05.10.2014 Seçimleri

Bulgaristan’da 5 Ekim 2014 tarihinde yapılan Genel seçimlerde Türkiye’de ikamet eden soydaşlardan 150.000 kişinin oy hakkını kullanması beklenirken sadece 60.000 soydaşımız oyunu kullandı. Ülkede 2009 yılında yapılan seçimlerde HÖH Bulgaristan’dan 610.521 oy; Türkiye’den 93.926 oy toplamda 700 bini aşan oylar ile oyların % 14.45’ini, Ayrıca 2013 yılında yapılan genel seçimlerde Bulgaristan’dan 400.466 oy Türkiye’den 54.353 ile oyların % 11.3’ünü, ve 2014 yılında yapılan genel seçimlerde ise 487.134 oy alarak oyların % 14.84’ünü aldı. Seçim sonuçlarından da anlaşılacağı üzere 2013 yılında alınan oylar 2009 yılında alınana oyların önemli ölçüde azalmıştır. Tam 250 bin civarında oy azalmış durumda. 2014 yılında yapılan genel seçimlerde oylarda biraz artış olsa da 2009 yılından alınan toplam oyların epey gerisinde kalmıştır. Bunu sebepleri ise HÖH yönetiminin Bulgaristan’daki Türk Müslüman Topluluğunun taleplerine kulak tıkamaları ve halktan kopuk siyaset yapmalarıdır. 2014’te ilgisizliğin nedenleri arasında sözde Türk partisinin başında bulunan Lütvi MESTAN’ın da imzasını taşıyan “Osmanlı Bulgarlara Soykırım yaptı” adlı uydurma bir broşürün Türkiye’de dağıtılmasıydı.

Buna karşılık olarak, soydaşlar da kendilerinden Türk partisi olarak bilinen parti dışında bir partiye oy vermeleri istenmesine beklenen oranda cevap vermediler. Bunun başlıca nedeni ise Türklerin hala Bulgar devletine ve Bulgarlara güven duymamalarıdır. Geçmişte yaşanan baskı ve işkenceler hala zihinlerde olmasına rağmen endişelerin giderilmesi için Bulgar devletinin yeterince çalışma yapmamasıdır. Bu nedenledir ki, oy kaymaları ile Partinin uyarılması da mümkün olmamaktadır ve HÖH yöneticileri istedikleri şekilde davranabilmektedirler. Genellikle de kendi şahsi çıkarlarını halkın çıkarlarının önünde tutmaktadırlar. Bu nedenle seçimlere ilgi her geçen gün katılım ve HÖH’e oylarda aşağıya düşmektedir.

Ayrıca bu ilgisizliğin nedenlerini yakın geçmişe dönerek araştırılması gerekir; hatta üniversitelerimizin sosyoloji bölümlerinde tez konusu olarak işlenmelidir. Çünkü Bulgaristan’daki Türk toplumunun ve Türkiye’deki soydaşların seçmen davranışları, hal ve hareketleri ve seçimlerde alınan sonuçlar aklın, mantığın ve aidiyet anlayışına çok aykırı bir davranış sergilendiği görülmektedir.

Şöyle ki; yaklaşık bir milyon insanın yerini, yurdunu terk etmek zorunda bırakan katil Jivkov rejiminin uzantısı olan siyasi görüşün devamına destek niteliğinde oy verilmesi manidardır. Dolayısıyla; Türk azınlığın çıkarlarına aykırı davranılması hiç bir akla ve mantığa sığmamaktadır. İsimlerimizi değiştiren, mezarlarımızın taşlarını kıran, dinimizi ve dilimizi yasaklayan, gelenek ve göreneklerimizi unutturmaya çalışan bir zihniyete oy vermenin hiçbir gerekçesi olamaz ve olmamalı. Ayrıca, bu sözde Türk partisinin başında bulunan ve Türk partisi Başkanı sıfatı taşıyan şahsın “Ataları olan Osmanlıyı bir soykırımcı” olarak nitelendirmesi ve bunu Bulgaristan parlamentosunda oy vererek tasdiklemesi bu seçim sonucunu bir o kadar daha anlamsız ve anlaşılmaz hale getirmektedir.

Daha da vahim olanı, parti olarak totaliter rejimde işlenen suçlara zaman aşımı getirmek için sözde Türk partisinin bir vekil hariç hepsinin evet oyu vermesi Türklüğe ihanetten başka ne anlam taşıyabilir ki?

Burada daha da korkunç olanı seçimlerden hemen önce Bulgaristan parlamentosunda alınan zaman aşımı kararına Belene de, hapislerde ve sürgünde yatmış olan Bulgaristan Türkleri’nin tepkisiz kalmasıdır. Buna gerçekten anlam verilmesi mümkün değildir. Hatta akla mantığa sığmayan bir sessizliktir…

Bütün bu olup bitenlere Bulgaristan Türk toplumu olarak kayıtsız kalınması ve hiç bir şey olmamış gibi mağdur ve mazlum insanları; kendi katillerine destek verdirip, bu partiye oy istemeleri de nasıl izah edilebilir.

Allah aşkına “bu anlatılamaz ve açıklanamaz durumu” çıksın birisi anlatsın lütfen. Bu bakımdan Bulgaristan Türkleri arasında Bulgaristan’da yaşadığı dönemlerde totaliter sisteme hizmet etmiş ve Türkiye’ye göç ettikten sonra da bu kişilerin aynı zihniyete hizmet etmeleri hiç de şaşırtıcı gelmiyor.

 

 

 

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne göç ettikten sonra hiç bir kimse sorgulanmamış ve Türklüğe ihanetten dolayı kimse bir ceza almamıştır. Adeta yaptıkları yanlarına kâr kalmıştır… Komünist ve Totaliter sisteme hizmet veren bu zihniyet hiç bir bozuntuya uğramamış ve onun için çok rahatlıkla birbirlerine ulaşabilmeye ve aynı politikalara hizmet etmeye devam etmişler ve etmeye de devam etmekteler.

Maalesef bu zihniyetin temsilcileri, Türkiye’de faaliyet gösteren Balkan kökenli medya kuruluşlarını da çok rahatlıkla bu emellerine alet edebilmektedirler. Diğer taraftan, bu çalışmalarına engel olan STK’ları da bölücü olarak nitelendirerek halk arasında çok yanıltıcı bir algı oluşturabilmektedirler.

Örneğin seçim öncesi bir TV programında, bölücü diye nitelendirdikleri bir STK’nın bir broşürünün kapağını göstererek içeriğine değinmeden yanıltıcı olarak izleyicilere sunmuşlardır. Bu televizyon programı sunucusu da konuk ettiği STK temsilcilerine ve milletvekili adaylarına bu broşür ile ilgili içeriğine bakıp doğruluğu hakkında hiç bir şey soramadan, gerçekliğini sorgulamadan sadece sözde Türk partisinin savunuculuğunu yapmış ve broşürde yazılanların çok iddialı olduğunu belirtmekle yetinmiştir. (Broşür EK-1)

Bulgaristan’da yaşadığı dönemde Türklere ve Müslümanlara zulüm eden komünist totaliter rejime hizmet vermiş kişilerden Türkiye Cumhuriyeti’ne göç ettikten sonra da devlet memuru olabilmeleri onların STK’arda aktif rol almalarında önemli katkı sağlamaktadır. Bu şahısların geçmişini araştırıp Türklüğe ihanetleri belgelenmiş olanların tespiti acil olarak yapılmalıdır. Çünkü Bulgaristan’da Türklere ve Müslümanlara uygulanan asimilasyon süreci devam etmektedir. Bu sürecin Bulgaristan ayağı sözde Türk partisi HÖH’dür, Türkiye’deki ayağı ise STK’larda görev alan eski Bulgar istihbaratı ajanları ve eski Bulgar Komünist Partisi kalıntılarıdır.

Unutulmamalıdır ki, çeşitli yıllarında yapılan göç dalgalarında gönderilen soydaşlarımızın arasında Türkiye’ye bu zihniyete mensup insanlar da ajan olarak gönderilmiştir.

Bu gidişata dur demek için, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan ve hala Bulgaristan’da komünist asimilasyoncu zihniyete hizmet eden bu kişilerin önüne geçilmelidir. Yoksa Bulgaristan’da son dönemde inşa edilen camilerin yeniden müzeye dönüştürülmesi çok yakındır ve gün geçtikçe Türklüğünden utananların sayısı artmaktadır.

Artık köylerde cenazeleri İslami usule göre defin işlemleri yapanlar oldukça yaşlı kimselerdir ve maalesef yeni nesilden gençler dini vecibeleri yeterince yerine getirmeye haiz olmamakla beraber, kendi örf ve ananelerine de çok uzak yetişmektedirler. Fakat bu tehlike hiçbir kurum ve kuruluş tarafından dile getirilmemekte, hatta bu gidişatın ne kadar tehlikeli bir sürece girdiğinin dahi farkında olunmamaktadır. En basit olarak düzenlenen Kur’an kursları bile yakın takibe alınmakta ve Kur’an kursuna gelen çocukların ailelerine farklı yöntemlerle çeşitli baskılar uygulanmaktadır.

Dolayısı ile bu problemin çözümüne gidilirken; ilk olarak Türkiye ayağındaki komünist işbirlikçileri ile özellikle devletin içine memur olarak sızmışların ekarte edilmesi ile başlanması gerekmektedir.

Rafet ULUTÜRK

Reklamlar