Muazzez YURDAKUL

TARİH: 18 Nisan 2017

 

Konu: Okul, eğitim ilerlemenin temellidir.

            Uluslar arası sözleşmeler harfiyen uygulansa sorunlarımız çözülür.

            Tuna valiliğinde yaşarken kimsenin okul sorunu yoktu.

Bulgaristan’da yaşayan Türklerin eğitim düzeyi üstüne yayınlanan bilgilerin çoğu aldatıcıdır.

2 yıl önce Bulgaristan Müslümanları arasında Alman “ Konrad Adenauer” vakfı sipariş ve para desteğiyle “Alfa Riçars” anket ajansı tarafından gerçekleştirilen sosyolojik araştırma, “Bulgaristanlı Müslümanların Sosyal ve Dini Düşüncesinde Yeni Eğilimler” başlığı altında Sofya Yüksek İslam Enstitüsünce 2017’de yayınlandı.

Konumuz: Okul ve eğitimdir. Hangi geleneklerden geliyoruz ki, bugün yalnız 3 İmam Hatip Lisemiz ve bir İmam Hatip Enstitümüzden başka aydınlık ocağımız yok!

1990’dan beri 420 Çingene genç Üniversite bitirdi, fakat hepsi iş aramak amacıyla dış ülkelere kaçtı. Bu gençler % 43’ü okuma yazma bilmeyen Çingenelerin ikamet ettiği GETTO – larından ayrılıp belirli bir aydın düzeye erişebilmişler, fakat Bulgaristan’da iş kuramamış ve bir baltaya sap olamamışlardır. Onlar 138 yıllık çırpınışlarında bir tek Çingene Okulu bina edememiş, hatta ana dillerinde halkı kucaklayan bir gazete ve dergi bile çıkaramamışlardır.

Türk etnik azınlıklara açık bir eğitim reformuna yanaşmayanlar manevi köreltme ve eritme siyaseti izliyor.

Kültürel kimliğin bugünkü durumu ve geleceği için belirleyici olan eğitimdir. Onun ölçü derecesi ise kültürel ve tarihsel geçmişimizi ve maddi ve manevi mirasımızı ne kadar derin ve bütün bildiğimizdir. Herkes tarihini, edebiyat dilini ve kültürünü okulda öğrenmelidir.

Kültürel geçmişimizi, töre ve geleneklerimizi, ahlakımızı yaşatmadan geleceğimizi kuramayız. Bunların öğrenildiği ocak hep okul olmuştur. Bulgar okulunda Müslüman Türk tarih ve kültürünü öğrenme olanaksızdır. Bulgar okullarındaki tarih, edebiyat ve sosyal bilimler öğretmenleri sicilli Türk düşmanıdır.  Bulgaristan okullarının programsal hedefi bizi manevi köklerimizden koparıp silkmek ve ruhsal karanlığa itmektir. 138 yıldan beri gelişirken kararan bu durum 2007’de Avrupa Birliği’ne girmemizle niteliksel değişiklik kaydetmedi. Hatta durum daha da kötüleşti. Geçim derdine düşen etnik azınlıklardan, hele Romen kesimden ana-babalar, sosyal yardım almak için çocuklarını okula gönderirken, genel ilgisizlik sonucu okuma-yazmayı öğrenmeden okul bitirenlerin diplomalı ordusu oluş ve kalabalaşıyor. Bulgar eğitim sistemi köklü bir eğitim reformuyla etnik azınlıkların anadillerinde ve kendileri, kültürleri, edebiyat ve sanatları hakkında bilgilenme ve geleneklerine uygun yaşama hakları tanınmalıdır.

Türklüğümüzü yaşatabilmemiz için anadilimizi ve halk kültürümüzü öğrenmeliyiz.

Maneviyatı oluşturan değerlerin içi giderek boşaldı. Edebiyat ve sanatı nesilden nesle devretmek için yaratılan kitaplar hurdaya taşınınca hayat sanki öksüz kaldı. Okulda anadil dersi görmeyen, dil kültürü köy ağzına takılan, yöresel lehçeyi aşamayanlar sözün tam anlamıyla cahil kaldılar. Yapılan ankette Bulgaristan Müslüman Türklerinden % 20’si yüksek öğrenimli çıkmış. Bu doğru olamaz, çünkü bu rakam % 1-2’yi aşmıyor. Belki de Türk isimleriyle Bulgar Üniversitesi bitirenlerin o kadar olabilir, çünkü son 27 yılda Türkiye’den gelip Bulgar Yüksek Okullarında okuyan toplam 50 bin küsur genç vardır. Türk dilini iyi biliyoruz cevabını verenlere, “Nerede öğrendiniz?” sorusu sorulmamıştır. Çünkü anadilimiz Türkçemizle eğitim veren ana-okulumuz, ilk ve ortaokulumuz olmadığı gibi, son 17 yılda gönüllü Türkçe derslerine giren öğrencilerimizin sayısına 10 defa azaldı. Ancak 9 bindir. Bu arada Sofya Üniversitesi Doğu Dilleri Enstitüsü’nde Türkçe okuyan yerli Türklerimizden öğrenci yok denecek kadar azdır. Ne de olsa çocuklarımız bakımından 2017 şanslı bir yıldır. Çünkü okul öncesi çalışmalar, dil kursları ve okullardaki ders ihtiyaçlarının T.C. den karşılanması çabalarımızda bu yıl önemli bir adım atılabildi. Bundan böyle dış ülkelerdeki Türklere yönelik, şiir, destan ve masal dinletme, okuyup yazma ve söz, kavram, değim ve atasözlerimizin özüne yönelik yeni daha zengin yayınlar bekliyoruz. Ne yazık ki, Bulgar devleti, dış ülkelerdeki Bulgar çocuklar için 190 anaokulu, ilkokul, dil okulu, kültürel uğraşı merkezi açtı ve çalıştırıyor, fakat etnik azınlık çocuklarının ruhunu açma yolunda 70 yıldan beri bir adım atmadı, atmak isteyenleri de sürekli engelliyor. Dünyanın birçok ülkesinde Türk liseleri ve Üniversiteleri açıldı, Bulgaristan Türklüğü umutlarının gerçekleşmesini bekliyor. Bu bakıma Makedonya, Kosova ve Bosna bizi geçti. Türlüğü bayram ediyor. Biz dünya Türklüğü ile kaynaşarak güçlenmeliyiz.

Bu açıdan bakıldığında Bulgaristan’ın ruhsal çöküşünü durdurma yolunda atılacak ilk adım köklü bir eğitim reformu olmalıdır. Şimdiki durumu analiz eden uzmanlar Bulgaristan’a yeni bir eğitim modeli gerekli olduğu konusunda birleşiyorlar. “Bulgar Etnik Modeli” rafa kaldırılmalıdır. Geniş kitlede oluşan kanıya göre, yeni eğitim sistemi azınlıklardan öğrencilere etnik kültür, tarih, anadil ve din konularında derin bilgi sunmak zorundadır. Azınlıklarını körleştiren bir millet uygar olamaz. Bu arada azınlık tarihinin öğretilmesi, geniş kapsamlı dil-din bilgisiyle birlikte anadil ve etnik edebiyat okutulması zorunlu olmuştur. 2015’te Müslüman toplumda yapılan sosyolojik anket sonuçları 2 yıl sonra durumu doğru yansıtmıyor diyebiliriz.  Türk okullarının yeniden açılmasını isteyen ana-babaların yüksek sesi işitilmelidir. Son seçimlerde tek oy atmayan Türk köyleri var. Devletin eğitim ve sosyal politikası etnik azınlıkların yaşadığı karma bölgelerde protesto edildi. Yeni durumda yapılacak, eğitim reformu vatandaş kimliği oluştururken etniklerin kültürel ve etnik kimliğini de biçimlenmelidir.

Bulgaristan İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzaladığı uluslararası anlaşmalarla bu yükümlülükleri üstlendi fakat yerine getirmiyor. Faşist milliyetçi ve ırkçı dalganın kabarması, azınlıkların hak arama davasını 2014’ten beri çok zorlaştırmış ve gerginlik yaratmıştır.

Bulgaristan’ın imza altına aldığı ama uygulamadığı anlaşmalardan bazıları şunlardır.

Birleşmiş Milletlerin Ekonomik, Kültürel ve Eğitim Hakları Sözleşmesi;

Çocuk Hakları Sözleşmesi;

Birleşmiş Milletlerin Ulusal, Etnik, Din ve Dil Azınlıkları Haklarını Savunmak İçin Çerçeve Antlaşması;

OCCE Örgütünün Ulusal Azınlıkları Savunma Çerçeve Sözleşmesi vb etnik azınlıklarımızın temel hak ve özgürlüklerimizi savunarak, gelişimlerine yol açmayı öngörmüştür.

Azınlıkların Savunulması Sözleşmesi: Bu sözleşmede etnik, dini, kültürel ve dil azınlık kimliğinin savunulması ve gelişimi için olanak sağlanıp destek gösterilmesi isteniyor.

Bulgaristan’da Türk kimlimizin eğitimsel dayanakları:

Bulgaristan’da Türk eğitiminin sağlam kökleri Osmanlı İmparatorluğu dönemine dayanır.

On dokuzuncu yüzyıla gelinceye kadar Türk ve Bulgar eğitimi yalnız din esasına dayanmıştır. Türklerin camilere dayalı medreseleriyle mahalle mektepleri vardır. Bulgarların da mahalle okulları açıktı.

Günümüz anlamında Bulgaristan’da okullar geçen asrın ortalarında açılmaya başladı. Önce 1835’te ilk modern Bulgar akılı açıldı. Parasını Aprilov adında bir Rus tüccar vermişti.  Üç yıl sonra, 1838’de, Osmanlı’da ilk Türk rüştiye okullarının açılmasına başlandı. O zaman rüştiye, Avrupai anlamda Türk okulu demekti. Türk okullarının yükü halkın omuzlarında olduğundan, insanlarımızda derin okuma, öğrenme, aydınlanma sevgisi mayalanmış ve bu ışık yirminci yüzyıl boyunca sönmemiştir.

1864’te “Tuna Vilayeti” kuruldu. Tuna Nehri ile Kocabalkan arasına yayılan bu vilayet, eğitim reformu da bunlar arasında, İmparatorluğun “pilot bölgesi” gösterilmişti. Reformları vali Mithat Paşa yönetti. Bulgaristan Türk öğrencilerini bağdaş kurmaktan kaldırıp rahleye oturtan o oldu.

Okumayı yaygınlaştırmak amacıyla, yeni yayına geçen “Tuna” gazetesi, çeşitli kasabalardaki rüştiye öğrencilerine parasız dağıtıldı. Okul haberlerine öncelikli yer verdi. 15 cami, 3 medrese, 23 okul, 6 tekke ile 5 mescit ve 1 rüştiyesi olan Tırnova önemli bir eğitim merkezi oldu.

Vali Mithat Paşa, Plevne kazası naibine gönderdiği buyurultusunda şöyle dedi: “okul her şeyin üstündedir.”

1875 yılında Türklerin Tuna vilayetinde 2. 700 kadar ilkokul vardı. Yine aynı yıl vilayette 150 kadar medrese ve 40 kadar rüştiye vardı. Rüştiyeler şu kasabalardaydı: Rusçuk sancağında Rusçuk, Şumen, Razgrat, Eskicuma, Ziştovi ve Plevne; Vidin sancağında Vidin, Lom, Be4lgradçik, Berkovça, İvraca, Rahova; Sofya sancağında Sofya, Dubniça, Küstendil, Samakov, İzladi; Tırnova sancağında Tırnova, Lofça, Osmanpazarı ve Selvi: Varna sancağında Varna, Balçık ve H.Pazarcık kasabalarında birer rüştiye vardı.

Yine aynı yıl, bir irfan ocağı da olan camilerimizin dağılımı ise şöyleydi:

Sofya’da 72, Şumnuda 40, Rusçık’da 29, Vidin’de 24, Tırnova’da 22, Lovça’da 20, Hacıoğlu Osmancıkta 20, Ziştovi’de 19, Niğboğluu’da 18, Plevne’de 18, Mecidiye’de 18, Varna’da 16, Eskicumada 17, Razgrad, Balçık, Kostendil, Dubnitsa kasabalarının her birinde 11’er, Samakov ve Osmanpazar kasabaşarında 10’ar cami vs görünmektedir. O yıllarda Tuna vilayeti “Bulgar toprağı” gibi görünmüyordu.

Reform döneminde (1856 – 1876) Bulgar okulları da hızla arttı:

1855’te tüm Bulgaristan’da Bulgarların 588 okulu vardı.  Bu sayı 1865’te 986’ya, 1870’te 1.217’ye ve 1877’de 1.504 ‘de yükselmiştir. Aynı yıl Türklerin yalnız Tuna vilayetinde 2.890 okulu vardı.  Okul sayısı bakımından Türkler Bulgarlardan üstündü.

Nüfus bakımından ise Tuna vilayetinde Bulgarlarla Türkler arasında eşitlik vardı.

Tuna vilayetinin altı sancağında 1. 026. 025 Bulgar ve 1. 148. 954 Bulgar olmayan nüfus yaşıyordu. Yani Tuna vilayetinde Bulgarlar azınlıktı. 1878’de Berlin Antlaşması’yla Doğu Rumeli Vilayeti haline getirilen ve 1885’te Bulgaristan’a katılan İslimye ve Filibe sancaklarında ise Bulgarlar daha da azınlıktaydı.  “93 Harbinden” sonra bu topraklarda fakir ve cahil bir tabaka kaldı. Savaş esnasında ve savaştan sonra Türkler göçe zorlandı, evleri köyleri yakıldı talan edildi, evlerine Bulgar aile yerleştirildi, bağ bahçe, topraklar yeni sahiplerine verilirken, manevi ve kültürel yaşamın maddi dayanakları yok edildi. 1977–79 yıllarında Filibe sancağının Tatar Pazarcık kazasında ve yalnız kaza merkezinde 938 Türk evi, cami ve medrese yakıp yıkıldı. Savaştan önce sancak merkezi Filibe’de 80 cami, medrese ve okul vardı. 1879’da ancak 5 adet kalmış, 75’i takılık yıkılmıştır. 11 medreseden hepsi yok edilmiştir. 18 Türk okulundan ancak 2 tanesi ayakta kalmıştır. Berlin Kongresi devam ederken, Tarnovo Kurucu Meclis toplantıları sırasında medrese ve okullara saldırılar devam etmiştir. İstanbul hükümeti olayı birçok nota ile protesto etmiştir. Osmanlı notalarına aldırmayan Bulgar makamları Sofya şehrindeki “Taş Mektep” adıyla bilinen vakıf okulunu 1880’de yıkmış, “Sakallı Ahmet Ağa Medresesini” ise yakmıştır.

Türk komiserliğinin protestolarına rağmen, okul ve medrese binalarımızın Bulgarlar tarafından yıkılmasına devam olunması karşısında İstanbul hükümeti, bu defa Büyük Devletlere başvurmuştu. Çünkü Büyük Devletler Berlin Antlaşması’nın imzacısı ve bir tür garantörü durumundaydılar. Bu antlaşmanın V. maddesiyle de, Bulgaristan’daki Türklere azınlık hakları, milli kültür kurumlarını koruma hakkı tanınmıştı. Ama uygulanmasına imkân tanınmıyordu. 22 Aralık 1881 tarihinde Osmanlı’nın Bulgaristan’dan şikâyetleri Büyük Devletlere yeniden iletilmişti. BU konuda o zamandan beri değişen bir şey yoktur.

Bu protestolarla, büyük devletlerin Sofya Hükümeti nezdinde girişimlerde bulunup Türk mektep ve medreselerinin yıkımını durdurmaları isteniyordu. Ama gene de yıkımlar, aralıklı olarak yer devam etmiştir.  1877 – 1886 yılları arasında Bulgaristan’da Türk okul ve medrese binalarının yaklaşık 1 500 kadarı yıkılıp yakılmıştı.

1977 – 1886 yıllarını özetlediğimizde şu denilebilir:

Bir) Bu yıllar içersinde Bulgaristan Türkleri hemen hemen bütün hoca ve öğretmenlerini kaybetmişler, başsız kalmışlardır. Türk azınlık okulları için  öğretmen bulmak, yetiştirmek işi asıl bundan sonra büyük bir sorun olacaktır.

İki) Türk mektep ve medrese binalarının önemli bir bölümü yakılıp yakılmıştır. Bunların yerine yenilerini koymak kolay olmamıştır.

Üç) Bu dönemde Türklerin ekonomik üstünlükleri yok olmuş ve Türk halkı çok yoksul düşürülmüştür. Bu yüzden ayakta kalan Türk mektep ve medreselerini yaşatıp geliştirmek Türk toplumu için büyük bir yük olmuştur.

Dört) Türk vakıf malları geniş ölçüde yağma ve gasp edilmiştir. Yani Türk mektep ve medreseleri için gelir kaynakları son derece daraltılmıştır.

Eğitim, öğretim, kültür ocaklarımıza bu büyük ilk darbe, biz toparlanıp dirildikçe yinelemiştir.

Biz böyle bir temelden yükseldik. Ölüler de diriler de bizdendir.

 

Lütfen paylaşınız.

 

 

 

 

Reklamlar