Dr.Mustafa KAHRAMAN

Konu: Lafla peynir gemisi yürümez.

 

En kolay şey söz söylemek! En zor şey verilen sözü tutmak! Sanki sözünün eri kalmadı.

Verilen sözü tutmamak gelenek oldu sanki. Alıp yürüyen yalan dolandır.

Bu işin yılsonu veya yılbaşı, gecesi gündüzü, yazı kışı yok. Tespitlerim Bulgaristanlı Müslümanların siyasi partisi Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) yönetimi için de geçerlidir.

Kendisi dürüst olmayan dürüst iş yapamaz. Kendisi dindar olmayan, din adamına söz geçiremez. O şöyledir, bu böyledir diyemez. Hüküm vermek zordur. Şartlar ne olursa olsun yarı Müslüman diye bir şey olamaz. İslam imtiyaz ve ayrıcılık dini değildir.

Milletvekili Çetin Kazak camiye gitmeyebilir, ama bu ona Sofya meclis kürsüsünden “HÖH partisi dinsizlerin partisidir” deme hakkı vermez. Çünkü partimiz dini bütün Bulgaristan Müslümanları tarafından kurulmuştur. Partinin kuruluş amaçlarından biri de din haklarımızı savunmaktır. Parti kurulurken o donuna yapıyordu. Fransa’da okuması ve parti listesinden A. Doğan’ın ısrarıyla milletvekili seçilmesi, ona bu hakkı tanımaz, böyle bir hüküm yapmasına yol açmaz. 24 Ocakta Ulusal Kurultaya toplanacak olan Müslümanlarımız siyasi irade tarafından incitilmiştir.

Ateizm, dinsizin kendi tercihidir. Kaderim kendi irademdir de, bir inançtır. Çetin Kazak veya patronu olan Ahmet Doğan kapanmış bulunduğu o “saray” ismi verilen evde namaz kılar kılmaz, bu onların bileceği iştir. Milletvekillerinden Şabanali Ahmet ile Hüseyin Hafızov’tan başkası camiye gelmiyordu, ikisinin de HÖH partisinden atılması, partinin dinsizleştiiği anlamına gelmez. Seçim bülteni üzerinde iman mührü yoktur. Şu iman ve inancını hak ve özgürlük davamıza bağlamış seçmenlerimiz olmasa Çetin Kazak’a kim oy verir. Tek oy alamaz.

Şöyle özellikler de var. Bildiğimiz kadarıyla Çetin Kazak nikâhını Şumnu’da “Tombul Cami’de kıymıştı. Zorum olduğunda Müslüman’ım, işime gelmediğinde ateistim diye bir kural yoktur. Bu iki yüzlülük ve riayetsizliktir. Ahmet Doğan’ın “Saraya” imam çağırdığını işitmedik. Ama Boyko Borisov önemli bir karar alınacağı zaman Papazları Bakanlar Kuruluna çağırıyor, tütsüden kandiller gidip geliyor, dualar ediliyor. Sofya, Eski Zara, Varna hapishanelerinde imamlarımız cumada hazır bulunuyor. “Belene” ölüm kampında dualarımız kabul edildi.

Şimdi şu bizim 17 Aralık HÖH iç darbesi, duasız, kurbansız tutar mı dersiniz? Baş Müftülük üçlü başkanlardan birisi olan Çetin Kazak beye Kurultay daveti göndermiş. Lütfen konuşmasın ve durumun ayarını bozmasın!

Hukukçu Kazak ve diğer Bulgaristanlı Türk avukatların katılmadığı, yalnız Bulgar avukat ve yargıçların katıldığı Sofya sarı kaldırım protesto nümayişleri ve Başbakan Borisov’un Temiz Mahkemesi (BCC) Başkanı Panov’a “ SMS” göndermesi ve en yüksek yargı organını oturum esnasında basmasıyla yeni bir aşamaya yükselen yargıda bağımsızlık mücadelesi artık AB merkezi Brüksel’e sıçradı.

Şunu önemle vurgulamak istiyorum. Kendini tanıyamayan başkasını asla anlayıp tanıyamaz.

Devletle hukuk bir bütünün iki yanıdır. Devlet baskın çıktığında diktatörlük, hukuksal üstünlük sağlandığında ise demokrasi olur. Dengeli ortamda bu ikiliğin evladı adalettir.

Devletin babası Platon’dan (M.Ö. 427 – 347) ve çağdaş hukukun atası Justinyan’dan (M.Ö. 483 – 565) beri bu böyledir. Platon ile Justinyan bizim buralarda yaşamıştır, birisi Atinalı, ikincisi de İstanbulludur. Demek istediğim, hukuk okumaya Fransa’ya gitmeye gerek yok, makbul olan kaynak suyudur. Ha, Platon zamanında Bulgar devleti, Justinyan döneminde de etnik azınlık hukuku yokmuş, orasını kitaba uydurmak da sizin vazifenizdir.

Bulgar toplumunda şu karlı kışlı günlerde meydana gelen olaylar, kesilmiş elektriğin gelmesiyle aydınlanan sahnedeki rezilliği göz önüne serdi. Etrafta bir uğultu ve gök gürültüsü var. Yalnız başbakan değil, demokratik kamuoyu da duruşma salonuna girmeye başladı. Kuşkusuz bu müdahalelerin hedefleri zıt, başbakan dediğim dedik derken, kamuoyu adalet istiyor. Sahnede sanki “Dişi Domuzla Dişi Köpek” masalı oynanıyor.

Bir dişi domuzla dişi bir köpek hangimiz daha kolay doğum yapıyor konusunda tartışmışlar. Köpek: “Memeli hayvanlar arasında en kolay doğumu ben yaparım!”demiş.

Evet, ama yavruların hep kör doğuyor,” diye cevap vermiş dişi domuz.

Bu masal, kör adaletten emsal olamayacağına işaret eder.

Acılı, çekili bir asırdan sonra Bulgaristan Türklerinin siyasi iradesini yansıtmak için hayat hakkı kazanan HÖH partisinin ana sorunlarımızla ilgili sağır ve kör bir döneme girmesi çok üzücüdür. 17.Aralık parti içi darbeye bön bön bakanlara şaşmamak elde değil. Yarın devlet içinde totaliter veya faşist bir darbe olsa bizim beslemeler aptal aptal bakmaya devam edecekler. Bunların gözü ne zaman açılır diye soruyorum kendi kendime…

Tüm olaylar 3 başkanlı yönetimin bir kör doğum olduğuna işaret ediyor. Etrafındaki taşlarla ancak yakın daldaki kuşları taşlarsın. Lider nitelikli mükemmeliyet aranmadı. Topluluğumuz turnusol olsa, bu üçlü de turnusole batırılmış kâğıt olsalar,  ne Dobruca’da ne de Rodoplar’da ilgi görmediler ve bunun başka birçok şeye işaret olduğuna değinmek istiyorum.

8 partili meclis bileşiminden çıkan 4 partili hükumetin durumu bir akışkana benziyor. Sağ bastırınca sağ, sola bastırınca sola doluyor. Parçalanma tehlikesi yok, çünkü aynı kabın içindeki sıvı gibi, iç bağdaşmazlıklara rağmen, bütünlük gözlemi verebiliyor. Bu durumda HÖH partisinin denge sağlayıcı durumu fonksiyonunu yitirmiş oluyor. Bir yıl önce kendilerine ihanet edilip Plamen Oreşarski hükumetini deviren HÖH – lider ekibinin, şimdi üçlü başkan bileşimiyle Sosyalist Parti (BSP) Başkanı Mihail Mikov’un “birlikte gen soru verelim” önerisine ayak sürümesi, itibarsızlaşmanın kesin belirtisidir.

***

Bu iç dalgalanma basına TV programlarına alabildiğine taşıyor tabii.

Ruşen, Çetin ve Mustafa üçlüsüne Ahmet Doğan’ın emir subayı olarak bakanlar çoğalıyor.

Politik gözlemciler görücüye çıkan üçlü için “olmaz” dedi.

Eş görülmeyenleri savunmak milletvekillerinden Tuncer Kırcaaliev’e düştü.

Trud” gazetesinde “HÖH PROBLEMİ” yazısı çıktı. O, parti içinde problem olmadığını anlatmak istedi. “Tabanla tavan”, “milletvekilleri ile seçmenler”, “lider ile lidersizlik”, “parti içi korku ve değişik baskı biçimlerini”, alıp yürümüş olan “rüşvet, dolandırıcılık, her şeyi ters yüz gösterme, Delyan Peevski’de açılan çadır” ayrıca  “seçmenin partiden kopuşu”, “lider partisinin diktatör partisine dönüşü”  gibi sorunları gizlemeye çalışırken Ahmet Doğan baskısından gerçekçi söz etmedi.

3 milletvekili ile birlikte partiden atılan Genel Başkan Lütfü Mestan’ı “ kaderin cilvesine” boyun eğmeye davet edildi. Daha önce Mehmet Hoca, Güner Tahir, Osman Oktay, Mehmet Dikme, Kasim Dal ve bu sıradan olmak üzere, daha sıradan partili sayılan Adem Kenan, Yaşar Şaban, Hüseyin Ömer, Nedim Gencev ve daha birçoklarının hevesi kursağında kaldı.  HÖH listesinden seçilenlerin kaderi Ahmet Doğan’ın elindedir görüşü öne atıldı.

Bu yazıdan, HÖH partisinin kaskatı kemikleşmiş, korku içinde ürpermiş bir parti olduğu havası var. Kıcaaliev, HÖH partisindeki “bağışıklık sisteminin” emsalsiz olduğunu, bunun birkaç etkenle sağlandığını yazıyor.  Bu etkenler ise şunlarmış:

Bir)  HÖH partisi ayakaltına alınmış haklara ve dondurulmuş hürriyetlere karşı bir tepki olarak kurulmuş bir sistem bir partidir. (Sistem kavramı, HÖH, devlet emriyle ve onun sistemi içinde kurulmuş bir partidir, şeklinde anlaşılmalıdır.) Bilinen lanetli ayrımcılık olaylarına bütünsel geniş kapsamlı veya kısmi bir tepki olan KORKU – özellikle Ahmet Doğan’ın (17 Aralık 2015) konuşmasında sözü edilen hoşgörü kriziyle küresel eğilimlerde, ne yazık ki, bellek izi olarak kaldı. (100 yıllık zulme bellek izi dediniz ya bravo size. Her cümlenizden cephe değiştirdiğiniz belli oluyor.) Bu cümle bize “taş var köpek var ama sıkıysa at taşı” masalını hatırlattı.

Yaralı topluluğa ait olma bu tepkinin doğal sonucudur. Yalnız HÖH hariç son yıllarda diğer tüm siyasi partiler bu belleğinde çizgi olan kitleye “üvey anne” muamelesi yapmıştır. (Anlaşılan bu muameleye maruz kalmayan Kırcaliev ve Soğan sanki HÖH tapusunu üslerine geçirmişler. Mahkeme yargıca miras kalmaz beyler.)

İki) Niteliklerinden dolayı olsa gerek, parti liderleri önünde sorumluluk, saygı, övgü ve ait olma duygusu, onlar tarafından alınan kararları kusursuz kabul etmemizin temelinde bulundu. “Demek oluyor ki, HÖH partisinde yönetim var ama kolektif yönetim yok, halka inilmiyor, sorumlu üyelerin fikirlerine başvurulmuyor. Her şey laf oyunu! Yalanlardan hangisi tutarsa pazara, öyle mi?

Üç)  Yönetimin, parti liderlerinin ardında güçlü kolektif bünye olunca, seçmenlerin çıkarlarına uygun düşen ve kendilerince onaylanan esaslara dayanan bir ruh haliyle hedeflere açılırken, bunların tümü yürekli ve cesur olunmasına gerekçedir.

Partinin parçalana parçalana ufaldığını, çökmekte olduğunu, ideolojisinin etnik azınlığımızın özlemlerine ters düştüğünü görüp kabul etmek istemeyen, milletvekilliğini ekmek teknesi haline getiren ve ana vazifesi Ahmet Doğan’ın haysiyetine sinek konmasına ve pislik bırakmasına engel olmak isteyen Kırcaliev ve Yamev gibi milletvekillerinin kamuoyu oluşturabileceğine inanmak, boşunadır.

***

HÖH partisini bir ağaç gibi silkme, laf ebeliğinden vazgeçme, gerçek süsüyle yalan söylemeye kesinlikle son verme, halkımızın can düşmanı olduklarını gizlemeyen milliyetçi ve ırkçı parti ve çevrelere hademelik yapmaya son verirken uyanma, dünyayı başka bir bakış açısından okuma, bilinçlenme ve bilinçlendirme zamanı gelmiştir.  Biz HÖH’ü Türk Partisi diye destekledik amma o RUS UŞAĞI OLDUNU HEPİMİZE KANITLADI:

HÖH partisinin Türk ve Türkiye düşmanlığının siyasi çizgisi belirlenmiştir. Bunu hiç kimse dolambaçlı farklı söylemeye kalkmasın.

HÖH lideri sıfatıyla ömür törpüleyen ve 30 yıldan beri hiçbir kimseye herhangi bir faydası dokunmayan Ahmet Doğan ve etrafına topladığı, basın açıklamalarına göre, toplam sayıları 32 olan Rusçu-KGB ajanları, Putinci yıkım ve telef olma siyasetine motoru olma “şerefiyle” gururlananlar partiden hemen ihraç edilmelidir. Onların başında olan istasyon şefi Ahmet Doğan’dır.

Bu 32 Rus ajanı resimleriyle ve otobiyografileriyle açıklanmalı, basına yem edilmelidir. Bulgar demokratik kamuoyu da olayın iç yüzünü görmelidir. Bu kişiler milletvekili listelerine A. Doğan tarafından teklif edilmişse, bundan sonra Doğan’ın seçim listelerine öneride bulunması yasaklanmalıdır. Partinin giderek demokratik merkeziyetçilik ilkelerine oturtulması, seçmen kitlesiyle sımsıkı bağlar kurması, kolektif yönetim ağırlık kazandırması zamanı gelmiş de geçmiştir. 26 yıldan beri izlenen “koltuk değneği” olabilme yarışına son verilmelidir.

Yeni adımlar hemen atılamıyorsa, Nisan 2016’da yapılacak 9. Kurultay’da mutlaka gündeme alınmalı ve parti Moskova ajanlarından kesinlikle temizlenmelidir. Kürsü Moskof ajanlarına bırakılmamalıdır. Yok bu devam ederse yeni bir partiyi Bulgaristanda yaşayan Türk halkı kurar 1990 yılında olduğu gibi bu partiyi de Bulgaristanın 3.partisi yapar. Bu partileri kuran yöneten önemli değil bunlara oy verenler önemlidir, Bulgaristan Türkü bir RUS-YANLISI PARTIYE oy vermez herkes bunu böyle bile. Hep birlikte yeni seçimi bekleyelim ve gerçekleri görelim.

Bizim Bulgaristan’a bir vatan sevgisiyle bağlanmamızın ölçüsü işbu yabancı ve saldırgan, Müslüman düşmanı bir devlet siyasetinin ülkemizdeki ve partimizin içindeki ajanlardan arınma operasyonu olmalıydı.

Bunu gerektiren en başta namuslu ve temiz yürekli Bulgaristan vatandaşı olmamız, ikincisi de “Bulgaristan milli çıkarlarına” saygımızdır. Bulgaristan milli çıkarları A. Doğan saçmalıklarından farklıdır ve içinde bir gram Türk ve Türkiye düşmanlığı olamaz. Türkiye halkı bizim kötü gün dostumuzdur, en iyi komşumuzdur, NATO müttefikimizdir, barış ve güvenlik kalemizdir.

Boş boş konuşmaya, yaranmak için yazmaya, görevde ve partide kalmak için dalkavukluk etmeye gerek yok. Zaten her şey biliniyor.

Biz DOĞAN HAİNİN YANINDA KALACAKLARI MERAK EDİYORUZ?

Reklamlar