Oya CANBAZOĞLU

Ben bu yazımda, siz okurlarıma bir faşizan parti olan “Ataka” lideri Volen Siderov’u anlayabileceğiniz bir dille anlatmaya çalışacağım. Bu konuyu seçmemin nedeni, Bulgaristan’da aşırı milliyetçiliği başlatan, artık ırkçılık ve faşistlik  kaynatan “ATAKA” partisinin hem kurucusu, hem milletvekili, hem başkanı, hem de bugünkü hükümetin altın senedini elinde turan adam olmasıdır.

 

Ülke çapında örgütlenmiş bulunan bu partinin meclis grubu, aşırı sağ görüşlü gazetesi, etnik ve yabancı düşmanlığı kusan, NATO ile AB’den çıkmamızı isteyen “Ataka-Alfa -TV” yayını, ayrıca kaba kuvvete başvuran saldırgan ekipleri var.

 

Parlamentoda 3. kez “Ataka”  meclis grubu kuruldu. Haziran 2013’te Sosyalist Parti (BSP) ile Türk ve Müslümanların (HÖH) partisi kabinesinin kurulmasına gerekli olan BİR oyu (altın senedi) V. Siderov kendisi verdi ve ardından iyice şımardı.

 

2014’e aşırı şiddetli giren V. Siderov tüm medyada her gün birinci haber. Gazete başlıklarından düşmüyor, köşe yazarlarına kilitlendi. Savcılık, polis, psikologlar, sosyologlar, genç ve yaşlı politikacılar onunla uğraşıyor. Seri üretim yapan ve her gün yeni bir etiketle ürünler pazara süren bir tekel gibi kendinden söz ettiriyor.

 

Çingenelere “sizden sabun yapacağım” deyen o.

Sofya “Banya Başı Cami” kanlı saldırısını düzenleyen o.

Hak ve Özgürlükler Partisi’nin kapatılması için imza toplama kampanyası örgütleyen o.

Suriyeli savaş kaçağı ailelere Bulgar Türk sınırının kapatılmasını isteyen o.

Lufthanza uçağında hostese çullanan o.

Başka bir uçakta Fransız diplomat Stefani de Martie’yi hırpalayan o.

“NOVA TV”girip gazetecileri döven o vs..

 

Bilgisayarımın başına, bildiğiniz bu olayları size anımsatmak ve onun ne kadar ahlaksız, kendini beğenmiş, çılgın, kötü ve iğrenç bir holigan olduğuna dikkatinizi çekmek için oturmadım. Karalamalarımda ilk başlık olarak “TIMARHANEYE DÜŞTÜK” demiştim. Yazdıklarımı okurken değiştirdim. İzin verin de konuya bir ayrıntıyla gireyim.

 

Varna Kaymakamı, Kara Deniz’in Bulgar kıyısında geleneksel Türk isimleriyle bilinen 300 yer adını Bulgarca uydurma isimlerle değiştiren bir yürütmeliği geçen fafta durdurduğunda, durdurdu. Bunu yaparsan karşında beni bulursun anlamında, kaymakam kararını protesto etmek için, 8 “ATAKA” milletvekili ile birlikte liderleri uçağa bindi. Varna’ya uçarken aynı uçakta bulunan Kültür Ataşesi madam Stefani’ye, bir hudut polisine ve bir yolcuya saldırdı. Bu küstahlık devletin sabır bardağını taşırdı.  Başsavcısı gangsterleşen liderin dokunulmazlığının kaldırılmasını ve yargıya sevk edilmesini istedi.

 

Bu arbedeye benzer bir kapışma, geçen sene Sofya Frankfurt uçak seferinde Siderov bir Alman hostese çullanınca da yaşandı. Frankfurt polisi ona “bileklerinizi uzatın!” dediğinde, diplomatik skandal koptu.

 

Milletvekili dokunulmazlığı nedir? Bir milletvekilinin azılı holigan gibi davranışı kabul edilebilir mi? Vekilin dokunulmazlık kartıyla sağlanan yetki polis yetkilerinden üstün müdür? Bu sorular kamuoyunda gündem oluşturuyor. Başat sorun şu:  BSP ile HÖH milletvekilleri V. Siderov’un “dokunulmazlığını kaldırıp onu yargıya teslim edecek mi?” Yoksa karga karganın gözünü çıkarmaz misali, hükümet bindiği dalı kesmeyecek mi?  Bir oy çoğunluğa dayanan Sofya hükümeti, “altın senedi” yakıp koltuktan düşerse, kapıda yeni seçim mi var! Asıl sorun işte bu. Ben, kendi idam fermanını kendi kalemiyle yazmış “akılıya” henüz rastlamadım. Şu satırları yazarken utanıyorum: Bulgar Dış İşleri Bakanı Siderov’un eşekliğine Fransa Büyükelçisinden özür dilemiş.

 

Özür dileme moda oldu. Stanişev “Bulgarlaştırma”yı unutmamış L. Mestan’dan özür diledi. Mestan ise, “Türklerin temsilcisi olana kadar çok katarzis geçirdiğini” söyledi. Bu söz,  arınma anlamına gelmeli, onu söylemekle paklandığı ve günahlarından arındığını düşünüyorsa kendini avutuyor. Katarzisin bizdeki anlamı korkmaktır. Mestan korku geçirdi ve hala korku içinde yaşıyor, çünkü attığı her adım yanlış. Nasıl olur da yalnız bizden özür dilenir. Pomakların, Müslüman Çingene kardeşlerimizin adları, kimlikleri değiştirilmedi mi?  Onların çekisi bizden az mıydı! Ne yüzle Stanışev’in boynuna sarıldı! Hem tüm Müslümanlar biriz, beraberiz, hepimiz aynıyız, diyoruz, hem de yalnız bizden özür dilenmesini kabul ediyorsun? Olacak iş değil. Evet, bu, olur iş değil. Bir de şu Stanişev, BSP lideri olarak,  Türker’den özür dilemekle, isimlerimizi değiştiren ve geçmişimizle geleceğimizi tarihten silmeye çalışan BKP, T. Jivkov rejimi ve totalitarizmin devamcısı ve mirasçısıyız mı demek istedi? Öyle ise, Belene, Loveç ölüm kamplarında, sürgünlerde, hapislerde yatan 200 bin Bulgar vatandaştan da özür dilemelidir. Bizim, aynı rejimde kurban giden Bulgarlardan ayrıcalığımız ne ki?

 

Konumuza dönelim: Uçak içi olayının yinelemesi aklıma psişik analizci Z. Feud’u (1856 – 1939) getirdi. Dehanın yaratığı teoride 1) klaustrofobi yani kapalı alan korkusu; 2) akrofobi yani yükseklik korkusu ve 3) ayrofobi yani uçma korkusu analizi var. Bunlarda, bazı yolcuların uçak türbülansa girdiğinde, başka bir değişle hava boşluğuna düştüğünde, en yakında oturan birine sarılması, onun elini kolunu tutup destek araması “normaldir” deniyor. Ayakları boşta kalınca Alman hostese ya da Fransız ataşeye cankurtaran simidine atlar gibi sarılan Siderov böyle biri mi? Yoksa bu sahneler reyting yükseltme oyunu mu?

 

Başsavcıya “çöp”, milletvekillerine “hamam böceği”, politikacılara “bit yumurtası”, polislere “hayvan” vs. diyen çok hırslı ve kontrolsüz gangster gibi dil uzatan bir kişiyi desteklemek, kabul gören bir hareket olamaz. “500 Euro emekli maaşı”, “bin Euro asgari ücret!” “Yabancılara toprak satmak yasaktır!” gibi sloganlarla sevimlilik arayan bu dengesiz, bunalımda BÜTÜN İKTİDARI hedeflemiş olabilir mi?

 

BUNLARIN HEPSİNİ KENDİ AKLINLA MI YAPIYOR!

BİR ARTİS OLARAK SAHNE ROLÜNÜ İYİ OYNAYAN BU KAHRAMANIN SENARYOSUNU KİM YAZIYOR. İplerini kim çekiyor demiyorum, çünkü artık kulaklıklara fısıldanıyor.

 

Her şeyi kulağa fısıldayan İSİMSİZ ve ÇEHRESİZ, KİŞİ şöyle düşünmüş olabilir mi? Komünizmi öldürdük ölmedi. BKP’ yi lav ettik,  isim değiştirdi, dayandı, şimdi “XXI. Yüzyıl” ve “ABV” diye parçalanıyor ama hep dik duruyor. Herkes BSP ile GERB partisinin BKP mirasçısı ve devamcısı olduğunu biliyor. Ya Washington, ya Brüksel, bundan böyle bizimle olacaksanız şu ikisini de kapatın, öyle devam edelim, demiş olsa, ortalıkta  “Ataka” dan başka  oy verilecek parti kalmıyor. Yoksa “Ataka” bu günler için mi yaratıldı?   Ve bu işe neden A. Doğan alet ettiler? Madalyonun bir de bu yüzü var.

 

“ATAKA” partisinin kurulması için 1.600.000 (bir milyon altı yüz bin) leva para veren Ahmet Doğan’dır. O, Bulgar gizli polisi “DC” ve Rus dış istihbarat örgütü “KGB” ajanıdır. Türk ve İslam düşmanı bir politik partinin kuruluşuna gerekli parayı A. Doğan ödediğine göre, “Ataka” partisini de mi gizli polis kurdurdu? KGB büyüteç tutup Doğan’a bu işi “şu sokak serserisiyle yapıver” mi, dedi?

Bu sorular sormakla bitmez:

Size göre gerçek olan nedir?

 

BİR, A. Doğan, Türklerin, Pomakların ve Müslümanların politik seçenek aramasını önlemek, Bulgar milliyetçiliğini hortlatıp saf ve masumları korkutmak, sindirmek, ezmek ve oyları “çuvalda keklik” bilmek için mi ödedi bu parayı? Siderov Doğan’ın kopoyu mu?

 

İKİ: A. Doğan, devamlı Türklere, Çingenelere, azınlıklara, İslam’a, yabancılara havlayan bir köpekten ihtiyaç mı duydu da “ATAKA”yı kurdurdu?

 

ÜÇ: Moskova, NATO ve Avrupa Birliği’ne karşı gece gündüz lanet savuran bir modern milliyetçilik yaratmak için mi “EVET” dedi.

 

DÖRT:  Yoksa her bitkinin kabuğunu toprakta bıraktığı gibi,  “yeni oluşan bu ırkçı politik olgu, gün gelir bizi ret eder” diye düşünemediler mi?

Sofya iktidarını her an düşürebilecek birini yaratmak zeka işi mi?

 

BEŞ: Her şey tesadüf eseri olsa bile, “Ataka” kurulurken elini cebine sokan olduğuna göre, bu işin içinde bir iş olduğu ortada değil mi?

 

Gözle görülebilen şu: 1990’dan beri totaliter senaryocuların yazdığı piyesleri sahneleyen Bulgar kulisi BKP engellinden ne kurtulmak istedi ne de istiyor. Şimdi BSP’den 2 encek daha çıksa, GERP ile birlikte bir anadan 4 encek olacaklar. 24 yıldan beri doğan her meyvede totaliter acı var. Politikada sağ sol belli değil. Politikacıların hepsi aynı okuldan mezun, aynı kilisede yemin etmişler. Totaliter zehirden arınmak için, en geç bugünden başlayarak, en az 20–25 sene ciddi temizlenmeye ihtiyaç var. Dünyaya bakış açısı değişmeden bir milletin politik özü değişmez, ya da politik öncüsü değişmeden toplum yenilenmez, algoritması doğrudur. Geçiş döneminde bedava seyrettiğimiz A.Doğan,  V. Siderov kukla oyunlarını, bir süre daha izlemeye mecburuz. Bu sözlerime, aranızdan isyan edenler olabilir. Güneş doğmadan ölmek istemediğinizi biliyorum. Sofya’da sarı kaldırım üzerinde polisle çatışmada özgürlük arayışı bu yıl da devam edecek. Ve toplum böyle böyle durulup uyanacak.  “Vakti saati gelmeden bir şey olmaz.

 

Doğal süreçleri izlerken, düne kadar cebinde beş parası olmayan bir serseriden – (V. Siderov), bir düzine Of Şor hesabı olan bir “gangster lider” becerisinden kuşkulanmıyorum. Unutmadık, o özel bakıma alınmazdan önce çöp kofası karıştırmaya başlamıştı. Saçları karman çorman, sakalları karışık, saf ve masumdu. Çöplükte açacak çiçeği bulmak da marifet tabii. , Şimdiki duruma yükselirken keçileri kaçırmasına 8–10 sene gerekti. Bulgar politik sahnesine böyle bir “kahraman” gerekeceğini öngörenlere, şapka indirmemek elde değil.

O bilinen kurallara uygun gelişti: önce geçmişini inkâr etti. Saflarından çıktığı Demokratik Güçler Birliği (CDC) partisine “çöplük” dedi. Onu biçimlendiren ve yücelten “Skat” televizyonunu tekmeledi. Eski “dostlarını” ret etti. Hiçbir vaadini yerine getirmedi.  Sokak serseriliğinden geldiğinden olacak, biricik ayrıntıyı unuttu: Ambardan değil, yemlikten alınmış bir tohum olduğu akıl erdiremedi. Bilirsiniz, yemlik buğdaydan tohum olmaz. Onu yaratanlar, tek kullanımlık tuvalet kâğıdı üretim ustasıydı. Bunu düşünemedi. Raf ömrünün dolduğunu anlayınca, çıldırıyor ve tımarhanelik oldu.

 

Fakat tonlarca sokak serserisi ortalıkta dolaşırken, tam onun sahneye çıkarılması ilginç değil mi? Bu seçim hangi kurala göre yapıldı? Yaratılan simanın tarihteki örneği kimdi? Yanıt ararken ben de kendimi zorluyorum. İkide bir aklıma gelen kukumav yani baykuş. Bilirsiniz, o, görüldüğünden çok tehlikelidir. Önce A. Doğan örneğine takıldım, onu yaratan zihniyeti çözsek, V. Siderov’ta zorlanmayız. Kimi andırdıklarını, onlardan neler beklendiğini çözmek kolay olduğu kadar zor. Yaratanın ipleri uzun, telsizi var, çehresi yok, sis gibi, hülya gibi, bir var bir yok. Kulisteki çehresiz, açmış çuvalın ağzını para dağıtıyor. Saraylarda yaşatıyor. En pahalı otellerde yatırıyor. Viski seçmelerinde yardımcı oluyor. Ağızlarına puro veriyor. Genç kızları koyunlarına sokuyor. Ve onlara istediğini yaptırıyor.

 

Konuyu burada noktalamak ve bilgisayarımı kapatmak isterken, derde dermanı bir az da eski kitaplardaki emsallerde arayayım, dedim. Deyvid Levis’in “Hitleri Yaratan Adam” eseri elimde. Bazı alıntıları birlikte okumamızı öneriyorum.

 

Hitler uçağa binmekten korkan biriydi. Hava çukurlarına düşmekten çok korkuyordu. Kendisi bütün gün başkalarına kuyu kazdığı için, Almancada olmayan “kazma başkasına kuyu kendin düşersin içine” tekerlemesini bilmiyordu. Velhasıl korku içine yaşayan biriydi.

 

Birinci Dünya Savaşı’nda Batı Cephesine gönderilmişti. Orada kimyasal silahlı bir hücum esnasında bakar kör oldu. “İsterik körlük” sonucuna varan hekimler, onu bir ruh hastalıkları uzmanı olan prof. Edmund Forster’e gönderdiler.

 

Prof. Forster, ona özel bir yöntem uyguladı. “Alelade biri” olduğunu düşünürsen, ömür boyu kör kalacaksın, fakat İsa Peygamber, resul Muhammet gibi kendine “süper adam” iradesiyle bakarsan, insanüstü bir güçle göreceksin,” dedi.

 

Ruh hastalıkları kliniğine girerken, başını sol omzuna eymiş, insanlardan uzak kalmaya gayret eden, kaçık biri gibi ürkek adımlarla basan bu zavallıda lider nitelikleri aramak, başka bir kaçıklık olurdu. Fakat Hitler’in gözü bu tımarhanede açıldı. Delilerin arasından YARI TANRI gibi sert ve düzgün adımlarla çıktı ve bir daha arkasına bakmadı.

 

Bir anti-faşist olan Prof. Forster nazi kamplarında öldürüldü. Hitleri yaratanlardan çoğu onun kaderini paylaştı. Çünkü her zaman haklı olan, asla geri adım atmayan bir “insan benzeri” yaratmak, frensiz bir otomobili trafiğe katmak gibidir, kaza kaçınılmazdır.

 

Hitler gibi Siderov da bir karış boyuyla “dev adam” hastalığından kurtulamıyor, fokurdayan bir düdüklü tencere gibi, alabildiğine öterken, Varna hava limanında frensiz bir otomobil gibi polise tosladı ve parladı.

 

D. Levis’in kitabında, Hitlerin kitleler önüne çıkma öyküsünde şöyle bir ayrıntı var:

Dünyayı görememe özürlüğünden kurtulan Hitler, birden değiştiği gibi, komünistlerine karşı sağ elini kaldırıp lanetler savurmaya başlar. Gelişmesini izleyen Alman askeri istihbaratından Karl Meiyer,  onu sivil giydirip bir yazarçizer kılığına sokar ve istihbarat işlerine dahil eder. Ve onu, o yıllarda yarı legal çalışan Alman İşçi Partisi toplantılarına göndermeye başlar. Toplantılardan birinde arka sıralarda uslu uslu otururken birden yerinden fırlayan Hitler, öyle etkileyici bir konuşma yapmıştır ki, parti yönetimi ADAMIMIZI BULDUK sonucuna varır. Siderov’u, “Demokrasya” gazetesi başyazarlığından alıp, bir saldırgan kişilik olarak meydan mitinglerine çıkaran mantık aynıdır. İlk konuşmasına “Çingenelerden sabun yapacağım” sözleri, daha önce Yahudiler için söylenmişti.

 

Hitler konuşmalarına Münih birahanelerinde başladı. Üzerine fırlatılan bira kadehlerinden korunmak için, kalın meşe tahtalarından yapılmış masaların ardına saklanıyordu. Siderov’a saldıran pek olmadı. Sokak serserilerinden birinin beşinci biradan sonra fırlattığı boş

Kadehlerden biri kolu havada gözü gökte meyhane sözcünün başını yarabilirdi. Bu tehlikeyi gören, ip çekici istihbarat subayı Meiyer, bir gün cüzdanında bira parası olmayanları topladı, hepsine kahverengi askeri üniforması giydirdi, ceplerine para sıkıştırıp masa üzerine yumruk sallayan “dev adamı” korumaları için dolayına dizdi.  Almanya’da  “SA” olarak ün yapan, saldırgan tim böyle oluştu.

 

12 Mayıs 2013’e kadar Siderov’un koruması olan siyah takım elbiseli kalın enseli 8 – 10 kişi, şimdi meclis sandalyesinde oturuyor, o havlarken onlar kuduruyor. Camii saldırılarında, Adalet Sarayı önünde, Amerikan Büyük Elçiliği’ni lanetleme mitinginde beraber çıldırıyorlar. Onlar için İslam ne kadar kötüyse, İkinci Dünya Savaşı’nda Bulgaristan’ı Alman faşizmi işgalinden kurtaran Amerikan pilotları da, aynı derecede kötüdür.

 

Hitler iktidar basamaklarında tırmanmaya başladığında istihbaratçı Meiyer tutuklandı ve gaz kamaralarından birinde yakıldı. Bu iş, A. Doğan gibi istihbarat yemliklerinde yetiştirilen bir baş-ajanların, HÖH ‘ü yoldaşlarını bire kadar yok etmesine ve ardından Bulgar devlet güvenlik örgütü “DC”yi kapatıp verine kurulan DANS Ajansına Başkan olarak beslemesi olan D. Peevskiyi atatmasına benzemiyor mu?  Ne ki, bizde dosyalar açıldı ve piliçler sayıldı, eminim saraylara gizlenenlere sıra gelecektir.

 

Siderov da onu yaratanların hepsini tekmeledi. Faşist iktidara tırmanmanın püf noktası etrafı temiz tutmaktı. Bulgar ibret derslerini kendi tarihlerinden alacağına, hep başka halkların öykülerindeki Mesih rolüne takıldı. Frensiz otomobil gibi ilerlerken kaçınılmaz kaza yapması bundandır. Sebebini, belki de Bulgar halkın farklı bir ruh taşımsında aramalıyız. Midye kabuğu dışında yaşayamadığı gibi, Bulgar da geçmişleri dışında olamaz, oysa tarih boyu ya Bizans’a, ya Osmanlıya, ya Almana, ya Rus’a, şimdi de AB’ye bağlandılar. Siderov balonu, bu yüzden de düdüklü tencere gibi patladı.

Reklamlar