Ahmet TÜFEKÇİ
Tarih:  16 Ekim 2020

Bu Yolun Ucunda Özgürlük Yoksa
Yeni Biçim Şahsi Yönetim Var.

Bulgaristan bir kavanoz içinde bulunuyor. Bu kavanozun adı Avrupa Birliği. Avrupa Birliği ülkelerinde hukuk devletleri bunalım yaşıyor. Bulgaristan gibi hukukun üstünlüğünü kuramamış ülkelerde bu bunalım çok daha derin.  10 gün önce, 5 Ekim 2020 tarihinde bu konu Avrupa Konseyi’nde (AK ve Avrupa Birliği Parlamento bileşiminde görüşüldü ve kararlar çıktı.

4 aydan beri sokakları protesto gösterileriyle dolduranlar kamuoyunu ve toplumu bu kararlara hazırlıyormuş gibi davranıyordu. Çünkü AB’den kopmaktan korkanlar var.

Bu gösteriler olmasaydı, istifalar istenmeseydi ve devlet binaları yumurta ve domateslerle bombalanmasaydı, “Ne oluyor?” sorusu toplumsal deprem uyandırabilirdi. Kararın çok yönlü olması toplum dikkatini dağıttı. Hele de Bulgaristan’daki Makedon azınlığın anadil, kültür, tarih ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin (KMC) Avrupa Birliği’ne (AB) üye olabilmesi için dosyaların bu yılın Aralık ayında açılıp açılmayacağı gibi konular Omo – “İlinden” adlı bir örgütün kaderine sanki bağlandı. Bu örgütün üyeleri hem faşizm hem de komünizm yıllarında Makedon olduklarından dolayı Bulgar toplama kampları ve zindanlarında yatmış olmalarına rağmen, derneklerini tescil ettiremiyorlar. Olaylar biraz da buradan kaynaklanıyor. Omo- “İlinden” olayı, AB parlamentosu kararına “dip not şeklinde” düşüldü. Strazburg Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen, Bulgar yerel mahkemelerinde 28 yıldan beri tescil edilmeyen bir dernekten değil,  derneklerden söz ediyorum. Ayrıca AİHM’de bu konuda kararla sonuçlanan davaların toplam sayısı 200’dür.

1992’de Bulgaristan Avrupa Konseyine üye alınmıştı. Ve o zaman ilk kez Makedonya konusunda “azınlık” sorunuyla yüzleşti. O zamana kadar, Makedonya, Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti kapsamındaydı. Ayrılırken “Biz Makedon’uz” dediler. Bulgaristan’ın Güney Batısında yaşayan vatandaşlar da “Biz de Makedon’uz” dediler. Bulgar devleti bu gerçeği kabul etmeyince olaylar 28 yıldır yerel, milli ve uluslararası mahkemelerde süründü. Artık Avrupa Konseyi konuya ilişkin dosyaları AB Parlamentosuna aktarmış bulunuyor.

Omo – “İlinden” tüzüğüne ve programına göre, vatandaşların bireysel ve toplu haklarını savunmak isteyen bir örgüt.

Anayasa Mahkemesinde görülen davada, azınlıkların kendi kimliklerini belirleme hakkının, “Bulgaristan’ın milli güvenliğine ters düştüğüne ve ideolojik özü olduğuna” yorum getirdi ve tescil edilmesini reddetti.

Bu konuda basında çıkan yorumlarda, AİHM kararlarının ideolojik yanlı olduğuna işaret edilirken, milliyetçilik temelinde geliştiğinde bölücülüğün tehlikeli olduğuna vurgu yapıldı.

Olayı geçiştirmek isteyen Bulgar yargı sistemi, 1 Ocak 2018 tarihinden başlayarak, dernek (STK) tescil işlerini yargı sisteminden çıkardı ve Kayıt Ajansına yükledi. Bu ajansın sivil toplum örgütlerini kaydetmeme ve mağdur olanlara parasal tazminat ödeyip olayı kapatma hakkı da var ki, OMO – “İlinden” davamızı satamayız” diyerek, yeni ajansa kayıt için evrak sunmadı.

Burada dikkatimizi çeken olay, Strazburg AİHM ile İnsan Hakları Avrupa Konseyi (İHAK) ve AB parlamentosunun ayrı ayrı kararlar çıkarmasına rağmen, Bulgaristan’da uygulama yolunda hiçbir adım atılamaması ve her şeyin bir nokraya kakılıp kalmasıdır. O nokta Bulgaristan Anayasa Mahkemesi. Dernekçilik

Konularını bölücülüğe, ideolojiye ve milli menfaatlere bağlıyor.   Anayasa Mahkemesi’nin konuyu askıda bırakmasına tazminat ödenerek, konu (dosya) kapanıyor. Demek oluyor ki, Avrupa Birliği üst makamlarının bu konuda yaptırım gücü yok… Gülünç işler.

Bu konuda en büyük mücadeleyi Bulgaristan Türkleri verdi. Yakın geçmişte hayata gözlerini yuman çok değerli arkadaşımız Kazanlık Türk Kültür Derneği Başkanı Menderes Kungün, Türklerin bireysel ve toplu haklarını savunacak, hükümet dışı bir sivil toplum örgütü tescil ettirme davasını Strazburg AİHM’ne taşımıştı. Davayı kazandı, fakat yerel mahkeme yolunu kesmişti.

Çok ilginçtir İnsan Hakları Çerçeve sözleşmesini onaylamayan Bulgaristan’da son günlerde, bu anlaşmanın uygulanması yönünde ilerleme kaydedildiğine ilişkin haberler çıktı. Yetkililer antisemitizm ile mücadelede yer alıyor, dini toplulukların finansmanı ise Müslüman topluluğunun ihtiyaçları lehine. Eğitime erişim yönünde koordineli çabalar, Roman çocuklarının okullara daha fazla katılımına yol açtığı görülüyor. Nefret söylemine karşı yasa tatmin edici seviyede gibi değerlemeler çıktı.

Bunların hepsi halkın gözüne gülsuyu serpmektir.

Gerekli olan sistem değişikliği sürekli engelleniyor ve erteleniyor.

Bulgaristan konusu AB parlamentosunda görüşülürken “Demokratik Bulgaristan” milletvekili Radan Kınev ile Sosyalist milletvekili Elena Yonçeva’nın aktifliği olmasaydı, Brüksel Sofya olaylarına gözleri yumuk bakmaya devam edecekti. Bulgaristan’da insan haklarının çiğnendiği, Başsavcılığın yolsuzlukları himaye ettiği, hükümetin mutlaka değişmesi ve ardından da politik sistem değişikliğine gidilmesi gibi konular onaylanırken HÖH milletvekilleri “tarafsız” kaldı.

Bu da anadil meselemizin, seçimlerden önce Türkçe propaganda yasağının kaldırılması konusunun İlhan Küçüğü artık ilgilendirmediğini, onun da artık “verin paramı, ben pasım” anlamını benimsediğini gördük. Aynı zamanda ağır “Covid-19” salgını koşullarında, her akşam Sofya’da toplanan gösteriler uyumuyor. Hele Başsavcı İvan Geşev’in istifası ısrarla isteniyor. HÖH yönetimi bu konuda duyarsız.  Beşsavcılık kalksa yüz dava birden açılır.  Mafya çadırı toplanır.  HÖH merkez binası yumurta ve domates bombardımanına tutuldu. O günden beri Karadayı’ya bir şeyler oldu kekeliyor. Kafasında zaten fikir yoktu, şimdi sözler de parça parça çıkıyor. Koskoca parti “mastika Danço” eline kaldı. Anlaşılan kemik bıçağa dayanmış.

Avrupa Parlamentosunda onaylanan raporda, hukuk devletinin temel esasları olan konularda, ağır ve sistemli ihlaller olduğuna işaret edildi. Bu konularda en fazla eleştirilen Polonya ve Macaristan’la aynı küfeye konduk. Eleştirilerin özünde yargının çalışmadığı, mahkemelerin karar vermesini savcılığın engellediği, insan hak ve özgürlüklerinin tanınmadığı, azınlık haklarının çiğnendiği, azınlık kimliklerinin tanınmadığı,  demokratik ülkelerde politik yaşamın temeli olan sivil toplum örgütlerine sudan sebeplerle kayıt edilmeyerek, çalışma hakkı tanınmadığı vs vs konular var.

Strazburg AİHM’de bu konuda Bulgaristan’a karşı 200 karar çıkardı. Bizde hiç birisi uygulanmadı. Böylece Bulgaristan kendisini AİHM kararlarının üstünde, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosunun da üstünde görmüyor mu? Bir yüksek mahkemenin lehimizde aldığı kararlardan hiç biri uygulanmıyorsa, biz bu mahkemenin (AİHM) masrafına neden katılalım. Gerek yok… Bu kararların uygulanması yollarının açılması için Avrupa Birliği’nin bize bir sömürge muamelesi yapmaktan vaz geçmesi gerekir. Çünkü bu mahkemenin aldığı Kararlar ancak sömürge ülkelerde uygulanmıyor. Bağımsız< ve egemen olmayan ülkelerde uygulanmıyor ve bir tür “demokrasi oyunu” oynanıyor. Toplumun, azınlıkların ezilmesini önlemek için gerekirse ekonomik yardım ve yatırım fonları kesilmelidir. Bu mahkemenin artık kendi bağımsız kontrol mekanizmalarını kurması gerekmektedir.

Halkın sorduğu, kamuoyunda tartışılan ve protestolarda slogan olan şöyle sorular var.

5 Ekimde AB Parlamentosunda alınan kararlar Sofya hükümetini devirebilir mi?
5 Ekimde AB Parlamentosunda alınan kararlar Başsavcı Geşev’i istifaya zorlayabilir mi?

Kuşkusuz bu konularda, bıçak kemiğe dayandığında, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi “üye ülkelerin bağımsızlıkları” ilkesinin ardına gizlenip “kimsenin iç işlerine karışamayız” ilkesini öne sürüyorlar.  AB kanunları sanki her yıl üyelik paralarını toplarken çalışıyor. Nasreddin Hoca’nin “parayı veren düdüğü çalar” misali, halkın parasını Brüksel’e gönderenler ardından yolsuzluklara ve suiistimallere başlıyor ve istedikleri kadar rüşvet topluyorlar. AB yönetimi durumdan şikâyetçi değil. Onlar için önemli olan koloniye atadıkları Boyko Borisov, İvan Geşev ve Daniel Peevski gibi kolonistlerin (yerli babaların) görev başında olması ve talan harmanı savurmaya devam etmeleridir. Sömürü ve soygun sistemini yaratanlar kendileridir ve devam etmesini isteyenler de onlardır. Anlaşılan bu çürük sistemden Ahmet Doğan – bir Rusya – KGB – ajanı olarak artık düşecek ve bir fıçı viski ile köyüne – Varna iline bağlı, Suvorovo (Kozluca) Belediyesi Drından (Halaçlar) muhtarlığına gönderilecek ve orada köy öğretmenleriyle haşır neşir dalaverelerine devam edebilir.

Bu adımlar atılırken, gidip gelenler için Drındar köy yolunun da yeniden asfaltlanması gerekecek. Bu köyde kanunların üstünlüğü ilkesinin yürürlükte olup olmadığını denetlemeye gerek yok. Çünkü köy bir Müslüman köyü. Bizdeki Müslüman köylerinde halk hukukunun üstünlüğü geçerlidir,  muhtar ve polis emirleri pek işlemez. Bir örnek vereyim. Varna Valisinden, Varna Belediye Başkanına, oradan da Kozluca Belediyesine ve oradan da Drındar muhtarına bir emir gitmiş. Emire göre, Hindi kuşlarını (Koldur Tavuklarını) şu mevsim kabuklu cevizle beslemek yasak. Emir “çevrecilerin”, “hayvan severlerin” ve “yeşillerin” ısrarı üzerine alınmış. Kırılmamış cevizle beslenen hindilerin (misirkaların) kursakları şişiyor ve zorlanıyorlarmış. Ne ki, bu emiri gönderen havanda su dövüyor. Bizde bu emirleri uygulayan köylü yok. Her kez “kuşunu” cevizlerin küçükleriyle besler ve mısırla da takviye ederek Bocuk misafir sofrasına konacak kapamanın çıngıl çıngıl yağlı olmasını hayal eder.

Avrupa Makamları istedikleri kadar karar alsınlar uygulayan yok. Uygulamayı önlemek için Başbakan Boyko Borisov devlet memurlarının, polisin, savcıların, yargıçların ve aklınıza daha ne kadar devlet memuru gelirse hepsinin maaşlarına 1 Ocak 2021’den geçerli % 30 zam yaptı. Bu durumda AB kanunları ve kararları Bulgaristan’da nasıl işlesin? Yollar kapalı!

Bulgaristan’da çıkan bir hukuk kitabı parasız dağıtılsa ya da satın alınsa, herkes her kitabın üzerinde “Biz işimizi biliriz, kanun teferruat” yazdığını görecek. Kıtabın kapağında bu yazmıyor ama insanlar böyle okuyor.

Bu işler Todor Jivkov totalitarizminde de böyleydi. İstediklerini hapse atıyorlar ya da gece toplayıp sürüyorlardı. Üstelik Sovyet şairi Vladimir Mayakovski’nin (1893-1930) 5 votkadan sonra kükreyen hislerine hakim olamayıp kaleme aldığı “Lenin” destanında attığı çığlığı hatırladım. “İstediğimiz aşçı Bayanı, yönetici yaparız biz!” demişti ve dedikten sonra nefesi kesildi, gözlerini ebediyen yumdu. O, Sovyetlerde özgürlüğün öldüğünü dünyaya böyle duyurdu.

Ne var ki kitaba uzanan, elline zorla verilince de açan, açanlar arasında okuyan, okuyanlar arasında anlayan, anlayanlar arasında uygulayan yok.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Bulgaristan’daki kanunsuzluğa karşı aldığı “düzeldin şu işleri kararlarının” değeri 9 600 000 (dokuz milyon altı yüz bin) leva olduğu anlaşıldı. Paralar ödenmiş, üstüne viski içilmiş ve dosya kapanmıştır. Şimdi alan veren birbirinden davacı değil. Sözün gücü yok. Mahkeme kararının da hükmü yok.  Ötesi teferruat.

Öyle olsa da, bizim özgürlüklerimizin parasal değeri olabilir mi? Hayatın fiyatı olabilir mi? Soykırım denemesinde 37 kardeşimiz kurşunlandı, onların hayatına para mı ödendi. Biz hayat tüccarı mıyız? 17. ayında kurşunlanın Türkan kızımız hayatına kaç para ödendi? Bu sorular adalet arama davalarının açılmasının engellenmesinden doğuyor. AİHM kararlarının hiçe sayılmasından doğuyor. Eski defterleri açmıyoruz. Bizim hiçbir hakkımız tanınmadıysa, tüm olaylar capcanlı ve davaları açılacaktır. Hesap sorulacaktır.

Şehitlerimiz 1989’da Bulgar devletini yıktı. T. Jivkov katilini devlet başkanlığı koltuğundan attı. 100 yıllık komünist partisini çatlattı, patlattı, mezara gömdü. İşitiyoruz HÖH ile BSP yine başlamışlar fis kosa. Bu defa tutmayacak. Bu konular hepimizi ilgilendiriyor. Bu konuda düşündünüz mü? Düşünelim mi?

Bana kalsa, önce Avrupa Konseyi Başkanının, Avrupa Parlamentosu başkanının ve Strasburg AİHM Başkanının kafasını ellerinin arasına alıp düşünmeye başlama zamanı geldi. Sözün geçmediği ortamda adalet olmaz. AB yeni yasal düzen ve adalet getiremedi.  İlhan Küçük ve yeni liberal arkadaşları “biz bu iş için değiliz” bilincine varıp, ucuz uşak biletlerinden alıp dönmeyi düşünmeye başlasınlar. Ne demek tarafsız kalmak! Bizim tarafsız kalacak durumumuz mu var? Elimize bir fırsat geçmiş nasıl kaçırılır? İrlanda Avrupa Parlamentosu milletvekili Sofya gece protestolarına gelmiş, konuşuyor, lanetliyor, adalet yoksa demokrasi olmaz, diyor. Siz neredesiniz?   Biz insan hakları davasını sürdürmek gerekir. Hayvanlar geveler, çünkü ağızlarında bir şey vardır. Sizin sözünüz mü bitti?

Bu uluslararası yüksek mahkeme, bir konsey ve bir parlamento “dünyanın en eski kıtasını, en yüksek medeniyetini” yönettiğini iddia eden kurumların aldığı kararları, Bulgaristan gibi tabandan tepeye çarpık bir devlete uygulatamıyorsa, siz ne işe yararsınız ki!? Ne durumlara düştük! Biz gene de, bu makamlara biraz biraz güvenmiş, umut bağlamıştık… Ne yazık!

Ne var ki, hiçbir şey olmadı demek de doğru olmaz, çünkü ilk kez Bulgaristan’da hukukun öldürüldüğünü, kanunların rafa kaldırıldığını, hiç kimsenin Anayasayı okumadığını, vatandaşların gerçek kimliğinin tanınmadığını dünya duydu ve gördü. Omo-“İlinden” ve Maked Kimliği kazan kaldırdı.  Tartışmanın tarihsel önem taşıdığı inkâr edilmez. Bulgaristan’daki kanunsuzlukların özel hukuk komisyonu tarafından gözetlenip rapor edileceğini herkes işitti.

Kanunları işlemeyen, mahkemeleri karar alamayan, savcılığın her şeye baskı altında tuttuğu Bulgaristan’da 14 yıl AB üyeliği esnasında ne yapıldığı sorusu ilk kez soruldu. Gazetelerde, komünist totalitarizm ölüm yatağında yatarken AB paralarıyla emzikle beslenen bir yaşlı olarak karikatürize edildi. Yine ilk kez olmak üzere, Bulgaristan’ın AB’ye “olgunlaşmadan” kabul edildiği, “acele etmekle yanlış edildiği” bu nedenlerle şimdi kontrol altına alınması gerektiği gündem oldu. Bu kontrolden yeni sistem çıkar mı bilemiyorum. Bu kontrol bir “genel geçerli mekanizmle” yapılacakmış. Bu mekanizmanın öteki adı ise “politik sorumluluk” imiş.

Tabii bizim için şöyle bir problem aktüel oldu. Politik bilinci olmayan yöneticilerden politik sorumluluk aranabilir mi? Avrupa Birliğinden gelen paraların “% 90’nı çalınmış” diyorlar. Bizim yöneticilerin sorumluluğu bilinç olursa, bundan böyle paralardan “% 10’u”  çalınacak ve % 90’ı değişik işler için halk yararına kullanacak… Böyle mi anlamalıyız???

Bu gelişmelerden politik sorumluluk olmayan yerde politik onur, gurur ya da şeref olabilir mi?  Bulgar halkı gururunu yüzde yüz kaybedebilir mi? Şöyle de sorabilirim. Gurur ne ile beslenir? Yoksa insanların grev yapması, direnmesi, 100 gün protesto etmesi ve Dört Büyük Ayaklanmadan hiçbir şey çıkmasa bile, bunlar insanların gururla yaşaması için yeterli olabiliyor mu?

Bulgaristan’da yeni paketlenmiş politik ifade şudur:
Biz Bulgarlar, devlet kurma istidattı olan 2 halk olarak, Osmanlı devrinde Türklerle beraber yaşadık”.

Osmanlı ümmetinden (yumurtasından) 56 soy sop, etnik topluluk, milliyet, millet ve halk çıkmış… Bunların hepsi kardeşse anlaşmazlık konumuz nedir, Avrupa kurumları önündeki bu rezillik nedir. Eğer ümmet 56 sarılı bir yumurta ise, anasında yani “ana tavukta” olan tüm kalıtsal nitelikler yavrupara neden geçmemiş? Demek istediğim ana tavuğun bulduğu solucanı yavrusuna götürmesi gurur verici bir hareketse, Bulgarların kardeşlerine yani tüm diğer etnik topluluklara hiçbir şer tattırmama özelliği, nereden gelmiş, yoksa Bulgarlar oluşumunda lanetlenmişler olabilir mi? Akıl erir gibi değil. Çünkü Avrupa kurumlarında görüşülen ve karara bağlanan konuların hepsi verasetimizde olan niteliklerimizdir…

Bunu onlara nasıl anlatabiliriz? Yol tamamen tıkanmışsa şahsi yönetimde ezilmeyi kabul etmek “güler yüzlü totalitarizm” midir?  Gidiş bu gidişse,  Avrupa İnsan Hakları Komisyonu (AİHM), yine hukuk sorunlarında son söz sahibi olan Venedik Komisyonu (VK) ve Avrupa Konseyi (AK)  gibi 3 kontrol organı Bulgaristan konusunda birleşebilir mi?  Birleşme zamanı gelmiş. Geçerli kararlar almak gerek. Halkın kaderiyle oyun oynayanlarla hesaplaşmalıyız.

Bulgaristan’da politik sistemin, devlet yargısının yeniden biçimlenip düzenlenmesi, başsavcılığın kaldırılması ve meclisten hükümet çıkması yolunun kapanması ve halkın Devlet Başkanını direk oylamayla (referandumla) seçmesi zamanı gelmedi mi? Bana kalsa geldi…

Devam edecek.

Bizi izleyiniz.

“Covid -19” yine kudurmuş, kendinizi ve çocuklarınızı koruyunuz.

Okuyanlara teşekkürler.

Reklamlar