Rafet ULUTURK

Öz olan nedir?  İnsandır.

İnsan olmadan hiçbir şey olmaz ve yapılamaz.

Nasıl politika icat edersen et, istediğin plan ve programı yaz, ister zengin ister fakir ol, o da pek önemli değil, insan olmadan hiç bir şey yapabilmek olanaklı değildir ve olamaz!

 

Devrim de mi olamaz?

Evet, olamaz. Devrimleri gerçekleştiren insanlardır. Hedef koyan, emel eden, özleyen, harekete geçen, kazanan ve kaybeden hep insanlardır. İnsan olmadığı yerde sosyal hareket mümkün değil, olmaz, olamaz!

 

İsyan ortamı olabilir mi?

Bu soru daha ilginç. Bizim gözlemlememize göre, örneğin şimdi Bulgaristan’da bir ayaklanma ortamı oluşuyor gibi. Kin besleyenler çoğaldı. Nefret birikimi zaten var.

Soru: neden ve kime karşı ayaklanmadır?

Ayaklanma hangi sorunları çözmelidir? Sosyal hareketlerin güç kaynağı çelişkilerdir.

Kime karşı isyan edilir?

 

İsyanı kışkırtabilecek örnekler:

 

1) Geçen hafta Bulgaristan’da bir petrol sarnıcı çeken bir tren katarı Sofya yakınlarında raydan çıktı ve devrildi. Yük treni olduğuna can kaybı olmadı. Sebep? Çingeneler rayları traverslere bağlayan somunları çalmışlar. Çalınan somunların hurda fiyatı 200 leva – 100 Euro.

Rayların yeniden döşenmesi ve trenin kaldırılması devlete 500.000 levaya – 250 bin Euro’ya mal oldu. Toplum ürperdi mi ürperdi. Toplum hiddet kustu.

 

2) Sofya’dan 25-30 km uzakta bulunan ve bir madenci kasabası olan Pernik’te Çingeneler terkedilmiş madenlere inip kömür kazıp çıkarmaya devam ediyorlar. Gündüz ayakta olan bazı evler geçe yerin dibine çöktü. İnsanlar kayboluyor. Şehr huzursuzlaşıyor. Bir çuval kömür 15 leva (7.5 Euro) bir ev 50 bin leva (25 bin Euro). Polis Çingene “madencilerle” başa çıkamıyor. İş yok güç yok kaçak kömürcülük, boğaz yemek istiyor.  Kaçak kömür kazısı Çingenelerin ekmek teknesi olmuş. Bu 20 yıldan beri böyle devam ettiğinden, ciddi bir depremde şehir yerin dibine gömülebilir. Olaya tepki dalgalı bir yükseliyor, bir alçalıyor, isyan henüz içsel kükreme şeklindedir.

 

3) Çingene gençlerden oluşan hırsız sürüleri köylerde kalmış yaşlılara soluk aldırmıyor. Eve girip ne varsa talaş ediyor, ahıra girip hayvanları alıp götürüyorlar. Polis bile başa çıkamıyor. 15 köye bir polis bakınca, hangine birine yetişsin?

Köylerden çekilen nüfus ülkenin demografisini değiştirdi. Resmi istatistiklere göre insanlar Sofya Burgas; Sofya Varna ve Sofya Kula demiryolları ve oto yol boylarındaki il, ilçe ve köylere yığılıyor. Nüfusun yarıdan fazlası ancak buralarda yaşam hakkı bulabileceğine inanıyor. Hırsızlığa karşı isyan eden yok. Neden, çünkü insan kalmamış. Genç insan olmadığı yerde bir şey yapılamaz.

 

Bu üç faktörün etkin olduğu bir ortamda yaşamak hakkı isteyenlerin haklarını aramak için ayaklanması gerekirdi, öyle değil mi? İsyan eden yok. Neden? Çünkü insan yok.

Devam edelim:

 

A)    Boşalan bölgeler: Kuzey Batı (Vidin Montana illeri); Kuzey Bulgaristan’ın Merkez

Kesimi (Gorna Oryahovitsa ve Veliko Tarnovo illeri) Kuzey Doğu Bulgaristan (Silistra ve Dobriç illeri), Koca Balkan’ın orta kısmı ile Stranca Dağı yöresinde insanlar çok seyreldi. Bu yerleşim yerlerinde planlı ekonomik etkinlik geliştirme olanakları insan kıtlığından halen ortadan kalkmış bulunuyor. Bulgaristan Türkleri, Pomaklar ve Müslüman Çingeneler 1989’dan beri köy kasaba değiştirmiyor. Yaşadıkları eski yerlerde kaldılar. Ekonomik olarak ayakta durmalarını sağlayan tarımsal üretim ve halen çok durgun olan inşaat sektörüne aktif katılmalarıdır.

B)    Nüfus dörtte bir azaldı: 1989’yıldaki Türkiye’ye en büyük göçten sonra Bulgaristan

Nüfusu tam 2 milyon azaldı. Düşüş eğilimi devam ediyor. Son 5 yılda her yıl 50–55 bin azalma gözleniyor. Genel nüfusun saat başı 7 kişi azaldığı kesin tespit edilmiştir.

 

C) Dehşet veren nedir? En büyük sorun insan kıtlığı olmakla birlikte birkaç tehlikeli eğilim de göze çarpmaktadır:

1) Avrupa Birliği’nde insan ömrünün en kısa olduğu ülke Bulgaristan’dır.

2) Nüfus içinde yaşlı kesimin en çok olduğu ülke de Bulgaristan.

 

D) Daha tehlikeli olan ise şudur:  Yaşlanıp emekli olanların yerini alan genç yok. Şöyle örnekleyebiliriz:

1) 2001 yılında Bulgaristan’da emekli olan 100 kişinin yerine iş hayatına yeni giren 124 genç talep vardı. (eğilim olumluydu)

              2) 2008’de Bulgaristan’da emekli olan 100 kişinin yerine iş hayatına yeni giren 91 genç talep oldu. (eğilim olumsuzlaştı)

  3) 2011’de Bulgaristan’da emekli olan 100 kişinin yerine iş hayatına yeni giren 70 genç talep etti. (eğilim daha da olumsuzlaştı). Vidin ve Gabrovo illerinde ise bu oran % 50’dir yani emekli olan 100 kişinin işine 49 kişi talep ediyor.

 

Verilen rakamlardan daha da tehlikeli olan emekliye ayrılan vasıflı iş gücünün yerini dolduracak kadro açlığının yıldan yıla büyümesidir.  Burada belirtilmesi gereken rakam Bulgaristan’da 900 bin kör cahilin yani okuma yazma bilmeyen kişinin olmasından da dehşet verici olan eğitim ve öğretim sistemindeki kargaşadır. Kaliteli öğretmen ve eğitmen yetersizliği, okulların baskı alanına dönüşmesi, ders kitaplarının hayat istemleri düzeyinde ve eski zihniyetten temizlenmiş olarak hazırlanmamış olmasıdır. Yeni beliren bir eğilimde, aileler çocuklarını okula göndermek istemiyor; ev koşullarında eğitim ve öğretim başladı. Çocukları okula toplamak için analarına para yardımı yapmak da bir saçmalıktır.

Geçen hafta Batı Rodoplar’da, Mesta ırmağı köylerinde, Satovça ve Nevrekop’ta başlayan tütüncü grevlerine destek vermek için okula gitmeyen öğrencilerin ailelerine parasal yardımların durdurulacağı şeklinde tehdit geldi. Politik ve ekonomik baskıya dayanan okul sistemi olmaz. Vatan dilinde öğrenimde aşılması olanaksız engeller varsa, bırakın etnik halk topluluklarını Türkleri, Pomakları, Çingeneleri kendi ana dillerinde okuma yazma işine ellerine alsınlar. Ulusu kara körlükten cahillikten kurtarma yollarından biri de budur. Çocukların kendi ana dillerinde okuma yazma öğrenmeleri adil ve kabul edilir bir yaklaşımdır. 6 milyonluk bir ülkede 900 bin okuryazar olmayanı sırtında taşıyamaz. Çingene nüfus arasında üçüncü nesile iş başı yapmamış babalar var. Yalnız hırsızlıkla ayakta duranlara ne zamana kadar seyirci kalacağız. Parlamento bunları hiç mi düşünmüyor?

 

Başka bir yara: Devletin üniversitesinde toplum parasıyla, halktan toplanan vergilerden burs alarak okuyup daha iş başı yapmadan, halka beş paralık yardımın dokunmadan, Vatanı terk edip öğrendiklerini başkalarına sunmak ve ülkene vergi, sigorta, prim ve başkalarından beş santim ödemeden kaçıp gitmek de iş değildir.

Bu böyle devam edemez. Köylerde, il ve ilçe hastanelerinde doktor yok.

Geçen yıllarda Bulgaristan’ı 7 bin doktor terk etti. Bunların her biri vergisini ödemeye devam eden kardeşlerimize 200 bin levaya mal olmuştur. Bu paralar ödenmiş ve asla geri çevrilmemek üzere yok olmaktadır.

Bu böyle devam edemez. Devlet ve toplum parasıyla yüksekokul okuyup, yüksek yetki belgesi alıp dış ülkelere gitmek isteyenlerden önce ülkede en az 5 yıl zorunlu hizmet istenmelidir. Bu mühendisler, öğretmenler, sosyal işçiler, idare uzmanlar, tarım uzmanları, veterinerler vb. için de geçerli olmalıdır. Bu yapılmadan toplumun ekonomik,  sosyal ve sağlık alanında tamamen çökme tehlikesinin önü alınamaz. Bununla birlikte aynı hizmet şartları HÖH partisi tarafından Türkiye ve diğer devletlere eğitim öğretime gönderilenler için de geçerli olmalıdır.

 

Artık İnsan yaşamayan boş bölgeler oluşuyor: 1989’da bizi silah gücüyle Vatanımızdan kovanların artık başı iyice dertte. Ülkede çok uzun bir zaman ıssız kalıp çölleşecek olan insandan boşalmış yöreler oluşmaya başladı. Temel problem insansızlık oldu. Köy yolları delik deşik, yaz aylarında tarlalar dikenden geçilmiyor, taşları eğrilip yıkılmış eşek dikenliğine, karaçalılığa dönmüş mezarlıklar, çatıları kaymış, bacalar yıkılmış köy evleri, yıllardan beri açılmamış anahtarları küf tutmuş kapılar, bahçelerde doğurup dökmekten usanmış armut, elma, erik ağaçları, ekonomik olarak tamamen çökmüş köyler, bölgeler, insan elleri bekliyor.

 

AB ne düşünüyor? Bulgaristan’ın bu sorunu kendisinin çözemeyeceği artık ortaya çıktı. Politikacılar Sofya dışına yalnız avlanmak için çıkıyor. Geyik, domuz ve tavşan gibi, birde hangi barajda hangi balık var bunlarla ilgileniyorlar.

Orta Balkanı kurtlar basmış, ayak basmaya avcılar bile korkuyor.

Böyle bir durumda kimi yüzümüze gülümseyen, sert raporlarla bizi eleştiren, elimizi kapmış kolumuzu çeken Brüksel’in aklından geçen ne olabilir hiç, düşündünüz mü? Çorap sökülmeye başladı.

Biliyorsunuz geçen yılın sonunda Bulgaristan’a ilk kafile Orta Doğu, Kuzey ve Merkezi Afrikalı kaçak ve göçmenler sızdırıldı. Hağlen kamplarda kalıyorlar. Hani şu piliçler önce kafes altında tutulur ya öyle bir şey. Yani alıştırıyorlar. Bu olay bir bakıma ilk denemeydi. Büyük planda, Bulgaristan’da boş kalan yörelere Kuzey Afrika ve Batı Asya göçmenlerinin yerleştirilmesi var. AB, üye ülkelerdeki demografik dengeyi böyle sağlamayı düşünüyor. Bulgaristan’da 3 milyon yaşasa yeter deyenler var. İspanya’da giderek azalan nüfus Latin Amerika’dan göçmenlerle takviye edildi.

Fransa’da milyonlarca Kuzey Afrikalı yaşıyor. İngiltere Asyalı ile dolup taşmış.

Görüldüğü üzere, Bulgaristan Çingenelerle başa çıkamıyor, egoist kompleksleri yenip onlara insan muamelesi yapma yollarını bulamıyor, onları çalıştıramıyor. Hırsızlık kaç kuşağın ekmek teknesi olabilir ki?!.

Türklere gelince, Osmanlıdan beri Rusya tarafından aşılanan ksenofobi o denli derin köklerle tutunmuş ki, sökülüp atılmasına daha 50 sene geçse, gene az.

Bulgarsınız deyip Makedonları çağırmak, Besarabya (Moldova Ukrayna) bölgelerinden Bulgar diye insan toplamak da işe çare değil, gelenler Kırmızı Pasaport alıp Batıyı boyluyor, işe güce tutunan yok. Gel, bize yerleş, toprak bol, burada sev, gez, doğur da biz de dünya önünde nüfus artışı kaydedelim hülyaları tutmadı, tutmuyor. Kendi insanın kaçıp giderken, Makedonlara Bulgarsınız demek, Sırbistan’da Bulgar beslemek de saçmalık.

Kuşlar bile yuvasını nereye kuracağını yavrularını nasıl ve nerede büyüteceğini biliyor. 

Evet. O memleket, o Vatan, O Mezarlar bizimdir.

Kimse isyan etmiyor. İnsan yok!

O ZAMAN HEP BİRLİKTE YENİ BİR STRATEJİ UYGULAYALIM.

Reklamlar