Raziye Cakr1 Raziye ÇAIKIR

Konu:  Türkülerimiz sokaklara çıkmalıdır.

 

O gün geliyor,

Bize doğru acele adım

Türkülerle bayram edelim

 

Davullar ev önünde duracak

Gümbürtüsü pencerelere vuracak

İnsanlar el sıkışmış, kucaklaşacak

 

Sevinip coşmak var bu türkümde

Zafer zaferi kovalarken alabildiğine

Yürekler sevinçten uçacak.

 

Dilimizdir düşmanımın en büyük düşmanı

Türkülerimiz en önde saldıracak

Davul tokmağı, düşmana, düşmanlarıma

 

Ve şairin ıslık namesinde dediği gibi

Bizden önce boyanmalıdır

Notasız türkülerimiz kana!

 

Güneş ve su almış türkülerimiz

Tuna’dan, Meriç’ten, Arda’dan

Parlıyor kudretle dökülürken oluktan

 

Türkülerimiz mahpus yatarken

Dil kelepçede karanlık hücrede

Isıtan ocak, mırıl mırıl nameler

 

Özleyip yanarken

Beraber söylerdik türküleri

Zamanı sevgi ateşinde yendik.

 

Türküler bizim,  tapusu yok

Özgürlüğü anlatırken birbirimize

Söyledik söyleye bildiğimiz kadar

 

Türküler kurt değil, öldüremezsin!

Kazınamaz hiçbiri hiçbir yürekten

Ölüm bin düşmana, bir tek tının

 

Türkü Türkünün mayası

Toplaşıyoruz, toplaştık bile birden

Yeni arama, eski türkünle gel hemen.

 

 

Yakındır, siz de buyurun!

Davullar ev önünde çalarken

Gümbürtüsü göklere vuracak

 

***

 

Şiirimizde kıpırdanış var. Geliyor karınca sürüsü birer ikişer. Tane tane dökülüyor nameler. İşe değil, türküye çağırmadan gelir herkes. Yarınlar kalabalık olacak. Dünyayı yeni baştan algılamak bir daha başlayacak. Harman savurur gibi savrulacak her şey, baharda ekecek tohum bulunana kadar. Kimse eski tohum ekmeyecek, çıkmaz, tutmaz, toprağı, yerini sevmez endişesi olmayacak. Sürülecek bu toprak. Öküz ve traktör olmasa bile bir koşulacağız sabana ve mutlaka şakıyacak kara tezekler peşimizce ve üzerine konan kuşlar bayram edecek. Bizim kuşların şarkısını dinledin mi sen? Öyle bir orkestra kuruluyor ki, karakarga bir yanda, saksan dalda, serçeler ince ayar, tepeli çıt çıt, döndükçe tokurdayan güvercinler ve anıracak eşek toprak yeşerdi sevinciyle…

 

Şimdiki suskunluğu yenemeyiz başka türlü. Artık hiçbir şey unutulmayacak. Kuran’la gelen 100 melodiyi unuttuk gibi, söylediklerimiz Bulgarcaya tercüme edilirken ruhsuz kalmış. Can çekişene el uzatmak ne güzel!  Büyük yazar ve şair olmak için mutlaka mahpus yatman, mutlaka kalemini kırmaları, mutlaka sevdiğin kızın seni terk etmesi ya da ayılmamak üzere sarhoş olman gerekmez. Kar taneciklerinin Arnavut kaldırımı sokakta konmaya yer seçişini anlat. Suriyeli öksüzün çadır okulda kalem tutuşunu yaz. Sizin tavşan yününü yolup ine taşımadı mı, onu anlat. Aynı şarkı her gün bin bir yerde ve bin bir dilde ve sayısız orkestrasız canlanıp sönüyor sönüp canlanıyor. Sayısız defa ölürken daha büyük bir sayısızlığın görkeminde yaşama Merhaba!, diyor. Nostalji aramamız çok kötü. Zamanı dolmuş olan yeni elbiseleriyle kapı çalıyor. Yaşanan her an bir özlem.  Bizim dalgaların delirip kudurup taşlara çarpması var mı başka yerde!

 

Yarın hepimize hasret. Hele sana. Yaz sıcağında toprağın yağmur beklediği gibi bekliyor seni. Mutluluksa her şeyin içinde! Özün özünde ve dışa vurmadıkça aratıyor kendini. Hangi boyutta belireceği hiç belli değil. Bazen sarılıveriyor ansızın boynuna.

 

Bir Noel ağacı değildir hayat. Öyle olsa yıldızı yalnız tepesinde değil, istediğimiz dalda parlatırdık. Ölü bir ağaçtır Noel ağacı. Yaprakları dökülmeyi, dalları yanmayı bekler. Bizden Noel ağacı olmaz, çünkü o bir umuttur. Gelecek kışı bekletir. Yaşatır kendini hamalların hayallerindeki umutlar gibi. Biz bir meyve ağıcıydık ve bizi aşılaya aşılaya ve bol bol suyla sulandıkça dayanamadık, git gide eğilmeyi kabul ettik. Boynumuz kıldan ince.

 

Kavak olmayı kabul etmiş gibiyiz. En yüksek sensin deyecekler bize. Kavak ormanı olmaz. Kavağın dayanışması da olmaz, çat diye kırılıverir. Uzun olur bizim kavaklar. Gevşek ağaçtır kavak, kokusu bol çiçek açmaz, dallara sevdalı meyve yüklemez.  Kavak olmaktır bizim sonumuz. Püskülünden gençlik çıkmaz bu ağıcın. Bir bakıma kısırdır. Zaten bir dalını kessek de sulak bir yere diksek, bu da boş bir umut gibi, çünkü subaşları çoktan tutuldu. Kaynaklar, dereler, çaylar ve nehirler hep korumalı alan, meyve vermeyen ağaçlara yer kalmadı. Bizse meyve veremez duruma geldik.  Getirildik. Kuru dingil olmanın neresi iyi?!

Reklamlar