçekleştirmede gecikmemiz bilimse-teknik hazırlık düzeyi olarak toplumun beklediği kadro yetiştirmemizde sorunlar oldu ortaya çıkıyor. Bir Çin atasözü, “reform yapmak istiyorsan, gençlerin eğitimine önem vermelisin,” der. İşte bu noktada biz gecikiyoruz ki, toplumumuzun yarın korkusunun kökünde olan budur. Bu bakıma toplum endişeli ve korku içindedir.

 

İstenmeyenler yol alamıyor:

Bu genel durumun içinde, biz Bulgaristanlı Türklerin sorunları daha da korkutucudur.  Toplumu bizim çılgın ve iş bitiren insanlar olduğumuzu bilse ve bizden daha büyük beklentileri olsa da, bu defa biz dirilemedik. Aramızdan belirgin iş adamları çıkmadı. Çıktı da hep engellendiler, palazlanmalarına yol verilmedi, önleri kesildi. Bu işlerdeki aksamalar daha fazla olmak üzere serbest rekabet ortamının yerleşmemesinde gizleniyor. “Devlet bu adam senin, bu ise benim” hesapları yaparken, serbest rekabette güçlükler yaratıyor. AB fonlarına herkes talep etse de ancak bazıları emellerine ulaşabiliyor. İstenmeyenlere engel olunuyor. Bulgaristan küçük ve orta iş çevrelerinde iflas etme korkusu var. Enerji ve hammadde fiyatlarının yükselmesi Pazar ve rekabet olanaklarının önüne set çekiyor. Bu da toplumda sıkıntılı korku ortamı yaratılmasına neden oluyor. Ekonomik çöküşün derinleşmesi korkusu her yerde güçlüdür.

 

Politik istikrarsızlık hakimdir.

Bulgaristan Sosyalist Partisi B. Borisov hükümetine gen soru vereceğini açıkladı. 24 milletvekili ile iktidar ortağı olan Reformcu Blok içinde birleştirici güç konumunda olan Güçlü Bulgaristan Hareketi (DSB)hükümetten çekildi, meclis içi muhalefet yapıyor. Blok tümüyle muhalefette kalmayı tercih ederse, Başbakan gelecek yılın Ekiminde Cumhurbaşkanı seçimi ile birlikte genel seçim yapılacağını açıkladı. Seçim ardından seçim yapılması ülkemizde siyasetin kilitlendiğine bir işarettir. Siyasetin kilitlenmesi toplum için en büyük korkudur.

 

Bulgar Türkiye işbirliği artmalıdır.

“Stratejik Derinlik” kitabinin Bulgar diline çevrilmesinden ve tanıtılıp kamuoyunda yankılanmasından hemen sonra Başbakan Sayın Ahmet Davutoğulu’nun Başbakan Boyko Borisov’un davetine uyarak resmi bir ziyaret için Sofya’ya gitmesi hayırlara vesile oluyor. Ülkede yeni umutlar uyanmasına temel oldu. Bilindiği üzere iki NATO ülkesi olan Bulgaristan ile Türkiye arasındaki ilişkilerde çok yönlü açılım olanakları el atıyor. İlişkileri geliştirme ve derinleştirme atılımları güç kazanıyor. Ticaret ve ekonomiden spor, sanat ve kültürde ortak dinamizm bulunmuş ve güç topluyor. Türkiye ile ilişkilerin pekişmesinde endişe ve korku olduğunu savunanların söylediklerine kulak veren kalmadı.

 

Toplum Türkiye ile yakınlaşmamızı arzu ediyor.

Geçen hafta Rusçuk’ta yapılan Bulgaristan Türkleri sivil toplum ve kültür sanat derneklerinin ulusal toplantısında da böyle bir kararlılık dile gelirken, Türkiye ile işbirliğinin yeni ve daha yüksek boyutlarından söz edildi. Daha önce rastlanmamış bir sıcaklığı ve yakınlaşmayı Sofya Ulusal Kültür Sarayı’nda  (NDK) Türkiye kitap standına gösterilen büyük ilgi kendiliğinden dile getirdi. Usta yazarlarımızdan İskender Pala’nın yaratıcılığına adanan özel törende, Büyükelçimiz Gökçe’nin Türk edebiyatında İskender Pala damgası konulu kutlama konuşması dikkatle izlendi, büyük ilgi gördü ve taşıdığı sıcaklık herkesi büyüledi. Büyükelçiliğin devamlı atılımlarıyla elde edilen başarılarla Bulgar ailelerde Türk dizileri aşkı alevlendi. Türk kültür ve uygarlığının derinleri pek çok kişiyi tamamen büyüledi. Yazar Elif Şafak, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Reşat Nuri ve Orhan Kemal’den sonra genç Bulgar okuyucunun damarına ince bir ustalıkla girebildi. NDK’daki tören bir Bulgar Türk yaratıcılar şöleni gibi kutlandı. İki komşu halk birbirini her fırsatta aramaya başladı. Komşu komşunun külüne muhtaçtır gerçekliğinde yeşerme izleniyor.Bu gelişmeler korkuyu yenme, korkulu gölgeleri dağıtma ve güvenli üstünlük sağlama yolunca yürüdüğümüze iyi birer örnektir.

Reklamlar