Alptekin CEVHERLİ
++++++++
Hava oldukça kötüdür. Fırtına her an şiddetlenmekte ve futbol takımını taşıyan uçak gökyüzünde bir o yana, bir bu yana savrulmaktadır. Pilot kule ile bağlantıyı kaybetmiştir. Zifiri karanlıkta zor bir karar vermek zorunda kalır ve uçağı, havanın daha sakin göründüğü okyanus üzerinde kendince belirlediği yeni bir rotaya sürer…
Bu rotada epey uçtuktan sonra, bu kez de okyanus üzerinde, patlayan ani bir fırtına ile yine yüz yüze kalırlar. Uçak kontrol edilemez hale gelir ve okyanus üzerinde bilinmeyen bir adaya düşer. Tamamı erkeklerden oluşan ekip sağ kurtulur ama nerede olduklarını dünya üzerinde bilen hiç kimse yoktur… Günler haftaları, haftalar ayları, yılları kovalar…
Artık yalnızdırlar ama neşeleri yerindedir.
5 sene sonra bu kez küçük bir uçak, adaya düşer. Hemen yardıma koşarlar… Uçaktan sadece bir kadın kurtulabilmiştir. Kadını alırlar barakalarına götürürler. Bir süre sonra kadın kendine gelir, hoş beş sonrası bunca yıldır; bu kadar adam, canları sıkılmadan küçücük adada nasıl kaldıklarını sorar.
Takım kaptanı, “Bildiğimiz bütün fıkraları anlattık. Sonra bildiğimiz fıkralar bitti. Bu kez yeni baştan anlattık; bir daha, bir daha derken hepsini ezberledik. Bu kez her bir fıkraya bir sayı verdik. O sayıyı söyleyince hangi fıkra olduğunu hepimiz bildiğimiz için gülüyoruz. Böylece eğlenip gidiyoruz” der. Kadın şaşırır, “Nasıl yani?” diye sorar. Takım kaptanı: “Beş” der. Bütün herkes gülmeye başlar, katıla katıla gülüyorlardır.
Kadın, takımın haline şaşmıştır. Bu arada bir futbolcu “Sekiz” der. Bütün takım yine kahkahayı patlatır.
Ardından takımın en genci olan libero oyuncusu “On iki” deyince önce soğuk bir hava oluşur. Ama gülmemek için kendilerini zor tutan futbolcular en sonunda dayanamaz, gözlerinden yaş gelene kadar gülerler. Kadın hâlâ aptal aptal bakıyordur…
Kendini güç bela toplayan takım kaptanı liberonun kafasına bir şaplak atar:
          Utanmıyor musun, hanımefendinin yanında böyle açık saçık fıkra anlatmaya?
          !
* * *
Yıllardır kendimizi dünyaya anlatmaya çalışıyoruz. Ama ne var ki, bunda pek başarılı olduğumuz söylenemez.
Çünkü anlatmak istediğimiz konu muhataplarımızın anlayışı ve bilgisi kadar algılanabiliyor. Biz istediğimiz kadar haklı olalım, sadece gerçekleri söyleyelim. Ne yazık ki hiç önemli değil…
Daha iyi propaganda yapan, basını daha iyi kullanan; daha doğrusu muhatabının anlayacağı şekilde konuyu anlatan her zaman gündemi oluşturup kazanan taraf oluyor.
Asırlardır aleyhimizde olan bu durumu düzeltmek için elbette pek çok girişimlerimiz oldu ülke olarak. Meselâ Anadolu Ajansı’nın kurulması, Bayrak Radyo – Televizyonu, Türksat Uydu sistemi, TRT World vs. gibi kısa süreli başarılar olsa da; yine de çok da iyi neticeler aldığımız ne yazık ki söylenemez.
Küçücük Ermenistan’ın oluşturduğu kamuoyu Türkiye ve Azerbaycan’ın etki alanından kat be kat fazla. Mağdur biziz ama dünya Ermenileri mazlum zannediyor.
Kıbrıslı Rumların etki gücü Türkiye ve KKTC’den kat be kat fazla, hukuken ve fiilen haklı olduğumuz konuda bütün dünya bizi işgalci olarak biliyor.
PKK terörü 40 bine yakın canımıza mal oldu, hâlâ da terör saldırılarını sürdürüyor. Ama en büyük müttefikimiz, can düşmanımız olan bu terör örgütünün adını değiştirmiş “light” versiyonu üzerinden en gelişmiş silahları hibe ediyor.
Irak’ta, Suriye’de, Çin’de ve daha pek çok yerde soydaşlarımıza ve dindaşlarımıza akla hayale gelmedik işkenceler yapılıyor. Ama zulmü anlatmakta hâlâ zorlanıyoruz.
Memleketimizi bir gecede kan gölünde döndüren FETÖ Terör Örgütü’nün elebaşının dahi iade edilmesini istediğimiz gün, dalga geçer gibi ABD’nin en büyük gazetesinde adamın makalesi yayınlanıyor.
FETÖ terör örgütüne karşı propaganda için ABD hukukuna göre tamamen yasal şekilde lobi faaliyeti yapmak amacıyla yapılan görüşme dahi suçmuş ve gizli belge imiş gibi hem ABD, hem de Türk kamuoyuna ifşa ediliyor ve lobi şirketinin Amerikalı patronu ABD’de siyaseten linç ediliyor.
Velhasıl listeyi uzatıp canınızı daha fazla sıkmak istemem herkes zaten biliyor…
Elbette bunda Batı’nın meşhur Türk ve Müslüman düşmanlığının oluşturduğu bir alt zemin var. Ama bütün suçu buna yüklemek, bizim yanlışlarımızı da gizlemeye yeter mi? Dünya sadece Batı’dan mı ibaret?
Çare?
Çare ülkemizin uzman bir propaganda biriminin oluşturulmasıdır. Bunun bakanlık seviyesinde olmasına acil ihtiyaç var olsa da, yurt dışında rahat hareket kabiliyeti açısından YTB’ de olduğu gibi Başkanlık seviyesinde olması, kısa vadede ve pratikte daha olumlu neticeler verecektir.
Ancak bu birimin amcaoğlu, halakızı, sen ben bizim oğlan gibi bir yapı yerine ‘liyakat’ esasına göre konusunda uzman millî gazeteciler, iş adamları, reklâm şirketleri, hedef yabancı ülkeler konusundaki uzmanlar ile psikolog ve sosyologlardan oluşması gereklidir.
 * * *
Yoksa biz istediğimiz kadar “on iki” desek de, sadece kendimiz gülmeye ve ağlamaya devam ederiz. Ama muhataplarımız bize, tabirimi mazur görün, ‘mal mal’ bakmaya devam eder…
Reklamlar