Türkiye’ye zorla göç ettirilen Bulgaristan Türkleri, kalifiye iş gücü oldukları için kolayca iş buldu, çalışkanlıkları sayesinde hepsi ev sahibi oldu. Anadolu kentlerine göç edenler gittikleri yerde sanayinin gelişimine katkı sağladı. Bulgaristan ekonomisi ise büyük darbe aldı.

Türkiye’ye 1989 yılında zorunlu göçle gelen Bulgaristan Türkleri, kendilerini asimile etmeye çalışan Bulgar hükümet sistemi sayesinde kazandıkları çalışkanlıklarıyla yeni hayatlarına hızla uyum sağladılar. Bulgaristan’da yargı ve siyaset yolu kendilerine kapalı olan Türkler tarım, hayvancılık ve endüstrinin baş iş gücü konumundaydı. 345 bin kişinin 70 gün içinde ülkeden göç etmesi Bulgaristan ekonomisini altüst etti. 89 yılı sonunda doğru 100 bin civarında göçmenin Türkiye’den Bulgaristan’a geri dönmesi de göçün gönüllü gerçekleşmediğinin bir kanıtı olarak tarihe geçti. Bursa Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Kader Özlem, Milliyet’e yaptığı değerlendirmede Bulgaristan’da ‘Demografi krizi” olarak olarak nitelenen göçün her iki ülkeye yansımalarını şöyle sıraladı:

Yük değil destek

– 89 öncesi kadınlar genelde sağlık ve devlet dairelerinde işlerde çalışıyordu. Fabrika alanında çok bir katılım yoktu. 89 göçmenleri sayesinde fabrikalarda kadın iş gücü arttı. Bu sayede kadının iş gücüne katılımını hızlandırdılar.
– Nitelikli iş gücü geldi. Bu kişiler çok kolay iş buldular. Ana dillerinin Türkçe olması ve Müslüman olmaları topluma ve sosyal hayata çok rahat uyum sağlamalarına neden oldu.
– İlk geldiklerinde akraba yanlarında veya kira yardımıyla geçindiler ama sonradan hemen hemen hepsi kendi evlerini inşa ettiler veya aldılar. 89 yılında Türkiye’ye gelmiş ortalama bir Bulgaristan göçmeni, şu anda minimum 3 katlı bir ev, bir otomobil sahibi.
– Çocuklarını okutmak için canla başla çalıştılar. İkinci kuşak doktor, mühendis, akademisyen işadamı ve avukat gibi toplumun saygın meslek grubuna dahil oldular.
– Ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı’nın deyimiyle taşrada Anadolu kentlerinde sanayinin gelişimine katkıda bulundular. Bursa 1950 yılının başında Türkiye’nin ortalama kentleriden biriyken, 1950/51 göçü, 68 göç anlaşması ve 1989 zorunlu göçüyle gelenler sayesinde, emekli kenti olmaktan çıkıp sanayi kentine dönüştü. Bu sayede Bursa Türkiye’nin en büyük dördüncü kenti oldu.
– Dernekleşme oranı en fazla olan kesim arasında yer aldılar.
– Çifte vatandaşlık statüsünü sürdüren bu kişiler Bulgaristan’dan tam anlamıyla kopmayarak, Bulgar siyasetini de etkileyen bir pozisyonda bulunuyorlar.

Kazanan Türkiye

İmaj kaybı

Ülkeden gerçekleşen göçlerle Bulgar demografik krizi ortaya çıktı. Bulgaristan’da yaklaşık 9 milyon olan nüfustan 350 bin kişi azaldıktan sonra kademeli olarak nitelikli iş gücü nüfusu azaldı. Bu azalma demokrasiye geçiş döneminde de kademeli olarak devam etti. Şu anda Bulgaristan’da komunizm çöktükten günümüze değin ülkeden yaklaşık 3.5 milyon kişi başka ülkelere göç etti.

Kazanan Türkiye

– Nitelikli iş gücü gidince ekonomi çöktü, sonradan Bulgarlar çok pişman oldu. Neredeyse ülke genelindeki bütün fabrikalara kilit vuruldu.

– Tarım ve hayvancılık yapacak insan kalmadı. Tarlalar yabancılara kiralandı.

– Süt işletmeleri haraç mezat yabancı ülkelere satıldı.

– Ekonomik kriz AB ile üyelik görüşmeleri başlayana kadar sürdü. Halen sabit kur politikası sayesinde ekonomiyi stabil tutuyorlar ve AB yardımları ile ayakta duruyorlar.

– Bulgaristan 84-89 asimilasyon politikası ve ardından yaşanan zorunlu göç ile uluslararası camiada büyük bir prestij ve imaj kaybı yaşamıştır. 1990’lı yıllarda iktidara gelen yöneticiler bu kaybı telafi etmeye çabaladılar ama çok da başarılı olamadılar. 97 yılında Bulgaristan Cumhurbaşkanı Petar Stoyanov’un Ankara’ya gelerek Demirel’den özür dilemesi ve bir yıl sonra Bulgaristan Başbakanı İvan Kostov’un Bursa’da göç edenlerden özür dilemesi sonrasında asimilasyonun mimarı Todor Jivkov milli suçlu ilan edildi. Bu iki özürden sonra iki ülke arasındaki ilişkiler AB ve NATO sürecinin de etkisiyle Bulgaristan’ın diplomatik alanda rahatlamasını sağlamıştır.

– Göç meselesi Bulgaristan siyaseti üzerinde de büyük bir baskıya neden olmuş. Bunun sonucunda ırkçı oluşumlar hızlanmıştır.

– Bulgaristan’da 89 sonrasında kalan Türk kökenli nüfus, önde gelenleri Türkiye’ye göç ettiği, sözcüsüz ve yöneticisiz kaldığı için başsız bir gövde gibi hareket ederek siyasi etkinliğini yitirmiştir.

Hesap vermeden öldü

Kazanan Türkiye

 

İsim değiştirme ve ardından yaşanan zorunlu göçün mimarı Todor Jivkov, 71-89 yılları arasında başbakanlık yaptı. Ancak iktidarı döneminde sosyalist model üç defa iflasın eşiğine geldi. İlkinde ülkenin altın rezervi gizlice SSCB’ye satıldı. 1977-1979 iflas sürecinde ise Batılı bankalardan 6 milyar dolar borç alındı. 3. iflas 1989 yılında zorunlu göç ile oldu. Tarım iflas etmiş, asker, sanayi borçlu, döviz kaynağı yok. Bir tek istisna dış ticaret şirketleri. Onlar ise istihbaratın kontrolünde. Jivkov’a borç batağı için görevini kötüye kullanmak suçundan dava açıldı. Ayrıca 1990 yılında Jivkov, Türklerin zorla isimlerinin değiştirilmesi ve göçe sürüklenmesinden dolayı yargılandı. 18 Ocak 1990 yılında tutuklanan Jivkov bir kaç ay sonra ev hapsine alındı.

1992’de Yüksek mahkeme Jivkov’u 21 milyon levanın yağmalamasından dolayı 7 yıl hapis cezasına çarptırdı. 1993 yılında Belene ve diğer ölüm kampları için davaları başladı. Ancak Anayasa mahkemesi bu davayı kabul etmedi. Aynı şey isim değiştirme sürecine ait davada da yaşandı. Yasalara göre Bulgaristan’da ırk ve milletlere karşı suçlar cezalandırılıyor, ama burada etnik gruptan bahsediliyor. 45 yıl zulmeden totaliter rejim için suçlu bulunmuyor. Jivkov 5 Ağustos 1998’de adalet önünde hesap vermeden öldü.

‘İlk tren hafızamda donuk bir karedir’

Kazanan Türkiye

 

Dönemin Hürriyet Haber Ajansı İstanbul Büro Şefi Behiç Günalan göçün ilk anını şöyle anlattı: “Edirne’ye büro kurmak için gitmiştik. Göç patlak verdi. Haberler geldiği zaman düşüncelerimiz farklıydı. Bu kadar büyük bir göç dalgasının geleceğine inanılmıyordu. Biz de beklemiyorduk. Haziranın ilk yarısında kırmızı Bulgar lokomotifi girdi Kapıkule tren garına. Kapıları pencereleri salkım saçak insan dolu. Alanda sadece demir tekerleklerin görüntüsü kaldı. Bir anda sessizlik oldu. Sanki hayat dondu kaldı. O zaman anladık ne kadar büyük travmatik bir göçün ardından geleceğini. Tren yanaştı insanlar inmedi bir süre. Belki haklı olarak nereye geldiklerini bile kestiremediler. Görevlilerin müdahalesiyle tren boşaltıldı. Yatak yorgan bavullar bir anda Kapıkule eşya ve insan yığını haline geldi. Her gün bir veya iki defa bu trenler geldi. Sonra karayolu açıldı. 70 gün boyunca da bu yoğunluk sürdü. Aileler parçalanmıştı, farklı yollardan gelen vardı. Çocuklarını büyüklerini yaşlılarını arıyan aileler vardı. Devlet refleks gösterdi ama yetmedi. Ve zorunlu göçle Türkiye’ye gönderilenleri nakledebilmek için yollardan bütün boş kamyonlar Edirne’ye yönlendirilmeye başlandı. Gelenler yakınlarının yanlarına bir yerlere yollanmaya başlandı.”

Davalar ne durumda?

Kazanan Türkiye

 

Bulgaristan’daki baba toprağından zorunlu göçe tabi tutulan Türkler, birkaç gün gibi kısa bir süre içinde gayrimenkullerini ve getiremedikleri eşyalarını yok parasına satmak zorunda kaldı.

1992 yılından sonra özellikle Belene kampında kötü muameleye tabi tutulanlar Bulgaristan hükümetine ve dönemin yöneticilerine karşı dava açtı. Ancak bu davaların hiç birinden sonuç çıkmadı. Tüm davalar zaman aşımına uğradı. Bulgaristan 1996 yılında Avrupa Konseyi üyesi olduktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yolu açıldı. İç hukuk yollarını tüketen mağdurlar AİHM’ye bireysel başvuru yapmaya başladı. AİHM bu davaları kabul etti ancak şu ana kadar bir karar çıkmadı.

1984-1989 yılları arasında Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikası Bulgaristan Parlamentosu tarafından 2012 yılında ilk defa ‘Etnik temizlik girişimi’ olarak kabul edilerek kınandı. Buna karşın o dönemde etnik temizlik harekâtında bulunanlara hiç bir kamu davası açılmadı. Zorunlu göçten şimdiye kadar ceza alan tek bir kişi bile bulunmuyor.

 

İsmail Şahin, Milliyet

Reklamlar