Firdevs BÜYÜKATEŞ

Senin dünya değiştirdiğin o 3 Hazirandan, 60 yıl geçti hemşerim.
Selanik komşu kapısı, Lodos da hala yelkenlerimizde.
 Bilinmez, farkında mısın?
O gün bu gün sen gideli, dünya durdu.
Bizi öksüz bıraktın be üstat!
Hiç olmazsa, o cilt cilt okumaya doyulmayan kitaplarının dışında, sadece çok sevenlerinin bulabileceği bir köşeye, “beni eleştirebilirsiniz” karalayıp bıraksaydın…
Biz de kalemimizi sivriltir, tıpış tıpış yolundan yürür
ve belki dağlar aşardık.

*
Anıtını gördüm Moskova’da.
O kara taş mezarının üstünde ve içinde yürüyen SEN!
Kara taşı delmek zordur be üstat!!!
Ve sen o kara taşın içinde yürümeye devam ederken
Yerinde sayan biz!

*
İlk gelişinde, çeşmelerimizden su içerken avuç avuç,
Ateş aldık senden.
Kara kömürün yandığını ve
Yandıkça ateşten ateş kaptığını bilmiyorduk.
Aynı sevdayla ateş kaptık senden?
Rüzgâr değişmese de
 Güneşe çevirdik yüzümüzü.

“Güneş toplamaya” başladık. Ah bir bilsen o günleri.
“Acı mı acı türkülerimizi dinlerken” nasihatler vermiştin
Türkçe okullar açılmalı
Türkçe gazete, dergi ve kitaplar yayınlanmalı
Türkçe yayın yapan bir radyo kurulmalı demiştin.
Sanki oluvermişti o zaman hepsi birden
Ve yanar tutuşur burada yürek demiştin!
Sonra sevdalandığın denizimizden
Su istemişsin gemicilerden
Ve dikenli gül, ata vadimizden.
Biz artık “çok yorgunuz kaptan”.
O limana biz de çıkamadık.
Sen gittin gideli, eksik
Bulgaristan Nazım hayali

*
Ateşinle
Alevlendi birinci sınıf vatandaş kavgamız!
Ayaklandık. Zafer tattık.
Göç ettik,
Ana-vatan bulduk.
Doymadı kocaman “Memleket hasretimiz”.
Doymadı kocaman “Aydınlık hasretimiz!”
Bitmedi kavgamız…

*
Üstat senden özür diliyorlar yıl-dönümlerinde
Bizden özür dileyen hala yok.
Memlekette ırmaklar seni ve bizi anlatır
Sular toplandı barajlarda,
Balıklar ve hatta çalıya konmuş kuş,
Umut bekliyor üstat…
Senden sonra 300 şiirimiz Gök Kubbe çizdi.
Doruklarımız Güneşe çok yakın
Karadeniz hala “yeşil”,
“biberlerimiz ve türkülerimiz acı”,
Sofya yolu yapıldı.
 “Dikili taşlar” yerinde,
“Özgürlük” parkının adı değişti.
Halk özgürlüğün ne olduğunu bir türlü öğrenemedi.
Özgürlük de bizi sevemedi
Düşlerimiz hep yarım kaldı
Karaçalıdır bülbülün yuvası
Bizim olan da orası
Senin çilen 60 yıldı
Bizimki 142 yaşında hala dinmedi

*
Hayatımız seninkinin kopyası
Sen “Kuvayı Milliye” kahramanı
Bizim olan özgürlük davası
Kaç defadır “tek tek ateşler” yaktık bizim dağlarda
Ve yıldızlara inandık.
Bizden de sürgünde sürünmeyen kalmadı.
“Belene” den geçtik. Zindana girdik.
Özgür bir vatan düşledik hep
Suçlarımız da benzer.
“Seninki dilinde kaleminde”
bizim ki, de anadil ve kitap kalem derdinde
Senin zamanında hava kurşun gibi ağırdı.
Bizde de yatalak sis hiç kalkmadı.
Ve bizde senin sesinle haykırdık göz gözü görmeyen karanlığa
“Ben yanmazsam!
Sen yanmazsan!
Biz Yanmazsak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?!”
Mitingler yaptık, Karadeniz dalgaları gibi yükselen.
Yağmurları yaktık, üzerimize dolu gibi düşen.
“Ateş ateşin içindedir,” derdin üstat.
Bizim ateş de oradaymış.
Yandıkça yandı ve çatır çatır yanıyor be üstat.

Ve nasıl sen Barışı Berlin’de Konferans kürsülerinde, Tiratro sahnelerine, Gençlik Festivallerine ve Dünya halklarının kalbine ve beynine taşıdın ise, Biz de Türklük davamızı, Türk olduğumuzu Türk dünyasının bütün başkentlerine, tüm türbelere, kahramanlığımızın dev anıtlara, üniversitelere, şiir, roman ve antolojilere taşıdık.

Çifte vatandaşız biz. Hatta üçlü olan bile var.
Türkiye, Bulgaristan ve tüm dünya vatandaşı
Ey yer küresi!
Sen memleketimsin!

*
Sen, “taş maş da istemez hani” demiştin, yanlış anlaşıldı.
Bizim mezar taşlarımızı söktüler. Çınarlar dikili taşlar gibi.
Dünya değişti. Türkiye değişti.
Bir tek Bulgar ne seni,  ne de Türk Kimliğini sevebildi.

Biz şiirlerini hala içimizden okuyoruz.
Belleklerimiz Nazım dolu.
“Bir ağaç gibi tek ve hür!
Ve bir orman gibi beraber!”

Yaşıyor ya o felsefen, Bulgaristan’da tutmadı.
İri ağaçlar kesildi, ağaçsız kalan yamaçlar çıplak.
Ağacın var olma hürriyeti hedefte

*
Ama bir de çok iyi bir şey oldu be üstat!
Bu hafta Amerikan ırkçılığı tutuştu.
Ve ateşin içinde yananlar, hem siyah hem beyaz…
Bizde henüz ırkçılığın suyu ısınmadı
Ama yakındır kömür kapar kıvılcımı

*
Sen rahat ol üstat.
Biz güneş toplamaya ve yağmurları yakmaya devam edeceğiz.
Denizimiz hala “yeşil, biber ve türkülerimiz acı”
Çok uzaklarda kaldın ve o büyük kar ataş bitmez dava
Yine tutuşmuşsa o sönmez hasretin
Bir kova su göndeririz avuçlayıp içtiğin taş çeşmeden
Ve biz de senin gibi “çok yorgunuz”…

Ama yalnız değiliz.
Sen yüreğimizde ve
Türk dünyası yanımızda…
Yeni bir ufuk açıyor bizim memlekette…

Paylaşınız

Teşekkür ederim.

Reklamlar