Musa Musa VATANSEVER
KONU:  Yeni olanı doğuran toplumun kendisidir              
Bulgaristan’da Türk Müslümanlar ve ezilen sefiller arasında, Türkiye’deki soydaşlarımız ve Avrupa, Batı ülkelerindeki işçilerimiz arasında DOST DEVRİ yaratmaktır.
Bu devir 10 Nisan 2016’da bütün Bulgaristan’dan ve Türkiye’deki göçmen kent ve semtlerinden delegelerin buluştuğu Sofya Kültür Sarayı (NDK) salonunda başlamadı.
DOST partisi fikirleri son yıllarda hele de ülkemizin (2004) Avrupa Birliği (AB) ve  (2007) Kuzey Atlantik Paktı (NATO) üyeliğiyle, 20-inci yüzyıl kalıntıları olan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Bulgaristan siyasetçi takımından  Ahmet Doğan, Sergey Stanişev, Sakskobur- gotski, Georgi Parvanov  vb siyasetçilere artık yer olmadığı ortaya çıktığında mayalandı.
Git gide de olsa toplum uyanarak değişiklik aramaya başladı, sahte demokrasiyi halka dayatarak, diktatörlük yolu açmaya çalışanlar için kış gelmeye o zaman başladı.
Bizde bakış açısının değiştiğine iş işaretler son erken genel seçimlerde Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) ile Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) seçmen tabanında yaşanan büyük oy kaybında, seçmen kaymasında yalandı.
Siyaset havuzundaki toplam siyasi parti sayısı 400 olsa da, seçmen bunlar arasından 8 partiyi meclise gönderdi. Siyasetin merkezi sağa yana kaydı. Seçmen öncelikle birey hukuku, kişisel adalet istedi. Özgürlükçü demokrasiye daha derin nefes alma hakkı tanıyan bir rejim isteğini dile getirdi. Bu hareketlenmenin temelinde artık yaşlanmış, yorgun, dış ülkelere işe gidemeyen, emekli maaşıyla geçinirken zorlanan, hayata her gün biraz daha yenik düşen bir kitle vardı.Türk Müslümanlar da çok yoksul olduğundan ve HÖH partisi Türklerin partisi olmakla böbürlendiğin-den, nüfusun % 24’ünü oluşturan Roman-Çingene sosyal sefiller tabanı da bu nedenle oyunu verirken, Türklerin işi düzelirse biz de nemalanırız, şeklinde düşündü. HÖH ve BSP oylarını fakirlik ortamına saçtığı “olacak” umuduyla aldı, ama o gün bu gün bir şey olmadı ve uyanan taban karanlıkta çıkış yolu aramaya başladı.
Burada anlaşılması gereken bir gerçek var. Yani bir atılım olarak siyaset sahnesine çıkan DOST Lütfü Mestan, Hüseyin Hafızov, Aydoğan Ali veya Şabanali Ahmet’in veya onlarla birlik olan filozof Mehmet Hoca, Necmettin Hak vsy. düşündüğü diye doğmuyor.
Kurultaya götüren yola çıkan kapının 17 Aralık 2015’te  Ahmet Doğan’ın HÖH içinde iç darbe yapmasıyla, Genel Başkan L. Mestan da aralarında 4 milletvekilini partiden ihraç etmesiyle açıldığını düşündüğümüzde, bunun bir iç birikim patlaması olduğunu görürüz.
Rusya’nın “CU-24” askeri uçağının TSK jetleri tarafından  düşürülmesi ve Sofya Meclisi’nde HÖH eski Genel Başkanı L. Mestan’ın bu olayı haklı gösteren NATO ve Avrupa-Atlantik yanlısı bir siyasi bildiri okuması ise HÖH’te iç darbeye, ardından da Bulgar siyasetinin Rusofil – Rusofob çizgisinde bir daha parçalanmasına vesile oldu.
DOST partisi son 12 yılda kurumsallaşan ve fikirsel ağırlık kazanan Avrupa-Atlantikçi ve Türkiye ile daha sıkı işbirliği isteyen siyasetin artık biçimlenmiş olarak sahneye çıkmasıdır.
Başka bir değişle bir insan kendi saçını, soyunun göz rengini nasıl seçemezse, bir toplum da kendi kurumlarını, siyasi partilerini gelişi güzel seçemez. 1989’a kadar Bulgaristan’da Ortak Pazar’dan, NATO’dan söz edenlerin, Batı devletlerini ziyaret etmek için vize isteyenlerin başına geleni herkes bilir. Şimdi artık NATO ve AB üyesiyiz. Bir Rus askeri uçağının bir NATO üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti hava sahasını ihlaline karşı alınan tedbirleri, saldırgan “CU-24” uçağının düşürülmesini desteklemesi yasaldır, doğaldır, desteklenerek karşılanmıştır.
Bunu istemeyen Rus ajanı Ahmet Doğan’ın kükremesi, HÖH’ü parçalaması, keyfi hareket etmesi de kınanmış ve Avrupacı ve Atlantikçi bir parti isteklerini güçlendirince, sahneye DOST partisi kurma girişimi çıkmıştır.
Su arada şuna da işaret edelim. Bir soy-boy, etnik halk topluluğu, Ahmet Doğan gibi ruhunu satmış geçici siyasetçilerin geçici heveslerine göre değil, karakterinin uygun olduğu yönetim biçimiyle idare olunur. 
1877 – 78 Rus-Osmanlı Plevne Savaşından beri Bulgaristanlı Türk Müslüman azınlık Rusya’nın baskılarıyla ve Bulgar’ın eliyle zulüm gördü.  Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında Bulgaristanlı Türk Müslümanlar barıştan yana, ama her zaman da Rusya’ya karşı savaşan kampta yer aldı. O zaman bu zaman neredeyse bir buçuk asır geçti, insanımızın ruhu değişmedi, sırtını hep Türkiye devletine dayadı, dara düştükçe göç etti, ana vatanına sığındı ve mücadelesine o mevzilerden devam etti.
Ruslar, Biz Bulgaristan Türk-Müslümanlarına karşı hiç bir zaman iyi olmadılar.
Bugün Osmanlıdan kalan cami, medrese, mescit ve daha birçok taşınmazımızın geri alamıyorsak buy işin içinde 500 yıldan beri İslam’la savaş halinde olan Moskof’un parmağı olduğuna inanıyoruz. 
1985-1989  “soya dönüş” trajedisinin de Moskof tarafından sahnelendiğine inanıyoruz. Yine onun kışkırtmalarıyla vatan toprağımızdan kovulduğumuzu biliyoruz.
Tüm bu iç ve dış faktörler, bir yandan Türk Müslüman etnik azınlık topluluğunu Türkiye sevgisiyle pekiştirirken, ata vatanımızdan bir daha kovulursa Türkiye’den başka gideceğimiz başka bir yer olmadığı ruhu hakimken, insanlarımızın Türkiye’den, NATO himaye ve güvencesinden, AB perspektiflerinden koparılıp Rusya’ya bel bağlamaya zorlanması, DOST misali yeni bir kümelenme doğmasını hızlandırmıştır.
Uzun ömürlü olan bu faktörler, sürükleyici ve kalıcıdır.
26 yıl geriye baktığımızda HÖH partisini kurmak için 4 Ocak 1990’da Varna’ya toplanan Türk aydın, militan, mücadeleci kadroların da Türkiye ve Batı ile birlik olma ruhuyla bir siyasi parti kurduklarını kimse inkar edemez. “Uzun kış“, “Demokratik Lig” ve daha 40 illegal örgüt de Türk kimliğimizi korumak, Türkiye ile birlik olmak, insan haklarımız, adalet ve demokrasi için kurulmuştu.
Rus- KGB ajanı Ahmet Doğan’ın tuzağına düşmeseydik, bizi Moskof sayasına kapamamış olsalardı, totalitarizm zincirlerini ve kelepçelerinin gerçekten paramparça etmiş olsaydık başımıza ne “Bulgar Etnik Modeli” sarılacaktı, ne Ahmet Doğan “sarayda” yaşayacaktı, ne 17 Aralık 2015 HÖH iç darbesine gerek olacaktı ne de DOST partisi kurulması kaçınılmaz zorunluluk olacaktı.  Olmaması gerekenler arasında Ahmet Doğan’ın sosyalistlerle ve çar’cılarla fıkırdaşmalarını ve bizi bile bile uyutup aldattıklarını da eklemeliyim.
Bizde ne oldu da işler olmadı?
Önce Bulgar kavmi kendi kurumlarını ne kurabilecek ne de değiştirebilecek bir iktidara, ruha ve güce sahip değildir. Bulgar Prensliğinin 1878 Berlin Konferansı sonucu bir Alman prenslik modeli olarak doğduğu, Çarlık düzeninin Hitler Almanya’sı örneğince biçimlendiği, sosyalist-totaliter- komünist rejimin de Moskof örneğine uygun ayağa dikildiği bilinir. Bu durumda köklü dönüşüm yapabilme kudreti Bulgar iradesinin elinde değildir.
Biz “93 harbinden” sonra Bulgaristan coğrafyasında köylerin, kasabaların, devlet kurumlarının vb isimlerinin değiştirildiğini gördük ve bu şiddetin 1912’de Pomak Müslümanların, 1960’larda Roman nüfusun, 1972’de yine Pomak Müslümanların ve 1985’te Türk Müslümanların isimlerinin değiştirilmesi şeklinde geliştiği gün ışığındadır.
Ne var ki hayat ölü nesnelerin, dere tepenin isminin değiştirilmesinin boş işler olduğunu, gerçek tarihin bu gibi anlamsızlıklarla meşgul olmadığını kanıtladı. Bu arada aynı ırmağın ya da dağın değişik dillerde ve kültürlerde farklı adı olduğunu görüyoruz. Bir de sosyal hayatta isimlerin gerçek durumu yansıtmadığı da biliniyor.
Örneğin monarşi bir idare altında olduğu halde dünyanın en demokratik memleketi İngilteredir. 1944-89 döneminde Bulgaristan kağıt üzerinde bir Halk Cumhuriyeti olmasına rağmen, Türk Müslümanlara, tüm etnik azınlıklara karşı en sert baskı ve terörü uyguladı, kültürel soy kıyım yaptı, 1961’e kadar toplama kamplarında ipe sallandırılan ve taş ocaklarından kalan kurbanların toplam sayısının 149 ile 161 bin arasında olduğu açıklandı. Bunlara isim değiştirme yıllarında şehit düşen Müslüman Pomak ve Türkleri de eklemek zorundayız.
İsimlerimizi, dilimizin, dinimizin, geleneklerimizin, kültür ve medeniyetimizin değiştirilmesine sürekli saldırı nitel içerikli olup, Türk ırkına ve İslam dinine karşı düşmanlığa kışkırtılan Bulgar ırkının işlediği öz cinayetlerden olup, insan hakları ihlali, baskı ve terör sayfaları yazmıştır.
Yüz binlerce Türk-Müslümanın vatan bağrından sökülmesi ise devletler hukukuna göre büyük bir  katliamdır. İşte bu açıdan değerlendirdiğimizde HÖH partisinin başımıza gelenlere kör kalması, totalitarizme koltuk değneği olması, onu zamanını doldurmuş bir subje olarak tarih sahnesinden indirirken, yerine DOST partisini, hoşgörü, demokrasi, sorumluluk ve özgürlük muhtevasıyla göreve çağırmıştır.
Bu açıdan bakıldığında 20. yüzyılda Güney Doğu Avrupa’da en ağır rejim baskısı altında ezilen etniklerden biri Bulgaristan Türk-Müslümanları dır ve onların doğal ve medeni haklarını canla başla savunacak bir siyasi partiye her zamankinden fazla bugün ihtiyaç vardır.
Bu partinin çözmesi gereken ana problemlerimizden biri anadilimizi kullanma, anadilimizde okuma yazma, haberleşme, yaşam tarzımızda anadilimizle var olma ve ana dilimizde edebiyat, sanat ve kültür yaratma hakkımızı savunması olmalıdır.
Bunu üstlenmeyen bir DOST partisi hiç birimizle dost olamaz.
Bu bakımdan biz Bulgaristanlı Türkler can alıcı sorunlarımızın çözümü için artık Bulgar devlet makamlarına ve kurumlarına baş  vurmuyoruz, çünkü çabalarımız hep boşa gidiyor. Bu bakıma, devletin işleyişini değişime itecek gücü politik partilerde görüyoruz. Politik partiler bu anlamda devleti dürtme, değişikliğe zorlama aracıdır.
DOST’un halkımızın sorunlarına kulak verip böyle bir olağanüstü sorumlu fonksiyon üslenmesini istiyoruz. Bu fonksiyon partinin derneklerin sesine kulak vermeli, halka inmeli ve sorunları kucaklamalıdır.
Bu bir zorunludur. 
Bunu yapmayan DOST dayanamaz o da Kasim-Korman gibi tez ölür.
Bu istekler hem Türkiye’de hem ve memleketimizde yaşayan kardeşlerimiz ve onlarla çalışmak zorunda olan DOST partisi için yüzde yüz geçerlidir.
Şu da unutulmamalıdır. Etnik halk toplulukları her zaman karakteristik özelliklerine göre yönetilir. Bunu dikkate almayan T. Jivkov’un iktidardan devrilişine hepimiz tanık olduk.
Bu karakteristik özelliklerimize uymayı başaramayan DOST, ödünç bir elbise giymiş bir konuk gibi ancak kısa bir süre dayanabilir.
Kurucu kurultaya başarı dilerim.
DOST’a bir şans tanırken, gelin bu pazar yanında olalım.
Davamız ortaktır. Zafer hepimizin olacaktır.
Saygılarımızla,
Reklamlar