– 2.Bölüm –

NURİ ТURGUT ADALI
(D.1922 Ostrovets/Ada Köy/, Kırcali – Ö.2004 Adaköy,Kırcali)

KÖYÜM

Güllerin ve gülen yüzün bir yana
Kırlarda eşek dikenlerini özledim
Evladımın gülüşü, şen türküsü bir yana
ağlamasını da özledim

Bir kıyısından geçen çayı değişmem
Cennet ırmağı ile …
Gönlümün sesi mümkün olsa da gelse dile

Seni soruyorum güneyden esen her rüzgara ;
hasret kaldım tırmandığım yamaçlara…
Gümüş sularında yıkandığım dereler
hep öyle çağlayarak akar mı ?

Suların aynasında sevgilim ağlayarak
ay’a, yıldızlara bakar mı ?
O mehtaplı geceler gönlümün cennetiydi.

Baharın getirdiği çiçekler
o cennetin ziynetiydi..
Tatlı tatlı meleyen kuzular,
gül yanaklı kızlar neşe saçar mı köyüm ?

Senin kucağındaydı gerdeğim, düğünüm! …
Doyamadım ne sevgilime, ne sana,
ömrüm geçti zindanlarda

Köyüme, sevgilime yana yana…
Ziyanı yok, ko ben menfalarda çürüyeyim
Yeter ki bir gün seni AZAD göreyim…

***

HASAN KARAHÜSEYİNOV
(D.1925 Sevar /Caferler/ Razgrad – Ö.1992,Sofya )

ON DÖRTLÜĞE DAĞILAN

-a-
Gözümde yaş yoktu ya,ağlama dediler
Boş yere bağrını dağlama dediler
Benim de bir gülüm var dedim dostlara
El gülüne gönlünü bağlama dediler.

-b-
Bir şeyim yok diyemem şu yeşil dağlar benim
Şarabım tükenmiyor şu yeşil bağlar benim
Esrimişim derinden gülmek bana verilmiş
Ama yalnız kalınca yüreğim ağlar benim.

-c-
Eleme acıya kapılma gönül
Bir masum gülüşe satılma gönül
Gül deyip dikene el uzatma
Paslı bir neştere takılma gönül.

-g-
Lodostan kabarmıştı dalgası bu denizin
Kaybolursan gözümden sularda kalır izin
bir gün durgun görürsün denizi de beni de
Kabarmaz sanma sakın bu dalgalar yeniden.

-h-
Yeşil dağlara girdim gözüm dallarda kaldı
İmrensem de uçmayı çok görmedim kuşlara
Yürüdüm aldırmadan yolumda yokuşlara
Ben gittim ortalıktan gözüm yollarda kaldı.

***

AHMET ŞERİFOĞLU (ŞEREFLİ)
(D. 1926 Hlebarovo /Torlak(Razgrad – Ö.2000 Bursa/

BEŞİNCİ KATTA, OTUZÜÇÜNCÜ ODADAKİ ARKADAŞLARIMA

Şu üstü başı kireçli gençler, yıllardır iskelelerde
çalışırlar,
Yıllardır ekmeği, cigarayı, güçlüğü paylaşır
aralarında
Ve inip iskelelerden· geceleri sırt sırta uyurlar
Aynı insanları hatırladım bu akşam.Neden?
Neden yıllardır hepimiz başlı başına yaşadık?
Dostlar, zor bu kalabalık içinde yalnızlık!

Her gün resmiyet… oturduğumuz oda… tramvay .
Tramvay … oturduğumuz oda … resmiyet tekrar .
Ve insanı bir küçük görme hali diğer yandan
Gülüşlerimiz, deyişlerimiz bile klişeleşti
Fakat dostlar hayat tramvay değil ki
Apartman da değil
Ne de resmiyet …

Dar geliyor bana bu verdiğiniz dünyalar dar!
Bana bu çoklardan o kadar bir az verin ki
İçine sığmış olsun bütün büyük dünyalar …
Yıllardır bu yolda başlı başına yaşadık!
Zor dostlar, zor bu kalabalık içinde yalnızlık!
Şu üstü başı kireçli gençler her gün iskelelerde
çalışırlar
Ekmeği, cigarayı, güçlüğü, aydınlığı paylaşırlar
aralarında
Ve iskelelerden inip geceleri tahta yataklarda
paylaşamadıklarını paylaşıp da uyurlar
Ayın insanları hatırladım gene bu akşam.
Neden?.,

***

MEFKÜRE RİZA MOLLA
(D.1927 Dobriç /Hacıoğlu Pazarcık/ – Ö.2007 Paris,Fransa)

KAFDAĞI

Kafdağı aşınmış insanlar
Kafdağı kader dağı
Hani o demir kursaklı dağ !
Bugün gibi aklımda
Ninemin anlattığı .masal

O kış geceleri
Soba sessizce yanar
Dışarda soğuk iğne iğne
Etraf su gibi aydın …

Hey benim uykularımı delen
Ve beni uçurumlara götüren
çocukluğum
Kaygu çoktu o zaman
Kaygu, bir arpa boyu büyümek
Kaygu
Kafdağı’nı delinmiş görmek
E’ cüc-me’cücleriyle …

Haber geldi şimdi
Hem kurttan hem kuştan
Hem havadan hem sudan.
Haber geldi uzaktan ve yakından
Haber işte
Haber geldi vesselam
Kafdağı aşınmış, diyorlar!

Ama kolay olmuyor bu iş
Kolay incelmiyor maden dağı. ..
Her gün sabahtan akşama
Mazlumlar onu yalar …

***

MÜLÂZIM ÇAVUŞEV
(D.1927 Metodievo /Küpeler/Şumnu – Ö.Şumnu 1995)

EY GÜZEL TUNA HEY

Uzun yolunda dağlar, taşlar yoldaşın,
Kara denizin sularında başın.
Kimseler bilmez acep kaçtır yaşın,
Ey güzel Tuna hey!

Kuzeyinde yurduma bir gerdansın,
Coşunca kimi geniş, kimi darsın ,
Coşunca kimi geniş, kimi darsın,
Ey güzel Tuna hey!

Yedi memleket aşarak gelirsin,
Nice acı tatlı olaylar bilirsin.
Kimi uslu kimi delisin,
Ey güzel Tuna hey!

Sularında yüzlerce gemi yüzer,
Sen barış dostluk içinde en güzel,
Senin için söylenir şarkı gazel,
Ey güzel Tuna hey!

Dileriz suyuna kan karışmasın,
Gemilerin top tüfek taşımasın.
Etrafın kara günler yaşamasın,
Ey güzel Tuna hey!

***

LÜTFİ DEMİR
(D.1929 Rakovski /Kuyucak/ Razgrad – Ö.1990 Sofya )

KENDİ KENDİME

Neden gene böyleyim,rahatsızım bu gece,
İçimde bir karışık,durgun hisler nedendir?
Yorgunluğun saçını sıvazlarken gizlice,
Hırçın şefk aynasından çöl akisler nedendir?

Vazifem mi bitmedi,yapılacak işim mi var,
Herhangi bir yürek mi incittim bilmeden?
Yoksa kapısını mı kapattı azizi dostlar
Yarın kazancımızı beraberce yemeden?

***

SABAHATTİN BAYRAMÖZ
(D.1931 Dobriç/Hacıoğlu Pazarcık/ – Ö.2013 Bursa/

KARABASAN

Gözlerimi yitirdim
Renkler kana boyandı ışık karmaşasında
Doruklar düzlüğe dönüştü;
Sesim sokaklarda tutsak,
Onurum kamburum oldu
Gözlerimi yitirdiğim gün.

Gizlerimi yitirdim
Issız yörüngesinde dondu yürek
Sevgilerim kalakaldı karanlık pusularda;
Silinince geçmişle geleceğin anlamı,
Hangi dilde ağlayıp
Hangi dilde güleceğimi,
Anılarımda dostlarımı nasıl bulacağımı
Bilemedim
Gizlerimi yitirdiğim gün.

İzlerimi yitirdim
Gizemli bir boşluğa gömüldüğü zaman
Öz saygımın burcundan yıldızlar kaydı.
Kimliğim prangalı;
Babam bile mezarında yabancı oldu bana
İzlerimi yitirdiğim gün.

Gözlerimi yitirdim
Gizlerimi yitirdim
İzlerimi yitirdim

Adımı elimden aldıkları gün.

***

MЕHMET ÇAVUŞ
(D.1933 Tırnovtsi(Turnaovası)Tırgovişte(Eskicuma)- Ö.2017,İstanbul

AZINLIKLAR MEZARI

Sıcaklığını yitiren kadınlar gibi
Kanseri simgeler Rumeli’de günler,
Kanımızı emen akrepleri yankılar
Kelepçeler, dar ağaçları, sürgünler…

Kan kusarken hüküm giyen türküler
Ölüm taşır karanfil açar her yara,
Zulme karşı savaş verir mazlumlar
Saçlarını bayrak edip rüzgârlara.

Prangalarla gelip geçiyor günler
Ruhlar esir, kalpler kırık dökük,
Acılar, erkeklerin canına minnet
Anaların gözleri yaşlı, boynu bükük.

Ölüm sellerinde yaşam sürüyor
Rodoplar, Dobruca, Gerlova, Deliorman,
Sevda oluşunu yitirirken umutlar
Kavgalardan kopan avuntudur zaman.

Dil yasak, din yasak, töreler yasak…
Bir iniltidir her ağıt, her destan,
Derde derman yok, gözler kan çanağı
Azınlıklara bir mezardır Bulgaristan.

***

RECEP KÜPÇÜ
(D.1934 Kuklen / Kuklene/ Plovdiv – Ö.1976,Varna)

HASBİHAL

Hadi dost bildiklerim,
Yürüyelim.

Ben durgun sulara istemem yansımak,
Akar suları severim,
Akar sular gibi
Akar giderim yolumda yaya yapıldak.
Çıkın siz de, siz de çıkın,
Çıkın gizlendiğiniz kuytudan.
Esen rüzgarın sessizliği
Uyandırır uyandırmaz uykudan,
Şöyle, seher vakti düşelim yollara
Canınız sıkılmaz benimle yürürseniz;
Aç ve susuz kalsanız da ara ara,
Mevsimine göre ahududu toplarım size
Fındık toplarım.
En berrak,
En temiz kaynaklardan
Su getiririm size avuçlarımın içinde
Aç komam, susuz komam sizi,
Üzülmeyin,
Ben alelade insanlardan öğrendim
Değerini, yüceliğini kardeşliğin…
Ortalığın karardığına aldırmayın,
Gözlerimin feri aydınlatacak yolunuzu.
Sarışın kız örneği ay da doğar biraz sonra,
Ağaçlar altına çekilen ürkek karanlıklara
Terk ederiz uykumuzu…

Hadi dost bildiklerim,
Yürüyelim.

Yollar, yürüyen yolcuları sever,
Yollar, yolcuları varsa gülümser.

Bir gün sona erince tuttuğumuz yol,
Bilirim, ürkeceksiniz birden bire,
Zira herşeyin sonudur insanı tedirgin eden:
Dostlukların sonu
Aşkların sonu
Yolların sonu…
Fakat ürkmemek gerek, asıl mesele,
Çiğnenmiş yolun bitişinden öte gitmekte,
Biz gitmeliyiz,
Kalblerimiz pusula olacak oradan öte…

***

ÖMER OSMAN ( ERENDORUK)
(D.1934 Zvanarka/Yunuzköy/ Krumovgrad/Koşukavak/- Ö.2007İstanbul )

GENÇLİK

Bir rüzgar esti…
Sararmış yapraklar· döküldü dalından.
Bir mevsim geçti…
Gene gelecek …

Gençliğim! …
İncim benim …
Elim, kolum, varlığım
Sevincim benim …

Sen nereye?
Ben ne geldiğini duydum senin
Ne misafir kaldığını bir kaç zaman
Ne de yıllardır coştuğunu kanımda.

Ama gidişini görüyorum gözlerimle.
– Beni terk eden dostlar örneği-
Koptuğunu duyuyorum içimden çatır çatır
Sen gidince neyim kalacak tenimde

-Zaten neyim kaldı ki kötülüklerden gayrı-.
Bir vücudum var kasırgaların yıprattığı
Bir de kalbim kaldı kemirilmiş kıtır kıtır
İnsanlara ufak-tefek bir yardımın varsa eğer·

Onu sana borçluymuşum meğer …
Bugün, yarın ak düşecek saçlarıma
Gözlerimi saracak bir gök duman …
Gitme gençlik gitme gitme dur aman!

Sensiz beçeremeyecek işlerim var nice
Tutunduğum bir tek dalımsın işte
Beni terk etme zamanından önce …

***

MUHSİN HALİT KARA
(D.28 Ekim 1934,Diçevo/Kemalköy – Ö. 20 Mayıs 2019, Ruse)

BU MUYDU?

Bu muydu ad uğruna edilen savaş?
Bu muydu dil uğruna uykusuz gece?
Bu muydu acele davet ecele?
Bu muydu içilen ant sayın “Arkadaş”?

Belene domuzlarına yem olanları
Gömütleri halâ meçhul yatanları
Sırtındaki izleri henüz silnmeyen copu
Dehşet dolu kâbus çıkar mı bellekten “Soydaş”?

Cesetleri kasten bulunmayanları
Yetim,öksüz biçare kalmış masumları
Soyu sopu,kanı bozuk zangoçları
Ne çabuk unuttun o koğuşu “Arkadaş”?

***

LÂTİF ALİ
(D.1935,Diçevo /Kemalköy/Silistre – Ö.1999 İstanbul )

RUMELİ TÜRKÜLERİ

Şu bizim Rumeli türküleri yok mu?
Sırılsıklam bir sevda,buram buram bir özlem.
Bir hançer mi saplanır yüreğime,bir ok mu?
Can evimde sancısı,gözlerimde puslu nem.

Efkârlanmaya görsün bir kere deli gönül
Alır başını gider Urumeli’ne
İner yârin bahçesine
Gülden geçilmez.
Fincan gibi güllerin arasında
“Kırmızı gülün alı” seçilmez.

Taşa,demirе can veren mahir ustalar
“Fincanı taştan oyarlar”
Oyarlar da
İçine yüreklerinin sevdasını koyarlar.
Sevda çiçekleriyle gönül örsünde
“Demirciler demir döver tunç olur…”
Kara sevdaya benzer türkülerimiz;
Düşürmeye görsün yüreklerine harlı ateşi
Söndürmesi güç olur.

Şahlandı mı “kol başının kır atı”
Dostlar bayram eder düşman irkilir
“Yol görünür gazilerin garip serine”
Sökülür çadırlar,tuğlar dikilir…

İpek bir halıya benzer köşkünde
Vardar Ovası,Tuna Yalısı
Estergon’dan bir ezgide savrulur
Kızıl bir bayrak gibi
Yüreğimin yarısı:
“Akma Tuna, akma bre şahin aman
Ben bir dertliyim
Yâr peşinde koşan kara bahtlıyım.”

Ah şu bizim Rumeli türküleri…
Onlarda ağlar,onlarda güleriz
Gizem tünelinden geçercesine
Düriye’nin kalaylı güğümlerinden
Bir tas ayran
İçercesine.

***

MUSTAFA MUTKOV / MUTLU /
(D.1935 Gorsko Slivovo,Loveç/Lofça/- Ö.1997 Sofya )

KUSURA BAKMA İSTANBUL

İşte kalem
İşte kâğıt
diyor ağabeyim
Şiir yaz
Destan yaz
Güzelliğe dayanır mı şair yüreği?

Bak,İstanbul ışıl ışıl
Üstü başı deniz kokuyor
İnsanları iç içe girmiş
Gözleri kamaştıran
Bakışları eriten güzelliği yaz.

İster hayırsız de bana
İster yeteneksiz
Ne dersen de
Suçu yalnız bende bul:
Söz bulamıyorum güzelliğini anlatmaya
Büüüyülüyüm
Sana bir şiir yazamadım
Kusura bakma İstanbul!..

1991- İstanbul

***

FAİK İSMAİLOĞLU ( ARDA )
(D.1936 Yabılkovets /Elmalı / Kırcali- Ö.1995 Ardino )

YAŞIYORUM

İlk horozlarda bastılar evimi
Kelepçe vurdular nasırlı ellerime
Alıp götürdüler,götürdüler…
Bir daha geri getirmediler.
Dondurucu bir kış gecesinde
Yağlı kurşun saplandı can evime
Bir demet gül gibi,karanfil gibi
Saçıldı al kamım karın üstüne…

Beni öldü sanmayın,yaşıyorum.
Ellerim,masum ellerim
Kerpiç diziyor yeni yapılarda
Ellerim,garip ellerim
Rodop çayırlarında ot biçiyor hışır hışır…
Elerim,katranlı ellerim
Tütün topluyor Alançayır’ın orda…
Gözlerim parıldıyor,Mehriban’ımın gözlerinde
Kalbim Ertan’ımın göğsünde çarpıyor
Ayaklarım yürüyor Andızlık dağlarında…

Beni öldü sanmayın,yaşıyorum
İçimde tonlarca hınç,
Tonlarca sevgi taşıyorum.

—devamı yarın—

Fotoğraf açıklaması yok.
Reklamlar