Musa Musa VATANSEVER

Konu:  Siyaset mücadele arenasıdır!

Türkçe sözlüklerde olmayan, fakat Avrupa dillerinde çok sık kullanılan bir DEVRİMCİ DURUM kavramı var. Sosyal hayatın değiştiği zamanı ve ortamı yansıtır. Teorik anlamı, geniş halk yığınlarının eskisi gibi yaşamak istemediğine ve yönetici zümrenin de ülkeyi eskisi gibi yönetemediğine işaret eder.

Memleketimiz Bulgaristan’da geniş halk yığınları dendiğine, öncelikle emekçiler, emekliler, azınlık toplulukları –Müslüman/Türkler, Pomak ve Çingene kardeşlerimiz, işsizler ve sefaletle geçim kavgasında yenik düşmüş, hayat kaynakları kurumuş ve diğer yoksul tabakaları anlarız.  Bizim lehçelerimizde “anası kocaya kaçmış” gibi bir tekerleme vardır. Burada kocaya kaçan çantası sırtında (dış ülkelere işe giden) evin babası-erkeğidir. Bu yüzden de toplumun ana iş gücünü oluşturan erkekler ortada olmayınca işlerin düzelmesi, toplumun dönüşmesi, tarım ve endüstrinin ayağa kaldırılabilmesi, daha iyi günlere el atılması yalnız bir hayaldir. Konuyu açmama gerek yoktur. Avrupa’nın en geri kalmış, en fazla işsizi olan ve en yoksul ülkesi biziz. Ülkemize dış yatırım gelmiyor. Neden mi, kimse vitrinden kokmuş et satın almak istemez de ondan. Ülkemizde yatırımcıları cezbeden ortam yok…

Memleketimiz Bulgaristan’da yönetici zümre dendiğinde bugünkü aktüel değimle, mafya – oligarşi tayfası anlaşılmalıdır. Tayfa dediğimizde bu işe koşulmuş bir grup kişiyi anlarız. 1990’da böyle bir tayfa yoktu, ama bugün Boyko Borisof hükümetinde iktidardadır. Bunlar, kirli, kanlı, iğrenç, çarpmayı, dolandırıcılığı, rüşveti, kaçakçılığı öz görev olarak benimseyen kişi ve gruplardır. Bizdeki, zulüm toplumu totalitarizm kalıtı ortamında bu zümre şöyle gelişti:

Bizde, 1993’te Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin görev süresinde Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) oylarıyla ve Demokratik Güçler Birliği (CDC) demokratikleşme programıyla Lüben Berov hükümeti kuruldu. Bulgaristan tarihi bu kadar çelişkili bir yönetim görmemişti. Bu iktidarın totalitarizmi parçalayıp yok etme niyeti yoktu. İşte bu sosyal taşlıkta kolları bacakları adaleli, kalın enseli, siyah elbiseli, beyaz gömlekli ve kravatlı gençler sokakları doldurmaya başladı. Onlar büyük ve pahalı Jeeplere inip binerken boyunlarında kalın altın köstekler dikkati çekiyordu.

Önce “güreşçi tugayları”, ardından “kürekçi tugayları”, daha sonra “karatist tugayları” belirdi. Bu oluşumda yalnız “satranççı tugayı” kurulmadı ve daha Berov Başbakan iken bu oluşumlara katılanlara ortak isim bulundu: MUTRA – suratsızlar. Bu ismin çok derin bir anlamı vardı ve yasa tanımazlar, her zaman kendilerini haklı sananlar, yargısız infaz uygulayanlar vb. zorbacılar da diyebiliriz. Onların polislerle, savcılıkla, bakanlıklarla kaynaştığı dönemler yaşandı. Bu cinayet tugayları, o zaman artık kapanmış olan komünist partisinin yani BSP’nin parasıyla mayalanmıştı.

Bulgaristan’da sözde demokratikleşme döneminin ilk yıllarında terör havası estiren bu tugayların arasında “güreşçiler tugayından” sivrilen, kısa adı “Multi-Grup” olan oluşum, Hak ve Özgürlükler Partisi lideri Ahmet Doğan’la sımsıkı bağlıydı. Moskova’nın emriyle kurulmuştu. Kuruluş amacı da, totaliter dönemde hele de Türklerin isimleri değiştirilirken işlenen ağır suçların sorgulanmasına, cinayet işlemiş üniformalı ve sivil polislerin, parti kadrolarının, yargıç ve savcıların tutuklanıp cezalandırılmasına yol vermemekti. Moskova bu cinayetleri gizlemek için kurulan zorbacı oluşumun Müslüman Türklerin parasıyla beslenmesinde ısrar etmişti. 1994–97 döneminde iktidar olan BSP, Jan Videnov hükümetini kurunca “özelleştirme” gerçekleştirdi. Türklere, Pomoklara ve Çingenelere de “özelleştirme bonoları” dağıtıldı. Tahvil niteliğinde olan bu kâğıtlarda Türkiye’ye göç eden 500 bin kardeşimizin de hakkı vardı. Azınlıkların ve soydaşların hakkı olan bu Bulgar özelleştirme senetlerine konan HÖH partisi yönetimi hepsini “Multi-Grup” oluşumuna devredince “güreşçiler tugayı” çok güçlendi ve birçok sanayi tesisine el koydu. Böylece Bulgar devletinde totaliter yapı korundu, suçlular huzur evine alındı ve eski cinayetleri unutturma devri başladı.

Güreşçi tugaylar” ekip biçtiği devir Mart 2003’te “Multi-Grup” Başkanı İliya Pavlov’un kurşunlanarak öldürülmesine ve HÖH lideri Ahmet Doğan’ın ekmek elden su gölden, adına “saray” denen kodese kapanmasına kadar devam etti.  Böylece iktidara suratsızların ve yerli ve yabancı oligarşinin siyasi temsilcisi olarak “judocular tugayı” ve “CİK” adlı sigorta şirketi başkanı, Moskova’nın ısrarıyla İç İşleri Bakanlığı sekreteri, orgeneral, GERB partisi Başkanı ve Başbakan olan, Todor Jivkov’un özel koruması Boyko Borisov gelmiş oldu.

Son 26 yılda halk ve memleket çıkarlarından yana hiçbir köklü dönüşüm gerçekleştirmeyen Bulgar yönetim zümresi 6 Kasım 2016’da yapılacak Cumhurbaşkanı seçimleri arifesinde tam bir batmışlık içinde bulunuyor ve çok ufalmış olan siyasi parçalanmışlığın içinden aday göstermekte bile zorlanıyor. Dış faktörler arasında denge sağlayacak yavaş yavaş da olsa Moskova’nın Bulgaristan üzerinde kurduğu tuzakları temizleyecek ve totalitarizm kalıtlarını çöpe atacak bir Başkan Adayı gösterebilmekte bütün toplum zorlanıyor.

Satranç oyununda bu duruma REMİ denir. Yeni bir başlangıca işarettir. Bulgaristan Sosyalist Partisi son 26 yılda ilk büyük oyununu Demokratik Güçler Birliği (CDC) ile oynamış ve 2001’de bu oyunu kazanmıştı. 2011’den beri BSP ve GERB partileri arasındaki kapışma aslında, komünist partisini temsil eden BSP ile bu totaliter partinin baskı ve terör organı olan milis, sivil polis, jandarma, gönüllü tugaylar ve itfaiye güçlerinin partisi olan GERB arasındadır. Başka bir değişle bu bir yere kadar kuşaklar arası, dedelerle babalar ve torunlar arası bir kapışmadır. Şu da unutulmamalıdır ki, bu gün aile bağları olarak büyük ölçüde iç içedir.

Bulgar toplumunun yenilenme için kendini mobilize etmemesi, okyanus kumsalındaki  “Deniz Yıldızlarının” bekleyişine benzer. Ayakları, kolları, elleri, parmakları olmayan bu yaratıklar dalgaların kendilerini attığı kumsalda kalır. Aslında çok insafsız ve acımasız olan okyanus dalgaları onlara karşı sanki merhametlidir. Gece gelen dalgalarla kumsala serpilirler ve okyanusun sabah geri çekilmesini, yeni dalgalarla köpüklü deryada kaybolmayı arzularlar, fakat kendileri hiçbir şey yapabilecek durumda değildirler. deryasında kaybolurlar.

Bu doğal olayın öyküsü şöyledir.

Yazdığı kitabın yeni sayfasını yaratmaya oturmazdan önce, güneş mavi sulardan dalgalarla boğuşarak çıkarken, her sabah kumsalda git gel yapan, bilge bir adam varmış.

Bir sabah, ayaklarına dolaşan kumlarla ilerlerken, uzakta dans eder gibi hareketler yapan bir insan figürü görmüş. Bu erken vakitte, okyanus kıyısında tek başına dolaşan birini gördüğüne çok sevinmiş ve ne yapıyor acaba diyerek, adımlarını sıklaştırmış.

Kıyıdakinin genç biri olduğunu, yerden bir şeyler alıp, çok zarif hareketlerle suya bıraktığını görmüş. Gençle aynı hizaya geldiğinde yaşlı adam:

  • Gün aydın! Ne iştir sabah sabah! Demiş.

İhtiyarı süzdükten sonra genç de:

  • Denizyıldızlarını okyanus suyuna geri veriyorum, cevabını vermiş.
  • Belki de sana, onları okyanus sularına geri bırakmanın sebebini sormalıyım!
  • Güneş doğdu doğacak, onları suya geri bırakmazsam, hepsi ölecekler!
  • Fakat şu kumsalın uçsuz uzunluğuna bir bak, onları birer ikişer suya

bırakmakla sen hiçbir şey değiştiremezsin.

 

Genç, bilge yaşlıyı saygıyla dinlemiş. Sonra yine eğilmiş, ayakucundaki denizyıldızını almış ve okyanusun köpüklü sularına bıraktıktan sonra şöyle demiş.

  • İşte şu, suya son bıraktığım denizyıldızının hayatını artık değiştirdim.

Bu ibretli masal düşündürücüdür, kumsallık denizyıldızları mezarlığı değildir. İstemiş olsak da Bulgaristan totaliter düzene mezarlık olamadı. Son anda hep bir şey olur; güçler dengesi değişiyor, isteyen olmuyor. Okyanusta gibi,  ya geni çekilen okyanus sularının son dalgası çok büyük gelip kumlar üzerine serilmiş ne varsa toplayıp köpüklü sulara geri çekiyor ya bir sağanak yağmurun kara bulutları güneş ışıklarının yolunu kapıyor ya da masalımızdaki genç oğlan gibi biri onları köpüklü sulara iade eder. Anlatılan bir dönüş emsalidir. Yok olmaktan kurtulan denizyıldızları için ölümden kurtulup hayata dönüştür. Sosyal yaşamda buna dönüşüm deriz. Toplumsal yaşamın kritik dönemlerinde de, özellikle 1789 Fransız Devrimi’nden sonra Devrimci Durum adıyla sosyal kuramların açıklanmasında kullanılır.

Bu işin Bulgaristan’daki Cumhurbaşkanı seçimleriyle bağlantısını söyle açabiliriz. Devrimci durum aslında kilitlenmiş bir kördüğümdür. Benzer bir olay T.C. meclisinde 7 Haziran seçimlerinden sonra yaşandı. 3 ay sonra yapılan yeni erken genel seçimle AK Parti tarafından çözülebildi.

Bulgaristan’da siyasi literatürde adı batmak (kolaps) olan bu olayı birkaç defadır yaşıyoruz. Kolaps değimi tıp literetüründe kan dolaşımının durması anlamındadır ve ekonomide ise sermayenin buharlaşması olarak da anlatılabilir.

İlk defa 8 Kasım 1991 -30 Aralık 1992 döneminde Bulgaristan kooperatifçi tarım mülkiyetini yok eden Başbakan Filip Dimitrov, tarım ekonomisine böyle bir çöküş yaşattı. İri baş hayvan sayısının 1.6 milyondan 200 bine düşmesi, tütün üretiminin 280 bin tondan 30 bin tona düşmesi vb. parlak örnekleridir.

Ardından Başbakan Lüben Berov kabinesi döneminde (30 Aralık 1992 – 17 Ekim 1994) Moskova sanayi işletmelerimizde kullandığımız bin lisans (üretim izni belgesi) ve patenti birden geri çekti, üretim birden durdu, endüstrimiz çöktü.

1997 yılında Sosyalist Parti lideri Jan Videnov hükümet kurduğunda ise, paramız (leva) US Dolar karşısında 37 defa değer kaybetti, yaşanan iflas sonunda 15 ticaret bankası birden çöktü.

Yukarıdaki denizyıldızı masalını, kumsalda yatan, tepişemeyen, tehlikeyi görse ve güneşin doğmasıyla sonunun geleceğini bilse de yerinden kımıldayamayan, hiçbir şey yapamayan, ancak bir tesadüfe bel bağlamış durumu, fikrimi açan bir benzetme olarak seçtim.

Aslında içine düştüğümüz durum bir Rus tuzağıdır. Olay şöyle: 13 Temmuz 2016 günü Bulgar meclisinde,  inşasına 35 yıl önce başlanan, yıllardır yılan hikâyesine dönen “Belene” Atom Elektrik Santrali projesinin kesin durdurulmasına karar alındı. Bu, Bulgar devletinin kaldıramadığı bir enkaz olduğunu gösterir. Yapılıp yapılmadığı bilinmeyen santral reaktörlerinin birisiyle ilgili Stok holm Uluslar arası Ticaret Mahkemesi yaklaşık 1.5 milyar leva cezalandırdı. Bu atom reaktörleri de devamlı modernleşen bir şey olduğundan reaktörün elden çıkarılması hem zor, hem de Rusların iznine tabi. Bu konuda her parti bir proje geliştirdi, ama hiç birinin pratik değeri yok. Ortada denizyıldızı gibi komsalda 35 yıldan beri yatan bir ölü var ve devletin bu cenazeyi kaldırmaya gücü-kuvveti yok. Ne yazık ki, bizdeki bu cesetler bir değil beş değil.

Eğer biz 6 Kasım 2016’da yapılacak olan Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimlerindeki adayları, denizyıldızlarını toplayıp köpüklü dalgalara teslim eden ve böylece kurtaran genç adam olarak ele alırsak, bugün itibarıyla siyasi yapılanmada böyle bir kurtarıcı kahraman sahneye çıkmamıştır. Tablodaki renkler şunlardır:

  1. Henüz bir aday üzerinde mutabık kalmamış olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP); ABV Partisi ve “21. Yüzyıl” Partisi arasındaki temaslar devam ediyor. Yapılan anketler seçmenin % 82’sinin partisiz yani bağımsız bir aday üzerinde anlaşılmasında birleşmiş olmasıdır. Aranan adayda, Bulgaristan’daki murta-oligarşi modelini ortadan kaldırma kararlılığı aranıyor.
  1. Kasim Dal ile Korman İsmailov’un Özgürlük ve Onur Partisinin de üyesi olduğu ve 5 parti birleştiren Reformcu Blok (RB), Birinci B.Borisov hükümetinde Enerji Bakanı olan Trayko Trayçev’i sağ merkezin Cumhurbaşkanı adayı gösterdi. “BNT 1” Programına çıkan Krıstev, “Belene” cesedini kaldırma işlerine karışmak istemediğini, çünkü bakan iken Moskova’ya çağrıldığını, orada çok kalın duvarlı bir odaya kapandığını, orada sorguya çekildiğini ve kendisine çok açık bir şekilde “söyle kendi istediğini ve “Belene” işinden elini ayağını çek” dendiğini anlattı. Seçilme şansı olmayan Krıstev, merkez sağda GERB oylarından büyük bir kısmını çalabilir.
  1. Bir yandan son cumhurbaşkanı Plevneliev’in yardımcısı olan eski Adalet Bakanı Popova’nin sol cephe adaylığı üzerinde anlaşma sağlanması halinde, destek sağlama ışığı veren Makedonya İç Devrim Örgütü (VMRO) ile sözde sözde “Yurtsever Cephe” (PF) partileri tutum değiştirdi ve birinci turda ortam milliyetçi bir aday yükseltmeye karar verdi.

4, “Koltuk değneği” siyasetinden iyi getirim alan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) partisi oy oranının son derece düşmüş ve dibe vurmuş olduğu için kendi adayını göstermeyeceğini resmen açıklamış bulunuyor.

  1. Siyasi çevreler, tescili Temyiz Mahkemesi’ne giden Sorumluluk, Özgürlük ve Tolerans için demokrasi partisi (DOST), birisi Deliormanlı (Güney Hüsmen) ve ikincisi de (Batı Rodoplu ve Pirin bölgesinden (Musa Palev) liderliğindeki bağımsız kitle hareketi ile Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kalabalık soydaş diyaspoorası ve Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK yönetimindeki seçim hazırlıkları dikkatleri üzerine topluyor. Yükseltilecek olan ortak bağımsız Müslüman-Türk adayın ilk turda 500 bin oy alaması halinde, ikinci turda Cumhurbaşkanı Yardımcısı pazarlıklarına oturabileceği üzerinde yorum yapılıyor. Olaylara HÖH-DPS partisinin tamamen seyirci kalmayı kabul ettiğine göre etnik azınlık oylarının tamamen bağımsız Türk adaya gideceği konuşuluyor.
  1. Yapılan sosyolojik araştırma sonuçlarında GERB lideri liste başı olarak görünse de, derin bir bunalım içinde bulunan parti, aday göstermede kararlı değil ve Cumhurbaşkanı seçimlerini kaybetmenin ardından iktidarı da kaybetme tehlikesi olduğunu hesaba katıyor.

 

İşte böyle bir durumda, Bulgaristan kumsalına çıkan denizyıldızlarını toplayıp denize atacak güç olmadığı ortadadır. Bu yaşanan derin bunalımların sonucu olduğu gibi gelecek umudunun da sönmüş olmasından kaynaklanıyor.

Bulgaristan azınlık toplulukları bu durumdan yararlanarak, HÖH partisini ve Moskofçuları bir yana iterek kendi bağımsız Cumhurbaşkanı adayını çıkarmalı ve bir ortak bağımsızlar cephesi oluşturarak, ikinci turda devlet katı basamaklarında yükselmeyi başarmalıdır.

 

Reklamlar