Dünyanın pek çok yeri bir süredir genellikle genç, iyi eğitimli ve kızgın protestocuların gösterilerine sahne oluyor. Bulgaristan’daki protestoların ardında da yine siyasi elitlere duyulan güvensizlik vardı. Bulgaristan’ın yakasını kurtaramadığı yolsuzluk, rüşvet, işlevsiz kurumlar ve sosyal devletten hızlı uzaklaşmış yönetim anlayışı ise hem güvensizliğin hem gösterilerin ana tetikleyici unsurunu oluşturuyor. gozde-kilic-yasinYani Bulgaristan’da tepkiler hükümetten ziyade genel olarak siyaset kurumuna ve onun yarattığı gayri-meşru düzene karşıdır. Bugün yaşanan uzun zamandır sessiz isyanda olan ve yurt dışına kaçmayı çare gören Bulgaristan halkının artık patlama noktasına gelmesidir. O halde, uzun zamandır süren protestoların hedefinin bugünün hükümeti olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Nitekim bir önceki Borisov hükümetini erken seçim kararına zorlayan da yine sokak gösterileriydi. Şubat 2013’de eski Başbakan Boyko Borisov çoğu kırsal kesimden 100 bin göstericinin işsizlik, yolsuzluk ve elektrik fiyatlarına yapılan son zammı protesto etmek için sokaklara dökülmesi ve protestolarda 7 kişinin kendini ateşe vermesi üzerine istifa etmişti. Şimdi ise 12 Mayıs 2013 seçimlerinden sonra Sosyalistler ve HÖH’ün oluşturduğu yeni hükümetin erken seçime gidip gitmeyeceği konuşuluyor. Pek çok kişi hükümetin sonbaharı atlatamayacağını düşünüyor ancak bazılarına göre Mayıs 2014 sonuna dek direnebilecek.

Seçimleri birinci parti olarak tamamlayan Bulgar Sosyalist Partisi ve seçimlerin üçüncü partisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin oluşturduğu koalisyon hükümeti, kısa sürede protestoların hedefi haline geldi. 14 Haziran’da başlayan protestoların başlama sebebi, Bulgaristan Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (DANS) başına mafya ile bağlantılı olduğu söylenen medya patronu Delyan Peevski’nin getirilmesi oldu.[1] Atama kararının açıklanmasından hemen saatler sonra binlerce insan sokağa döküldü, Peevski’nin hemen gelen istifası ise gösterilerin şiddetini dindirmedi. Bulgaristan Başbakanı Plamen Oreşarski söz konusu atamayla ilgi hatasını kabul ederek, “Sokaklara dökülen binlerce protestoculardan özür diliyorum” dedi ancak bir etkisi olmadı. Protestocular artık böylesi bir atama kararı verebilen hükümetin ve taze Başbakan Plamen Vasilev Oreşarski’nin istifasını istiyor. Gerçekten de atama kararı şaşırtıcı bir siyasi gaf. Ülke zaten mafya ve organize suçun pençesindeyken böylesi kritik önemde bir kurumun –ki bu tür suçlarla mücadelede rolü olan bir kurum- başına şaibeli bir ismin getirilmesi gerçekten de halkın aklı ile dalga geçmek gibidir. Nitekim protestocular kendilerine bir “eşya” imişler gibi davranıldığını söylüyorlardı yani oy vermek dışında bir işlevi olmayan kalabalıklarmış gibi. Böylece 14 Haziran’dan itibaren her gece binlerce protestocu erken seçim çağrısıyla Sofya sokaklarına çıktı. Hükümet yazın sıcak günlerinin yaratacağı rehavete güvendi, insanların tatile gideceğini düşündü ama protestocular yerlerinde kalmayı tercih etmiş görünüyordu. Parlamento kuşatıldı, milletvekilleri ve gazeteciler polisin barikatı sabaha karşı 3 civarında dağıtmasına dek saatlerce meclis binasından çıkamadı. Nihayetinde gösterilerin 40. gününde çıkan çatışmada ikisi polis en az 10 kişi yaralandı.
Bulgaristan Parlamentosu’nun bütçe görüşmelerini tamamlar tamamlamaz 2 Ağustos’ta tatile girmesiyle gösteriler azaldı ancak sokaklardaki göreceli sessizlik hükümetin krizi atlattığı anlamına da gelmiyor. Keza ülke bir buhran yaşarken milletvekillerinin tatile girmesi de ayrı bir tepkiye yol açtı. Meclis’in 4 Eylül’de yeni çalışma dönemine başlaması ve bilhassa okulların açılmasıyla göstericilerin çoğalarak yerlerini alacağına dönük endişe ciddi görünüyor. Parlamento’nun kuşatıldığı gün sarf edilen “Barışçıl eylemlerle sonuç alamamanın eylemleri bir ileri şiddet seviyesine taşıyabileceğine” dönük protestocu söylemleri de dikkate alınırsa olası yeni bir protesto sürecinin Bulgaristan Hükümeti’ni daha da zor bir duruma sokacağı kesin. Ancak Plamen Oreşarski’nin Meclis’in tatile girmesinden hemen önce tanıtımını yaptığı yönetim programı, hükümetin ömrünü uzatabilecek bir etki yaratabilir.
Oreşarski Planı’nın Yarattığı Umut
 
“Oreşarski Planı” olarak adlandırılan ve ekonomik krize karşı kısa vadede alınacak tedbirleri tespit eden ekonomi paketinin güven vermesi durumunda ise hükümete dönük istifa çağrılarında yumuşama gözlemlenebilir. Nitekim planın sadece meclise gelmesi dahi olumlu bir etki yarattı ve Gallup International’ın yayımladığı son anket sonuçlarına göre Bulgaristan Sosyalist Partisi’ne (BSP) verilen destek, yüzde 21.5’dan yüzde 21.7’ye çıktı.[2] Destek Temmuz ayında ise 21.6 seviyesindeydi. Kuşkusuz ki düşük bir oran söz konusu ancak Bulgaristan istikrarı açısından ümit verici, üstelik bir önceki dönemin iktidarı olan GERB’e desteğin yine düşük bir oran olsa da yüzde 17.8’den yüzde 15.5’e gerilemesi de dikkate değer. Zira erken seçime gidilecek olursa zaten Sosyalistler ve GERB en önde yarışan iki parti olacak ve GERB’e destekte ani bir artış gözlenmediği müddetçe bugünün tablosundan farklı bir sonuç da ortaya çıkmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle Boyko Borisov liderliğinde olmak kaydıyla –zira partisinde yerini doldurabilecek güçte alternatifi yok- GERB açık ara iktidara gelebilecek güce ulaşmadığı müddetçe erken seçim ülkeye sadece zaman kaybettirecektir.
Oreşarski’nin “Devletçilik, gelişme ve adalet” başlığı altında hazırlanan tedbir paketi, ucuz maliyetli kamu hizmetleri, küçük ve orta ölçekli tarım çiftçilerine 1500 Euro’ya kadar devlet yardımı yapılması, küçük ve orta ölçekli işletmelerin teşvik edilmesi, sabit maaş ve sosyal yardım teminatı ile öğretmenlerin teşvik edilmesi gibi sosyal yardımları içeriyor. Bu açıdan aslında paket, halkın huzuru için sunulan bir rüşvet görünümü sergiliyor. Daha açık ifadeyle göstericilerin evlerine dönmeleri karşılığında devlet kasasının halkın düşük ve orta gelirli kesimine açılacağı duyurusunun yapılması ile gösteriler tüm hızıyla devam ederken Meclis’in tatile girmesinden hemen önce böylesi bir paketin açıklanması ve oylanmasının yeni yasama dönemine bırakılması arasında bir fark yok gibi görünüyor. Ancak Bulgaristan ekonomisinin yaşadığı sıkıntının ardında tüketimin düşmesinin yarattığı durgunluk olduğu düşünülecek olursa ekonominin bu şekilde canlandırılmasının bir gereklilik olduğu da anlaşılıyor. Sosyal harcamaları karşılayan, iş yeri açabilen ve ürün yaratabilen bir ekonomi yapısı oluşturulması da ekonomik krizden çıkışın tek yolu. Nitekim halkın temel sıkıntısı olan işsizlik ve mali sıkıntılardaki artış son yıllarda yüz bin kadar şirketin faaliyetine son vermesiyle daha da derinleşmişti. Daha iyi yaşam standardı için Avrupa’ya kaçışlardaki artış da resmi rakamlara göre yüzde 14’ü bulan işsizliğin yarattığı bir başka sorun. Bulgaristan Merkez Bankası verileri, şirket ve özel kişilere ait mevduatların yüzde 80’den fazlasının 1000 Leva (500 Euro) kadar olduğunu gösteriyor.[3] Avrupa’daki en düşük asgari ücret uygulayan ülke sıralamasında da 310 Leva (157 Euro) ile Bulgaristan ilk sıralarda yer alıyor. Nüfusun aylık geliri ortalama 400 Euro civarında ancak bu kesimin yarısını emekliler oluşturuyor. Halkın beşte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bir yandan asgari ücretin hiç değilse 30 Leva kadar arttırılması için mücadele veren sendikalar bir yanda ise işyerlerini kapatmama mücadelesindeki işverenlerin direnişi… Bu tablo ekonominin uzun zamandır durduğunun bir göstergesi adeta.
Hükümetlerin oligarklarla yani  komünizm sonrası geçiş sürecinin ortaya çıkardığı, hem sermayeyi hem de medyayı elinde tutan kesimle arasına mesafe koyması da protestolar sırasında dile getirilen taleplerden biriydi. Dolayısıyla Borisov’un başladığı ama nedense dar bir çevreyle sınırlı kalan yolsuzluk ve rüşvetle mücadele; yeni, adaletli ve düzgün bir sistem oluşturma görevi şimdiki Oreşarski Hükümeti’ne kalmış görünüyor. Yani riskli ve kayıpları göze almayı gerektiren, yorucu bir mücadele. Ancak verilen sözlerin tutulmamasının yarattığı güvensizlikle mücadele de yeni bir yönetim modelini oturtmak kadar güç.
Oreşarski Planı’na dönersek istihdam sağlama, fakirliği azaltma, halkın gelirini arttırma, üretimle birlikte tüketimi de canlandırma hedefleri Oreşarski’nin öncelik verdiği konulardır.  Düşük ve orta ölçekli işletmelerin finansmana erişiminin sağlanması, yine pakette yer alan ruhsat ve izin konularında kolaylık sağlanması, duran ekonominin canlandırılması açısından verimlilik sağlayabilecek önlemlerdendir. Bulgaristan halkının temel endişesi ekonomik sıkıntıların orta ve düşük gelirlileri darboğaza sürüklemesi olduğuna göre bu kesimi devlet desteği ile güçlendirme niyetindeki Oreşarski Planı’nın toplumda karşılık bulacağı söylenebilir. Öte yandan bir önceki hükümetten devralınan fahiş elektrik ücreti konusunda da yapılması gerekenler olacak. Sonuçta protestocuları tetikleyen ilk gelişme, elektrik zammıydı. Oreşarski, aslında kapatılması gereken Kozloduy nükleer elektrik santralinin eski ünitelerinden 5. ve 6. blokların çalışma sürelerini uzatmayı planlıyor. Böylece ülkede elektrik üretim maliyeti düşük düzeyde tutulabilecektir.
Ancak iki açmaz bulunuyor: Kaynak bulma ve bugünün protestocularının beklenti çıtalarının eski yöntemleri işlevsiz kılacak denli yükselmiş olması.
Kaynak Sorununda Çare AB
 
Kaynak konusunda hedefin AB fonları olacağı açıktır. Nitekim ekonomi planının hazırlanmasındaki etkenlerden biri de Bulgaristan’ın tehlikeye giren AB fonlarındaki payını kurtarma niyeti olsa gerek. Daha önce 220 milyon Euro tutarında katılım öncesi yardımı kaybeden Bulgaristan, üyelik sonrasında da benzer kayıplar yaşadı. Proje üretilememesi nedeniyle AB’nin Bulgaristan’ın altyapı sorunları için hazırladığı 5 milyar 500 milyon Euroluk kaynağın yalnızca yüzde 1.6’sı yani 90 milyon Euro’su kullanılabildi. Kullanılan kısmı da soruşturmaya uğradı. Anlaşılan 2010’da AB Fon Bakanlığı oluşturulması da sorunu çözebilmiş değil. Bulgaristan, şimdi de uyum politikası kapsamında AB’nin öngördüğü mali kaynakları alamayabileceği uyarısı ile karşılaştı. 2015’e dek kabul görebilecek projelerin üretilememesi durumunda Bulgaristan kendine ayrılan finansmanın sadece yüzde 30’unu kullanabilmiş olacak.
1 Ocak 2014 itibariyle başlayacak AB’nin yeni program döneminde Bulgaristan Avrupa fon kaynaklarından 2020 yılına kadar 13 milyar Euro kullanabilecek. Bu kez projelerin mahiyeti farklı olacak. İş gücü piyasasında reformlar yapılması, yeniliklerin teşviki açısından iş ortamının iyileştirilmesi, altyapının geliştirilmesi, ekonomideki kaynakların yönetiminin iyileştirilmesi, idare ve yargı sistemi kapasitesinin artırılması şeklinde sıralayabileceğimiz beş öncelikli alanda kullanılmak üzere yeni bir kaynak aktarımı söz konusu.[4] Gerek uyum politikası kapsamında gerekse yeni programla Bulgaristan’a ayrılan kaynak, Bulgaristan’ı krizden çıkarabilecek düzeyde. Oreşarski’nin de bu kaynağa güvendiğine şüphe yok. Kaynağa ulaşımın bağlandığı şartlar yani Bulgaristan’ın yeni dönemdeki yükümlülükleri de önemli olacaktır. Ayrıca fonların dondurulması ya da kesintiye uğramasına sebep olan yolsuzlukların engellenmesi ve bu konuda AB’nin güveninin kazanılması da gerekecektir. Dolayısıyla her türlü sorununun aşılmasında bu konuda tatmin edici bir çabanın gösterilmesi şart halini almıştır. Bugüne dek gelen hükümetlerin baş edemediği ya da bir şekilde çarkın bir parçası olduğu bu sorunun giderilmesi için de sadece iyi niyet yetmeyecektir. Oreşarski’yi gerekirse siyasi geleceğini riske atmayı göze alarak girişeceği bir mücadele bekliyor. Ne var ki onun da “Gerekirse bu yolda ölürüz yine de ülkeyi düzlüğe çıkarırız” benzeri söylemlerle iktidara gelenler gibi koltuğu sevme ve birini yok ederken yeni bir menfaat çarkı oluşturmaya girişmesi de ihtimallerin en güçlüsüdür.
Protestoların Artması İhtimali
 
Oreşarski’nin hazırladığı planın yürürlüğe girmesi ve buna kaynak bulunması tek başına hükümetin iktidarını garantileyebilecek bir unsur değil. Kaynağa ulaşılması için gereken “şeffaf yönetim”, yolsuzluk çarkını engellemek gibi ödevler aslında aynı zamanda protesto için sokağa dökülen insanların da ortak şikayeti. Bu konuda güven ortamını oluşturabilmek ise bir plan kaleme almakla olmuyor. Sonbahar’da okulların açılması ile birlikte katılımcılarını daha çok öğrencilerin oluşturduğu yeni protestolar dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Bulgaristan’da da yönetim için bir endişe kaynağı. Son  dönem deneyimleri, protestoları sertlikle dindirme yöntemlerinin direnişi sertleştirdiğini ve protestolara katılımı arttırdığını gösterdi. Herhangi bir siyasi partinin taraftarı olmayan yani bir başka partiyi iktidara getirme gibi bir niyetle başlamayan bu tür protestolar açısından erken seçime gidilmesi dahi çözüm sağlamayacaktır. Kendilerini aptal yerine koyduğunu zanneden yönetimi hedef alan protestocular, hükümetin kendi varlıklarını ve taleplerini kabul ettiğini görmeyi bekliyorlar. Bu nedenle Bulgaristan açısından erken seçim pek de istikrar sebebi olabilecek bir seçenek gibi görünmüyor.
Protestoların hızlanması ve kalabalığın öfkesini dindirmek açısından erken seçim kararı alınmasından başka bir seçenek kalmaması durumunda, yeni bir seçim Yunanistan’da da gördüğümüz gibi daha güçlü bir hükümet anlamına gelmeyecektir. Zira GERB gerekli toparlanma sürecini doldurmamış, GERB’e dönük tepkiler henüz yumuşamamıştır. Aksine pek çok partinin az sayıda milletvekili ile girdiği parçalı bir meclis ve meclisten doğan çok ortaklı bir hükümet ya da teknokrat hükümet söz konusu olacaktır. Aslında parlamentonun yetkilerinin bir nevi AB yetkililerinin eline geçeceği böylesi bir sistem Bulgaristan halkı için kötünün de kötüsü bir ihtimal olacaktır.
Sonuç olarak gösterilerin yaratacağı kaosun atlatılması bir zorunluluk gibi görünmektedir. Ancak bundan sonra da Ocak 2014’e dek yürürlükte kalması planlanan Oreşarski Planı’nı izleyecek yeni bir kalkındırma projesinin devreye sokulması gerekecektir. 22-25 Mayıs 2014 gerçekleştirilecek Avrupa Parlamentosu seçimleri de Oreşarski Hükümeti açısından yeni bir kritik eşik olacaktır. Bu seçimde GERB’in Bulgaristan genel seçimlerinde aldığı oyun üzerine çıkması ya da Sosyalistlerin bu seçimdeki desteğini yeniden sağlayamaması, yeniden erken seçim çağrılarını gündeme getirecektir. Bugün için GERB’in oyları düşüş gösterirken Sosyalistlerin oyları göreceli olarak yükselmektedir ancak yeni protesto gösterileri ülkenin siyasi havasında çarpıcı değişiklikler yaratabilir. Oreşarski’nin iki ortaklı ve ATAKA destekli hükümetinin kendini halkına kabul ettirebilmek için GERB’in iktidarı tek başına kazanabileceğine inanacağı güne kadar vakti olacaktır. Elbette yeni bir skandala imza atmazsa…
Gözde Kılıç Yaşın
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı

 


* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkan ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı, gkyasin@gmail.com
[1] Delyan Peevski’ye ait medya grubunun seçimlerden sonra Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı ve partisini hedef alan yayın yaptıklarını, GERB lideri Boyko Borisov ile Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’in de aynı şekilde ciddi bir eleştiri yağmuruna tutulduğunu not düşmek gerekir. Peevski, HÖH’ün adayı olarak meclise girmiştir. HÖH ile eski lideri Ahmet Doğan’ın AKP’nin tepkisini çekmesi, Bulgaristan seçimleri öncesinde ikinci bir Türk partisi olarak Hürriyet ve Şeref Partisinin kurulmasının ardında AKP’nin yer alması ve Türk seçmenlerin bu yeni partiye yönlendirilmek istenmesi bahsedilen yayınların sebebi gibi gözükmektedir.
[2] Bulgarian Socialists maintain poll lead despite protests, The Guardian, 20 Ağustos 2013, http://www.theguardian.com/world/2013/aug/20/bulgarian-socialists-poll-lead-protests
[3] Milka Dimitova, Bulgarlar,ekonomiye karamsarlıkla bakıyorlar, Bulgaristan Radyosu, 29 Temmuz 2013, http://bnr.bg/sites/tr/Economy/Pages/290713bulgaristan-vatandaslari-ekonomiye-karamsarlikla-bakiyorlar.aspx
[4] http://bnr.bg/sites/tr/Lifestyle/BGEU/Pages/240613avrupa-fon-kaynakları.aspx

 

Reklamlar