Filiz SOYTÜRK

Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kime önce kendini değiştirmeyi düşünmez. İnsanın kendisini değiştirmesi için önce inanması gerek. Kendine güvenmeye bir insan asla değişemez. Ben burada değişme ya da aynı kalma kavramlarını YALAN SÖYLEMEKTEN KURTULMAK anlamında kullandım.

Çünkü bir adam sabahleyin doğru yolda ise, akşam saatlerinde de doğru yoldadır. Hiçbir insan doğuştan yalan söylemez. Ana sütünde yalan yoktur. Örneğin bir insan hiçbir küfür sözü öğrenmeden, hiç yalan söylemeden yabancı bir dil öğrenebilir. İnsanları öğretmek insanoğullunun doğuşundan sonra belirmiş ve gelişmiştir. İnsanları aldatmak genelde kısa yolu seçmeye, hedef değiştirmeye, başkasının hak ettiği bir şeyi elinden almaya vs. bağlıdır. Partiler ve hükümetler yalan stratejiler bile geliştirebilirler. “Nereye gidip ne iş yapacağını söyleme, senden önce gidip işini bozarlar!” diyenler bu bakıma hakikatten haklıdır.

Ne ki, insanlar gücü doğrulardan alırlar. Doğrulara bağlı kalmayı arzu ederler. Bu karanlıkta ve aydınlıkta yaşamak gibi bir şeydir. Doğru aydınlıktır ve tercih edilendir.

İnsanlığı hakka ve özgürlüğe götüren birçok kez doyurucu eğitimdir. İyi okullarda ders alan yalan söylemeye gerek duymaz, çünkü yalanları aşmayı öğrenmiştir. Yaşlı insanlar da yalan söylemezler, çünkü yalanın vereceği zararları deneybirikimiyle sezebilirler.

Öte yandan, çok yalan söyleyenin ettiği yemin çok olur. Bir adama yalancı dememiz için onun bize defalarca yalan söylediğini tespit etmemiz gerekir. Ne ki, bir tek yalan da çok büyük zararlara neden olabilir.

Bu konuda bir Çin atasözündeki gerçek düşündürücüdür: “Tanrım: Değiştirilebilecek sesleri değiştirebilmem için bana güç ver, değişmeyecek şeyleri kabullenebilmem için sabır ver ve değiştirilebilecek ile değiştiremeyecek olanı ayırt edebilmem için akıl ver. Bu atasözü beyinin temel fonksiyonu olan iyi ile kötüyü, yalan ile doğruyu ayırt edip birisini kenara itme özelliğine işaret ediyor. İnsan doğuştan akıllı değil, sadece zekidir. Akılı kullanarak zekâsını çalıştırır ve işini kolayca görebilir. Yalan söyleyenlerin maskesi böyle indirilir.

Birçok defa tanık olduğumuza göre, ufak hırsızlar asılırken, büyük hırsızlara bir şey olmuyor ve iri yalancıların serbest bırakıldığı gözleniyor. Bu hayatın bir çelişkisi olarak ortaya çıkarken kin ve nefret de uyandırıyor.

Bu arada “bir atı suya götürebilirsin ama ona zorla su içiremezsin deyen atasözü de hep kulağımıza küpe olsun.

Yalan ve doğru söyleme tüm ülkelerde ve halklarda masal konusu olmuştur.

Bizde seçim arifesi havası Ağustos ve Eylül aylarında kızışacak gibi. Bunu, yalan ve boş vaat makinesi çalıştırılacak anlamında söyledim. Sosyalist parti ile Hak ve Özgürlükler Partisi 25 yıldan beri yalan propaganda yapıyor, ama halk onlara inanmaya devam ediyor. Bu gerçeği, insan çalışarak geçinmeye umut ederek geçinmeyi tercih eder. Ama nerelere kadar?

Seçim kampanyası ne kadar kızışırsa o kadar kaşarlı yalan söylendiğini biliriz. Yalanları genelde insanlar kendilerine değil, birilerine, daha da doğrusu yakınında bulunana söylerler.

İşte size yalan ve doğru konulu bir masal:

Bir zamanlar iki adam varmış. Bu kişiler çok iyi arkadaşmış. Adamlardan birisi:

Hadi sürekli yalan söyleyelim, böylece çok para kazanabiliriz” demiş.

Fakat diğeri:

Hadi doğruyu söyleyelim ve böylece Allah işimizin önünü açar” demiş.

Yalancı olan:

“Hadi karşımıza çıkan ilk kişiye soralım, bize neler diyeceğini görelim. Eğer senin dediklerini onaylarsa ben bütün elbiselerimi sana vereceğim. Ama benim dediklerim onaylanırsa sen bana tüm kıyafetlerini vereceksin” demiş.

Onlar böyle konuşarak giderken, biraz sonra bir adam karşılarına çıkmış. Her ikisi de adama sormuş:

 “Biz doğruları mı söyleyelim yoksa yalanları mı?”

Adam onlara:

”Yalanlan söyleyin” demiş. Doğruyu konuşmayı isteyen, adama inanmamış. İki adam tekrar yürümeye başlamışlar ve sonra başka biri yollarına çıkmış. Bu kişi öncekinden daha da yaşlıymış. Her ikisi tekrar sormuşlar yaşlı adama:

“Doğruları mı yoksa yalanları mı söylemek iyidir?” Yaşlı adam onlara:

 “Yalan söylerseniz sizin için daha iyidir” demiş. Doğruyu söylemek isteyen adam ikinci kez kaybetmiş. Yalancı adam arkadaşından tüm kıyafetlerini kendisine vermesini istemiş. Bunun üzerine doğrucu adam:

Hadi başka birisine soralım. Eğer buda yalanları söylemenin iyi olduğunu söylerse, ben bütün kıyafetlerimi sana vereceğim” demiş.

Daha yaşlı başka bir kişi gelmiş karşılarına ve “sizin yalan söylemeniz daha iyidir” demiş. Ardından doğru konuşmayı savunan adam bütün kıyafetlerini hatta gömleğini bile arkadaşına vererek, çırılçıplak kalmış. Doğrucu adam için için ağlamış ve düşünüp taşınmış. Düşünüp taşınırken “ilerideki değirmene gitmeliyim” fikri aklına gelmiş.Ardından değirmenin içine girmiş ve oturmuş. Adam otururken, acı bir ses işitmiş. Korkmuş adam. Oturduğu yerde kalakalmış. Şeytanların efendilerine yaptıkları kötülükleri anlattıklarını duymuş. İçlerinden birisi efendilerine:

 “Bugün kralın kızını kandırdım. Yarın bu saatlerde prensesi gelin yapmak için buraya getireceğim.” Şeytanların efendisi sormuş şeytana:

“Kız nasıl iyileşecek? 0 nasıl eski haline dönecek?” Ardından şeytan cevaplamış soruyu:

“Bahçede bir bitki var. Eğer prenses onu yerse, iyi olacak.” Ardından şeytanlar uyumuş. Onlar uyanmadan önce, adam erkenden kralın evine gitmiş.

“Eğer bana bir avuç dolusu para verirseniz, kızınızı iyi edebilirim.” demiş. Kral adama:

”Kızımı iyi edebilirsen, onu sana vereceğim” demiş. Adam hemen prensesi iyileştirmiş ve onunla evlenmiş. Böylelikle kralın yasal varisi hâline gelmiş. Yalanları seven diğer adam ise başıboş dolaşan bir dilenci olmuş. Eski arkadaşına sormuş:

“Nasıl böyle zengin olabildin? Bana da söyle ki bende zengin olabileydim.” Arkadaşı ona:

“Değirmene git, geceyi orada geçir ve öğren. Böylece sende benim gibi zengin olabilirsin” demiş. Ertesi günün gecesinde adam değirmene gitmiş ve içeriye uzanmış. Adam içeride uzanırken, şeytanlar toplantı yapmak için değirmene gelmişler. Şeytanların efendisi, şeytanlara sormuş:

“Yakalayıp evlilik için getireceğiniz kız nerede?” şeytanlar cevaplamış:

“Biz burada konuşurken, yukarıda bir adam varmış ve bütün konuştuklarımızı dinlemiş. Buradan gidip prensesi iyileştirmiş. Belki hâlâ oradadır, hadi yukarı çıkıp bakalım kimmiş bu kişi” Bütün şeytanlar yukarı çıkmışlar ve orada serseri kılıklı olan yalancı adamı görmüşler. Şeytanlar onu yumruklayarak:

 “Sen arkadaşını sefil yapan kişisin, bizi de mi öyle yapacaksın” demişler ve adamı ölünceye kadar iyice dövmüşler. İşte kim yalan söylerse sonu böyle olur.

Bizim Hak ve Özgürlükler partisi 5 Kasım 20145 seçimlerinde yalan seçmekte zorlanıyormuş, çünkü son dönemde sık sık yapılan seçimlerde söylenmedik yalan kalmadı. Tütün kotasını yükselteceğiz dediler, yükseltmediler. Tütün paralarını devlete ödeteceğiz dediler, ödetemediler. Herkesin çocuk parası ile emekli maaşını arttıracağız dediler, arttırmadılar. Okullarda haftada 4 saat zorunlu Türkçe ders olacak dediler, yapmadılar. Türkiye’deki soydaşlarımızın Bulgaristan’da yapılan her seçime katılmasını sağlayacağız, yasallaştıracağız dediler, yapmadılar. Bulgaristan’da hayvancılığı yeni yüksek verimli hayvan cinsleriyle geliştireceğiz dediler, yapmadılar.

Herkes özgür olacak dediler, olamadık.

Herkese iş olacak dediler, işsiziz.

Aş susuz kalmayacak dediler, açız.

Her köye bedava otobüs olacak dediler, yok.

Her çocuğa okul harçlığı verilecek dediler, yapmadılar.

Her yıl her köyden en az 2 yaşlı senatörüme gönderilecek dediler, o da olmadı.

Ben olan bir şey göremedim.

Olacak dediklerini yapalım mı diye sormuşlar, aldıkları cevap:

Hiçbir şey yapmasanız da olur, zaten herkesin gitti yolun sonu bir doğru ve 2.20lik bir çukurdur, yalan söyleyenlerin kaderi de orasıdır, değişecek ve değiştirilecek bir şey yok demişler.

Onlar bize gerçeğe götüren yol doğru ama yokuştur, bile demediler, iyi ki son gerçeği de kendimiz öğrendik.

 

Ne oldu? Ne yaptılar: Hep YALAN SÖYLEDİLER!

Birinci ödev: Doğru ile Yalanı ayırt edip, yalanları yok etmektir!

Boğazımıza kadar yalan dolan dolduk. Yeter artık.

Reklamlar