Tarih: 12 Nisan 2020
Yazan: Renginar GÜLER

Son dönemde her şeye vesiledir dediğimiz korona virüsle başlayalım yine. Sıkıyönetim, karantina ve sokağa çıkma yasağından nasibini alanlar “acaba bu laboratuvardan kaçan” bir virüs olmasın? Sorusunu soruyorlar. Birden bire birçok yeni mikrobiyoloji laboratuvarı açılıyor. 2001’e kadar Bulgar Ordusuna (Varşova Paktına üye olduğu dönemde) bağlı bir aşı (vaksın) laboratuvarları varmış, fakat 2001’de II. Simeon Sakskoburgotski başbakan olduğunda, ilk işlerinden biri, aşı laboratuvarını kapatmak olmuş. Şimdiki Başbakan Borisov yeniden açacak, bütçeden para ayırmış. Resmi açıklamaya göre, Bu işlerden anlayan Bulgaristan’ın “Çayka” ilaç firması aşıyı bulmuş, içindeki bileşimlerden birini Fransa’dan istemiş ama vermemişler. Neyse sorunu çözmüşler de şimdi izin ve lisans problemlerini aşmaya çalışıyorlar.

Aslında 1918’den 1941’e kadar Birleşik Amerika’da biyolojik silah üretimi tesisleri çok çalışmış. O zaman bu tesislerde biyolojik savaş aracı aranırken, şimdi öncelikle aranan “virüs tespit kitleri ve aşıdır.”

O kadar çok yazılıp çizildikten ve herkes bildiğini döktükten sonra, ölü sayısı da 110 bini aşınca “Covid-19” ile ilgili yeni bilgiler geldi. “A”, “B” ve “C” tip olmak üzere, üçlemiş. Birleşik Amerika’da 500 000 kişiyi hastaneye yatıran “A” tip yani “ana”, Çin’de değişiklik geçirmiş bir tip olarak “B” tip olarak yayıldı. Avrupa’yı saran da “B” tipiymiş. Nitekim en sonunda virüsün Çin’in Vuhan şehrindeki Amerikan uzmanlarının çalıştığı araştırma laboratuvarından kaçığı açıklandı. Vuhan’da 2 büyük mikrobiyoloji laboratuvarı olduğu, büyük olanın Fransız, ikincisinin de ABD sermayesi ve uzmanlarınca çalıştırıldığı bildirildi.

Şimdi “A” tip için bulunacak aşı (vakisin)  “B” tipi etkisiz hale getirir mi? Getirmez mi? henüz bilinmiyor. Türkiye ve Bulgaristan’da kol gezen tipi öğrenince size de bildireceğim. Anlaşılan bu çok önemli işte de her koyun kendi bacağından asılacak. Onları seven bizim tenimizin kokusunu beğenmeyebilir. Demek istediğim kendi kitimizi ve aşımızı kendimiz bulmak zorunda kalabiliriz.

Ellerinizi yıkamaya, havaya hapşırmamaya, maske takmaya ve sokağa çıkmamaya devam.

***
Yazımızın 2. Bölümünde Bulgaristan’da en fazla hangi bölgelerde okunuyoruz, hemen birlikte bakalım, çünkü biz yazılarımızı biraz da okuyucularımızın ilgisine göre yazmaya mecburuz. Okuyucularımızın başımızın üstünde yeri var:

Sofya şehri ve bölgesinde 1.845; Kırca Ali ilinde 632; Burgas ilinde 294; Razgrad ilinde 283; Şumen ilinde 227; Plovdiv ilinde 208; Silistre ilinde 190 ve Haskovo ilinde 177; Vana ilinde 149 ve Sliven ilinde 101 daimi izleyicimiz ve  ülkede    TOPLAM 4 582 okuyucumuz bizi devamlı izlediğini bildiriyor Kendilerini kutluyoruz.. Sağ salim, yüksek ruhlu ve başarılı olmanız temennimizdir. Okuduğunuz yazıları lütfen paylaşınız.

***
Şimdi geçelim konumuza:

Yeni Dünya Devrimi Tetikleyenler Neyi Değiştirmek Peşinde.

Birinci yazımızda, Büyük Fransız Devrimi’nin (BFD) gerçekleştiği tarih olarak 1795’e işaret edip, esas aldık. Bu tarih birçok eserde 1789 olarak geçer. Başka tarihlere da rastlanır. Çünkü uzun ve aşamalı bir süreçtir.
BFD’nin yükselttiği aşağıdaki şiar – (slogan, motto) değiştirilmek isteniyor:

“KARDEŞLİK, ÖZGÜRLÜK VE EŞİTLİK!”
Korona virüs dünya salgınından istifade ederek 2050’ye kadar gerçekleştirilmek istenen yeni dünya devriminin (dijital devrim) şiarı – slogan ya da mottosu olarak seçilen ise şudur:

“TEKİLLİK, SEÇİLMİŞLİK, ÜSTÜNLÜK!”
Tekillik (Singularıty) fizik ve teknolojide kullanılan bir terimdir. Gelecekte yapay zekânın insan zekâsının ötesine geçerek, medeniyeti ve insan doğasını radikal bir biçimde değiştireceğine inanılan hipotez sel noktadır. Bizim halk dilimizde “kendi baş, kendi tıraş” anlamına gelir. Her kafadan bir ses çıka ne güzel olur anlamında – nedenselliği olmayan, kontrol dışı, imge, soyut olan, yapay zekâ anlamlarında yorumlanandır. İnsan zekâsının akıl erdiremediğine akıl erdirecek olan şeklinde de algılanabilir.

Seçilmişlik – Yahudilikteki Mesih kavramından türetilmiş olup sıradan olandan ayrılan anlamındadır. “Üst akıl” dışında olanlar anlamına da gelir. Aslında dünyada önceden belirlenmiş olan yoktur. Büyük Fransız devrimiyle seçilmişler (Krallar, Padişahlar, Çarlar) devri giderek kapanmış ve yerini ayrımsız demokratik seçimle yetki alıp göreve gelenler çağı başlamıştır. Eşitliğin politik anlamında olan budur. Anayasa ve yasalar ise eşitliğin teminatıdır.

Üstünlük Üstün insan tezi Nazilerin arı ırk teorisinin temellerinde yer almıştır. İnsanoğulları doğuştan olduğu gibi demokratik yasaları olan toplumda da hayat boyu herkesle eşittir. Burada bilinmesi gereken insanoğlunun yönetilmek istenmesidir. Tez, ant-tez – hayır şer temelinde, sorgulanamaz olan, akıl dışı olan anlamına gelendir.

***
BFD ile dünyaya burjuva toplumu, kapitalist topum düzeni gelmişti.

Dijital devrimle gelecek yeni toplum düzeninin ismi ise KREDİTELİZM olacak. İnsan akıl, zekâ, vicdan ve iradesinin dışında olan anlamındadır.
Bu yenidünya düzenini yöneticiliğini üslenmiş olan “üst akıl” aslında “G-7” veya “G-8” gibi topluluklar veya para babaları kulüpleridir.

Amacında ulus devletleri çözüp dağıtmak olan kreditelist dünya toplumunu Birleşmiş Dünya Federasyonu (UWF) yönetecekmiş. UWF-yi yönetecek olan ise sanal akıl yani gözle görülmeyen elle tutulamayan BULUT dediğimiz olacaktır.

Amaçlarından biri de ulusal paraların kaldırılması ve kâğıt paranın yerine BİCON türünden dijital para uygulanmasıdır.  Bugünkü hukuksal düzeni, ilkeleri, kuralları ve değerleri değiştirmektir. Birinci yazımda belirtiğim üzere bu değerlerin anlamını Jan-Jak Ruso “Toplumsal Sözleşmede” açmıştır. Ne ki, hayatın gidişi tam da onun öngördüğü gibi olmamıştır. Örneğin Bulgaristan Müslümanlarının alın yazısı çok ağır, ezici, kırımlı ve Soykırımlı geçmiştir.

Biz, Bulgaristanlı Türkleri kendi (büyük) devrimimizi yapamadık. Bulgarlar da yapamadı. Ülkemizde yaşayan diğer azınlıklarsa henüz uyku devrindedirler.  İşçi sınıfımızı ve burjuvazimizi, döner sermayemizi ve bankalarımızı oluşturamadık. Oluşturabilmiş olsaydık, milli burjuvazi 3 milyon çalışılabilir, eğitimli ve meslek sahibi vatandaşımızın ülkeyi terk etmesine ve dış ülkelerde artı değer yaratarak sömürülmesine izin vermezdi. Milli şuurlu Bulgar Burjuvazisi duruma hükmetseydi, 1989 Büyük Göçü de olmazdı. Çünkü bu dünyada en büyük sorun insan eğitmek ve yetiştirmektir. Hele şimdiki korona virüs krizinde gördüğümüz tabloda Bulgaristan’da eğitim almış, halkın parasıyla okumuş 9 bin doktor, hemşire ve ebenin ülkeyi terk etmiş olması ortadadır. Bu gelişme büyük bir ruhsal bunalım sonucudur. Doktor insana ve halkına, kendi halkına hizmet etmek için eğitim görmüş ve yemin etmiş şahsiyetlerdir. İşte bu noktada bir irresyonel yanı akla uygun olmayan, “zekâ dışı” davranışlar görüyoruz.  Bu zeka sömürüsü, insan sömürüsü ve onların değimiyse seçilmiş olmayan insanları soyup soğana çevirerek köle durumuna sürüklemektir.

Bu yolda biz Bulgaristan Türklerine vurulan ağır maddi ve manevi darbeleri şöyle sıralayabiliriz:

  • 1934’dan sonra aydınlarımız kıyıldılar, kovuldular, sindirildiler ve memleket dışına kaçmak zorunda kaldılar.
  • 1946’da Türk okulları devletleştirildi.
  • 1950 göçünde Bulgaristan Türkleri arasından orta katman göçe zorlandı.
  • 1957’de Türk ve Bulgar okulları birleştirildi ve Türk kimliğinin geleceğine yasak kondu.
  • 1973-1985 yılları arasında din, anadil, özgün kültür, halk geleneklerimiz, adet, töre, bayram, müzik gecelerimiz, bahar ve güz şenliklerimiz, düğün, gece, çarşı, Cuma, panayır geleneklerimiz giderek kırpıldı, yasaklandı.
  • 1984-89 soykırım denemesi zulmünde en cesurlarımızı şehit verdik. İsimsiz, dilsiz, dinsiz, geleneksiz, kültürsüz, anasız babasız bırakıldık. Hayvan yerine konduk. Yok edilmek istendik.
  • 1990’dan sonra ruhumuz şişeye kapandı, tapa olarak Ahmet Doğan kullanıldı. Türk kimliğimize saldırılara tüm araçlarla devam edildi. Köle durumuna döndürülmek istendik. Özgür, serbest, eşit, kardeş ruhlu, hoşgörülü Türk kimliği korkulu rüyaları oldu.

Son 142 yılda bizi yönlendiren Moskova “üst aklı”  Birinci ve ikinci dünya savaşı yıkımlarından Bulgaristan’dan istenen tazminatların Bulgaristan Türkleri alın yeri olmasına özen göstermiştir. Madencilikte, hububat üretiminde, tütüncülükte daha önce görülmemiş bir sömürü uygulanmıştır.

BFD ile dünya halkları getirilen seçme ve seçilme hakkı Bulgaristan’da adıl uygulanmamıştır. Daha 1879’da Birinci Anayasa onaylanırken prenslikteki nüfusun % 52’si Müslüman olmasına rağmen, 229 milletvekilli  Tırnova Büyük Meclisine ancak 9 Türk milletvekili seçilmiş, dil engelli öne sürülerek onların olan sandalyelere Bulgarlar oturmuştur. Anayasayı anca 6 Müftü imzalamıştır. 1991 Anayasası da azınlık haklarını tanımadığından dolayı Türk milletvekilleri tarafından imzalanmamıştır. O zaman da bu işin  içinde Türk düşmanı bir “üst akıl” vardı.

***
Osmanlı’dan koparıldıktan sonra sanki kötü bir ruh gibi sözünü ettiğim  şişenin içine sıkıştırıldık ve nefes almamız bile fazla görüldü. Büyük ve güçlü yeni atılımlar yapamadık. Topluma ufuk açan aydın tabakamızı yetiştiremedik. Bugün de, Fransız Devriminden 325 yıl sonra Sorbonne’yi, Oxford’u, Cembrish’i, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini, Sosyal Bilimler Enstitülerini bitiren bir tek gencimiz, uzmanımız, doktor veya profesörümüz yoktur. Okullarımız kapanmış, sazlarımızın sapı kırılmış. Tarımla uğraşan kardeşlerimizden kaçının avlusunda traktör, biçer döğer, ahırında 20 sığır var? Aydın tabaka oluşturma kavgasını hangi kaynaklara dayanarak verelim. Ailelerimiz parçalanmış, toprağımız parçalanmıştır.  Biz ancak kendi kendimize yetebilecek bir alt düzeye itildik. Müslüman topluluğumuzun beyin motoru yok, yönlendiricisi, lideri yok. Halkı yönetiyoruz diye maaş alanların hepsinin eli kolu bağlı, akılları çelinmiş ve kimliksizleştirilmiş kişilerdir.

Yarın devam edeceğiz.
Okuyanlara teşekkürler. PAYLAŞINIZ!
Maske, sosyal mesafe, temas ve dezenfeksiyon istemlerine mutlaka uyunuz. Korona virüsü İstanbul’da bir soydaşımızın hayat yolunu kesti. Yattığı yer nur olsun. Hakkımız helaldir.
Bizi izleyiniz.

Reklamlar