Tarih: 21 Mayıs 2018

Yazan: Raziye Çakır

Konu: Telefon masraflarını gül burcu parasıyla karşılamıştık.               

1989’da bahar gecikmişti. Tomurcuk kokuyordu Mayıs.  Demokratik Birlik (Demokratik Lig) Birinci Kongresi Koca Balkan’ın Alvanlar (Yablanovo) köyünde toplanacaktı. Tarih, 21 Mayıs 1989’du. Mübarek Ramazan gelmişti. Oruç tutmak yasaktı.  Kongreyi destekleyen açlık grevleri başladı.

13 Kasım 1988’de kurulan Bulgaristan Türklerinin Demokratik Lig adlı insan haklarını savunma örgütünün Kongre çağırdığı kimseden gizlenmedi. “Bi Bi Si”, “Almanya’nın Sesi”, “Hür Avrupa” ve Ankara Radyosu’nu açanlar birinci haberin tekrarını defalarca işitiyor. Yüreklendikçe yürekleniyorlardı.

Bulgaristan Türkleri tarihinde ilk legal milli kongresi çağırılmıştı. Kongre, aynı gün patlaması planlanan Milli Politik Ayaklanmanın siyasi yönetimini üstlenecekti.  Ayaklanma inceden inceye örgütlenmiş, Türkler şahlanmıştı. Sofya’da general yumrukları masalarda patlıyor, kırılıyordu. Subaylar ve kurumlar birbirlerini başarısızlıkla suçluyordu. Dalga dönmüştü. BKP ve kolluk güçlerin patladı patlayacak milli isyanı durduracak gücü yoktu. Komünist düzen, isim değiştirme ve Türklüğü yok etme siyaseti tamamen çökmüştü.

Gizli çalışan polis, Birinci Kongreye katılma hazırlıkları içinde olan davetlilerin listelerini ele geçirmiş, Sliven, Kotel ve Yablanovo otobüslerini durdurmayı, yol kesmeyi düşünmü, hepsini tutuklama hazırlıkları yapmıştı.

Demokratik Lig siyasi örgütünün  17 bin kişinin karıldığı grev ve 72 bin kişinin katıldığı halk ayaklanmasında, kavganın ön sıralarında can feda eden kahramanları saygıyla anıyoruz:

47 yaşında Recep Osmanov; 45 yaşında Hasan Arnavudov; 55 yaşında Mehmet Lom; 37 yaşında Mehmet Saliev; 50 yaşında Mehmet Saliev; 38 yaşında Recep Saliev; 18 yaşında Sezgin Saliev; 31 yaşında İzzet Osmanov;32 yaşında Tahir Halilov; 18 yaşında Mehmet Karov; 18 yaşında Mehmet Fevziev:  37 yaşında Ahmet Burukov. Kurşunlanarak öldürülen bu 12 kahraman büyük halk isyanımızın kavşak noktalarında dümen başındaydı ve ayaklanma ateşini Demokratik Lig Kongresine taşımayla görevliydiler.

O zaman adı Mihaylovgrad olan bugünkü Montana ilinin “Kamenno Pole” ve “Draşan” köylerinde sürgün olan “Demokratik Lig” önderleri, oluşturdukları siyasi yönetim merkezinde, ani bir saldırıyla yeniden tutuklanmış ve bindirildikleri polis araçları Kapı Kuleye yönelmişti. Batı radyolarıyla temas kurduklarından şüphelenilenler ve direniş merkezleri arasında koordinasyonu sağlayanlar da gözaltına alındı. Hapse girmiş çıkmış, sürgünden dönen aydın, militan Türklerle birlikte Ayaklanmanın yedek 280 bin kişilik yedek ordusunun komutanları olan Pomaklar da tutuklanıp yurt dışı ediliyorlardı. 100 yıllık bir mücadele tarihinde sert terör rejimi yasaklarını açıp direniş alanında omuz omuza buluşmuşlardı. Toteliter düzen iyice korkmuş tutukluları Belgrad ve Viyana’ya gönderiyordu. Militan kadrolu sınır dışına paketlenme planı gece gündüz işliyordu. Avrupa Bulgaristan’ı konuşuyordu. 1956 Budapeşte ve 1947  Prag ayaklanmalarından sonra Bulgaristan Türkleri BKP’yi, Bulgar silahlı güçlerini ve Varşova Paktını karşısına almıştı.

Kongreye katılmak isteyen birlerce Türk delege politik savaşa soyunmuşlardı. Daha önce hiçbir kongre ve foruma katılmamış olan bu vatandaşlar politik sahneye çıkma heyecanı yaşıyordu. Bulgar siyasi polisi bu bebeği ölü doğurtmak için elinden geleni yapıyordu.

Aralarında zulüm makinesinden geçmeyen yoktu. Halkın iradesinde, demokrasi davasından geri dönüş olamaz,  insan hak ve özgürlüklerinin ayaklar altına alınmış, sosyalist toplum çöktü bilinci olmuştu. Güneşe bakması yasak kitle “Dönmez Geri Türk Askeri” marşını söylüyordu. Demokrasi gelmeden adalet Güneşi doğmayacağına hepsi inanmıştı.  Toplum çatlamış,  üniformalı Bulgarlar ve azınlıklar arası baştan başa açılmıştı.

İsim değiştirme zulmüne katılmayan Bulgar olmadığını bilmeyen yoktu. 35 yıl sonra “o işlerde biz yoktuk” diyen Bulgarlar inandırıcı değildir. Ağır suç işleyenlerin birçoğu, hesap sorulursa korkusundan, daha sonra ülkeden kaçmıştır. Büyük bir “katliam” olduğu itiraf edilen isim değiştirme suçundan BKP yönetimini, Generalleri, gizli polisleri, gardiyanlardan herhangi biri hakkında herhangi bir Bulgar kurumu tarafından dava açılmış olsaydı, samimi davranıldığı bir yere kadar inandırıcı olabilirlerdi. Bulgar insan hakları ve demokrasi hareketi “Nedir bu eşeklik!”, “Nedir bu Türklere ve azınlıklara edilen zulüm?” şiarıyla başlasaydı, Bulgaristan Türkleri ve Bulgarlar yine yakınlaşma ve birleşme noktası bulabilirdi. Ne ki onlar çevre sorunları ve Mihail Gorboçov’un “yenileşme” hareketinin etkisiyle yumruk sıktılar. Bu iki direniş kanadında Türklerle ilgili samimiyet yoktu. Türklerle, Müslüman mahkûmlarla dayanışma, isimlerimizin geri verilmesi davamızı destekleyen gruplaşma ve kitleleşme oluşmadı. Demokratik Lig’in  Alvanovo Birinci Kongresine konuk delege ve gözlemci olarak katılacağını bildiren Bulgar siyasi kuruluşu yoktu.

Oysa, Kongrede karara bağlanacak ana mücadele yönleri yıldız gibi parlıyordu:

–       Hepimiz için demokrasi ve adalet. Hepimiz için Türk kimliği, dilimiz, dinimiz, geleneklerimiz ve yaşayış düzenimiz kutsaldı; (6 ay sonra isimlerimiz iade edildi, fakat isimleri 1962’de ve 1982’de değiştirilen Müslüman Çingenelerin çilesi yüz üstü kaldı. Günümüz Pazarcık patlamaları, tutuklamalar, baskınlar, davalar aynı sürecin yenilenemeyen mıntıkalarında gelişiyor.)

–       İsimlerimizi geri alma Türk kimliği davamızda yalnızca bir halkadır. Özde 1950 kültürel özgürlük dönemine dönmek vardı. Demokratik Lig programında işlenen “kültürel özgürlük” sorunu, Birinci Kongrede karara bağlanacaktı. Hak ve özgürlüklerimiz garantili bir sivil toplum örgütü, demokratik adil düzen yaratma davamızla gelişerek kutsallaşacaktı.  Davanın özünde etnik otonomi hedefi esastı. Hak ve Özgürlük adında kristalleşen öz davamızda hepimiz eşittik. Etnik ayrımı yoktu. İnsan haklarının güvence altına alınması başta geliyordu. Davanın bir başka anlamı da, satırını bileyen, yabasını sırtlayan,  abasını alıp yola, meydana çıkan, sürgüne itilen, yargılanmadan içeri atılan her kardeşimiz KAHRAMANDI.  Bu büyük ve öz davamızın ilham ateşini yakan 200’den fazla şair ve yazarımız dardı. Ressamlarımız direniş meydanlarında kavganın renkleriyle fırça darbeleri yapıyordu.

–       Şehit düşen, direnmeye devam eden, direnişe hazırlanan ve direniş meydanında kalanların hepsini sayamadık. Ama isimlerini geri almak için mücadele edenlerin toplam sayısının 1 253 563 (bir milyon iki yüz etti üç bin beş yüz altmış üç) Türk olduğunu biliyoruz. Biz sayıca Bulgar ordularından 3 defa daha büyük bir kitleydik. Yüreklerin birleşmesinden, ruhların kaynaşmasından doğan güç ise kat kat daha büyüktü. Her Türk bir mücahitti. Bu davada küçük ve büyük kahraman yoktur. Her birimiz kutsal davamızın aziz dava eriydi.

–       Çocuklarımızın anadilimizde ninni söylemesine, kızlarımızın meydanlarda türkü yakmasına, Ramazan davulunun gümbür gümbür çalmasına ve Türk gibi bayramlaşmamıza, çocuklarımızın anadilimizde eğitim almasına, kongrelerimizi, seçim mitinglerimizi anadilimizde yapmamıza,  anadilimizde yayın yapan gazete ve dergilerimize, radyo yayınlarımıza konan tüm yasaklar hemen ve kayıtsız şartsız kaldırılmalıydı. Davamız bütün vatanda yol yol, meydan meydan, köy köy, demet demet Türklere gönül açıyordu.  Çiçeklerimizde koku ve tohumu bitirmeye çalışanlar aldanmış, gafil çırpınıyordu.

–       Bulgaristan Türklerine Türk olarak yaşama ve mutlu olma hakkı mutlaka yasalara işlenmeli ve tanınmalıydı. Bulgar ırkının Türk ırkından üstün olduğunu düşünen ve bu yalanı yayanların hepsi sahtekârdı ve hemen tutuklanmalıydı. Şu isim değiştirme, eritme, zorlama, sürgüne gönderme, hapse atma işleri, tuzakları, oyunlarının hepsinden düşmanlık kaynıyordu. Bu düşmanlığın kökleri Batının Türk korkusuna, Doğunun İslam korkusuna, Bulgar’ın ise yok olma korkusuna kadar inmiş ve yerle göğü birbirine katmıştı. Bir tek tüfek patlatmadan Türk isyancıların Bulgarın elindeki silahları dondurması, tankları ve hırhlı araçları durdurması, kaz kafalı generalleri bakan körler haline getirmesi, bir harika oldu. Tarih yazdı. Afrika zaferler tarihine eşiz bir zafer olarak işlendi.

–       Zaman öyle bir zamandı ki, Türkler hayır meleği olsalar düşmanlarımızın düşmanlığı devam edecekti. Buna inanmayan kalmamıştı. “Dünyanın en büyük ve en güçlü devletini kuran Türkler,” diyen hayatından edilse de, kahramanların gönlünde değişen bir şey olmadı. Meydan kavgalarının kahramanı kadınlarımız, bazılarımız, gelinlik kızlarımız dehşet ve mucizeler yaşattı. Görülen köy kılavuz istemiyordu, en fazla kötülenen Türkler, bilim ve sporun, kültür ve sanatın her dalında dünyaya en büyük başarılar bahşedenlerdi.

–       Her şeyin bir de geçmişi vardı. Türklere saldıranlar kendi geçmişlerine bakmaktan acizdiler. Onlar Osmanlı  Türklerinin arasına, ümmetine  katılmazdan önce tamamen yok olma dehşeti yaşamışlardı. Orada burada tek tük kalan Bulgarlara kendi özlerini bulma, canlanabilme trendine girme,  yeniden yeşerme, ulusça uyanma, dirilme, eğitim, iş, kültür ve özellikle kendi dinlerinde ibadet hakkı hep iyi komşu, hoşgörülü Türklerin el uzatmasıyla olmuştu. Halkı uyandıran Bulgar gençlerinin hepsi İstanbul okullarında su içmiş el öpmüştü.

–       Her birini kardeş bilsek bile, İngilizlerin kulaklarına fısıldadıkları “azınlıklar çoğunluğu zorlayabilir, hatta devirebilir” fikri nasılsa bir solucan gibi kafalarına düşmüş ve solucan körlüğüyle kafalarının içindeki karanlığı karıştırdıkça karıştırmıştı.  Temizlenerek, arıtılarak yeniden yazılacak bir tarih varsa o da Bulgar tarihidir. Davanın ortak noktası vardı. Komünist zulme son verilmeliydi.

Demokratik Lig adlı milli direniş örgütü 04 Ocak 1990’da Varna’da Bulgar gizli polis ajanları Ahmet Doğan ve ajan arkadaşları tarafından kurulan örgütten kökten farklıydı. Haklarımız ve özgürlüklerimiz uğruna direnen halkımızın gerçek yiğitleri, gerçek kahraman evlatları tarafından 7 ay daha önce Demokratik Lig kuruldu. Bu iki örgüt farklıdır. Birleşemediler. Ahmet Doğan direnişlerimize sahip çıkmaya çalıştı. Hareketimizin ruhunu çaldı. 1994’te iki örgüt arasındaki tüm yakınlaşma çabaları son buldu, kesildi. Demokratik Lig Kurucularını tanıyalım.

1/ Mustafa Ömer, “Belene” ölüm kampı sürgünü, Koşukavak /Krumovgrad/, Kırcaali ili, öncü halk aydını, öğretmen,  feylesof. Program ve Tüzük bazında hepimizi milli çapta legal direnişe çağıran, insan hakları güneşi mutlaka doğacak habercisi bir liderdir. Sürgünde, illegal koşullarda toplanan kurucu mecliste Başlan seçilmiştir. 9 Myıs’ı 10 Mayıs 1989’a bağlayan gece Bulgaristan’dan kovuldu. Aynı yılın yazında Paris İnsan Hakları Konferansında Bulgaristan Türklerini temsil etti. Davamızı ilk kez bir uluslararası forumda dünyaya anlattı.

Daha kurulurken Demokratik Lig gizli (yedek) başkanı olarak mühendis Hüseyin Nuh Oğlu seçilmişti. 17 Mayıs’ta Demokratik Lig Başkanı görevine geçti. İlk Kongreyi örgütleme ve yönetmeyi üstlendi.

2/ Ali Ormanlı, Alvanlar, (Yablanovo) köyü, İslimiye (Sliven) ili, kendisine en ağır işkencelerin uygulandığı mert kahraman, “Belene” kampı mağduru, sürgün, direnen halkın umudu, aydın halk öncüsü, kitle önderidir.

3/ Sabri İskender, İslimiye (Sliven) ili,  Kazan (Kotel) ilçesine bağlı Türk köylerinden bir kahraman.  Sliven işkence merkezlerinden sonra, Sofya’daki “Razvigor” merkez sorgulama merkezinde 6 ay kaldıktan sonra “Belene” ölüm kampına atılmıştır. 1986 yılında Avusturya başkenti Viyana’da toplanacak Avrupa Güvenlik ve İşbirliği konferansına Bulgaristan Türklerinin durumunu, baskı ve terörü, halk üzerindeki çekilmez baskıları duyurmak amacıyla Yugoslavya sınırını aşıp Viyana’ya kaçmayı dener. Demokratik Lig Genel Sekreteri seçilir. Köpek burcu toplayıp kazandığı parayla Batı radyolarıyla telefon bağı kuran, demokratik gizli, yarı legal ve legal halk ayaklanmamızı Avrupa’ya, dünyaya duyuran, Batı İnsan Hakları örgütlerini uyandıran ve hareketlendirmeyi başaran halk kahramanıdır.

4/ Ali Mustafov Hüseyinov, Razgrat ili  Yonus Abdal (Yonkovo) köyündendir. Hapislerin en ağır çilelerinden geçmiş, “Belen” ölüm kampında yok edilmeye çalışılmış, dayanmış ve halkımızı mücadeleye yüreklendirmeyi başaran kahramanlarımızdan biri olmuştur. Çilekeş zamanlarda şafakları yakan kahramandır.

5/ Slistreli Hayrettin Aliev. “Belene” ölüm kampında Türk mahkûmların canı ciğeri, onları yüreklendiren ve sözleriyle her birine hayat suyu içiren kahramandır. Demokratik Lig mücadelesine Kuzey Batı Bulgaristan köylerinde sürgünlük yıllarında katılmıştır.

6/ Nasuf Bilalov,  İslimiye (Sliven) ilinin Doğancılar (Sokolartsi) köyündendir. Direnin ağının kurulmasında en başarılı örgütleyici olmuştur. Köy köy dolaşmış, Demokratik Lig ateşi yakmış, insan hakları ocağına odun taşımıştır.

Bundan 30 yıl önce Bulgaristan’da ki toplam  3 199 Türk köyünün hepsinde ayaklanma ocağı yakılmış, örs ile çekiç arasında direniş planları dövülüyor, gençler göreve toplanırken, genç gelinler, kızlar ve yaşlı bacılar ön saflarda direnmek için can atıyorlardı.

Oku ve okut. Paylaşmayı unutma.

 

Reklamlar