Levent RASİM

Tarih: 26 Kasım 2017

Konu:    Eski hamam eski tas. Araba devrilene kadar böyle gidecek benziyor.

2018 yılı mali bütçesi mecliste görüşülürken, milletvekillerinden herhangi birisinin yerinden kalkıp, “artık meclise giren partilere her oy için partilere her sene 11 leva ödenmesinden vazgeçilsin, bu paralar viski-votka sofralarında içilmektense, odun alamayan vatandaşa, okullara, hastanelere yardım edilsin, gelen kıştır” desin diye bekledik. Kimse yerinden kalkmadı. Hepsi çıkarılmadan kalmış ve tarlada unutulmuş ve toprağın içine gizlenmiş trup gibi sandalyelerine büzüldüler ve aralarında göz temasına bile geçmeden, acele acele oy verip menfaatlerini savundular.

Bu bütçeden de meclisteki partilere 26 Mart erken meclis seçimlerinde oy alan partiler her oy için 11 leva almaya devam edecekler. Meclis dışında kalan DOST, “Evet Bulgaristan” ve “Yeni Cumhuriyet” vb siyasi partiler de aldıkları oylar için oy başı 1 leva alacaklar. Yani kimileri sofrada, diğerleri de masa altında yemeye devam edecekler.

Seçime katılıp meclis giren partilere her oy için 11 leva verilmesine karşı 2.500.000 (iki buçuk milyon) vatandaş 6 Kasım 2016’da halk oylamasına katıldı ve seçim sisteminin, dolayısıyla politik sistemin değişmesini istedi. Bir defa bir halk girişim komitesi tarafından örgütlenen bu halk oylamasının (referandum) sonuçları hükümet ve meclis tarafından dikkate alınmadığı gibi, ülkeyi eski hamam eski tas idare etmek isteyen bugünkü yönetim ve onun açık ve gizli destekleyicileri, bütçeden büyük paylar kopararak, durumun değişmesini istemediklerini ortaya koydular. Olayı şöyle yorumlayabiliriz: Halkın % 80 ‘nin (yüzde seksen) yoksul yaşadığı ve yaklaşan kış koşullarında iki ucunu bağlayamadığı bir ortamda siyasi partilere (örneğin sosyalist partisine 11 milyon leva, GERB partisine 15 milyon leva, Hak ve Özgürlükler Partisine ve aşırı sağcı faşist Türk ve azınlık düşmanlarına 5 milyon leva) para dağıtıldı. Yaşatın kardeşim gün bu gündür. Yarın ne olacağı bilinmez havasına girip bayram ediyorlar. Hiç bir şeyin değişmediğine, yoksullar üzerindeki zulmün devam ettiğine bundan büyük kanıt olamaz. Siyasi partiler halkımızdan, seçmen iradesinden tamamen kopmuş ve zamana karşı kürek çekiyorlar.

Bu yoldan çıkış tektir. Halkla inatlaşma devam edecekse, bundan sonra emekçilerin gelir vergileri patronlar tarafından değil, ücretlinin kendisi tarafından ödensin ve parasını alan “benim oligarşi, rüşvetçi, soyguncu, hazır oncu partilerine verecek param yok” desin ve vergisini ödemesin.  Bütçede para olmayınca, bu bol keseden para dağıtma, meclis sandalyesinde ve parti merkezlerinde oturmaktan buruşan milletvekilleri dağıtılan milyonların kaynağı da kesilir. Aslında sen bizim partiye oy verdin diye partilerin seçmene birkaç leva vermesi gerek ki yol parası yapsın. Ama nerede!

Dikkat çeken bir başka unsur da, Avrupa Birliği ülkelerinden biç birinde siyasi partilere “aman ne güzel oldu da meclise girdiniz, masraflarınız bundan böyle bizden, alın şu parayı da gelecek seçimlere kadar dediğimizi yapın” demiyorlar. Her parti kendi yağıyla kavruluyor. Bizde Hak ve Özgürlükler partisi milletvekili, Rusya siyasi ve ekonomim menfaatlerini savunan, oligarşi bozması D. Peevski’nin 8 (Bulgarca çıkan) gazetesi var. Birçok TV kanalında her sabah burunlarını ve kaş ve kirpiklerinin uzunluğunu gösteren kız ve gelin sunucuların maaşlarını oligarşi ödüyor. Onlar işe başlamadan önce gördükleri kurslarda, “aman okşarken ve kaşırken hiç kimsenin hiçbir yanını kanatmayın” kurallarını öğreniyorlar.

Bulgaristan Komünist Partisi’nin 1947’de yapılan V. Kongresi 3 gün sürmüştü. Şimdi GERB partisi (partinin demir yumrukta birleşen kadroları) yeni kurultayını 3 -5 dakikada bitirme kararı almış. 1200 delegeler Boyko Borisov’u partinin yeni Genel Başkanı olarak seçecekler, kahvelerini yudumlayıp birkaç sandviçi çantalarına atıp işi bitirecekler. Program, taktik, strateji görüşülmeyecek. Bir de Sosyalist Parti ile asla iktidar ortaklı kurmayalım Deklarasyonu kabul edildi. Bunlar ana-babaları olan sosyalistlere bir yudum ekmek vermezken, nlaşılan GERB partisi komünistliği sosyalistlerde (BSP) çalmak istiyor, çünkü Sofya’da toplantının yapıldığı “Arena” adlı kapalı spor salonunda BKP-GERB yazısı belirdi.

Delegeler arasında dinsiz imansız Türk geçinen ateist Vejdi Raşidov’tan başka “Türk damızlığı” yok. Türklerin ve diğer azınlıkların GERB’e avuç açmamız boş iş. Bulgaristan görmüştü de, bunlar gibi doymak bilmezler sürüsü görmemişti.

Olmayan Bulgar demokrasisi çöküyor. Yürütmenin başı olan Başbakan Borisov’un meclis başkanı Glavçev’i istifaya zorlaması buna en yeni örnektir. Yapılan bu yanlışlığı kitaba uydurmaya çalışanlar “halk böyle istedi, görüyorsunuz itiraz eden yok” diyorlar. Yargı tamamen yürütmenin emrinde olduğuna göre, meclisin de emir üzerine iş görmesi, bizde demokrasiden iz bile kalmadığını körlere bile göstermiş oldu. Aralarında güçlü bir dayanışma var. Meclis Başkanlığından çaktırılan Glavçev toplamda GERB Parti yönetimine yuvalandı. Denetim komisyonu başkanı oldu.

GERB 4. toplantısında aşırı milliyetçilere büyük ilgi gösterildi. Aşırı milliyetçilerin toplumu paröaladığı, azınlıklara her gün saldırdığından söz bile edilmedi. Borisov aşırı sağcıları arkaladı. Kışa giremeyen 1 milyon emekliye devlet bütçesinden 40’ar leva yardım verileceğini duyurarak övündü. Aynı yardımın Yunanistan’da 6 defa daha büyük olduğuna değinmedi. GERB partisi “Avrupa’nın en yoksul insanlarının ülkesiyiz”, Bu memlekette Türkler, Pomaklar, Çingeneler, Ulahlar, Tatarlar yaşıyor, bu insanların haklarını vermeliyiz, demedi. “İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü” sözlerini kullanmadı.

Kurultaydan anlaşıldığı üzere GERB partisi iktidardan ayağım kayar diye kaygılı. GERB’e karşı Bulgaristan sosyalist partisi tarafından “gen soru hazırlandığı” biliniyor. Bu gensoruya yanıt olarak GERB yönetimi “işlenen ekonomik ve mali suçların miladı olmamalı” dedi ve olayı ulusal toplantıya taşıdı. Daha GERB partisi üyeleri “soya dönüş süreci” yıllarından Türklere, Pomaklara ve diğer azınlıklara yapılan zulme bizzat katıldıkları için güncel politik sahneye çıkmaktan korkarken /1994–2007/ yılları arasında yapılan özelleştirme talanı suçlularını duruşma salonuna davet etmek istiyor. Fakat Türklerin isimleri değiştirilirken öldürülen 140 kişinin katilerini, 500 bin vatandaşımızı vatandan kovanları, mallarına konanları, 12 500 Müslüman’ı hapseden ve sürgüne gönderenleri tutuklayıp yargı önüne çıkarmaya yanaşmıyor. Üstelik namaz esnasında cami basan ve secdede Müslümanları yaralatan faşistleri, “Ataka” partisi militanlarını savunuyor. Buna paralel olarak Osmanlı devrinden kalan camilerimizi onarmamıza izin vermediği gibi, vakıf mallarımızı da geri vermiyor. Okullarımızı açtırmıyor. Kültürel haklarımızı engelliyor. Bizi yok sayıyor.

Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi emekli üyeleri tarafından yazılan ve Bulgaristan’da son dönemde çıkan politik kitaplarda “Devlet” eserinin yazarı, düşünür Platon’dan sık sık söz ediliyor. 1989Ağustosunda, Kuveyt’te,  “isim değiştirme, Türklere yapılan zulüm ve Büyük Göç” konularını görüşmek üzere BKP ve Bulgar devleti adına katılan, Kültür Bakanı Georgi Yordanov TC Dış İşleri Bakanı Mesut Yılmaz bizim için “onlar İslamlaştırılmış Bulgar” demiş ve hiçbir hakkımızı tanımayı kabul etmemişti. O şimdi, “Samimiyet” başlıklı eserini Sofya kamuoyu önünde tanıttı.

Bu kitabın başına Aristotel’den alınmış şu cümle var: “Platon yakın dostumdur, fakat benim için gerçek daha değerlidir.” Yordanov’un gerçekleri, BKP yönetiminin 1962’de Çingeneleri, 1972’de Pomakların ve 1985’te Türklerin isimlerini değiştirip, kimliklerini yok ederek, onları Bulgar halkı içinde eritme ve asimile etme siyasetinin doğruluğudur. Okul kitaplarının doğrulu değerlendirmeler içirdiğini yazan Yordanov, 28 yıl sonra baskı, terör ve zülüm siyasetini destekliyor ve Avrupa’da en hastalıklı, en aç, en yoksul, işsiz ve güçsüz bir halk topluluğu olmamızın nedenini de BKP tarafından yapılan durum değerlendirmelerinin çarptırılmasından kaynaklandığına işaret ediyor.  Bu çalışmalarla, emekli maaşları yüksek olanlar 28 yıldan beri yazdıkları kalın kitaplarla, tarihimizin en azılı, en çekili, en baskılı dönemi olan 1970–1989 dönemi üzerine Arnavut kaldırımı döşemek ve üstüne de asfalt değil, beton döşemek istiyorlar. Bu konuda onların kafasındaki gerçekte biz “İslamlaştırılmış Bulgarlarız”, 28 yıldan beri çalışmalarında hepimiz anadilimizi unutturulmaya çalışılıyoruz. Onların planlarına göre 2050’yıına kadar Bulgaristan’da Türkçe konuşan genç kalmayacak ve “işte Bulgar milleti bu” diyecekler. Bu konuda bizim fikrimizi almalarına gerek yok. Kendi gelin kendi damat olmaya devam ediyorlar…

Son günlerde Bulgarların kafası iyice betonlaştı. Ne ileri ne geri bir durum belirdi. Borisov’un son Makedonya ziyareti esnasında birçok papaz el öpmesi halkın dikkatini çekti. 28 yıl öncesine kadar “ateistler”  devleti olan Bulgaristan’da papazların devletten aldıkları maaşa karşı birinci ve son vazifesi kiliseye girip çıkanların listesini hazırlayıp gizli polise sunmaktı. Şimdi artık Bulgaristan’da Yüksek Mahkeme yargıçları papaz ayiniyle atanıyor. Bugün Sofya hükümetine sözleşmeli yamak olan sözüm ona “Yurtsever Güçler” grubundan biri olan ve Makedonculuğuyla ün yapan İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO) haydutları “din işlerinde ve özellikle de Bulgar kilisenden, Doğu Ortodoksluğunun yavru kilisesi olarak Makedon Ohri Ortodoks Kilisesini bağımsız ve egemen bir kilise olarak tanımasında ısrar ediyor. Başbakan Borisov’ın geçen hafta Makedon – Strumitsa şehrini ziyareti esnasında 3 papazın elini öpmesi ve bir manastır ziyaretinde bulunması dikkati çekti.

Sıkça olmak üzere, sözü edilen “Ohri Başpiskoposluğu” ile ilgili basında farklı yorumlar çıktı.15 bin Bulgar askerinin 2 gözünü de çıkaran Bizans İmparatoru II. Vasiliy 1019 ile 1025 yılları arasında 3 imtiyaz name imzalamıştır. Bu şahadetnamelerde Başpiskoposluğun Makedon değil, bir Bulgar Başpiskoposluğu olduğuna işret edilir. Sofya Üniversitesinden Prof. Lüdmil Georgiev’in yaptığı bir açıklamaya göre, şimdi sözde “yurtseverler” ve VMRO’lu “debiller” Sofya Başpiskoposluğuna şiddetli baskıda bulunarak Makedon başpiskoposluğuna “annelik” yapmasını istiyorlar. Profesör Georgiev’e göre, bu eşine rastlanmamış bir “ihanet” olacaktır. Prof. Georgiev, “Makedon ulusunu” ve “Makedon dilini” tanıdıktan sonra “Makedon Ortodoks Kilisesini” de resmen tanıyınca, Komünist Enternasyonal’in Makedonya konusundaki kararlarını 80 yıl sonra da olsa tamamen gerçekleştirmiş olacağız. Bunu yapmak isteyen Amerikalı para babaları ise, Bulgaristan’ı kullanarak Makedonya’yı NATO’ya alarak, Rusya’ya karşı boynunda kayış olan bir köpek gibi havlatmak istiyorlar. Aşsında düne kadar Bulgar “siyasi elit” diye bir şey yoktu. Olup biten ve ayakta olan tarihini Bulgar halkı kiliseye borçludur.

Bu konudaki çıtayı önce Makedon kilisesi atlamalıdır. Çünkü onun Bulgar Başpiskoposluğundan “anam olur musun” başvurusunda bulunması gerekiyor ki, bu da zor iş.

Avrupa Konseyi’nin gelecek yılın ilk gününden başlayarak Sofya’da toplanması için hazırlık yapılıyor. Kaldırım taşları dizen, dört yanı kamaralarla donatan, eğlence merkezlerini, lokanta ve bistroları türlü yiyecek ve içeceklerle dolduran, yeniden donatan ve misafirlerin gözüne gül suyu serperek ülkeyi ve durumu allı pullu göstermeye çalışan B. Borisov muhafazakâr-faşist iktidar ortaklığı, ben bunu böyle yaparsam düşmekten kurtulurum havalarında kanat açmış uçuyor. Böyle bir olay Avrupa Konseyi Prag toplantısı esnasında Çek Cumhuriyetinde de yaşanmıştı. Fakat hükümet istifaya zorlandı ve devrildi. Bulgaristan’da olup bitenleri çok yakından izleyerek hepinizi bilgilendirmek görevimizdir.

Deliorman’da kar serpiştiriyor.

Selam ederim.

Reklamlar