Kiminin hayali doktor olmaktır, kiminin öğretmen… Gökay Süngü’nün hayali ise müzik adamı olmakmış. Müzikle tanışmadığını içinde doğduğunu söyleyen Türk müzik endüstrisinin patronu nam-ı diğer ilk çingene CEO’su Süngü, 7’den 70’e ailesinde herkesin müzikle ilgilendiğini söylüyor.

Gökay Süngü’nün birçok müzik tutkunundan biraz farkı var. Çünkü o bir Roman, kendi deyimiyle çingene. Müzikle kalkıp müzikle yatan büyük bir ailenin üyesi. Onun için müzikle ilgilenmek doğal bir süreç. Müziğin tam ortasında doğan Süngü, kariyerini babasından öğrendikleri bilgiler üzerine inşa etmiş.

Süngü “‘Yemeğini yemezsen seni çingenelere veririm’ algısı olan bir toplumun içinde bu özgüven ile var olmamın sebebi ailem. Nihayetinde aynı gökkubbenin altında hepimiz nefes alıyor ve hayat idam ettiriyoruz. Dolayısıyla çingene oluşumun hiçbir önemi yok” diyor. Şimdilerde Dolapdere Big Gang grubunun klavyesinde yer alan Süngü ile kariyerini ve prodüksiyon şirketi olan The Soul Production’ı konuştuk.

– Müzikle tanışma hikayenizi anlatır mısınız?

Ailemin tamamı, babam, amcam, dedem, dayılarım, kuzenlerim müzisyen olduğu için bizde müzikle tanışmazsın, müzikle doğarsın. Ailem duygularımı ifade edecek enstrümanın hangisi olacağını küçük yaşlarda tespit etmeye çalıştı. Amcamdan keman, kuzenimden kanun öğrenmiştim. Rahmetli babam (Sadri Süngü) ömrünün son zamanlarında klavye, ondan önce de gitar çalardı. İnanılmaz güzel de bir sesi vardı. Onun müziğine kattığı ruhtan çok etkilerdim. Ben de o beyaz ve siyah tuşların ahengini müzikteki üç temel öğe olan melodi, armoni ve ritmin birlikte sergileyebileceğim nadir enstrümanlardan olan piyano ile yola çıktım.

– Jelena Karleusa projesi ile son dönemde gündeme geldiniz. Nasıl bir proje oldu bu?

Çok sevdiğim dostum Erol Abdi’nin aile dostu olan Dusko Tosic ve Jelena Karleusa çifti Türkiye’den bir sanatçı ile düet yapma ve bu düetin düzenlemelerini benim yapmam fikriyle stüdyoma geldiler. Bu proje o kadar ayakları yere basan ve kreatif önerilerle büyüdü ki prodüksiyon şirketim olan The Soul Production’ın bünyesinde Jelena Karleusa ile başlama kararı aldık ve İstanbul’un en nadide performans salonlarından birinde muhteşem bir konser verdik. Karleusa hem çok yetenekli hem de müthiş karakterli biri olduğu için onunla üretilebilecek her türlü projenin şahsıma ve şirketime fazlasıyla mutluluk ve keyif vereceğini düşünüyorum.

– ‘Türkiye müzik endüstrisinin ilk çingene CEO’su’ iddialı bir tabir. Aslında bunu direkt ben söylemedim basın mensubu arkadaşlarım böyle yansıtmışlar. Başta bana da enteresan gelse de burada yerilecek ya da gerilecek bir durum görmedim. Hatta hoşuma bile gitti. Çünkü baba tarafım Selanik-Kavala ve Bulgaristan, anne tarafım da Bulgaristan’dan gelen çingene ailelerden. Dolayısıyla ben çingeneyim. ‘Yemeğini yemezsen seni çingenelere veririm’ algısı olan bir toplumun içinde bu özgüven ile var olmamın sebebi de başta ailem ve kendi karakterim. Her etnik grubun içinde iyisi de kötüsü de var. İnsan olmak bir grubun, bir sınırın, bir topluluğun çok ötesinde hissiyatlarla yaşamamızı gerektiriyor. Nihayetinde aynı gökkubbenin altında hepimiz nefes alıyor ve hayat idam ettiriyoruz. Dolayısıyla çingene oluşumun bence hiçbir önemi yok. Bununla beraber The Soul Production’ın müzik sektörünün içinde Türkiye’de çok örneği olmayan kurumsal bir yapısı var ve bu yapının başındaki adam oluşumdan dolayı böyle bir yakıştırma ortaya çıktı.

– Yaptığınız işte çingene olmanızın avantaj ya da dezavantajlarını görüyor musunuz?

Hayata hiçbir zaman avantaj ya da dezavantajlar ayrıntısı ile bakmam. Varlığımı var eden her şeye çok şükür.

 – Hangi projelerle ilgileniyorsunuz?

Türkiye’ye proje getirmekten daha çok Türkiye’den proje götürüyorum. Memleketimiz birbirinden farklı ama bir bütün olduğunda inanılmaz sonuçların ortaya çıkabileceği ruhlara sahip. Dünya kamuoyunun bunu bilmeye, hissetmeye ihtiyacı var. Ürettiğim ya da yönettiğim projelere bu düşünceme hizmet edecek anlayışla yaklaşıyorum. Çok şükür de bu karşılık buluyor.

Ben hayata hiçbir zaman avantaj ya da dezavantajlar ayrıntısıyla bakmam. Varlığımı var eden her şeye şükür ederim.

DÜNYANIN SINIRI YOK BENİM 80 MİLYONLA  DEĞİL 8 MİLYARLA İŞİM VAR

– “Benim sadece 80 milyonla değil 8 milyar ile işim var” gibi bir sözünüz var. Ne demek istediniz burada?

Bu benim kült lafım oldu. Artık dünyanın sınırları olmadığını düşünüyorum. Bilgisayar çağı denilen şeyin bizzat içinde yaşıyoruz. Ürettiğiniz proje 8 milyar insanın kabul edip tercih edebileceği niteliklere sahip olması durumunda evet 8 milyar insan sizin bir anda muhatabınız olabilir. Bu çok ciddi teknolojik altyapılarla kurulu dijital platformlar vesilesiyle mümkün. Üstüne üstlük bu müzik gibi ses frekansının yapısı gereği elle tutulur gözle görülür bir durum olmadığı için insanlara kendinizi duyurup, kalplerini kazanabilirsiniz.

HER ŞEY BİR RUHA SAHİP OLMALI 

– Bir projeyi hayata geçirmeden önce nelerine dikkat ediyorsunuz?

Bir ruha sahip olması en önemlisi. Şirketimin isminin de The Soul Production olmasının esas sebebi bu. Ne iş yapıyorsanız yapın kendine özgü bir ruha sahip değilse başarılı olabilmesinin çok mümkün olamayacağını düşünüyorum. Özgünlüğü var eden şeyin de; mütevazı davranmak, az yemek yemek, fazla uyumamak, adil davranmak, kibar hareket etmek, sabırla çalışmak, olumlu düşünmek, içten sevmek, disiplinli planlamak, kazancınızı akıllıca harcamaktan kısacası insan olmaktan geçtiğini düşünüyorum. Böyle olunca ‘siz’ oluyorsunuz ve hayal kuruyorsunuz. Sonra hayaliniz beyninizden kalbinize, oradan da hayata geçiyor.

YENİ PROJELER KAPIDA

– İleriye dönük projeleriniz arasında neler var?

Özellikle yurt dışında gittiğimiz konserlerde gördüğüm bir durum var, kitlesel değil evrensel başarı yakalamak isteyen sanatçıların ya dijital ya da etnik müzik yapmasıyla gidilmesi planlanan yolu hızlandırabileceğini düşünüyorum. Bu bağlamda Soul ve Solution’dan Soulusion adında etnik elektronik bir projeyi yeni yıla armağan edeceğim. Dört yıldır üzerinde çalışıyorum artık dinleyicisiyle buluşmalı. 22 Kasım Çarşamba günü 89.4 frekansında CRI Türk radyo kanalında 17:00-18:00 arası özel hazırladığım listeleri çalacağım ayrıca canlı canlı konuklar ağırlayacağım bir programa başlıyorum.

MÜKEMMEL ŞARKININ MATEMATİĞİ VAR

– Sizce iyi bir müzik nasıl olmalı?

Bu soru çok göreceli… Ses hızı, ışık hızından yavaş olduğu için insanoğlunun duyduğundan daha çok gördüğü şeyler konusunda yetisi gelişmiş. Daha açık bir ifade ile izlediği filme daha kolay iyi ya da kötü diyebilir. Müzik dinlerken ihtisas sahibi olunmaması durumunda sana ne hissettirdiği en önemlisidir. Dolayısıyla dinleyicisine kendi ruhunu aktarabilen her müzik iyidir bence.

 

Gizem Tümbay Koçak, Star

Reklamlar