Musa VATANSEVER

Tarih 18 Mart 2017

Değerli dava arkadaşlarım, hemşeri ve kardeşlerim

Saygıdeğer yüksek konuklar, devlet görevlileri, yazar ve gazeteciler.

Sonsuz saygıya laik gazilerimiz, halk mücadelemizde ruh olmuş DOSTLARIMIZ.

Sayın başkan, ince iğneyle kuyu kazarak yarattığımız üç eserimizi birden tanıtma fikrinizi kutluyorum. Bizim soframızda herkesin BULTÜRK ve BGSAM özgür yaratıcılık dolu fikir tasından doya doya içebildiği günlere şükür gelebildik. Gönüllere sığmayan bir kıvanç!

Sizin için yazmak ne güzel bir bilseniz. Benim için bu gecenin anlamı çok büyük.

Kırlangıçlarımız artık solo uçmuyor.

Gönüllerde kırlangıç bayramı var.

Havalar değişecek. Gelen bereket rahmeti!

Hepimize kutlu olsun hemşerilerim.

Biz, BGSAM yaratıcı ekibi olarak, henüz HAK VE ÖZGÜRLÜKLER KOROSU olamasak da, artık bir yaratıcı trioyuz. Ben Varna’da, Bülbül Bey Kazanlık’ta Rafet Bey Kırcaali’de davamıza akort veriyoruz. Bu bahar siyasi uyanış ateşimiz gerçekten parladı. Hepinizi kutluyorum!

Vatan” dediğim memleket toprağına bizimkiler Yıldırım Beyazıt’la gitmişler.

1877’de,“93 Harbi”nde nefes bile almadan savaşarak İstanbul’a dönmüşler.

Ogün bugün artık 140 yıldan beri beşinci kuşak Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti, Anavatan – Büyük Türkiye mücadelesi veriyoruz. Şu günlerde 102. defa Çanakkale şehitlerimizi anıyoruz. Çanakkale ruhunu yaşatıyoruz. Çanakkale içindeki aynalı çarşıda tarihimize bakıyoruz. 14-ünde yalın ayak cepheye koşan atalarımızı görüyoruz. Sipere yatmış düşmana ateş eden gelinler bizim nenelerimiz. Dalgalanan ay yıldızlı bayrak bizim! Şehitler, esirler, secdeye durmuş maluller, yosun tutmuş mezar taşlarının hepsi bizim! 20-inci yüzyıla damga vuran zafer bizim!

Rafet Bey, değerli konuşmasında, doğduğum şehir Varna’nın, bademliklerimizin, bağlarımızın, “Dikili Taşlarımızın”, bendeki deniz serinliğinin, içimdeki köpük köpük güzelliğin, Büyük Nazımın limanıma durup:

Karşı yaka memleket,

Sesleniyorum Varna’dan 

İşitiyor musun

  Memet, Memet – deyişinin atalarımı kovan Ruslar tarafında yeniden işgal edildiğini anlattı. Ve bu defa silah patlatmadan, dalgaların, insanların ve gece ile gündüzün suyunu sıka sıka, gözlerimiz önünde bir istila ediliştir bu. Kumsalda yürürken dalgalar sarılamayacak artık eskisi gibi ayaklarıma. Telselliği oluyorum: su çekilir kum kalır! —umuduyla.

Biz Türkler 140 yıldan beri kendimiz hakkında küfür name işitmeye alıştık. Bu yıllar o kadar kötü geçti ki, insanımız bizim için yazılan ve çizilenlerden tiksindi ve okumaktan soğudu.

Şahsen benim için, bu karanlık kuyuya batışın en trajik yönü, iplerimizin hemşerim sayılan Ahmet Doğan’ın eline verilmiş olmasıdır. Kardeşlerim biz 100 yıl çekiden, zulümden, göçlerden, hapse atılıp sürgün edilen, dili, dini, kültürü, ismi, kimliği ve gelenekleri, yaşam biçimi sökülüp alınan ve hafızası ve ruhu boş ve kısır bırakılmak istenen bir halk topluluğunun don derece  değerli evlatlarıyız. Çilelerimiz yazılsa kütüphanelere sığmaz. Aynı zamanda Rus ve Bulgar’ın Ahmet Doğan hainlik numunesini başımıza sarması – (bu noktaya değinmemin temel nedeni, kitabımda işlediğim ana temalardan birinin olmasıdır) – çok büyük bir gerçeği su yüzüne çıkarmıştır. Doğan bizden biri olmadığından dolayı – şunu demek istiyorum: Ahmet Doğan Geni değiştirilmiş bir kişidir, onun geni ile oynanırken, Müslümanlık, Türklük, Kırım Tatarlığı, hatta Çingenelik adına, insan sevgisi adına özünde ne varsa sökülmüştür. Yerine Bulgarlık, Rusluk, Hıristiyanlık da değil, doğrudan Türk düşmanlığı, Osmanlı düşmanlığı, Türkiye düşmanlığı, Büyük Türkiye düşmanlığı tuğlaları yerleştirilmiştir. Dünkü Sofya merkez basını içinden çirkef akan “Birleştirici Patriotizm” yazısını çarşaf çarşaf bastı.

26 Mart günü yapılacak seçimlerde, Hak ve Özgürlük Partisinin sloganı işte bu “Birleştirici Patriotizm” ve ardına gizlenen “Bulgaristan’ı Kurtaralım” şiarıdır. Bugün Bulgaristan’da milliyetçi, ırkçı, İslam, Türk ve sığınmacı düşmanı kesimin mahkemede tescilli ortaklığının adı “Patriotik Cephedir”. Bu cephede birleşen üç parti var. Bunlardan en eskisi Makedonya İç Devrim Hareketi – VMRO’dur. Önce Rusya İmparatorları, ardından da Sovyet iktidarları ve Komintern 100 yıldan beri bu haydut, katil – komitacı sürüsüne silah ve para akıtarak ve Osmanlı’dan sonra Bulgar dış siyasetinin Batıya dönmesini gemleyip engellemeye çalışmıştır. Bu, pusudan katlederek hesaplaşma siyasetinin ilk kurbanı 1892’de kör kurşuna kurban olan Bulgar Prensliği’nin Birinci Dış İşleri Bakanı Vılkoviç olmuştur. Ardından başı baltayla ikiye yarılan Başbakan Aleksandır Tsankov, 1924’te evinde katledilen Başbakan Aleksandır Stanboliyski, Başbakan Gergi Petkov daha birçok bilinen şahıs VMRO katliam grupları tarafından yok edilmiştir. Tüm bu gerçeklere rağmen, VMRO partisi, günümüzde aşırı sağ ırkçılarının oluşturduğu “Patriotik Cephe” ve aşırı sol, Türk düşmanı, Moskova kopoyu “Ataka” partisi ile birleşti ve 6 Kasım 2016’daki Cumhurbaşkanı seçimlerinin birinci turunda  % 15.6 oy aldı. Şunu altını çizerek söylüyorum, halk düşmanı, Türkiye ile dostluk düşmanı, Türk Bulgar sınırına 4 metre dikenli tel gerdiren, İkinci Boyko Borisov hükümetinin sözleşmesiz ortağı bu üçlü ırkçı gücün yüzündeki maskeyi indirmek, “BG haberde”, “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesinde yazdığım ve şimdi bir kitap olarak derlediğim konular içinde ana çizgidir.

Önemle vurgulamak istediğim ve bundan sonraki konularıma almak istediğim Bulgar yalan “patriotizminin” özünü açmaktır. Şimdilik perdeyi azıcık kaldırarak, Papaz Payisiy Hilendarski’nin Osmanlı döneminde yazdığı “İslav Bulgar Tarihi” eseriyle 2 asır önce başlayan Bulgar Patrotizmi, aslında bir Papazın yurduna sahip çıkma, o dönem Rum Ortodoksluğuna bağlı olan kilise ve manastırlarda ibadet, ayin ve eğitim dilinin Rumca yerine Bulgarca olması isteği etrafında kenetlenen ve 1872’de Osmanlı Padişahının Rum Papazları Bulgar kiliselerinden ve manastırlarından  kovmasıyla zafer çanı çalan bu hareket, günümüzde Rum Banazlığını Türk, Müslüman, İslam ve sığınmacı düşmanlığıyla değiştirdiği gibi, Bulgar devlet politikasında iteleyip ötekileştirerek yaptırımlarını meşrulaştırmıştır. Son 2 yılda Türklerin insan haklarına karşı çıkan 9 yasayı meclise taşıyan onlardır. Şu da var, Avrupa Birliği Genel Kurulu bu güçler için “faşist” nitelemesi getirse de, Brüksel Bulgar bataklığında yüzen yılanlara dokunmak istiyor.

İşte böyle bir ortamda, halkımın uyanmasına en fazla engel olan Ahmet Doğan eserimde donsuz bırakıp yüzüne tükürdüğüm simadır. Onun ve sülalesinin 100 yıllık davamızda bir kırıntısı olmadığını, köksüz bir ağaç olduğunu, hainlik ve uşaklık ettiğini anlatmaya çalıştım. O bizi bugün de,  Papazın çan sesiyle birleştirip, bir hafta sonra Sosyalist Parti (BSP) ve kısa adı VMRO olan faşistlerle yani kan düşmanlarımızla ORTAK KABİNEDE buluşturmak istiyor. “Hemşerim” demeye utandığım bu şahıs, yalan değirmeni çalıştırıyor.

Yazılarında, Türkiye’deki referandumdan sonra  “Mustafa Kemal Cumhuriyetinin Sultanlık olacağı” gibi yalan paketleri dağıtıyor. Türkiye ile Bulgaristan arasını açarak, çifte vatandaşlık ve emeklilik gibi haklarımızı elimizden almaya çalışıyor.

Sayın dostlar, ne bir kitapta, ne de bir konuşmada, ne bizim çilemiz anlatılabilir, ne de ufkumuz birden açılabilir. Fakat biz artık beraber birkaç çuval tuz yaladık. Avrupa’daki faşist hortlamayı, hazır altından su yürüten Rusları Kapı Kule ve Dede Ağaç’a dayamak isteyenlerin aklından geçenleri biliyoruz. Ne bir asır önce Çatalca’ya dayananların sinsiliğini, ne de Çanakkale’de denize döktüklerimizin küstahlığını asla unutmadık. 15 Temmuz 2016 gecesi Türk Milletinin Yenilmez Ruhu yeniden şahlanırken biz de ay yıldızlı bayrağın altındaydık.

Bugün savaş hattımız Suriye’de, PKK, DEAŞ ve PYD ile mücadele noktalarımızdır. Büyük Türkiye’nin etki alanı genişledikçe belli ki düşmanlarımız birer ikişer kabuklarından çıkacak ve kimileri havlayacak, kimileri ise böbürlenecektir.

Biz, BGSAM stratejik yayın merkezi olarak, cephedeyiz. Bilgi toplayıp, analiz ederek sizlere akıtmak istiyoruz. Bilinçlerin en yükseği siyasi bilinçtir. İdeoloji ve felsefe siyasi bilinç üzerine bina edilir. Siyasi bilincimizin örgütsel dokusu ise BULTÜRK derneğimizdir. Yaktığımız siyasi meşale hepimizindir. Özgürlüğün tapusu olmaz. Özgür olmak, vatanını sevmek, memleket sevdasıyla yanmak, yurdumuzu ve geleceğimizi satmaya çalışanlarla savaşmak hepimizin hem hakkı hem de boyun borcudur.

Kitaplarımız bu davanın motoru ve ilham kaynağıdır.

İyi okumalar.

Teşekkür ederim.

Reklamlar