Rafet ULUTÜRK

Tarih: 21 Nisan 2017

Bulgaristan’da yapılan erken seçim ve Bulgaristan Türkleri

Yaklaşık bir ay önce Bulgaristan’da yapılan erken genel seçimlerden ciddi bir sonuç çıkmadı. Eskiden 8 partili olan, fakat çalışmayan meclise, şimdi 5 siyasi parti girdi. Seçimin hedefinde, ülkesi siyasi bunalımdan ve halk meclisini düştüğü felç durumdan kurtarmak, Kasım 2016’da istifa eden 2. GERB hükümetinin yerine, çalışabilir bir kabine kurmaktı.

2008’den beri Sofya parlamentosunda birinci parti olan GERB, bu seçimde yine birinci oldu fakat salt çoğunluk sağlayamadı. Hükümet kurmak için milliyetçi-ırkçı siyaset çizgisindeki sözde “Birleşik Yurtseverleri” koalisyon kabinesi için yanına çekmek zorunda kaldı.

Sözde “Birleşik Yurtseverler” aşırı uçların üç partili bir birleşimidir. Aşırı sol ırkçı bayraklı “Ataka”; Moskova’nın 100 yıldan beri arkasında durduğu ve aşırı sol uçtan aşırı sağ ırkçı milliyetçiliğe kaymayı siyaset gereği bilen VMRO ile kökleri III. Boris’in faşist diktatörlüğüne uzanan Türk-Müslüman düşmanlığında kaşarlanmış aşırı sağcı, faşist ruhlu güya “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe”  bu seçimde ilk kez bir listede topladı.

Aldıkları oy oranı % 9 civarındadır. 27 milletvekili çıkardılar. Seçime üç ayrı parti olarak girselerdi, hiç biri barajı geçemez ve toptan meclisin kapısı dışında kalacaklardı.

Onlar artık başlayan koalisyon hükümeti görüşmelerinde, 2. GERB hükümetinde 5 bakanı olan “Reformcu Blok” ortaklığı yerine oturdular. Reformcular son seçimde parçalandı. 2 – 3 aylık ömrü olan “Evet Bulgaristan”, “Yeni Cumhuriyet” ve “”Bulgaristan vatandaşları” gibi partiler % 4 barajı aşamadı. Üçü de orta sağ seçmenden oy istedi. 300 bin seçmenle birlikte meclisin dışında kaldı.

İkinci GERB hükümeti ile “koalisyon sözleşmesi” olmadan ortaklık eden, fakat hükümeti özellikle Bulgaristanlı Müslüman Türkler aleyhinde, onların insan haklarını, seçim hakkını, dini hak ve özgürlüklerini daha da kısıtlayarak yasaklayan bazı yasaların meclisten geçirilmesi bedeli olarak destekleyen sözde “Birleşik Yurtseverler” yeni dönemde fiyat arttırıyor, hindi gibi şişmişler böbürleniyorlar. Düne kadar esamesi okunmayan bu güç, bugün artık milletvekili sayısı bakımından 3. parti oldu.

Üçüncü GERB hükümetinde koalisyon ortaklığı pazarlıkları masasında yer aldı. Ülkenin olağanüstü ağır durumu, ekonomik durgunluk, işsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluk ve sefillik, 3 milyon yurttaşın iş için yurt dışına çıkması iç siyaseti kilitlemiş durumdadır. Dış siyasette ise,  Türkiye’den Bulgaristan’a “akacak” sığınmacı selinin ülkeyi felç edeceğini ve Yakın-Doğu Savaşından sonra Türkiye’nin Bulgaristan’ın bir bölümünü istila edeceği yaygarası kopararak siyaset yapıyorlar. Rüyalarındaki korku,  “Büyük Türkiye” kurulacağı, AK Partinin seçim zaferi, ufuktaki güçlü Erdoğan Başkanlığı, öte yandan da Batı Balkanlarda “Büyük Arnavutluk” devleti kurulması gibi korkularla Avrupa’daki genel bunalım ve AB içindeki çaresizlik ve parçalanıp dağılma tehlikesi, Bulgaristan’da siyaseti fiilen paralize etmiş durumdadır.

Sofya’da toplanan koalisyon hükümeti masasında yer kapan güya “Birleşik Yurtsever” milliyetçiler 1944’ten beri ilk kez olmak üzere, bakan koltuğuna oturma ve fırsat buldukça üçüncü kez Başbakan olması beklenen Boyko Borisov’un boğazına sarılıp boğana kadar sıkma hesapları içindedirler.

Bunun en parlak belirtisini, 26 Mart erken seçiminden sonra “Birleşik Cephe” Başkanı Valeri Simyonov’un “Borisov’suz hükümet istiyoruz” sloganında görebildik. Ne pahasına olursa olsun ele geçirmek istedikleri bakanlık Savunma Bakanlığıdır. Bulgar Ordusunun ulusal güvenliği sağlayacak kapasiteye sahip olmadığı gündem oluşturmaya başladı. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Baş Komutan görevini de üstlenmiş bulunan General Rumen Radev’le ortak dil konuşan “Yurtsever Cephe” niyetlerini gizlemiyor.

Türkiye sınırına daha büyük askeri güç yığmayı, sığınmacı akımına karşı klasik ve modern silahlarla, ayrıca foton silahıyla donatılmış üç şeritli kuşatma bölgesi yeterli değilmiş gibi, İstanbul’a erişebilecek kapasitede orta menzili füze silahları üstlendirmeyi hayal ediyor.

Bu arada Bulgar ırkçı ve milliyetçi güçlerinin ve sözde Türk Partisi HÖH ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Başkanlık sistemine ve Türkiye’de demokrasinin yeni bir boyuta yükselmesine karşı oldukları seçim öncesi kendilerini gösterdiler. Ayrıca şimdi de Türkiye’de 16 Nisan halk oylaması sonuçlarının tanınmaması için çalıştıkları da dikkatimizden kaçmıyor.

Mesela, Bulgar ırkçı milletvekillerinden AB milletvekili Angel Cambazki bu çalışmaların başını çekiyor. Bulgar medyasında da çok aktif olan bu azgın ırkçı, 2015 ve 2016 yıllarında Avrupa Birliği Gelen Kurul kürsüsünden Türkiye’ye, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı R.T. Erdoğan’a, Türkiye’nin iç ve dış siyasetine, Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı, Türkiye ile AB arasındaki üyelik görüşmelerinin kesilmesi için, Türkiye-Bulgaristan sınırına Avrupa Birliği ülkeleri askeri gücü yığılması için vb. 200’den fazla konuşma yapmıştır.

22 Mart 2017 tarihinden 3 gün önce Bulgaristan’ın Türkiye ile sınır kapılarına yüzlerce milliyetçi yığanlardan biri olan Cambazki, oyunu kullanmak için vatanına gelen seçmenlerimizi otobüslerden indirip tartaklayanlardan biridir.

Ne yazık ki, bu olay “demokratik” Avrupa’da deprem yaratmamıştır.

Bu olaylara hala seyirci kalan Bulgar Başsavcılığı, Cumhurbaşkanlığı ve Geçici Seçim Hükümetinin susmasından güç alarak, iğrenç olayları ört bas etmeyi ve zaman aşımına uğratmayı yeğliyorlar. Son günlerde TV stüdyolarından çıkmayan bu Bulgar ırkçısı ve AB siyasetçisi “Erdoğan Türkiye’si 1912 sınırlar hattını tanımayarak, yeni Osmanlıcı siyasetle bizi gölgeleyecek” diyor. Ona göre, “Türkiye’nin Avrupa Birliği ile birleşme yolu kesilmiştir.” Irkçılar, “2017’de elde ettikleri en büyük başları olarak “DOST Birliği” siyasi ortaklığını Türkiye’de seçim sandıkları başında hezimete uğratabilmelerini gösterirken, meclisin açıldığı ilk günlerde Hak ve Özgürlükler Partisi’nden 2 milletvekilinin meclis grubundan ayrılması haberini ağızları kulaklarında anlattılar.

Onlar siyasi olarak aramızda fark gözetmiyorlar.

Önemle belirtilmesi gereken bir başka konu ise, Bulgar aşırı milliyetçilerinin ve sözde Türk partisi ile birlikte Mart ve Nisan aylarında Türkiye’deki referandumla ilgili göçmenlerimiz arasında olduğu gibi Avrupa ülkelerindeki seçmenler arasında da “hayır” oyu kullanılması için yoğun çalıştıklarını itiraf etmeleri oldu.

Bu planların gerçekleştirilmesinde “koruduğumuz Avrupa’nın dış sınırıdır, yardım edin, para verin, silah gönderin” yaygarası aldı başını gidiyor. Sınıra tel örgü germek için Brüksel’den 168 milyon Euro kopartan 2. Borisov hükümeti, şimdiki daha sıkı yeni ortaklarıyla bu işe devam ederse, tel örgünün 3 metreden 5 metreye çıkartılması gibi kurgular da yeni hükümet programına girebilir.

Yeni hükümetin kurulmasına en büyük engeller ise, yine güya yurtseverlerin, seçim kampanyası sırasında meydan mitinglerinde ve yaptıkları gizli görüşmelerde hayal satmalarıdır.

Onlar oyları 1000 leva asgari emekli maaşı, 1000 Euro asgari ücret, elektrik, su, kalorifer, doğal gaz fiyatını azaltma, kartelleri ve rüşvetin kökünü kazıma vaatleriyle aldılar.

Hayal sattılar. Daha yeni hükümet kurulmadan yakıt fiyatına % 30 zam geldi.

Karteller ülkenin kanını emmeye hız verdi. 1000 leva dedikleri en düşük emeklilikle, ilk aşamada 160’tan 180’e yani 20 leva ve ikinci aşamada da 180’den 200 levaya zam yapabileceklerini açıklarken yüzleri bile kızarmadı.

Halk yeniden aldatıldığını hemen anladı da…

Bu arada hükümet programı ve kabine temas ve görüşmeleri gergin bir ortamda sürüyor.

Aşılması zor en çetin sorunun 6 Kasım 2016’da yapılan halk oylamasında, seçmenin seçim usulü kanununda değişikler yapılması talebine takılıyor. Seçmen parti listelerine göre seçim yapılmasına son verilmesini isterken, majoriter (seçmenin kendi gösterdiği milletvekilleri arasından en fazla oy alan seçilir) sistemine geçilmesini, partilere oy başı ödenen 11 levanın 1 levaya indirilmesini ve Bulgaristan yurttaşlarının hepsinin, nerede ikamet ederlerse etsinler seçimlere katılmalarının zorunlu olmasını istedi. GERB partisi bu isteklere uymayı kabul ederken, güya “Birleşik Yurtseverler” majoriter sisteme kesinlikle karşı çıkıyorlar, partilere ödenen paranın 1 levaya indirilmesini kabul etmiyorlar ve Türkiye gibi Avrupa Birliği ülkelerinde sandıkların yalnız Konsolosluk ve Ticaret temsilciliklerinde açılmasını istiyorlar.

Öte yandan artık iki taraf “koalisyon sözleşmesi” taslağını hazırladı.

Ayrıntılar gizli tutulmaya devam ediyor.

Son günlerde, hele de iki buçuk milyon seçmeninin katıldığı 6 Kasım 2016 Hak Oylaması sonuçlarının halk meclisinde onaylanması için Slavi Trifonov Girişim Komitesi’ne karşı güya “Yurtsever Cephe” Başkanı V. Simyonov tarafından şiddetli medya saldırıları aldı yürüdü. 2014 yılında 11 milletvekili ile meclise giren ve halkın sosyal çıkarları ve emekli maaşlarının yükseltilmesi için ciddi bir mücadele veren gazeteci, Demokratik Birlik Partisi lideri Nikolay Barekov’u mahkemeye veren ve 8 bin leva cezaya çarptıran ve ardından partisini dağıtan ve bu defa meclise girmesine kesin engel olan faşistlerin başı Simyonov, bir gazeteyi de 30 bin leva cezaya çarptırıp kapatmıştı. Şimdi de halk oylaması sonuçları mecliste onaylanarak demokrasi ufkunun açılmasını, Slavi Trifanov’u mahkemeye vererek, TV programını yasaklatarak ve başka yasa dışı yollarla baskılarını her gün biraz daha tırmandırıyor.

Avrupa Konseyi’nin “faşist” olarak nitelendirdiği bu aşırı sağ güçler, parçalanmış olsalar asla meclise giremeyeceklerini iyi bildikleri için birbirlerine iyice sarılmışlar ve hükümet ortaklığı olanaklarıyla Bulgaristan-Türkiye sınır boyuna çöreklenerek, o bölgeye yöneltilen bütün AB ve devlet imkân ve yatırımlarını sömürmek istiyorlar.

Örneğin, “Dede Ağaç” sınır kapısının karşısındaki Malko Tırnovo kasabasına otel, motel ve lokantalar kurarak, ordulu, polis ve sınır görevlilerine devlet ödemeli hizmet sunan bu milliyetçi güçler, bölgedeki gelir kaynaklarını arttırmak istiyorlar.

Brüksel’de AB Güney Doğu sınırını güçlendirmek için ödenek istemelerinin nedeni açıktır. Öte yandan, sığınmacılar konusunda Türkiye Cumhuriyeti makamlarına demediklerini bırakmazken, sınırı kaçak geçenleri yakalayıp soyuyor ve sonra da kamyonlara doldurup akıllarına geleni söyleyebiliyorlar. İki defadır 26 sığınmacı doldurulmuş yük kamyonu yakalansa bile ilgili güçlerde hareketlenme izlenmedi.

44.mecliste Bulgaristan Müslüman Türklerinin tek temsilcisi olarak yer alan Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) grubundan Meclis Başkan Yardımcılığına seçilen Doktor Nigar Cafer, basına yaptığı açıklamada “DPS partisi aşırı milliyetçilerin katıldığı bir kabineyi desteklemeyecek” dedi ve şöyle konuştu:

“44. mecliste, DPS ancak kendi programına yakın olan önerilere destek verecektir.”

“DPS milletvekillerinin aşırı sağcı güçlerin katıldığı bir hükümetin programını desteklemeleri beklenemez.” diyen Dr. Cafer şöyle devam etti: “Bu hükümet değerler temeline dayanmayan bir kabinedir. Bu, bazı insanları bir araya getirerek, çoğunluk oluşturan bir toplamdır. Bugün Avrupa’nın milliyetçi ve popülist gruplaşmalara karşı olduğunu kesin açıkladığı bir ortamda, Bulgaristan, hele de Avrupa Birliği Konsey toplantılarına ev sahipliği yapacağı bir dönemde,  milliyetçi partiler tarafından desteklenen bir ortaklık hükümetine doğru gidiyoruz. Bu gidiş bizim anlayışımıza terstir.”

Meclis Başkan Yardımcısı Dr N. Jafer, “Hak ve Özgürlük Hareketinin 44. meclisindeki önceliklerinin fakirlik ve nüfus sorunları, ülkede küçük ve orta halli faaliyetleri destekleme, sağlık sektöründe reformlar ve herkesin kaliteli eğitim almasına olanak yaratmak olduğunu” vurguladı.

Son seçimde Hak ve Özgürlükler Partisi’nin 175 binden fazla oy kaybetmesi, milletvekillerinin de 12 azalarak 26’ya düşmesi, aşırı ve sağ ve GERB partisinin acımasız ötekileştirme siyasetiyle boğuşma, Bulgaristanlı Müslüman Türklere 1990’dan beri en büyük darbeyi vurdu. Partiden ayrılan oyların, kendini onlara abone olmuş havasına giren “DOST Birliği” partisine gideceğine 120 binden fazlasının GERB’e kayması siyasi dengeleri bozdu.

Bu konuyu analiz edenlerden biri olan sosyolog Andrey Rayçev şu yorumu yayınladı:

“DPS partisi DOST partisini parlamento kapısından içeri bırakmadı.

Seçim sonuçlarında görüldüğü üzere, Mestan ile Dal Türkiye’de daha fazla oy aldılar. Bu, yalnız Türkiye siyaset adamlarının kandırma çalışmalarından elde edilen bir sonuç mudur? “DOST Birliği” halk meclisine girmiş olsaydı ne olacaktı?

“Yapılan yalnız kandırma işi değil, örgüt işidir. Türkiye devleti DOST’a mükemmel bir şekilde yardım ediyor. Bulgar tarihinde benzer bir olaya daha önce rastlanmamıştır. Türkiye Büyükelçiliğinden, her zaman öğütlerde bulunuldu, birkaç leva verildi. Bizde de bir örgüt kurulmuştu. Türkiye Makedonya’ya bir Türkiye yanlısı parti monte edebildi. Bizim için önemliden daha önemli olan böyle bir gelişmeye yol verilmemesidir. Bu defa başarılı olamadılar, çünkü DOST 40-50 bin oy çıkıştıramadı. Üstelik sınırdaki mukavemetimiz ve Türkiye’deki sandıkların başında yeni usul dayatmasaydık bunu başaramayacaktık.

“Bu işlerde Hak ve Özgürlükler Partisinin (DPS) rolüne gelince, herkes DPS bu defa DOST partisiyle başa çıktı, diyor. Başa çıktığı falan yok, çünkü Türkiye’de Mestan iki defa daha fazla oy aldı, daha önceki seçimlerde durum farklıydı. Mestan DPS partisine önemli bir darbe indirebildi.

Biz bundan böyle Ahmet Doğan’ı iki devletle de mücadele etmeye zorlarsak, o bu davayı yüzde yüz kaybedecektir. O bir devletle başa çıkamıyor, ikisiyle de nasıl savaşsın?

Bir özel kişi bunu yapamaz. Bu durum, Bulgar politikacılarından daha zeki davranmalarını gerektirecektir. Doğrudan doğruya DPS partisine güç akıtmamızı gerektirecektir. Bunu yapabilmek için de akıl ile çalışmaları gerekecektir veya başarı için çalışmak gerekir, çünkü DOST partisinden tüm hareketler başarmamak üzereydi sanki.

Fakat etrafta hiç bir ses yok. Bizim siyasetçilerimiz kendi seçmenlerinden korkuyorlar.

Bulgar seçmenler radikal görüşlü olduğundan Ahmet Doğan’ın adını işitmek bile istemiyor. Bu Bulgarların çok kaba bir yanlışı olsa da, durum böyle ve yapılacak bir şey yok… Seçimlerin yapıldığı gece, TV ekranında demeç verirken, biz kendi aptallığımızdan ölecek olan ilk milletiz, dedim.” Diye sözünü bitirdi.

Reklamlar