Bulgaristan’da Türk genç filizleri onların temiz çabaları alçakça karalanıyordu. Bununla da yetinilmeyerek, “Turan” derneklerinde örgütlenen gençlerin cezalandırılması için Bulgar makamlarına alçaklık ruhuyla kale alınmış jurnaller veriliyordu.

Bulgar devletinin gücünü üzerlerinde hissettiriliyordu.

Bulgaristan Türk kimliğinin bir uçtan bir uca damarsız ve oluşturulan bu mermeri işte bu molla görünümlü Bulgar uşakları jurnalciler tarafından ilk defa kendi içinden kendi insanları kendi çocukları tarafından oyulmaya ve parçalanmaya başlamıştı. Bu günümüzde halen devam etmektedir.

31 Ekim – 3 Kasım tarihleri arasında Sofya’da Bulgaristan Türk azınlığının ilk Milli Kongresi yapıldı.

Milli kongre fikri, bilinen bir toplum adamı olan Mehmet Celil’indi ve Sofya’da onun çıkardığı “Rehber” gazetesinde duyuruldu.
O dönem Bulgar parlamentosunda milletvekili olan Şumnu mebusu Mehmetali Giray, Eskicuma mebusu Mehmet Sait, Rusçuk mebusu Hafız Sadık ve Paşmaklı (Smolyan) mebusu Ağuşoğlu Hafız emin bey Ulusal Kongre çağrılmasını desteklediler.
Hazırlık komitesi kuruldu. Başkanlığına Hafız Sadık ve Genel Sekreterliğine Mehmet Celil getirildiler.

18 Mayıs 1929 günlü sayısında “Rehber” gazetesi şöyle yazmıştı:
Bulgaristan’ın kuruluşundan beri geçen 50 yıl içinde Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığı bir genel toplantı yapmamış, kendi sorunlarını birlikte görüşüp tartışmamış ve ortak kararlar almamıştır. Bu, büyük bir eksiklikti. Aman zaman toplantılar yapıyordu. Bütün Bulgaristan Türklerini kapsayacak genel bir kongre ihtiyacı günden güne artmıştı.
Türk Milli Kongresi, bir meslek, bir sınıf, bir zümre veya parti kongresi olmayacak, bütün Bulgaristan Türklerini kapsayacaktır. Kongrenin amacı, Bulgaristan Türk azınlığının bütün sorunlarını görüşmek, tartışmak ve ortak kararlar almak olacaktır.

Bunu hazırlayanlar üç ana bölümlü bir gündem düşünmüşlerdir:
• Bulgaristan Türk azınlık okulları
• Türklerin dini kurumları ve vakıflar
• Hayır dernekleri.
Bunlar, Türk azınlığının ana sorunlarıdır.
Ana konu Bulgaristan Türklerinin varlığı, güçlenmesi ve ilerlemesiydi. Bulgaristan Türk kimliğinin ayakta kalması, okullara, dini kurumlara ve hayır cemiyetlerine bağlıydı. Türk okulları sorunu ele alınırken, onların idaresi, programları, kitap sorunu, Bulgar eğitim yasalarıyla Türk azınlığı çıkarlarının bağdaştırılması gibi konular görüşülecekti.

Din kurumları ve vakıflar bölümünde, Bulgar hükümeti tarafından ele geçirilmiş ve Türk olmaktan çıkmış bulunan müftülüklerin kurtarılması konusu da tartışılıp görüşülecekti.
Müftülüklere bağlı olan imamların ve hatiplerin Türk azınlığına daha yararlı olabilmeleri için çalışılacaktı. Türk cemaatleri ve vakıfları da Bulgarların eline düşmüştü. Bunları da kurtarmak için uğraşılacak, savaşılacaktı. Milli Kongre, yeni bir Türk kurumu veya örgütü de kuracaktı. Bu da gündemin üçüncü maddesinde hayır dernekleri başlığı altında görüşülecekti.

Burada söz konusu olan yeni tip bir siyasi yapılanmaydı.

Demek oluyor ki, bütün Bulgaristan Türklerini kapsayacak bir büyük hayır derneği kurulması öngörülüyordu. Bu dernek, en küçük Türk köyüne kadar dal budak salacak, adım adım oluşacak ve sonunda bir Genel Merkeze bağlanacaktı. Yapılanma dikey ve yatay şekilde düşünülmüştü. Belki ilerde bir Emekli Sandığı gibi hizmet verecekti. Bulgaristan Türklerinin bir Sosyal Sigorta Kurumu, bir Çocuk Esirgeme Kurumu veya bir Kızıl Aya çok ihtiyacı vardı.

O zaman Bulgaristan Türklerinin sosyal sigortaları, sosyal güvenceleri, emeklilik hakları yoktu. Kurulması düşünülen hayır derneği bütün bu boşlukları doldurmalıydı. Milli Kongreye gönderilen delegeler demokratik usulle seçilmişlerdi. Köyler beşer, kasabalar da beşer kişi seçtiler. Seçilenler de ilçe merkezlerinde toplanarak kendi aralarında beşer delege seçtiler ve kongreye gönderdiler.
Bu beş kişi Sofya Kongresi’nde o ilçeyi temsil ediyordu. Ayrıca cemaat encümenleri ile okul encümenleri kendi aralarından birer delege seçtiler. Üye sayısı 50’nin üzerinde olan Türk dernekleri de kendi üyeleri arasından birer delege seçip kongreye katıldılar. Böylece kongreye, ülkenin değişik yörelerinden seçilen 450 delege yollandı. Kongre için iyi hazırlık yapıldı. Tarih önünde sınav verileceği düşünüldü.
Yarım asır sonra Türkler ilk kez Türk kimliğinde buluşarak birleşiyorlar ve beraber yürüme kararı alıyorlardı.
Onlara karşı olanlar olsa da, Bulgaristan Türklük davası ana yolunu seçiyordu. İlk Türk Kongresinden yüz akıyla çıkmaya karar verildi. “Rehber” gazetesi bürosu hazırlık bürosu gibi çalıştı.

1929 Ekim sonlarında Bulgaristan’ın dört bucağından yola çıkıp gelen fesli, şapkalı, sarıklı, başı açık, kalpaklı renk renk kılıkta Türk delegeleri Bulgar başkentine doluştular. 31 Ekim 1929 Sofya’nın “Humus” sinema salonunda Birinci Milli Türk Kongresi açıldı.
Divan oluştu: Başkan Eğridere delegesi Bekir Sıdkı Bey; İkinci Başkan Provadı delegesi Dr. Sabri Bey, Başkan Yardımcısı Rusçuk delegesi Peynircizade Süleyman Bey ile Kırca Ali Delegesi Hasan Sabri Efendi. Başkan Bekir Sırkı Bey, açılış konuşmasında Bulgar hükümetine verdikleri izin için teşekkür etti.
Kongrede 6 komisyon kuruldu. Kongre İç Tüzüğü kabul edildi. Müftülükler konusu görüşülürken, il müftülerinin cemaat tarafından seçilecek, Çar iradesiyle atanacak ve keyfi olarak azledilemeyecekleri. Müftü adayları Hukuk veya Nüvvap’ın Yüksek bölümünü bitirmiş olanlar arasından seçilecekti. Başmüftü’nün de Müftülerce seçilmesi önerildi. Delegeler Müftülükler işini enine boyuna deştiler. Şeriye Mahkemeleri ile ilgili bir yönetmeliğin tez elden hazırlanması gerektiğini, hukukçu müftülerin yetiştirilmesine ihtiyaç olduğunu, Şeriye Mahkemeleri’nin üç yargıçlı olması ektiği gibi birçok noktaya parmak bastılar. Kongrede bu konuda kesin karara varılamamıştı.

Türk okulları sorunu görüşüldü. Türk okullarında yeni Türk harfleriyle öğrenim yapılması konusunda tartışma oldu.

Şumnu delegesi Hafız Abdullah Efendi: “Yeni harflerle yazan Batı Türkleri ile Asya Türkleri arasında bir fark yoktur. Asya Türklerinin birçokları da yeni harfleri kabul etmişlerdir. Biz eğer diğerlerinin gittiği yoldan ayrılacak olursak yarın diğer kitle ile temas edemeyiz. Lisanımızı kaybedeceğiz. Burada hayat yeni yazıyı öğrenmeye devam etmeye bizi mecbur eder.”

Yambol delegesi: Öğretmen Halit Bey. “Bulgaristan Türkleri için eski harf lazım değildir. Eğitim yeni harflerle yapılmalıdır. Çünkü Türk’üz. Türklüğe uymak lazımdır. Üçüncü sınıfta hem Bulgarca, hem Türkçe hem de Arap harfleriyle tedrisat nasıl kabul ediliyor. Çocuklarımıza Kuranı Kerim dersleri hususi okutulsun.”
“Bugün 100 yıl gecikmeyle Orta Asya TURAN dünyası Cumhuriyetlerinde Kiril Alfabesinden Latin Alfabesine geçilme çabalarını izliyoruz ve Bulgaristan Türklerinin bu davayı Atatürk ile birlikte kucaklamalarından gurur duyuyoruz.

Bizim, TURAN dünyasının sözlü ve yazılı edebiyat dilinin Türkiye Türkçesi olması ısrarımız, Türk edebiyat, sanat ve kültür dilinin zenginliğine inancımızdan kaynaklanır.”

Şumnu delegesi Şinasi Efendi: “Bulgaristan Müslümanları için çok önemli bir sorun vardır. Bulgaristan Türkleri üç yazı öğrenmek zorundadır. Bunların hepsini öğrenmek gerek. Arap harflerini de öğrenmeliyiz, Latin heriflerini öğrenmeden olmaz. Bulgarca da lazımdır. Bizim için en gerekli olan Arap harfleridir. Sebebi Kuranı Kerimin Latin harfleriyle yazılamamasıdır. Arap harfleri bizim dini ve milli işlerimizi görüyor. Arap harfleri muhafaza edilsin.”

Vidin delegesi Hasip Safveti Bey: “Okullarda Kuran tedrisi çok zor oluyor. Kuranı Kerin 3. ve 4. Sınıflarda okutulsun, fakat manası verilerek, anlatılarak okunsun ki çocuklarımız üzerinde bir tesiri olsun. Birinci ve ikinci sınıfta Türk harflerini öğrendikten sonra üçüncü sınıfta Arab yazısını öğretelim. Latince okunmuyor. Latin alfabesinin esaslarından alınarak yeni Türk alfabesi oluşturulmuş ve Türk yazısı bu suretle kurulmuştur. Orada Latin harfleri yoktur. Türk harfleri vardır. Arap elifleri de Kuranı Kerim için lazımdır. Dördüncü sınıfta Arap harflerinin kabulü esas kabul edilsin.”

2 Kasım 1929’da Sofya meclis başkanı Al. Tsankov Milli Türk Kongresini kutladı, eğitim ve kültür alanında başarılar diledi. Çar II. Boris de Kongreyi bir telgrafla kutladı. Telegraf Türkçe Tercüme Edilerek Okundu.

Milli Kongre’nin yedinci ve son oturumunda konuşan Başkan Bekir Sıdkı Bey: “Bulgaristan’da büyük bir Türk varlığının olduğunu ve bu Kongre ile Milli Türk Kimliğimize doğru ilk adımı atmış bulunuyoruz” dedi. Kongrede Bulgaristan’da bir Türk azınlığının yaşadığı ve bu kitlenin ulusal kimlik arayışı içinde olduğu, eğitim ve kültürel yükseliş yolunda genel temellerin atıldığı ifade edildi.

Kongre basında geniş yer aldı. Tartışma ve kararlar halka iletildi. “Rehber” gazetesi “Güneş Doğacak!” müjdesi verirken, “Deliorman” gazetesi “Bulgaristan Türkleri tarihinde bir dönüm noktası” diye yazdı.

Alman “Volkes Deutscher Dienst” ajansı, kongreyi kapsamlı bir şekilde yansıtırken, Bulgaristan’da ilk Milli Türk Kongresi yapıldığını, ülkede 780 bin Türk yaşadığını, nüfusun beşte birinin Türk olduğunu yazdı.

Kongre Bulgaristan Türklerinin okulları konusunda olağanüstü duyarlı olduğunu, Bulgaristan Türk kamuoyunun Türkiye’deki yeni gelişmeleri yakından izlediğini, Türk harfleriyle eğitime karar verildiğini, Türk kimliğinin Bulgaristan Türkleri halk kültüründen güç aldığını dört yana duyurdu. Kongrede devam eden göç sorunlarına da değinildi.

Özellikle “Dobruca ve Deliorman’da yerli Müslümanlara göç baskısı yapıldığı, zulmün boynuz gösterdiği vurgulanırken, baskı ve teröre son verilmesi kesin kararla istendi. Kongrede, ilk kez bir milli forumda, aşırı milliyetçi ve şoven Bulgarların güç kullanarak ülkede etnik temizlik yapmaya çalıştığı belirtilirken, ırk ayrımına, ırkçı hortlamalara son verilmesi istendi. Göçe zorlanan Türklerin mülküyle zengin olma dalgası yükseliyor, dendi ve kınandı. Göçe zorlananların emlaklerini yok pahasına satmak zorunda kaldıkları ve Türk mallarının değerinin altında fiyatlarla Bulgarlara geçmesi lanetlendi.”

Bulgaristan Türkleri sesinin ilk kez duyulduğu kongrede alınan kararların yerine getirilmesi için Bulgar hükümeti acele etmedi. Hatta rafa kaldırıldı. Kongreyi toplayan halk öncülerine hükümet ve makamlar kuşkuyla bakmaya başladılar.

1934 askeri darbe hükümet değişikliğinden sonra ise, Kongreye katılan Bulgaristan Türk aydınlarına karşı açıkça cephe alındı. Türk azınlığının milli uyanışına karşı baskılar azdı. Kilitlerle kapatılan Türk okulları bir daha açılmadı. Türk öğretmenler “Kemalist” diye işlerinden atıldı, kovuşturuldu. Milli kongreye fikirsel ve örgütleyici nitelikleriyle öncülük eden Mehmet Celil’in “Rehber” gazetesi kapatıldı.
Kendisi sürgünden sürgüne yollandı.
Sonunda 1939’da Sofya hapishanesinde tüyler ürpertici bir cinayete kurban gitti. İşte Bulgaristan’da Türkler için çalışanların sonu.

Bulgaristan Türklerinin anadiline, Türk tabanına, Türk edebiyatına ve Türk kültürüne dayanarak güç kazanan ve Milli Türk Kongresinde yapılanan siyasi olgunluğu gün gibi doğmuştu.

Ne yazık ki Bulgar hükümeti ve kamuoyu bu kongreyi ve aldığı kararları sinesine sindirebilecek olgunluğa erişmemişti. Ruhu ırksal temizlik hastalığına kapılan Bulgar toplumu ulus devlet ve faizlenme derdindeydi. Her şeye rağmen Milli Türk Kongresi yeni Türk harfleri yasağını kaldırttı. Aydınlanma, bilinçlenme ve ulusal Türk kimliğimizde yapılanma çağını açtı.
Bu dünyada en büyük savaşlar kimlik savaşlarıdır.
Ve bu kimliklerin arasında en şereflisi TURAN – Türk kimliğidir.
Musa Peygamber, Yahudileri Kızıl Deniz’den kimliklerini korumak için geçirdi. Din savaşları da kimlik savaşıdır, çünkü din kişisel ve milli kimlikten bir oluşturucu parçadır, kimlik dışında var olamaz.

Batı Dünyası’nda ve Bulgar âleminde toprak için ayaklanma ve savaşlar da kimlik için yürütülmüştür. Çünkü kimlik var olabilme gücünü, tarihten ve topraktan alır. Dünyaya yayılmaları göçebe, (noman) kültürü ile olan TURAN halkları karşılaştıkları halkların kimliğine, dil, din ve kültürüne el kaldırmamıştır.

Bulgaristan Türklerinin kimlik mücadelesinin de başka bir açıdan değerlendirilmesi, yanlış ve hainlik olur. Bulgaristan Türklerinin kimlik mücadelesi, Osmanlı kimliğini reddederken, Bulgar devletinin önerdiği Bulgar kimliğini kabul etmemeye direnirken, Büyük Atatürk’ün yarattığı Türk kimliğini örnek alarak gelişti. Bugün bu kimliğinde özünde TURAN kimlik ve kültürü olduğunu görebiliyoruz ve yeniden aynı yüce değerler etrafında toplanmaya, birleşmeye ve yücelmeye çalışıyoruz. Birleşmek ve işbirliği yaparak birlikte yücelmek “Türk Yolu” boyu halklarının ortak kaderidir.

Kimliğimiz yüzü Batıya yani modern medeniyete dönüktür. Anavatan’a göç eden kardeşlerimizin Türk kimliğini zenginleştirerek geliştirmesi de hepimize örnek oldu. Bulgaristan Türk kimliği pek çok engelle mücadele ederek geliştiğinden dolayı direşken, inanmış ve yılmaz bir olgudur. Zulme dayanıklı, kendini her koşulda yenileyebilen, ruhsal birlik sağlayıp ayaklanabilen, çok dayanıklı, yönetici bir kimliği anlatmaya çalışıyoruz. TURAN ruhuyla “Türk Yolu” Türk Dünyası Birliğini pekiştirmemiz Bulgaristan’da Türk kimliği mücadelesinde önemli bir adımıdır.
Türk kimliğinin en güçlü devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne komşu Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığı, TURAN özlü Türk kimliği oluştururken çok ciddi ve çeşitli problemler yaşadı ve yaşıyor. Bulgar ulus devleti koşullarında öz kimliğini oluşturma yolunda yaşanan çok acı olayların tekrar etmemesi için Bulgaristanlı Türkler Türkiye’nin yardımlarına her zaman muhtaç oldular.

Adalet, azınlık hakları ve özgürlük için 1989 Mayıs Ayaklanması Todor Jivkov rejimini devirdi, Bulgaristan Türkü Bulgaristan Komünist partisini, anayasa ve totaliter rejimi tarih çöplüğüne attı.

Devam edecek

Reklamlar