Tarih. 25 Kasım 2018

BGSAM

Konu:   Var olabilmemiz için yalnız Kur’an okumak ve secdeye kapanmak yeterli değil! İş yapmayan, iş bilmeyen yöneticilere ihtiyaç yok. Bunlar bizi tamamen çökertmeye çalışıyorlar.

          Şartımızı koşma zamanı geldi.

1920-1930 yılları arasında İtalyan asıllı Amerikan Mafya şefi Al Capone işlediği binlerce suçtan, uyuşturucu, silah, içki kaçakçılığından  ve insan öldürmekten değil, çöp vergisini ödememekten tutuklanmıştı.

Olabilir ya, Bulgaristan Diyaneti Baş Müftülüğünden maaş alan, imam hatipli, İslam enstitülü ve doktora tezli “okumuşlarımızdan” hiç biri John Kabler’in “Al Capone – Gangsterler Kralı” kitabını Bulgarca ya da Türkçe okumuş olmayabilir. Zaten okumuş olsalardı, bugünkü zavallı duruma düşmeye bilirlerdi (bilirdik).

Ne mi olmuş?

Bizim, her şeyi bilen, devamlı “Allah sevgisiyle yaşayan”, ne yazık ki düşmanla dostu ayırt edemeyen, yüzüne güleni dost bilen, bizi canlı canlı yutmaya can atan kurtların ağızına girdikçe giren, kör sofralarda self çekip dünyaya dağıtan zavallı yöneticilerimiz, mal mülkümüzü Bulgar mafyasına peşkeş çekme işinde yeni bir rekor kırdılar.

Sis perdesi kalktı.

İnananların bir başkasının yerine cennete gidemediği gibi, topluluğumuza zarar verip günah işlemeye de hakkı yoktur. Sözün kısası, Baş Müftülüğün vakıf mallarını geri almak için 53 dava açtık kazandık kazanıyoruz, aldık alıyoruz sis perdesi 23 Kasım 2018 tarihinde kalktı.

Haciz listesi.

Sofya’da “Bratya Miladinovi” sokağa 27’de bulunan Baş Müftülük binası; Sofya “Mariya Luiza” sokağı 27’deki İl Müftülüğü Binası, Sofya “Malinova Dolina” semtinde bir Yüksek İslam Enstitüsü kurmak için alınan arsa; Sofya’da “Çar Boris” ile “Piyrs O Mahoni” köşesindeki 166.680 m2 iki katlı daire; “Kozloduy” sokağındaki 3 katlı bina, “Suhodol” semtindeki 52 dönümlük mezarlık yeri ve tüm öteki Baş Müftülük taşınmazlarının hepsi birden ipotek altında bulunduğu ortaya çıktı.

Olay şudur.

Hacizli mülklerden biri, yine Yüksek İslam Enstitüsü ihtiyaçları için satın alınan Sofya ili  “Bankiya” kenti merkezindeki arsa ve üzerindeki binayı kaybettik. Sözde Baş Müftülüğün bilgisi dışında Ulusal Vergi Dairesinin 23 Ağustos 2017 (№6841/2009/000147) kararına dayanılarak yapılan bir “açık arttırmada” 700 bin levaya elden çıktı. Yukarıda sıralanan tüm öteki mülkleri de aynı kader bekliyor. Çünkü Baş Müftülüğü ve Bulgaristan Müslümanları temsil etme hakkına sahip yüksek yetkililerin Cumhurbaşkanı Rumen Radev’e, Başbakan Boyko Borisov’a, Adalet Bakanı, Başsavcı, Rusya Büyükelçiliği ve diğer kahvesi içilir makamlara yaptığı ziyaretler sonuçsuz kalmış, el sıkışma,  güler yüzle uğurlanma usulüne uygun tamamen başarısız noktalanmıştır.

Yeni saldırıya sembolik bir geçiş.

Bu iş usulca başladı. Bulgar makamlar, anlaşılan yöneticilerimizi görmüş, tartmış, çaresizlik ve pısırıklıklarını değerlendirmiş ve mülklerimizden başlayarak Müslüman kimliğimizi sökmeye bu defa da taşınmazlarımızdan başlamıştır. Mal canın yongasıdır. Örgütlü saldırdılar. Olan, yeni bir şey değil. 1878’den beri saldırıyorlar. 2353 camimiz vardı. 2 700 ilkokul, ortaokul, lise, öğretmen okulu ve eğitim merkezi devlet eliyle gasp edildi. Anadilimizde eğitim-öğretim yasaklandı. “Bankya” belediyesindeki Yüksek İslam Enstitüsü mülkü 2 701’ci gasptır. 2 700’ü geri alınamadığı gibi bu sonuncusu da geri alınamaz kanısındayım.

El konan ve verilmeyen mülklerimiz.

Birinci ve ikinci derece mahkemede alınan kararlara rağmen, 12 cami geri alınamıyor. Bunlar arasında Stara Zagora’da “Hamza Bey” Cami, – halen dinler müzesi haline getirilmiştir. Samakov belediyesinde “Bayraklı” cami, Köstendil’de “Fatih Mehmet” Cami, Filibe (Plovdiv) bir bina ve lokanta, Razgrat’ta “İbram Paşa” cami, Sofya merkezinde Arkeolojik Müzesi olarak kullanılan “Mahmet Paşa” cami vs iade edilmiyor. Onarımlarına izin verilmiyor. Bunlar arasında yüksek mimarisiyle bir sanat eseri olan Karlovo kentindeki 1475 yapımı “Kurşun Cami”yi de sıralayalım vb.

Cami kıyımı.

Vakıf mallarımıza kayıtsız koşulsuz el koyma, tapuları ve diğer mal mülk evraklarını yok ederek maddi varlığımız üzerine oturma uygulaması 1950’lerde kooperatifçilik hareketiyle dal budak saldı. Daha önce, daha 1878’den hemen sonra yağmurlu ve gök gürültülü havalarda minarelerin temeline patlayıcı yerleştirerek havaya uçurup yıldırım çarptı yalanlarıyla yok etme, yapısal değişikliklerden sonra kubbelere çan asarak kilise haline getirme taktikleriyle yüzlerce camı gasp edilmiştir. O zaman Sofya ilinde 72 cami varken, halen 90 bin Müslümanın yaşadığı Sofya ilinde ancak “Banya Başı” cami ibadete açık olup, il müftülüğünün baktığı ayakta kalmış diğer 10 cami de değişik yasa dışı engellemeler yüzünden hizmet veremiyor.

Komünist Müftü Gençev örneği.

Sözde demokrasi döneminde Müslüman Mülklerine saldırılar Baş Müftü Nedim Gencev (1986 – 1992) döneminde hız aldı. Birçok vakıf malı satıldı. Baş Müftülük banka hesaplarından paralar çekildi. Baş Müftülük ve İl Müftülükleri itibarsızlaştırıldı.

Daha 1929 Bulgaristan Türkleri Milli kongresinde belirtildiği üzere, Baş Müftülüğe ve il Müftülüklerine bağlı Vakıf Malları ve mülkleri Bulgaristan’da yaşayan Türklerin mülküdür. Bu mülklere başka unsurların karışmaması gerekir. Aynı zamanda yerleşen bir anlayışa göre Bulgaristan Türkleri bir dini azınlık değil bir milli azınlıktır. Bu nedenledir ki Bulgar makamlar 20. Yüzyılda onların isimlerini, dilini, okullarını, töre ve adetlerini, yaşam bilgilerini, halk edebiyatını ve sanatını, yaratıcılığını öncelikle hedef alarak milli kimliklerini yok etmeye çalışmıştır. Maddi varlıklarına saldırılarla ise kültürel ve uygar kimliklerini yaralamayı ve yok etmeyi hedeflemiştir. Günümüzde başta gelen sorun Bulgaristan Türklerinin Türk olarak tanınmaması ve bireysel ve kolektif Türk gibi yaşama haklarının verilmemesidir. Sosyalizm adında çarpık bir faşizm ortamında yaşarken anadillerini yabancı dil olarak okuyan kardeşlerimizin çocukları aslında 28 yıldan beri devam eden Bulgar Etnik Modelinde ara sıra parlayan baskı ortamında ağır mücadele verdik. Türklüğümüzle, Müslümanlarımızla ilgili karamsar, negatif bir ortam yaratıldı. Baş Müftülük de bu gidişi dağıtamadı. Bu mücadelenin içinde, günümüzde camiye gidenlerin sayısında artış gözlense de, genel görünümde insansız kalan köylerimizde camilerin boşaldığı ve bakımsızlıktan çöktüğü dikkati çekiyor. Ama bu yıkılış ve gerileyiş, panik halinde kaçış, bugünün olayı değildir. En yıkıcı ve sarsıcı olan kitlesel göçlerdir. Ardımızda kalan dünyamız hep bakımsız kaldı. Daha 1883’te altı ay içinde 250 bin Türk yurdumuzu terk ederken oluşan yürek yakan manzara dinmeyen zulüm ortamında benzer boyut ve ölçülerde 5-6 defa tekrar ettiği için insanımız vurdumduymaz oldu.  Ne ki, umursamazlığın külü altındaki korun alevlenmesinden korkan Bulgar hükümet ve makamları Müslümanları baskı altında tutmak için Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) yönetim ile bazı Baş Müftülük yönetim kadrolarından faydalandı ve sürekli faydalanıyor. Onları kullanıyorlar.

Asla unutmayalım

21 Mayıs 2011’de Sofya’da “Banya Başı” caminde (Kadı Seyfullah Efendi Camii …) Cuma namazı esnasında “Ataka” partisi faşistlerinin sopalı saldırısını kınamak için Rodoplardan ve Deliorman’dan, ayrıca Makedonya ve Arnavutluk’tan otobüslerle gelmeye ve Sofya’yı kuşatmaya hazırlanan Müslümanları durduran bugünkü Baş Müftü Dr. Mustafa Hacıdır. O bunu, zamanın İç İşleri Bakanlığı sekreteri, halen GERB partisi meclis grubu başkanı Tsvetanov’la telefon görüşmesinden sonra yapmıştır. Dr Mustafa Hacı’nın şarcı mı bitti ki, şimdi Tsvetanov’u neden aramaz? Bu saldırılar daha sonra da tekrar etse de Müslüman kitlenin Sofya’yı kuşatma hamleleri her zaman aynı kişi tarafından durdurulmuştur. Bu konuda Baş Müftülük yönetimi, İslam Şurası Başkanı ve HÖH, DOST ve HŞHP yönetimi her zaman beraber ve uyumlu hareket ederek halkın patlamasına, direniş dalgasının yükselmesine, hak arama kavgamızın alevlenmesine engel olmuşlardır.

Halktan gizleyemezsiniz.

23 Kasım 2018 Cuma hutbesinde Bulgaristan Müslümanları Şura Başkanı Vedat Ahmet “Bankiya” şehrinde Yüksek İslam Enstitüsü Binasının icra memurları tarafından açık artırmada bedavadan ucuz satıldığını, buna sebep ise 56  görevlinin çalıştığı Baş Müftülük makamında “çöp” vergisinin ödenmemesi, biriken faizler, mahkemede davanın kaybedilmesi ve icra makamının durdurulamaması olduğunu söylemedi,  Müslümanlardan gizledi. Buna anlam vermek çok zor. Müslümanların malını kaybediyorsunuz ve bunu mal sahibinden gizliyorsunuz. Zamanınız dolmuştur beyler!

Borcun toplamı 8 milyon leva.

Baş Müftülüğün fuzuli konularda panel ve seminer düzenlemekten, kör sofra gezmekten vakit bulup işine bakmadığı ortadadır. Halkımız bu kadroların hepsinin ruhlarını satmış olduğuna inanıyor ve vakıf mülklerimizin bire dek elden çıkması tehlikesi baş gösterdiğini görüyor. Şura Başkanı Vedat Ahmet’e göre Baş Müftülüğün devlete olan borçları 8 milyon levayı bulmuştur. Vakıf mallarımızın toptan değeri ise 4 milyon levadır. Makamın kapanması tehlikesi gizlenmeye çalışılsa da, gün gibi ortadadır.

Ataşeler ne iş yapar?

Bu durumda, T.C.’deki Diyanet İşleri Ataşesinin, Sofya Camisi Diyanet görevlisinin ve bu işlerden maaş alan diğer yetkililerin işi ne? Vazifelerine neden bakmıyorlar? Dillerini arı mı sokmuş? İkazda bulunan neden yok gibi sorular yerindedir. Mal mülkümüzü korurken yardımcı olsanız Bulgar’ın iç işlerine karıştığınız anlamına gelmez…

Ulvi Ataşeyi tanımıştık.

Bu işlerde, Diyanet ataşesi Dr. Ulvi Ata Hoca’nın çevirdiği dolaplar da az değildi. Baş Müftülük kanalıyla dinin dilden önde geldiğini dayatan ve anadil eğitimimizi engelleyen bu görevli, camiye gelmeyen Türkleri yıllarca gözetledi. Ankara’ya arasız jurnallemişti. Kirli dolaplarından dolayı Bulgaristan’dan kovuldu. Dönerken, kendisinden istenenleri eksiksiz kabul etti ve ısrarla uygulamaya çalıştı. Baş Müftülük kadrolarını ilgisiz ve etkisiz duruma getirme işlerinde başarılı olduğu kesin kanıtlandı. Onu tanıyanlar bu adam neyin doktoru diye düşündü kaldı…

İşine bakmayanlara kapı gösterilsin!

İşine bakmayanları bir an bile işte tutmaya gerek yoktur. Onurlarını korumak istiyorlarsa istifalarını hemen sunsunlar. Kaybettikleri mal mülkün, halk taşınmazlarının parasını bulup tamamlayıp vakıf malları kasasına iade etsinler. Bu işin affı olmaz ve olmamalıdır.    Görmezlikten gelerek, “işitmedim” diyerek, özden oyma yöntemiyle Bulgaristan Müslümanları Diyanetini çökertmek büyük bir hainliktir. Halktan hiç bir şey gizlenemez. Bugünkü yönetimle Prof. Nedim Gencev dalaverecileri arasında fark olduğunu göremez olduk. O da sürekli trampa yapıyor, vaat edip yerine getirmiyor, yasaları çiğneyerek vakıf mülkilerini kendi veya yakınlarının üstüne aktarıyor, sözde Kuran tercüme ediyor, Kuran satıyor, “okul açıyorum, haça götürüyorum” masallarıyla halkı aldatıyor ve uyutuyordu. Ama sanki şimdiki duruma düşmüyordu. Söz konusu olan tüm maddi varlığımızdır, yani sokakta kalmamız, ölsek bile dereye atılmak ve kartallara yem olmaktan başka bir seçeneğimin kalmamasıdır. Tespih çekmek başka, halkın malın mülkünü peşkeş çekmek başkadır!!!

Milli Müslüman Kurultayı toplansın!

Bu durumda Bulgaristan Müslümanları yeni milli kurultayı çağırılması zorunlu oldu. Güven kaybı var. Malımıza mülkümüze sahip çıkmak zorundayız. Şimdiki yönetimde bunu yapmaya cesaret yok. Sosyalizm yıllarında yetişmiş ve kendi ailelerinde hiçbir zaman taşınmaz olmamış mal mülk, adalet, hak ve hakka net duygusu taşımayan kişiler bu işleri yürütemezler. En önemli işlerimizi inanmış ve öğrenimli yeni kadrolara devretmek zorundayız. Kongrede alınacak özel bir kararla Bulgaristan Müslümanları kişi başı 10 – 20 leva bağışta bulunarak bu borç ödenmeli ve rezillik sayfası kapanmalıdır.

Hak ve Özgürlük Hareketi meclis grubundan bu konuda bir şeyler beklemek boştur. Sofya’nın en büyük çöpçüsü “Volf” ile ortak şirketi olan ve iş yapan Ahmet Doğan’ın bu kirli işte ve tuzakta eli olduğu kanısındayız. “Bankiya” daki mülkümüze konmaları önceden planlanmış ve pasifleşen Baş Müftülüğün uykulu anında gerçekleştirilmiş olması akla yakındır. Parçalayıp paylaşma dönemine girildi. Bu gidişi durdurmalıyız. Belki de kendimiz yapamayız, gücümüz yetmeyebilir…

AB dış sınırını koruyan Türkiye’dir.

Bulgaristan çok ağır, sıkıntılı ve çıkışı olmayan bir devirde bocalıyor. Fakat bu devirde milliyetçi Bulgar zehrinin yeniden yeşerdiğine ve diken büyüttüğüne de tanık oluyoruz. Amansız olduklarını biliyoruz.   28 yıldan beri söylenenlerin hiç biri tutmadı. Gerçek durumda değişiklik olmadı. Dış yatırımlar durdu.  Türkiye’nin koparıp alan bir büyük yeni devlet durumuna yükselmesi birçoklarının hayal ve planlarını değiştirirken, öfke ve kin kabardı.  Türk halkının 27 Avrupa devletinden 3 kat daha fazla sığınmacı, savaş mağduru ve kaçağa sofra açmasına, gücüne kudretine parmak ısırmayan kalmadı. Avrupa Birliği’nin dış sınırını koruyan Bulgaristan değil Türkiye’dir. Bu gerçek Bulgaristan Türklerinin hak ve hukukunun korunmasında kullanılmalıdır.

Hiç kimseye hizmet borcumuz yok.

İstanbul’da “Demir Kiliseyi” 15 milyar YTL verdik onardık, Sofya’ya ikinci bir cami kurma, Türk okullarını açma sözü veremediler. Avanta peşindeler, sözünde durmadıkları gibi, üstelik Stara Zagora’da Türkçe yer isimlerini değiştirmeyi denediler. Sınırda sorun çıkararak Türkiye dış ticaretini engellemeye çalışıyorlar. Aslında binlerce Bulgar vatandaşın Edirne pazarına gidip haftalık alış verişini yapması Bulgar hükümetini düşündürmelidir.

Şartımızı koşmalıyız.

Rus doğal gaz borusunun “Kıyı Köy’e” çıkmasıyla Borisov hükümeti, Sırbistan, Macaristan, Avusturya boru hattı Bulgaristan’dan geçirilirse 4 (dört) milyar Euro kazanırım hesaplarına başladı. Bu hesapların tutması için o, tüm camilerimizi, vakıf mallarımızı, haklarını, Türk kimliğimizi ve kültürel otonomi haklarımızı tanımalıdır. “Bankiya” şehrindeki Yüksek İslam Enstitüsü binamızı ve arsasını hemen iade etmeli ve vakıf mal-mülklerimiz üzerine koyduğu hacizleri hemen ve kayıtsız şartsız kaldırmalıdır. Türkiye Bulgaristan Müslümanlarının hakları lehinde şartlarını koşmadan işbirliğine yanaşmamalıdır. Artık 21. Yüzyıldayız. Biz 5 kuşaktır, 140 yıldan beri eziliyoruz. Bize karşı şiddet yoğunlaşıyor. Bu böyle devam edemez. Şartımızı koşmalıyız. 1989 Mayısında olduğu gibi yeniden ayaklanmamız ancak böyle önlenebilir…. Din, dil ve Kimliğimiz şehitliğimizin cennetidir…

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar