Tarih:  11 Mayıs 2019
Yazan: Oya CANBAZOĞLU
Konu: Papanın mesajları üzerinde düşüncelerimiz ve gelişmeler

Papa Francist Sofya’dan ayrılalı bir hafta oldu. Demeç ve temaslarında ifade ettiği fikirler derin izler bıraktı. O, Bulgar ve Bulgaristan’dan fazla “Bizans ve Türkiye” dedi, Rusya ve Osmanlı imparatorlukları arasındaki 1877-78 Savaşını hatırlattı. Ülkemizdeki canlı Rus geleneklerine işaret ederken, manevi sembol olarak Sofya’daki “Aleksandır Nevski Kilisesi” önünde durdu. Bizans devrinde, Bulgarlara Kiril Alfabesini getiren “Sveti Sveti Kiril ve Metodiy” kardeşlerin davasını anlatırken de, Grek geleneklerini anımsattı ve onların İslav halkları Aydınlıkçıları olması “Bulgaristan’ı bir köprü ülke” haline getirdiği yorumunda bulundu. Bir köprüden her dilde konuşan insanlar ve vatandaşlar geçebilir dense de, Türkçe konuşarak geçmeye bugün de izin verilmiyor. Toplanan haraçtan azınlıkların aydınlanması ve  “çok kültürlülüğün“ yerleşip güç kazanmasına kıymık bile ayrılmıyor. Türklerin eline süpürge verilmiyor, küprüyü süpürtüyorlar.

***

Yazımı yazarken (10 Mayıs 2019) kulağım radyoda. Türkiye otomotiv sanayi şirketlerinden “Teklas” Dördüncü Fabrikasını Kırca Ali şehri kenarında açarken, kutlama konuşmasına “Büyükelçi olarak, Türk dilini konuşan Bulgaristan vatandaşları için olduğu gibi, Türkçe bilmeyen Bulgar vatandaşlarına da istihdam yaratmak isteyen yatırımcı ve iş adamlarımızın bir ortak arzusunu iletmek istiyorum” sözleriyle başlayan T.C. Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy, “Bulgar dilinden başka, Türkçe yazı ve konuşma dilini de iyi kullanan Bulgar vatandaşları sayısı ne kadar artarsa, Bulgaristan’a yapılan Türk yatırımları da aynı oranda artacaktır. Öncelikle ve özellikle soydaşlarımız tarafından olmak üzere, Bulgaristan vatandaşlarının  okullarda Türk dilini daha verimli öğrenmelerinde Bulgar  kurumlarına güven besliyoruz. Bu yönde yardım eli uzatmaya hazırız.” Dedi ve aynı kürsüde yer alan Başbakan Boyko Borisov ve hükumetine, ekonomik ilişkilerin gelişmesindeki katkılarına teşekkür ederek şöyle devam etti. “Dost ve müttefik Bulgaristan’da Türk sermayeli 300’den fazla şirket var. Günümüzde iki ülke arasındaki mal alış verişinin hacmi yaklaşık 5 milyar Doları bulurken, Bulgaristan’ın üçüncü büyük ticaret partneri Türkiye olmuştur. Bu rakamlar büyüyebilir.”

Sosyal medya anında “Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Bulgar okullarında Türk dili okutulmasını  istedi. Ankara yardım eli uzatıyor.” haberini başlık yaptı ve tepkiler gecikmedi.  .

Başbakan Borisov, “Türkiye Büyükelçisinin sözlerinde olumsuz nüans aramayalım.”

Ana muhalefet partisi BSP Başkanı Kornelya Ninova: “Türkiye Bulgaristan işlerine karışıyor.”

“Volya” (İrade) partisi başkanı Mareşki’nin tepkisi şöyle oldu: “Bulgar okullarında zorunlu dil Bulgarca’dır ve o kalacaktır.  Bir egemen devletin iç işlerine kabul edilemez kaba müdahale sebebiyle Büyükelçi Hasan Ulusoy’un geri çekilmesini” istedi.

Türk düşmanlığıyla ünlü, hükumet ortağı VMRO (İç Makedon Devrim Hareketi) Başkan Yardımcısı Angel Cambaski ise, “Bulgaristan’a Türk manevi etkisinin ve Bulgaristan’da Türk milli azınlığı tanınmasının önlenmesi yönünde milliyetçilerin girişimleriyle iktidarın kesin kararlı eylemlerinden sonra, Türkiye ekonomik yayılmacılık denemeleriyle eylemdedir” iddiasında bulundu ve Büyükelçi Ulusoy’un Dış İşleri Bakanlığına çağrılmasını istedi.

Bulgaristan Başbakan Yardımcısı ve Dış İşleri Bakanı Ekaterina Zaharieva Türkiye Cumhuriyetinin Bulgaristan Cumhuriyeti Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy’u Kırca Ali’de yaptığı konuşmada,  “Türk dilinin bir yabancı dil olarak okutulmasını özendirmesi için Bulgar devletine öneride bulunan sözlerinden dolayı izahatta bulunması için” Bakanlığa davet etti.

Dış İşleri Bakanlığı basın şubesinin bu konudaki açıklamasında, “Türkiye Büyük-elçi tarafından yapılan bu konuşmanın, iyi komşuluk ve dostane ilişkilerimizin ne biçimde gelişeceğine ilişkin Bulgaristan Cumhuriyeti beklentilerine uygun düşmediği” ifade edildi.

***

Ana dili, milli kimlik, azınlık hakları, etnik kültür gibi değerler modern dünyanın olmazsa olmazlarıdır. Bunların varlığını ve gelişme hakkını tanımayan hiçbir devlet ulusal kültür ve huzurlu yaşam tarzı oluşturamaz. Bulgar devletinin sorunlarının sorunu etnik, dil, din ve kültür azınlıklarının anayasal ve yasal haklarını tanımamasından kaynaklanıyor. Bulgaristan’da “Türk yaşamıyor” demekle Türklerin vergi ödedikleri devletin okullarında anadillerini (Türk dilini) okuma ve geliştirme olanağı bulamaması, inkar etmekle çözülebilecek bir sorun değildir. Bulgaristan Türkleri bu ülkenin temel unsurudur ve anadillerini, öz tarihlerini, topluluk kültürlerini, edebiyat ve sanatlarını, halk bilgilerini öğrenip nesilden nesile aktarmak zorundadır. Bu, Bulgaristan’a yapılacak Türk yatırımlarına bağlı bir olay değildir, Bulgaristan bu haklarımızı tanımak zorundadır, bu konuda birçok ikili ve uluslararası antlaşma imzalamıştır ve bunlara uymak zorundadır. Evrensel insan haklarından kopmaz bir öge olan anadilde eğitim ve öğrenim hakkı azınlık haklarının özünde ve başında gelir. Türk kimliğimizin özünde Türkçemiz bulunur ve ona sahip çıkıyoruz.

***

Yeni gelişmeler şu gerçeği kanıtlamıştır.

Bulgaristan kültür ve medeniyet yaratmış bir devlet, ülke ve millet değildir. İşte bu gerçeğe parmak basan Papa “siz bir köprüsünüz” dedi. Bu köprüden kültür ve medeniyetler Doğu’dan Batıya ve Batı’dan da Doğu’ya geçmiştir. Burada Bulgaristan’ın rolü köprü başında haraç toplamak ya da çalışan tol sistemi kurup hazinesine para akıtmaktır. Bu sözleri başka açıdan değerlendirmek yanlış sonuçlar doğurur. Aynı zamanda tarihsel statükoyu değiştirmek, transformasyonlar yapmak, özellikle de ülkede yaşayan halk topluluklarının, azınlıkların, din ve dil gruplarının, kimliklerin özüne saldırmadan onları yaşatmak, serpilip açmalarına olanak sağlamaktır. Öz ve biçim değiştirip, kimlikleri eritip asimilasyon yapmak Bulgaristan’ın hak ve ödevleri kapsamında değildir, Berlin 1878 Konferansında yer almadığı gibi ondan sonra da hiçbir uluslararası foruma konu olmamıştır. Tam tersine 1985 Helsinki Senedi, Paris AGİT 1989 Kararları, Paris 2000 İnsan Haklarını ve Azınlık Hakları Çerçeve Anlaşması ve Birleşmiş Milletler kararları inkar etmeyi ve asimilasyon siyasetini kesinlikle reddederken, azınlık haklarının bütünsel tanınmasını istemiştir. Dünya kamuoyunun yaratmak istediği kardeşlik, dayanışma ve özgürlük kültürü budur. Bulgaristan 1944-1989 arası zulüm kültürü, 1990’dan sonra da gurbetçilik kültürü yaratmıştır. İçinde zulüm olan hiçbir şey “kültür” olamaz ve uygarlık olarak kabul edilemez. Bizim için zulüm cehalet olarak, akıl ve bilim düşmanlığı olarak tırmandırılarak uygulanırken bir etnik hak topluluğu olarak köreltilerek yok edilmek istendiğimiz ortadadır. Bu gidişi destekleyen tüm siyaset adamlarının, partilerin ve rejimlerin karşısındayız ve mücadelemiz devam ediyor ve edecektir. Kafadan atma, keyfi uygulamalar devlet çökertir, halkları bitirir, çünkü hiçbir halk süregen düşmanlık içinde yaşayamaz, asimilasyon ise ancak öfke, kin ve düşmanlıklar yaratır. Yaşadığımız ve durduramadığımız çöküşün sebebi ve temelinde olan budur. Hiçbir kültür etnik kökeni değiştirmeyi hedefleyemez, çünkü bu uygulama öz ve hedef olarak çarpıklıktır. Her çarpıklık özürlüdür. Bu bakıma biz 1878’den bu yana Bulgar tarihinin yanlış ve çarpık olduğunu iddia ediyoruz ve köklü yenilenmeye, bunun yasal kişisel haklara dayalı  aile kültürüne, eğitim ve öğretim sistemine, anadil ve din eğitimine dayalı kolektif insan haklarına dayandırılmasına, geleneklerden su alarak yaratılacak yeni ahlakın  tarih yazımına ve edebiyata girmesinde ısrar ediyoruz.

Papa, Bulgaristan ve Makedonya ziyareti ile milli ve etnik hakların tanınmasını hem ulusal hem de uluslararası sahneye taşımıştır. Hedefimiz 26 Mayıs günü seçim sonuçlarıyla bizim için can alıcı olan bu olayları Avrupa meclisine taşımaktır. Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Dr. Hasan Ulusoy’un Kırca Ali’de yaptığı konuşma olayın ne kadar güncel ve ateşli olduğuna yeni kesin kanıtlar sundu.

Devam edeceğiz.
Paylaşınız.
Bizi izleyiniz.

Reklamlar