Hamiyet ÇAKIR
Tarih: 11 Aralık 2020

İnsanoğlunun hayat yolu hak ve özgürlükler için mücadele yoludur.  İnsan tanımadığı bir dünyaya misafirdir. Daha ilk günde her birimiz için hayatın ölçüsü olan, hayattan istediklerimiz ve elde ettiklerimiz üstüne taşıdığımız sorumluluktur. Bu bakıma insan hakları günü insan kadar yaşlıdır.

İnsan hakkı hediye edilmez. Yasalarla tanınır ve toplumu düzenler.

Çağımızı yönetenler insanı davet edilmedik bir yere bırakılmış ve kendisini giderek sorumluluklar ve geçmişin erdemleriyle donatırken kişisel ve toplumsal hayatı yaşatmak zorundadır. Toplumsal yaşamın kurallarını rejim kalıpları belirler. Rejimler değişir. Tek kişilik, monarşi, baskıcı, totaliter, demokratik vb. biçimlerini biz de gördük.  Biz Bulgaristanlı soydaşlar olarak son 30 yılda memleketimizin demokratikleştiğine inanmak, insanlarımızın yüzünü güleç görmek istedik. İnsan dediğin,  bakınmadan, beklemeden, denemeden, iyi olduğuna inanmadan karar almak istemiyor. Ani alınan kararlar birlikte alınan kararlardır. Göç hakkımız yasaktı. Ama birlik olduk, totaliter devletin yakasına yapıştık ve hakkımızı koparıp aldık. Türkiye’de mutluyuz.

Rusya ve Osmanlı imparatorluklarının 1877/1878 savaşından ve 1878 Berlin Konferansından sonra tam Varna şehri ve eyaleti 1 yıl Bulgar Prensliğine katılmak istemedi. Ahali Osmanlı’dan kopmayı ve Prensliğe katılmayı bekletti. Osmanlı düzeni işinde, işi, ticareti, kurulmuş bir nizamı ve huzuru, durumu iyi olanlar durdu bekledi.  Bulgar demokrasi ve özgürlüğü ne kadar övdüyse ve Rus istila güçleri de ne kadar baskı yaptıysa da bu şehirde kimseyi ikna edemedi. Bu olayda vatandaşın eski ve yeni arasında  “seçme hakkını” görebiliyoruz. Seçme bilinçli bir yaklaşımdır.  Bulgar milleti devrimci bir millet olmadığından, haydutluğu sevdiğini bilenler, beklemiş, kulak vermiş, ne olacağına kulak vermiş ve değişikliğe doğru adım atmamıştır. Makedonya’da Bulgaristan’a karılmak için yapılan ayaklanmaları ise Ferdinand devleti kışkırtmıştır. Doğu Rodoplarda 9 belediyenin Bulgar Krallığına karılması ise Batı Mason Localarının kararıdır.

Bulgarlar kendini ülkede yaşayan azınlıkların öncüsü ve “yöneticisi” sayar. Bu onlara Ruslar ve Batılılar tarafından tepside verilmiş bir haktır. Bulgar ırkı birilerin emrinde olmaya gönül vermiş bir anlayış (mantalite) sahibidir. Osmanlıda güzel güzel yaşarken XVIII. Yüzyıldan sonra Rusya İmparatorluğu gölgesine girmeye sevdalanması çok ilginçtir. 1989’da Sovyetler Birliği tarafından salıverince de önce Avrupa Birliği’nin ardından da ABD’nin boynuna atıldı. Bu cümlelerle başkasının egemenliği altında olmayı seçen, özgürlük ateşiyle tutuşup yanmayan hakların demokratik düzen kuramayacağına işaret etmek istiyorum.

Bulgaristan’daki gelişmeler bu görüşü doğrular. “Hükümet istifa!” gösterileri 4 ay sürerken, sokaklara dayanışmaya hazır 1 milyon vatandaş inmedi.  Halkın büyük bir kısmı otoriter bir lider, zor günlerde başını dayayacak bir omuz, bir babacık arıyor, eski günlere sağdık birine gönül vermiş.  Ruhunda ben hiçbir şeyden suçlu ve sorumlu değilim ve olamam inancı var ki, bu değer ve inançların ağırlığı günümüz siyasetine baştan sona damga vurmuş ve insan haklarının kaderini belirliyor. Geçmişi kabul etmemek adaletli olmak anlamına gelmez.

Avrupa Konseyi zirvesine katılmak üzere, Brüksel’e uçmazdan önce Bulgaristan Başbakanı B. Borisov’un 10 Aralık 2020 sabahı Kuzey Makedonya Cumhuriyeti (KMC) özel temsilcisiyle yaptığı görüşmeden sonra basına verdiği demeçte, “Bizi af etmezler! demesi çok anlamlıdır. Belki de şu “veto” olayında  gelecek kuşaklar bizi af etmez anlamına kullandı. Görüşmede, KMC’nin Avrupa Birliği üyeliği yolunun Sofya hükümeti kararı ve meclis memorandumu ile kesilmesinden sonra, anlaşmazlık sorunlarının “Makedonların tarihsel köklerinin Bulgar” ve Konuştukları dilin de “Bulgarca lehçesi” olduğu ve “düşmanlık dilinin yasaklanması” ve ancak “şimdiki Makedon kimliğinden” söz edildiği gibi noktalara kilitlendiği belirtildi. İlginçtir, burada bir milletin kimliğini belirleyen dil, tarih ve gelenekleri gibi değerlerin Bulgar devleti tarafından tanınmadığından söz ediyoruz. Ki, bu üç değer – dil, tarih ve kimlik – insan haklarının kültürle birlikte ana oluşturucu öğeleridir. Burada, ancak Bulgarların olgunlaşma aşamalarını tamamlayabilmiş bir millet ve devlet olmadıklarından 3 farklı sorun çözümü kilitliyor.

Birincisi, 150 bin KMC vatandaşına 2015 yılından beri Bulgar menşei, vatandaşlığı, kimliği ve pasaportu verilmiş olması ve “ben bir Bulgar’ım Deklarasyonu imzalamış bu Makedonya vatandaşları için” KMC topraklarında azınlık hakkı talebinde bulunma hakkı doğurmuştur. Onlar böyle bir istekte bulunmasalar da, Bulgarlar onları bu gün için hazırlamış, sanki biz elimizden geleni yaptık şimdi sıra sizde diyor.

İkincisi, 1903 yılından sonra Batı Trakya, Ege bölgesi ve Yunan Makedonya’sından Bulgaristan’a göç eden Makedonların bugün Bulgaristan Cumhuriyeti’ndeki sayısının 2 milyona yaklaşması ve “Biz Bulgar isek, KMC’de yaşayanlar da Bulgar’dır” baskılarını arttırmaları ve Başbakan Yardımcısı, Savunma Bakanı ve BMRO şefi Kr. Karakaçanov’un bu konuda hükümet üzerindeki baskılarını arttırmış olmasından kaynaklanıyor. Demek oluyor ki, totalitarizm döneminde Pomaklara ve Türklere baskı ve terör uygulanarak, isim ve din değiştirerek kimlik değişimine zorlandıkları gibi, burada da Bulgar pasaportlarıyla AB ülkelerine işe gidilebildiği tuzağı kurularak insan hakları çiğnenmiş ve KMC’ne değişik baskılar yapılarak aynı asimilasyon siyaseti uygulanıyor.

ÜçüncüsüBulgar Çarı Ferdinand ordularının II. Balkan Savaşında ve Birinci Dünya savaşında Vardar nehri boyunda savaşmış olması, Bulgarların aynı yörede 2 Makedon Ayaklanmasına katılması daha geçen yüzyılın başında bu ilişkileri çok etkilemiştir.

1942’de Çar Boris Ordularının Nazi Almanya’sı askeri birlikleriyle Makedonya’yı ve Ege Bölgesini işgal ve idare etmesi yerli halkın duygularını ters etkilemiştir. 1945’ten sonra ise, Bulgar halk ordusunun faşistleri Yugoslavya’dan kovmak için yeniden müdahalede bulunması ikili ilişkilerde daha da farklı ve derin izler bırakmıştır. Konu tarih konusu olmaktan çıkmış halk psikolojisinde kaynamıştır.

Gelişmeler KMC kamuoyunda sert tepkiler uyandırıyor.

KMC Yahudi Topluluğu Gazetesi “Bulgar Çarlığı politik yönetiminin işgal ettiği topraklardaki Yahudi ve Romenleri toplayıp “Treplika” ölüm kampına göndermesi asla unutulamaz” yazdı.

Konuyu “Dnevnik” TV’de yorumlayan Milletvekili Prof. İvo Hristov şöyle dedi. “XX. yüz yılda Bulgaristan 4 savaşta yenildi. Özellikle çok uzun süren bir iç savaş şeklinde gerçekleşen sözüm ona “soya dönüş” süreci de derin izler bıraktı. 1877/78 Rus Osmanlı savaşı; 9 Eylül 1944’te ve 10 Kasım 1989’da Bulgarların bağımsızlık ve egemenlik mücadelesinin kendi akıl ve gücüyle yapmayışı, halkın güven ve gururunu ezdi. Bulgaristan’ın Bulgarlar tarafından yönetilmediği gerçeği ortaya çıktı. Sonra “Covid-19” yasaklamaları ile gelen istemler, herkesin evine kapanması, halk tarafından beklenmedik ve büyük bir sınırlama olarak algılanırken, herkes “nerde benim insan haklarım ve kişisel özgürlüğüm? ” sorusuna takıldı.

“Covid -19” Bulgaristan vatandaşlarının hayat hakkına büyük değer verdiğini ortaya çıkardı. İnsanlarımız fakir yaşamak, susuz kalmak, aç kalmak ve salgından ölmek istemiyor.

Toplumu korku sardı. Halk manupule ediliyor. Korku ortamında yönetmek kolay. Söz konusu olan hasta insanların doktora gitme özgürlüğüdür. Hastane basamaklarında can verenler var. Kapanmış poliklinikler ciddi bir sorun. Sofya “Pirigov” acil hastanesinin “Cocid-19” bölümünün 6. katından bir hastanın kendisini atması durumun olağanüstü ciddiliğini anlatıyor.

Bu arada Türkiye’de ve diğer ülkelerde bulunan Bulgaristan vatandaşlarının isteseler de seçme hakları yok. Virüs ortamında 28 Mart günü yapılacak meclis seçimlerine postadan veya internet üzerinden oy vererek katılma izin yok. Meclis seçim yasasında değişiklik yapmaya katılmıyor. Meclis vatandaşın isteklerini yasallaştırmak zorundadır. Meclis halkın organıdır.

XX.yy. hak ve özgürlük mücadelelerimizden 1990’dan sonra partileşme fırsatımız doğdu. 2002 yılına kadar Bulgaristan Türklerinin Menfaatlerini bir yere kadar gören HÖH partisi, halkımızı tamamen unuttu, parti Tüzüğüne göre A. Doğan “değişmez fahri başlan” oldu. Parti içi demokrasi kurudu. İnisiyatifte bulunma azmi söndü. Yerel parti örgütü başkanları Sofya’daki politik yönetim tarafından gösteriliyor. Video-konferansa 900 kişinin katılması ve elektronik haberleşmeyle Mustafa Karadayı’nın Başkan seçilmesi bekleniyor. Herhangi bir nedenle Konferans belgeleri mahkemede tescil edilmezse, HÖH-DPS 28 Mart 2020 seçimlerine katılma hakkını yitirmiş olacak. Parti içi diktatörlükler ölüm çanı çalar. Ne yazık HÖH partisine!

Şöyle bir durum da var.
Vatandaşın istediği politik harekete ve partiye katılma hakkı yasalara göre serbest olsa da, Bulgar partilerin Müslüman Türklerden herhangi bir kişiyi Parti Başkan yardımcısı, il veya ilçe başkanı görevine seçmek ya da atamak istemiyor. Bulgar partiler, Müslüman Türk aday göstermedikleri gibi, 2017 yılı 26 Mart seçimlerinde DOST partisinin meclise girmesini engelledikleri gibi, sivil toplum örgütlerinin siyasi hayata katılmasına da engel oluyor.

Bulgaristan azınlıklarının bireysel ve kolektif haklarıyla birlikte anadilimizde anayurdu hakkımız, okul hakkımız, devlet okullarında zorunlu Türkçe dersi hakkımız, kültür ve sanat milli etkinlikleri hakkımız vs. çok önemlidir, fakat bir türlü çözülemiyor. Bütün haklarımız bizim kutsal hakkımızdır. Bunların başında vatandaş hakkımız, sağlık hakkımız, bireyse ve toplumsal hakkımız, anadilimizi öğrenme ve Türk okullarında yetişme hakkımız, iş hakkımız, tatil hakkımız, sigorta hakkımız, seçme ve seçilme hakkımız, evlenme hakkımız, çocuk yetiştirme hakkımız vs vs haklarımız bizimdir, her biri kutsalımızdır. Bunların başında Türk kimliği ile yaşama hakkımız gelir!

İnsan hakları günü bir mücadele günüdür.  Bulgaristan’da azınlık olmak, hele de Türk azınlığını yaşatmak çok zor bir ödevdir.

Türk kimliği uğruna mücadele veren soydaş ve kardeşlerimizi derin kalbi duygularla selamlar, sağlık ve başarılar dilerim.

Kendinize iyi bakınız.
“Covid-19” dan korunalım.
Okuyanlara teşekkürler.
Paylaşınız.

Reklamlar