Raziye ÇAKIR
Tarih: 16 Ağustos 2020

142 yıldan beri dünyaya ters anlatılan Bulgaristan’ın taşını ayıklamak zor oluyor ama devam.

Son 30 yılda Bulgaristan’ı anlatan ve Bulgaristan’da basılan en kalın kitapların hep Birleşik Amerika’da yazlığını gördük. Daha birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikayı arayan Bulgarlardan yüksel öğrenimli olanlara orada bir sandalye bir masa gösterilmiş ve yaz babam yaz. İkinci Dünya Savaşından sonra gemilerden New York limanına inenler arasından da birçokları da yazanlar arasına katılmışlar. 1990’a kadar bir sürü kitap kaleme alınmış ama haberimiz yok tabii.

Bunlardan bazılarına değinmek gerekirse,  okyanus ötesinde kaleme alınan üçüne işaret etmek isterim.

1-Akademisyen, Prof. Dr. Nikolay Altınkov gençliğini ve olgunluk yıllarını ABD’de geçirmiş, Kaliforniya Üniversitesinde çalışmış, 6 eser yazmış, birçok ödül almış ve 2000 sayfalık “1919 – 1989 Bulgaristan Komünist Partisi Tarihi” kitabıyla hayat yolunun doruğuna çıkmış ve şimdi Sofya’daki 1200 Bulgar tarihçilerine tarihi nasıl anlamaları ve anlatmaları gerektiğini anlatıyor.

TV’lerden inmiyor, kitabını alanlara gün boyu imza atıyor.

2-1925 askeri darbesinden sonra Başbakan olan, Sofya Üniversitesi Profesörlerinden, 1934 askeri darbesine de katılmış ve 1944’te ülkeden Viyana’ya kaçmış ve Büyük Savaştan sonra Arjantin’e yerleşmiş ve hayata gözlerini yumduğu 1959’a kadar nesnel irdelemesiyle dikkati çeken Prof. Aleksandır Tsankov’un “Fırtınalı Zamanda Bulgaristan – Anılar” eseri dikkatimi çekmiştir.

3-Yine BA’da yazılmış, Çar III. Boris’ın özel kalemi Pavel Gruev’in kardeşi, Cenevre’de Politik Felsefe ve Hukuk okumuş, ömrünün büyük bir kısmını “Paris-Match”ta diğer bölümünü de “Bi Bi Si” ve “Amerika’nın Sesi” radyolarının Bulgarca şubelerinde çalışarak geçiren yazar Stefan Gruev’in “Dikenden Taç” romanı gibi eserleri okumam beni etkilemiştir. Şuna da işaret edeyim, Stefan Gruev Yukarı Cuma (Blagoevgrad) Amerikan Üniversitesi kuran Bulgar aydınlardan biridir.

 

Bu yazıma böyle çok geniş bir yelpazeyle girmemin başında gelen isimlerinin önünde akademisyen, profesör, doktor ve daha neler neler yazan bu vatandaşlarımızın birçok uluslararası ödül alan çalışmalarında ve bazılarını dinleme olanağı da bulduğumuz konuşmalarında baştanbaşa ve ilk günden son güne Bulgaristan’ı yaşatan öykülerinde Bulgaristan Türklerinden, Müslümanlarımızdan tek söz etmemeleridir.

Altınkov kitabında,  “insan hakları”, “soykırım” gibi konuları Birleşmiş milletler açısından ele almış. Bir milletin dil ve dininin kısmen veya bütün olarak yok edilmesinin soykırım ve veya soykırım deneme olduğuna yer vermiş, ama 1972 ile 1989 yılları arasında Bulgaristan Müslüman Türklerine komünist iktidarın zulmüne, 500 bin Türkün sınır dışı edilmesine ve vatanda kalanlara anadilde konuşma kültür hakları tanınmadığına işaret etmiyor. Hem 2000 sayfa BKP siyasetlerini ve tüm icatlarını, totaliter dönemi olumsuzluklarıyla eleştirirken, bu partinin yalnız Bulgarların partisiymiş gibi davranarak, Makedonlara, Tatarlara, Romenlere, Müslüman Millete, Pomaklara ve Gagavuzlara ve Ulahlara yaptıklarını görmeyeceksin, hem de analizlerini sözde “demokrasi kalesi” olan ABD açısından yapacaksın, işte bu olmadı.

Amerikan eğitimli bu yüksek bilim adamlarına göre Bulgaristan’da yalnız bir katliam işlenmiştir o da 1944- 1946 arasında 25 bin Çar memuru, generali, bakanı ve diplomatının yok edilmesi ve 160 bin kişinin de toplama kamplarından ezilmesidir. Bu yazarlar sağ kalemli olsalar da, gözlerindeki gözlükler,  Müslümanlara uygulanan “soykırım denemesini”, katliamları, sürgünleri ve göçe zorlamaları görmeyecek kadar karadır. 1934-1944 yılları arasındaki komünist-faşist iç savaşı görebilirken, 1972’den 1989’a kadar Türklere açılan iç savaşı, devlet terörünü, göç zulmünü görmeyecek kadar kör kalmışlardır.

Şu belirtilmelidir ki, BKP bütün tarihinde en ağır darbeyi Bulgaristan Müslümanlarından almıştır. 1989 Ayaklanması BKP’yi raydan çıkarmış, tarihin çöplüğüne itmiş, iktidarını devirmiş, Genel Sekreteri, Devlet Konseyi Başbakanı ve Başbakanını devirmiştir. 2 000 sayfa bu partinin tarihini yazıp da isim değiştirerek, 3. Bulgar Anayasası (1971 Anayasasının 1. Maddesinden yani “toplumda ve devlette yönetici rol oynadığını söktüren” Bulgaristan Türkleridir.  Bu acı öyle bir acıdır ki, yazsanız da yazmasanız da her gece uykunuzu kaçırandır. Ellinde kosadan, tütün çapasından ve ahır küreği ile yabadan başka silah olmayan Türk köylülerin Varşova Paktı’nın ön cephe ordusu olan 3 500 tanklı ve 200 bin “keleşli” ordusunu dize getirmesi, anlatsan anlatılmaz, yazsan yazılmaz, çiğnesen yutulmaz bir olaydır.

Şunu önemle belirtmekte fayda vardır. Bulgaristan Türklerinin öz partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi, kimin gözünde nasıl durursa dursun, son 30 yılda geçirdiği farklı modifikasyonlara rağmen, ülkedeki en değerleri, en şuurlu, en mert, korkmaz ve yılmaz, namuslu ve şerefli bir ruh taşıyan insanlarımızın, topluluğumuzun, Türk kimlikli kardeşlerimizin partisidir.  Bu noktada hiçbir hesap işlemez. Ve bugün şu şöyle yapmış bu böyle yapmış diyenlerle ilgili Bulgaristan Türklerinin adalet, namus ve adalet ölçülerini, kıstaslarını, ilkelerini işletemezsiniz. 30 yıl önce açılmış ve hala kapanmamış, karar çıkmamış davalarımız var. Çoğunluğun adaletsiz toplumunda azınlık adaletli olamaz. Hak arama davamız kutsalımızdır.  Otun bozulmuş, Bulgar devleti kuralları 70 yıl önce rafa kaldırmış, 3. Kuşak kuralsız toplumda yaşarken, kural bu olacak diyemezsin!

Bulgarlar ne kadar böbürlenirlerse böbürlensinler Bulgaristan toplumunun orta direği Türklerdir. Bulgar devleti neden çalışamaz durumdadır? Bunun cevabı tektir ve birdir: Çünkü toplumun orta direği tek dilli ve tek dinli Bulgar devletinin dışındadır.  142 yıldan beri dışında bulunuyor. Orta direk Müslüman kimlikli kitledir. Halkın bal toplamak istediği sepet, kovan onlarındır. İnsanlarımızın memlekette veya memleket dışında olması hiç de önemli değildir. Gerçek budur.

Bugün direnişleri izliyoruz. 38. günde olaylar devam ediyor. Başbakan ve Cumhurbaşkanı selam sabahı kesmiş, devlet kurumları beyaz bayrak dikmiş, toplum suskun, polis emir bekliyor… Ve size yukarıda işaret ettiğim kişiler. Batının en büyük ve ünlü üniversitelerinde okumuşlar. Akademisyen, profesör, başbakan, diplomat, gazeteci, düşünür ve yazar olmuşlar. Hiç biri, tüm ömürlerini bu işlere adamış olsalar da, toplumsal gelişmemizin durgunluk nedenlerini, çöküşü hep ona buna, şu ya bu kişiye bağlıyorlar ve gerçekleri göremiyorlar. Oysa sosyal olayların nesnel nedenlerı, yasalları ve yasallıkları var. Onları göremiyorlar ya da görmek istemiyorlar.

Bu yasaların birisi şudur: Eğer bir iş olurken kan akmışsa ve bu kan ne kadar çoksa yeni kurulan iktidarın ömrü o kadar az ve sıkıntılıdır. Bunu ben icat etmedim. Dünya tarihi konuşuyor. Memleket kan kokuyor, ama herkes maske takmış ve pişkinlikten getiriyor.

Yıllar alan “övgüye layık görülen” çalışmalar biraz daha gerçekçi ve biraz daha derin ve etraflı olsaydı. İki gün önce Bulgar basınında “Bu Gidişle Yok Olan Halkların ve Devletlerin Kırmızı Kitabında”  yer alabiliriz cümlesine rastlamazdım.

Sofya direniş olaylarını anlatan bir Amerikan gazetesinde ise, “Bulgaristan’da YENİ SAĞ” oluşturmak için ABD tasarımı başlığı dikkatimi çekti.

Taşıma su ile değirmen dönmediğini bir türlü öğrenemediler. Bir de kendilerini devamlı sömürgecilik dönemindeki “mertopollerde- ana kentlerde” görüyorlar. Sömürgeciliğin 15.-20. yüzyıllarla tarihe karıştığını tanımak istemiyorlar. Hazırladıkları planlarda yeni bir kültür ve ekonomi öneriyorlar.

21.yüzyıl Bulgaristanlı’nın ABD tarafından önerilen yeni düzende, adına “Üç Deniz” projesi denen ve Baltık ve Kuzey Denizini Karadeniz’e bağlayacak olan bir tasarım var. Bu planda Bulgaristan’da Varna ve Burgaz’da US Deniz üsleri kurulması, bu üslere orta menzilli füzeler yerleştirilmesi; nükleer hangarlar açılması ve Türkiye’nin İncirlik üssündeki nükleer başlıkların bu hangarlara üslendirilmesi; ülkemize Amerikan askeri yerleşmesi vs öngörülüyor. Ama bunlar ne kültür ne de medeniyet. Bu gelişmelerden biz Türklerin yararına olan ancak 3 Mart Milli Bayram kutlamalarının kaldırılması ve Amerikan Uçaklarının Bulgaristan’ı 1943’te ilk bombaladığı tarih “Milli Bayram” ilan edilebilir. Bu sağcı projenin Bulgaristan’da gerçekleştirilmesi olasılığı % 70 olarak hesaplanıyor. Halen sol ile sağ arasında sallanan Bulgaristan’da bu Amerikan planını durdurabilecek bir politik güç yoktur.

Bu planın yayınlanan sayfalarında okuma imkânı bulamasak da bir Bulgarların bütün ülkeyi idare etme, etnik, dil, din azınlıklarının başına püskül olma “komandan” tayin olma hevesi almış yürümüş. Sömürge ülkelerde ana ülkeden gelen paraları ve payları dağıtma hakkı ancak “komandan” işiymiş ve bu işleri onlar yapacaklarmış.

Bu arada çok büyük bir sorun da belirdi. Memleketimizde Amerika, Hollanda, Portekiz, İspanya ve Fransa’da olduğu gibi sömürgeler bakanı, sömürgeler komiseri, sömürgeler müşaviri gibi şahısların abidesi olmadığı tespit edilince, Bulgar Sosyalist Partisi Milli Konsey üyesi Bayan Velislava Dıreva, Londra Büyük Şehir Belediye Başkanı Bay Sadık Kan’a, İngiliz hükümetine, Lortlar ve Avam Kamara Başkanlarına mektup göndererek, insanlık tarihinde kölelik devrinin en kirli simalarından William Gladstone  abidelerinin “Black Lives Matter” kampanyası seyrinde yıkılmasıyla ilgili olarak, birisinin Sofya’ya gönderilmesini ve Sofya meydanlarından birine dikileceğini duyurdu. Biz de böylece kendiliğinden ve kölelik devrinden 100 yıl sonra “yerli köleci” toplum ve ülkeler cetvelinde yer almış olacağız.

Bu henüz hiçbir kitapta yer almasa da, ülkede niteliksel ve sıçramalı bir değişim bekleniyor. Ülkedeki 200 Rus anıtı bizim ancak esir bir ülke olduğumuzu kanıtlamaya yetti. Bu yeni anıt, Osmanlı devrinde de “köle” olmadığımıza yeni bir ilham getirecek ve köleci bir devlet olarak belki Rus anıtlarını da yıkarak bağımsızlık ve egemenlik yolunda ilk adımlarımızı atmaya başlayabiliriz.

Zahmete katlanıp okuyanlara teşekkürler.

Korona ile mücadelede dezenfekte ve maske kurallarına uyalım.

Paylaşalım.

Teşekkürler.

Reklamlar