Şakir ARSLANTAŞ 

Yani Yılınız kutlu olsun!

2015’in hepimize sağlık, huzur, işlerimizde başarı ve aile mutluluğu getirmesini diliyorum.

Geçen sene bizi okuduğunuz, anlatmaya çalıştığımız konular üzerinde düşünerek, öğrendiklerinizi yakın ve arkadaş grubunuza da paylaşıp tartıştığınız için teşekkür ederiz.

Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi BGSAM olarak yeni yılda sizin için olayları izlemeye, analiz edip sonuç çıkarıp yorumlamaya devam edeceğiz. Elektronik adresimize yazıp sorularınızı, görüşlerinizi hatta yorumlarınızı gönderebilirsiniz. Memnun oluruz. En iyi ve en samimi dileklerimizle hep beraber olalım.

 

2014’te Bulgaristanlı Türk ve Müslümanlar için yeni ve belirleyici olan ne oldu?

Başka bir değişle arkada kalan yılda ortaya çıkan ve hepimiz için hayırlı ve yararlı olması açısından 2015 yılını en fazla etkileyecek olan olay ya da olaylar nedir?

 

Cevaplarken farklı görüşte olabiliriz, ama bu bizim bu yıl aynı yönde yan yana yürümeye devam etmemize engel olamaz. Biz aynı yolun yolcularıyız. Spn erdemimiz vatanımızda adalet ve demokrasinin hakim olmasıdır.

 

Bir önceki yazımda SUBAŞINDAYIZ dedim. Bulduğumuz su, vatanımız olan Bulgaristan’da demokrasi mücadelesine artık yalnız olmadığımıza bir işaretti. Bu yola yerli demokratik güçlerle, sivil toplum örgütleriyle, yepyeni bir değerler sistemi isteyenlerle, Avro-Atlantik bakış yönü ile 21. yüzyıl uygarlığı konusuna farklı yanaşanlarla birlik kurabilme, koordineli hareket etme kapıları açıldığı anlamındadır. Böylece bir Avrupa Birliği’ne üye ve NATO müttefiki olan ülkemizde hukukun üstünlüğüne dayanan demokratik düzenin yerleşmesinde müttefikler bulduğumuzu sizlerle paylaşmıştım. Bu önemli açılım, “Etnik Temizlik ve Kültürel Soykırım” konulu İstanbul Bilgi Şöleninde gerçekleşti. Birçok bilim adamı ve Bulgaristan demokrasi mücadelesinden Edvin Sugarev gibi eski tüfekler, demokratik hukukçular, insan hakları savaşçıları, 2013’te hareketlenin ve BSP-DPS-“Ataka” üçlü hükümetinin devrilmesinde başat rol oynayan protesto hareketinden öncüler görüşlerini İstanbul’da açıklayarak, DEMOKRASİ DAVAMIZ ORTAKTIR şiarını yükseltiler.

 

Demokratik dönüşüm ve insan hakları uğruna verdiğimiz mücadelenin geleceği üstüne çok büyük önem taşıyan 18–20 Aralık İstanbul uluslar arası sempozyumunu örgütleme, gerçekleşmesine son derece büyük katkılarından dolayı Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Genel Başkanı Sayın Rafet Ulutürk ve dernek yönetimine, ayrıca bir yılda 3. kez düzenlenen bu çok önemli teorik ve pratik atılıma reel katkı sağlayan tüm yetkililere ve katılımcılara teşekkür borçluyuz.

 

İstanbul forumunun Bulgar kamuoyu üzerindeki etkisi ve yankılanması gecikmedi.

24–26 Aralık 2014 günlerinde Güneydoğu Rodoplar’da isimlerimizi değiştirme, bir insan soyu olarak, Türk dili, İslam dini ve özgün Müslüman kültürlü yerleşik bir halk topluluğu olarak yok edilmemiz barbarlığının 30. yılını protesto edilip törenle anıldı. Şehitlerimizin aziz hatırasına saygı duruşunda, öğrencilerin okuduğu şiirlerde mücadele ruhu yaşatıldı. Politik durum yeniden hulasa edilirken İstanbul Etnik Temizlik ve Kültürel Soykırım forumunda kristalleşen fikirler, olaylara sanki yön verdi.

 

Öncelikle Türkiyeli konuşmacılar ve hazır bulunan gaziler aldatıcı “soya dönüş” yalanının bir daha ağza anılmamasında ve yazı dilinde kullanılmamasında birleştiler. Başımıza gelen, bize karşı devlet gücüyle uygulanan bir yok edişti, zulümle eritmekti, zorla asimile etmekti, kimliğimizi kültürümüzü geçmiş ve geleceğimizi tarihten silmekti ve hepimizi Bulgarlaştırma denemesiydi. Saldırı şeklinde uygulanan bir totaliter devlet politikasıydı, Amansızdı, çok can aldı, hepimizin canını yaktı.

 

İkinci olarak, demokrasi mücadelemizin ve Mayıs 1989 Ayaklanmamız toplumsal dengeleri bozdu. Bulgaristan Komünist Partisi’nin totaliter rejimini sarstı ve düşürdü. Baskı ve terör uygulamasını, azınlıkları soy ve kültür olarak her yönüyle eritip yok etme yeltenişini durdurdu. Türkler zulüm erkini devirdi. Bu bakıma Bulgaristan Türklerinin 1989 Mayıs eylemi politik nitelikli bir ayaklanma olarak tarihsel rol oynadı.2014 İstanbul sempozyumuna kadar Bulgar kamuoyu, demokratik cephe temsilcileri bu gerçeği kabul etmedi. 26 Aralık 1984 sabahı kurşunlanan Türkan kızın ölümü sözüm ona  “bir kurşun sekmesi” sonucuydu. Bulgaristan Türkleri arasında yetişen en yürekli şairlerden Mehmet Karahüseyinov’un Türk isimlerinin değiştirilmesine ve Türk kültürünün yok edilmesine tepki olarak kendisini yakması da, onlara göre “psikolojik” bir olaydı.

 

Üçüncü olarak, 1989’un Ağustos ayından sınır kapısı açıldı. 72 gün içinde 350 bin Türk yerinden yurdundan söküldü, Türkiye’ye göçe zorlandı, vatanlarından kovuldu. Bu göçle Mayıs 1989 Ayaklanmasına katılanlar, protestocular, göstericiler,  kitle eylemlerinde örgütleyici ve öncüler, saygın politik figürler ve bilinen aydınlar, öğretmen ve hocalar, şair ve yazarlar başta olmak üzere, direniş omurgası ve yönetici kadro ülkeden çıkarıldı. Bu devletin planladığı bir alan temizleme operasyonuydu. Ama o günlerde totaliter güçlerin hapislerde hain kadro yetiştirdiğini, Ahmet Doğan ve arkadaşlarına yeni bir parti kurdurulacağını, bu partinin Bulgaristanlı Türk ve Müslümanları kıskıvrak bağlayıp kendilerine zulmeden komünist rejimin Geçiş Dönemi adı altında devam eden iktidarında Sosyalist Parti (BSP) desteklemeye zorlanacaklarını kim tahmin edebilir ya da bilerbilirdi.

 

Dördüncü olarak, Bu kitlesel göçe zorlama olayı 2014 İstanbul sempozyumunda sert bir dille kınandı. Totaliter devletin gizli servis “DC” eliyle gerçekleştirilen Türkleri Bulgaristan’dan kovma operasyonuyla etnik halk topluluklarının doğal hakları ve yasal insan hakları uğruna hareketlenen demokrasi direnişleri baltalandı, dendi. Göçe zorlamakla güdülen amaç zulüm politikasını ret eden Türk ve Müslümanları yurttan kovmaktı. Onlardan kurtulmaktı.  Bulgar demokratik hareketinin yeni eylemlerini kontrol arlına almak ve Türklerin ve öteki azınlıkların mücadelesi ile Bulgar demokratik aydınlarının yeniden düzenleme (perestroyka) başkaldırısını arasında kesişme noktalarını dinamitleyip birleşmelerini önlemekti. Bu defa İstanbul’da “Belene”cilerden, yargısız hapis yatanlardan, polis karakollarında zülüm görenlerden, yıllarca sürgünde kalan, kürek cezası çekenlerden, hor görülen ve cezalananlardan oluşan demokratik soydaş kitlesi ve onların öncülüğünü yapan sivil toplum örgütleri BULTÜRK vs. ile Bulgaristan’daki demokrasi hareketi temsilcileri 1984–1990 olaylarıyla ilgili görüş birliğine vardı. Türkler ve Müslümanlar haksız olarak zulüm gördüğü, Türkler vatanlarından göçe zorlandığı, kovulduğu kabul edildi ve bütün taraflarca belirtildi. Bulgaristan’da etnik temizlik ve kültürel soykırım yapılmıştır, dendi. Bugüne kadar Bulgar demokrasi hareketi temsilcileri, sivil toplum örgütleri, sosyalistler ve sosyal demokratlar ve bağımsızlar Türklerle ilgili gerçeği bu açıdan kabul etmiyordu. Sosyalist Parti’yi (BSP) arkalayan Hak ve Özgürlükler Hareketi HÖH-DPS bile bu konuda kesin tavır almadı, “Bulgarlaştırma” süreci, 500 bin Türkün vatan toprağından sökülüp atılması operasyonu sorumlularının cezalandırılmasına yanaşmadı. Bu parti etnik temizleme ve kültürel soykırım siyasetini son 25 yılda çok değişik biçimlerde fiilen sürdürdü. Sosyalist Parti (BSP) ile kurduğu ortaklıkla totalitarizm köklerinin sökülmesine engel oldu. Böylece de Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının ekonomik, sosyal ve kültürel hak ve özgürlüklerini elde etmelerine engel oldu. Ülkede hukuk üstünlüğü sağlanması, eşit haklı vatandaş toplumu kurulmasını da baltaladı.

 

Beşinci olarak, İktidardan ve uluslar arası ve yerli demokratik kamuoyu önünde gözden düşen ve lanetlenen BKP iktidardan hemen el çekmek istemedi. Totaliter zihniyetli kadrolarının komünistken sosyalist olup şekil değiştiren iktidarda görev alma sorunu gündeme geldi. HÖH-DPS partisi buna engel olmadı. Soyumuzu, dinimizi, kültürümüzü yok edenlerle ortaklık kurdu. Katillerle pekişen ortaklık yalnız Türk ve Müslümanların haklarının verilmesi yollarını kesmekle kalmadı, ekonomik, mali, sosyal ve kültürel yaşamı çökertti. Bulgaristan borçtan baş kaldıramaz bir ülke oldu. Bugün ülkede savcılık, yargı ve maliye felç geçiriyor.

Mesela Haziran 2014’ten beri üzerinde sık sık durduğumuz, bir özel banka olan Bulgar Kooperatif ve Ticaret Bankası (KTB) kurumundan 4.4 milyar leva aşırılarak Bankanın çökertilmesi ve ardından yeni hükümetin çalınan parayı devlet bütçesinden ödemeyi kabul etmesi ve ödemesi, akıl fikir erdirilecek bir olay değildir. Bankayı çökerten BSP-HÖH iktidar ortaklığıdır ve henüz kimseden hesap sorulmamıştır. İstanbul forumunda ilk kez Bulgar ve Türk sivil toplum örgütleri bu konuda da oybirliğine vardılar ve Geçiş Dönemi rüşvetçilerinin, banka soyguncularının, dalaverecilerinin vs. yargılanıp hapse atılması konularında birleştiler.

 

 

Altıncı olarak, 1989’ün 29 Aralık günü Sofya’da bir Geniş Oturum çağıran BKP Merkez Komitesi, “Türkçe Konuşan Vatandaşlar ve Müslüman Nüfusla İlgili Ülkede Gerçeklerin Çarpıtılmasına Yol Açan Gelişmelerin Doğurduğu Sonuçların Aşılması” başlıklı bir rapor dinledi. Alınacak kararlar önceden hazırlanmıştı. O gün hava karlı ve çok soğuktu. Ülkenin değişik köy ve kasabalarından Millet Meclisi etrafına toplanan 2 bin Pomak vatandaş protesto yürüyüşüyle isimlerini ve din haklarını geri istiyordu. Meclis meydanına bir polis arabası geldi. İçinden Ahmet Doğan çıktı. Pomaklara hitaben “haklarınız verilecek” dedi. Hapiste kurs bitirmiş, Türk ve Pomakların “lideri” ödevini üslenmiş, hangi konuda ne zaman ne olacağı üstüne bilgilendirilmişti. O gün o meydanda, lapa lapa yağan karın altında beliren, sakalı aylarca sabun görmemiş bu gencin söylediği sözlere kulak veren olmadı. Bunu gören devlet görevlileri olayların seyrini kontrol ederken, Hasan Byalkov adında bir Pomak genci Meclis kapısından içeri aldı ve “isimlerin ve din haklarının iade edildiği” haberini ona söyletti. Böylece Ahmet Doğan BKP-BSP partisinin kararlarının sözcüsü ve uygulayıcısı oldu ve bu olay 19 Şubat 2013 günü Parti Kurultayında görevden alınıp “fahri başkan” seçilene kadar devam etti. Bugün artık olaylar değişti. Bulgar demokratları da Ahmet Doğan’ın kim olduğunu, Bulgaristan Türkleri ve Pomaklarının hak ve özgürlüklerinin verilmemesi için görevlendirildiğini, yemlendiğini, ödüllendirildiğini, korunduğunu ve kullanıldığını biliyorlar.

İstanbul toplantısında konuşma yapan protestocular “ 2013 YAZINDA AHMET DOĞAN MAFYA!” sloganını taşıyan gençlerdi. Foruma katılanlar etnik temizlik ve kültürel soykırım kurbanı olan Bulgaristanlı Türklerin bir de ajan ve hain, totalitarizm hademesi A. Doğan ve L. Mestan gibi kişiliksizlerden gelen aforoz edici saldırılarına kurban olduklarını kanıtlayan belgeler açıkladılar. 24, 25 ve 26 Aralık anma törenlerinde şu son gelişmelere kör ve sağır kalınması düşündürücüdür.

 

Yedinci olarak,  29 Aralık 1989 BKP MK kararında Türk, Türk kültürü, Türk dili, anadil, anadilde anaokulu, anadilde ilk okul, anadilde ortaokul, lisede anadil dersi vs. vs. yoktu. O günlerde artık 500 bin kişi yurttan kovulmuştu. Etnik temizlik, kültürel soy kırım, Bulgaristan’ı Türklerden ebediyen temizleme gerçeğini durdurmadan söz eden cümle yoktu. Bu karar aslında etnik temizliğe ve kültürel soy kırıma Sosyalist Parti yönetiminde ve 10 Ocak 1990’da kurulacak olan HÖH-DPS partisi eliyle ve aktif katılımıyla uygulanacak baskı ve sindirme siyasetiyle devam edilmesini öngören bir stratejik karardı.

Olay bu kadar basitti. Ne yazık ki, o zaman bu gerçeği görebilen, görmek isteyen ya da görmek için çaba harcayan pek kimseciklerimiz yoktu. Düşünebilen, öngörebilen, yeni tehlikeleri sezen Türkler ülkeden kovulmuştu. Geri dönenlere de “senin burada işin yok al başını defol git” deyenler kol geziyordu. Bu olay 25 yıldan beri böyle devam etti. İlk kez 2009’da Bulgaristanlı Türkler gerçekleri görebildiler. 100 bin kişi birden HÖH-DPS partisi listesine genel seçimde oy vermedi. 2013’ün 12 Mayısında yapılan erken genel seçimlerde bu rakam 200 bini bulurken, Ekim 2014 erken genel seçimlerinde 250 bin Bulgaristanlı Türk Doğan-Mestan ikilisine “Dur!”dedi. T.C. deki soydaşlardan 150 bin oy beklenirken ancak 59 bin oy geldi. Parti 38 milletvekilini bu kez Roman oylarıyla çıkardı. Tilkinin dönüp dolaşıp çalacağı son kapı Kürtçü dükkânı kapısıdır. Bu gidişle hapishane kurslarından gelenlerin gideceği son yer yine cezaevi olacak benziyor. Hadi hayırlısı…

 

HÖH-DPS “liderleri” hiç kimseden ders almama konusunda kararlı ve yeminlidir. Politik tavırlarını asla değiştirmediler ve soykırım siyasetine kaskatı bağlılıklarından da şaşmıyorlar.

 

HÖH-DPS liderleri başımıza gelmeyeni bırakmayan totaliter faşistlere 25 yıl hizmet ettiler.

Hala da ediyorlar. Şu bizim totaliter-faşistlere şaşmadan hizmet edip “Türkleri sayada koyun misali kapalı tutma” politikasının temel sözleşmesi 29 Aralık 1989’da (kendisine hiç birimiz yetki vermeden, hepimizden habersiz) Ahmet Doğan tarafından imzalandı. Bu anlaşmanın altına mühür vuran ise yeni başkan Lütfü Mestan’dır.  Mühür erkek erkeğe bir öpücüktür. 2013’te Sofya “Kartal Köprü” mitinginde Lütfü Mestan, o zaman Sosyalist Parti Başkanı olan Sergey Stanışev’i ağzından öptü. Bulgar adetlerinde şu erkek erkeğe ağzdan öpüşme: “olan olmuş, özür dilemene gerek yok, kimse sorgulanmayacak ve hiç kimseden hesap sorulmasına izin vermeyiz!” anlamına gelir. Böylece 1984’un Aralık ayı ile 1985’in Mart ayı arasında verdiğimiz 40 şehidimiz! 518 Türkün “Belene” ölüm kampı çilesi! Binlerce ve binlerce kardeşimizin hapishanelerde çürütülmesi! Çocuklarımızın 60 yıldan beri Türk okulunda rahleye oturamaması vs. vs. suçlar sözde Doğan-Mestan ikilisi tarafından “AF” edildi ama halkımız tarafından asla ve asla  “AF” edilmedi ve edilmeyecektir. Şimdi bu Lütfü Mestan miting kürsülerinden saçmalamaya devam ediyor. Dinleyenler şaşsak mı yoksa ağlasak mı ikilimi yaşıyor.

 

Sekizinci olarak, HERKES DEĞİŞİYOR VE DEĞİŞECEKTİR.

İstanbul 3. Etnik Temizlik ve Kültürel Soykırım sempozyumu Sofya basınında yankılandı. Televizyonlar “Bulgarlaştırma” süreci sorumlularının cezalandırılması konularını gündemden indirmiyor. Gazeteler Aralık 1984- Mart 1985 olayları için “OLAĞANÜSTÜ KARANLIK VE TİSKİNDİRİCİ BİR OLAY!” başlığı ile çıktı. “24 SAAT” gazetesi “Bulgarlaştırma Süreci Ayrıntıları” üstüne bir seri yayınlamaya başladı.

2015 yılı eşiğinde Bulgar hükümetinin yeni politik tavrınuı Başbakan Boyko Borisov belirledi: “NE KADAR GEÇ OLURSA OLSUN, BULGARLAŞTIRMA, ETNİK TEMİZLİK VE KÜLTÜREL SOYKIRIM SÜRECİ SORUMLULARINDAN HESAP SORULMALIDIR! – Konulu yeni politik duruşunda, “Bulgarlaştırma” sürecine bir cinayet ve Bulgaristan halkı için bir yüzkarasıdır, mutlaka temizlenmelidir” dedi.

Bulgaristan Sosyalist Partisi Türk ahalisine hak ve hürriyetlerini bir parça ekmek gibi atmakla, kendisinden hesap sorulmaması hakkı elde etti, HÖH-DPS partisi bu işte ona çeyrek asır hizmet verdi, suçluları kolladı, dedi.

 

Başbakan Borisov, son yıllarda Bulgaristan’da dolandırıcılık, rüşvet ve yalan dolan işlerinin alabildiğine geliştiği bir ortamda, eski ve yeni suçluların aynı kişiler olduğuna işaret ederek, suçluları cezalandırma zamanı gelmiştir, şeklinde konuştu.

  1. Halk Meclisinde GERB partisinin “Bulgarlaştırma” politikasını kınayan bir bildiri onayladığını anımsatırken, bu gibi cinayetlerin affı olmaz, diye belirtti. Olay budur.

 

BULTÜRK Kültür ve Hizmet Derneğinin 2003’ten beri yakmaya çalıştığı kav artık alevlendi. Yalnız Türkiye’de soydaşlar arasında değil, Bulgaristan demokratik kamuoyunda destek bulan haklı davamız, Başbakan B. Borisov tarafından artık tam destek buldu.

Büyük davamızda yeni bir sayfa açıldı. Yeni politik tavır saptandı! Hepimize kutlu olsun:

Nice yıllara.

Reklamlar