Raziye Cakr1Raziye ÇAKIR

 

Ders Almak İsteyenlere

Dünyanın en kıymetli incileriyle bile satın alamadığını,

Bir simit parasıyla alına­bileyeceğini bilmeyenlere.

Bir Öğretmenin Günlüğünden

Günün son dersiydi; Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu halini fark etti:

— Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?

Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:

Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.

— Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?

—Ahmet arkadaşımız var ya…

Evet, ne olmuş Ahmet’e?

— Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pek iyi şeyler koymuyor.

Eee?

— Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?

Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.

Öğretmen:

Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddi durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?

— Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.

Nerede çalışıyorsun?

—Simit satıyorum.

Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kurmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.

Öğretmen, Ali’ye dondu:

Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.

—Çok zengin bir iş adamı…

Niçin?

— İnsanlara daha çok yardım etmek için…

Güzel, dedi Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet’in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yârdım edersin. Olmaz mı?

— Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.

Neden olmaz?

—Üç sebepten dolayı olmaz.

Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Al­lah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Ha­san Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.

İkincisi: ‘Ağaç yas iken eğilir.’ deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime erteler sem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum.

Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir iş adamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük iş adamı olamazlar.

Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:

Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım

– Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zen­gin olmadığım için, ancak günde bir simit parası ka­dar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem.

Allah, Cennet’i gücü kadar iyilik edene veriyor.

Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet’in fiyatı birkaç simit parası kadardır.

Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet’e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?

Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını ‘Evet’ anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı.

Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali’nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.

Hiç bir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, ya­kutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu para­lar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı.

Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.

Oturduğu yerden kalkamadı Öğretmen.

İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti.

Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı.

Ağladı… Ağladı… Ağladı.

Reklamlar