Tarih: 2 Mayıs 2019
Yazan: İbrahim SOYTÜRK
Konu:  Kostov, İkinci Simyon, Borisov ve Doğan Bulgaristan’ı Rusya isteklerine göre paketleyip yönetmeye hazırlanmış bir çete midir?

Soğuk Savaş güneşi batarken ve elleri çekiçli gençler Berlin Duvarını kıymık kıymık ufalanırken Almanya’da çıkan “Stern” dergisinnin bir haberi aklıma takıldı.

İngiltere Başbakanı Margeret Thatscher (1979 – 1990),
Fransa Cumhurbaşkanı Fransa Mitterrand (1981 – 1995) ve

Federal Almanya kanzleri Helmud Kohl (1982 -1998) – aldıkları  yüksek görevlere seçilmezden önce, üçü beraber Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) politik eğitim merkezlerinin birinde birlikte bulunduklarını ve özel eğitim aldıklarını anlatmıştı. Bu eğitim esnasında üç müstekbel lidere Avrupa’nın birleştirilmesi hedefi gösterilmiş, onlar da elele verib 1990’da ödevlerini yerine getirerek sınırları attı ve 10 Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkesini Rusya’nın elinden aldı. Yapılan, tüfek patlamadan elde ettiği çok önemli ve büyük  bir zaferdi. Eski sosyalist ülkeler Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyesi oldular. Birleşik Avrupa dünyası genişledi ve güçlendi.

AB ülkelerinden biri de Güney Doğu Avrupa’da (Balkanlar’da)  bulunan Bulgaristan’dır. 1992-1995 yılları arasında eski Yugoslavya topraklarında yürütülen bağımsızlık kazanma savaşlarından sonra 1996’da imzalanan Deytın (Dayton) Anlaşması’nda Rusya’nın Bulgaristan da aralarında, Balkan üşlkeleri üzerinden tarihsel hakları olduğu fikri yer almıştır. Bunun anlamı nedir ve bu “hakları” halkın iradesine rağmen, koruyanlar da kimlerdir?

20-25 yıl sonra olmak üzere, bu tarihsel hakların yaşatılması ve güçlendirilmesi açısından bakıldığında, daha 1997 seçimleriyle Bulgaristan Başbakan koltuğuna oturan, Birleşik Demokratik Güçler (BDG) Başkanı İvan Kostov, 4 yıl sonra İspanya’dan usulca gelip bu görevde onu değiştiren İkinci Simeon Saks Koburgotski, onu Bulgaristan’a davet edenlerden biri olan ve her bakıma destekleyen HÖH-DPS lideri Ahmet Doğan ve daha sonra aynı seçmen kitlesinin oyuyla Başbakan olan Boyko Borisov, bu defa 26 Mayıstaki Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde, su başına gelince, suyun aynasında yorgun ve birkin halini gören katır gibi, geri çekilen ve ırmağı geçmek istemeyen bir durumla yüzleşecekler midir? Ne yazık ki, beklemesine beklesek de toplumda yeni bir umut doğmuyor. Kimse ırmağa atlayığ serinlemek, yüzerek karşı tarafa geçmek de istemiyor…

Soru: İzlenen politikaya seçenek var mı?

Düşüncelerimiz: Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi İçin  Vatandaşlar (GERB) partisi seçeneksiz (alternatifsiz) olduğundan ve yönetimi güvensizlik ve endişe uyandırdığından, halkımızın su aynasında başka bir katır, bir köprü, bir gemi görmek istediği gün gibi ortadadır. Irmağın suyunu değiştiremeyeceğimize göre araçları değiştirip yolumuza devam etmek zorundayız.

Kervan durmuştur. Kervani durduran yolsuzluklardan yalnız birine bakalım. “Belene” Nükleer Elektrik Santrali (NES) için şimdiye kadar 3 milyar Auro göle atılmış, üstelik her gün 100 000 (yüz bin) leva yakılmaya devam ediyor. Bu para halkın parası ve yok sayılıyor. 20  milyar değeri olan bu santralin başlatılmasına imza atan kişinin kim olduğu bulunamıyor. BYK bandasından 7.2 milyar leva kayıplara karıştı, o da başka bir dert. Halk susmuş, durmuş, kara kara bakıyor…

Ne var ki, sadece bu konuda bile, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ve Hak ve ÖzgürlükPartisi (HÖH-DPS) iktidar partisine (GERB) güçlü muhalefet gösterebilecek durumda değildir. Satranç tahtasında durum pattır… Tarafların birbirine söyleyecek sözü yok.

Soru: Geçiş Dönemi dediğimiz 1990-2019 yılları arasında Bulgaristan’da hangi politik alternatifler belirmiştir?

Düşüncelerimiz: Bize en geniş anlamda gerçek demokrasi vaad edilmişti; hukukun üstünlüğü olacak denmişti; kafamıza ekonomi sektörinde serbest piyasa kurulacak fikri aşılandı v.s. oysa işler biçimsel Avrupa Birliği (AB) üyeliği v.s. düzeyinde kaldı. Biz bugün 1989 öncesi ilişkilerimizden tamamen kopmamak, AB üyesi kalarak, aynı zamanda Avrupa Asya projelerinde Rusya’nın da koynunda ve kucağında olmak istiyoruz. Şöyle de ifade edebiliriz, biz hem demoktarik olmak, hem hukukun üstünlüğünde yaşamak, hep serbest piyasa ekonomili ve AB üyesi kalmak isterken, hem de bunu gerçekten istemiyoruz durumunu yaşatıyoruz. Tablo budur.

Soru: 1990’lı yıllar romantik bir yaşantı mıydı?

Düşüncelerimiz: 1990’da en parlak alternatif Demokratik Güçler Birliği (SDS) ve HÖH-DPS oluşumu idi. İkincisi halkımızın bağrından fışkırmıştı. Diktatör Todor Jivkov’tan sonra, 2-3 yılda doğası zengin ve güzel, konumu stratejik olan Bulgaristan’ın yaşanacak yerlerin en iyi olacağı doğmuştu. Ne ki, dönüşümlerin daha ilk aylarında SDS saflarında ve HÖH-DPS kitlesinde Rusya’nın 5. Kol Ordusu dediğimiz Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) ve gizli polis (DS), Altıncı Şube vb.  tarafından eğitilmiş büyük sayıda hazırlıklı kadro olduğu ortaya çıktı. Olacak ya,  bizim katır “demokrasi ırmağına” girmek istemedi.

Ajan” dediğimiz bu kişiler kendilerini rejim zulmünden kurtarmak için deklarasyon imzalamış, söz vermiş, yemin etmiş olmakla kalmayıp, totalitarizm  basamaklarında yükselmiş, zalimler sofrasına oturmuş kadrolardı.  Bu “şahsiyetleri” daha “yuvarlak masada” ve 4. Anayasa görüşmelerinde verilen ödünlerde sezdik ve gördük. 1989’da başlayan bir Karşı Devrimdi. Toplumsal tabandan istenen herşeyinden vaz geçip umutla yaşamaktı. Kurulmak istenen yeni düzen duvarlarına konan mertek ve kuşaklar reddedilen düzen çöplüğünden seçilen zamanını doldurmuş kadrolardı. “Yeni doğuş/soya dönüş” gibi saçma isimler ardına gizlenen kimlik değiştirip asimilasyon uygulayan politikaya tepkiden doğan Türk tepkisini temsil eden sözde Türk partisi – HÖH-DPS  -daha ilk yüzleşmede rülünü oynadı ve SDS’yi iktidardan düşürdü. Demokratikleşme yolunu bilinçli olarak kesti.

BSP yönetimine alternatif olarak ortaya çıkan Birleşik Demokratik Güçler (ODS) 1997’de oylardan 2 223 714’ini alıp 137 milletvekili çıkararak sanki kalıcı iktidar kurdu. NATO ve AB üyeliğini Bulgaristan’a tek seçenek olarak gösteren oldu. Bulgaristan’da ilk reformlar ODS (Kostov hükümeti) ile başladı ama onlar da hemen yerinde saymaya başladı ve frenlendi. Geleceğe sis çöktü.

Soru: Bu frenin açık adı nedir?

Düşüncelerimiz: Reformları durduran eski gizli polis “DS” sistemidir. Sökül(e)medi. Yerinde kaldı.  Görevlerinde kaldılar. İçine sızdıkları ve kendilerinin kurduğu şirketler İv. Kostov zamanında ekonomi sektörünü bütünüyle ele geçirdi.  Kostov hükümeti devlet sektörünü % 46 özelleştirdi, fabrikalar, politik ikriradları ekonomik iktidara dönüştürerek, sektörü eski komünistler ve onların yakınlarının eline geçti. Bu durumdan hayal kırıklığına uğrayan Bulgar seçmen 2001’de Kostov’u kenara çekti.

Yeni bir alternatif belirdi: İkinci Simeon Sakskoburrgotski. İktidardan düşenler ve iktidara çıkanlar arasında uzlaşmaz çelişki, antagonizm belirmedi. Sanki film bitince yerinden kalkan ve çıkışa yönelenlerin yerine elinde belet başkası geliyordu. Çıkan işinin bittiğini, salona giren de 4 yıl burada kalacağını biliyordu. Bu bir rol gibiydi.

Soru: Bu yeni bir ahlak mı oldu?

Düşüncelerimiz: Evet öyle. Aynı salonda, filmi seyreden Doğan’a (HÖH-DPS)  Kostov (ODS) bize Coca Cola ya da çöplenmemiz için  kabak çekirdeği verilmediği için, küstü. Gelenksel ahlakta, aynı “işi görenler” birbirine arka olmalıydı. Halkı fakirleştirip açlığa ve tepkilerini susarak ifade etmeye alıştırmak politik elitin ortak ödeviydi…

İkinci Simeon Milli Hareketi’nin 3 aylık bir çalışmayla 2 milyona yakın oy alıp 120 milletvekili çıkarması, katırın ırmağı geçmek istemediğine ve torbaya arpa yerine ne konursa, onu yemeye hazır olduğuna işaretti. Herkesle uyumlu görünen yeni alternativ (II. Simeon Ulusal Hareketi) SDS kadroları tarafından kurulmuştu. Politik elit açık büfeye davet edildi. HÖH-DPS eliti tıka basa yer içerken halk kırıntıya bile muhtaç bırakıldı. 3 yıl sonra, 2003’te yapılan yerel seçimlerde birinci parti üçüncü parti olmuş, halk dar sokağa itildiğini anlamişti.

İkinci Simeon Bulgaristan’ı NATO’ya götürdü, AB kapısına yaklaştırdı. Çar torunu olduğu için ABD Başkanı bile ona yol veriyordu. Londra’da Lortlar Kamarasında belirince herkes ayağa kalktı. Kimse Dedesi Ferdinand’ın Bulgaristan’ı sürüklediği milli felaketi, babası III. Borisin monarşi-faşist diktatörlüğünü sormadan, ayağa kalkıyorlardı. 50 yıl hayatını koruyan ve başının üstüne çadır açan Moskova’ya gitmedi. Bulgaristan’ı NATO ve AB’ye katmakla sanki onlara olan borcunu ödemişti. Bulgar halkı açlığı, cahilliği, sefiliği ve kırgın ruhuyla ırmağın kenarında beklerken o devleti ırmağın karşı yakasına taşımış ve vazifesini yerine getirmişti.

Ne var ki, onun ikinci bir ödevi de belirdi. Jan Videnov hükümetiyle (1995-1997) ülkeye yıkım yaşatan ve eşekten düşen BSP’yi yeniden iktidara taşımak da ona vazife oldu. Birinci hükümetine (2001-2005) BSP’den bakan aldı. II. Simeon Ulusal Hareketi’nin katıldığı 2. Hükümette ise, BSP partisi ile ortaklık yaptı. Aslında seçim konuşmalarında BSP ile asla koalisyona gitmeyeceğini yüzlerce defa söylemişti. Ne ki, İkinci Simeon ve kurduğu “hareketin” bir seçenek olamayacağını gören seçmenler, yalanlarını onun yanına bırakmadılar ve 2009’da politik sahneden kesin indi.

2.Simeon Ulusal Hareketi reformları rafa kaldırdı. Bulgaristan AB üyeliğine monitiringle – sürekli gözetim altında – alındı. Bu gelişmelerin seyrinde II. Simeon Ulusal Hareketi saflarında yeni politik kişilikler sivrildi. Bunlardan birisi bugünkü HÖH-DPS milletvekili ve AP seçim listesinde 2. Sırada olan Delyan Peevski ve ikincisi de başbakan Boyko Borisov’tur.

İkinci Simeon’un Bulgaristan’a ayak basmasıyla yeni alternativ masalı başladı. Bunun özünde Rusya Federasyonuyla ilişkilerin iyileştirilmesinin önemi vardı ve bundan BSP ile kaynaşma doğru.

Onun “Belene” NES öykülerinden GERB gibi yepyeni bir “alternativ” fışkırdı ve III. Bulgar devleti tarihinde eşine rastlanmamış bir başarı olan Birinci, İkinci ve Üçüncü Borisov (2009 – 20019) hükümmetinin kökleri, Üç Ortaklı BSP-NDSV -DPS hükümetinde (2005-2009) gizlidir.  Borisov arkada kalan 10 yılda Bulgar oligarşi çevrelerinin menfatlerini savundu ve korudu. Devlet yönetimini oligarşik çoğunluğun eline verdi. Günümüzde oyun bozanlara (rüşvetçi ve haraşçılara) sopa gösteriyor. Milli serveti 200 aile eline sıkıştırdı. Nüfusun % 5’inden zengin tabaka oluşturdu. % 80’ni de debil duruma getirdi. Biraz daha halk yararına alt yapı işleri yapsa da, GERRP partisi artık statükodan bir parçadır. Bu partiye artık LİDER PARTİSİ demek kolay ama demokratik bir parti denemez. Bu parti hukukun üstünlüğünden yasal korallarla çalışan bir ekonomiden kaçıyor. Son dönemde memleketimizi Avrupaya değil de, Avrupa Asya dömenine çekmeye ve takmaya gayret ediyor. Borisov ve çevresinin gördüğü her işten kuşku doğmaya başladı.

Soru: Sıradaki alternativ hangisidir?

Düşüncelerimiz: Vatandaşların aradığı ve belirmesini beklediği sıradaki alternativ hangisidir, sorusu kabı çalıyor? Yeni alternativ Bulgaristan’ı Avrupa Atlantik yönünde ileri götürmelidir, 1-2 yıl öncesine kadar bu böyleydi. Fakat son dönemde Borisov hükümeti ikircimli darvanışlar sergilemeye başladı. Yeni yeni kuşkular beliriyor. Yapılan iktidar propagandası da sesini yükselttikçe çığlık atıyor. Seçim arifesinde bu niyetlerin gerçekleşmesi için ülkenin dolaşılması, halka inilerek yeni örgüt sistemi kurulması sanki zorunlu olmuştur. Şu an toplum buna olgun değildir.

Bir de şu alternativ var. GERB partisi yaşanan kriz döneminde kadrolar yenilener ve halka yapılan davet ve çağrılar da yeniden yüklenip biçimlendirilerek ileri adım atılabilir. Ne ki, Bulgaristan’daki tüm partilerde kadro ve mesaj yenileme çok ağır ve bileşik bir ödev olarak ortaya çıkmıştır. GERB olduğu gibi HÖH-DPS de lider partisidir. Durum öyle sertleşmiştir ki, lidere veya parti yönetimine alternativ olmak son derece zordur. Durum kaskatı katılaşmıştır. B.Borisov gibi A. Doğan da halka görünmeden yönetmeden yanadır. Dediğim dedik! Formülünü uygularken intikamcı davrandıkları ve sert tavırla hesap sordukları da ortadadır. Doğan bu çizgiyi 1996’dan beri güçlendirmeye çalışıyor ve kinci davranıyor.

2019 seçimlerinde Bulgaristan’ın yeni alternatifinin parde arkası, kulislerle, oligarşiyle ve dış merkezlerle bağlı olmadığını görebilsek iyi olurdu. Dışa bağımlılıktan kopmak önce güçlükler yaratabilir, fakar stratejik derinlikte memleketin menfaatleri lehinde başıralar getirecektir.

Soru: Kime oy verelim?

Düşüncelerimiz: Evet katır ırmağı geçmek istemiyor. Ne var ki, oligarşı, devlet kurumları, hükümette görev alanlar ve kontol işlerine bakanlar çoktan karşı yakaya geçtiği gibi, yasasız ve adaletsiz bir düzen kurmuş durumdadır. Toplum tabanı ile üst yapısı birbirinden kopmuştur. Üst tabaka yasasız ve kuralsız, sefa sürerek yaşarken, taban Avrupada en sefil, en sefil, cebi boş, cahil ve kimsesiz, dayanaksız duruma gelmiş ki, sanki sırtı kaşınmış kaşınmasını bekliyor, yeni bir alternativ rüzgarı esse de serinlesek havalarına giriyor.

Havada “Bulgaristan insanlarına dönsün!” sloganı yükseldi. Irmak üzerine köprü kuralım ve gidip gelelim önerileri dolaşıyor. Avrupa Birliği’nden koparsak boğuluruz, diyenler var. En zor olan kurumuş bir kütüğün yeşermesini beklemektir.

Okuduğunuz için teşekür ederim.

Okuyun. Paylaşın ve tartışınız.

Reklamlar