140 Yıldır Onurla Yaşayan Bir Millete Ne Verdiniz?
Bugün Bulgaristan’da herkesin ağzında aynı isim: Peevski.
Sokakta, mecliste, medyada…
Devletin iplerinin perde arkasından onun elinde olduğu artık fısıltı değil, bir gerçektir.
Peki soruyoruz…
Madem bu ülkeyi bugün gerçekten Peevski yönetiyor,
O halde Türklerin yıllardır gasp edilen hakları neden hâlâ iade edilmedi?
Daha da acısı, daha da yakıcısı şu ki:
Sözde Türk partisinin başındaki zat neden hâlâ susuyor?
Neden bir kez olsun halkının gözünün içine bakıp konuşmuyor?
Ey koltuk sevdalısı!
Sana o makamı kim verdi?
O meclise seni kim taşıdı?
Kimdi sana oy veren, sırtında yükselten, sana dua eden?
Türk milletinin alın teriydi o!
Yüreğiydi, umuduydu, gözyaşıydı!
Ama sen…
Bugün o sandalyede oturuyorsun;
Ama başını çevirip bakmıyorsun bile…
Körsün halkının feryadına,
Sağır olmuşsun ananın duasına,
Ve dilsizsin Türk’ün davasına…
Yoksa sen de o meşhur cümleyi mi tekrar ediyorsun içinden?
“Param var, bana kimse bir şey yapamaz…” mı diyorsun?
Sanıyorsun ki parayla her şeyi susturursun.
Sanıyorsun ki bu milletin sesi bir gün kesilir…
Ama unutma:
O sandalyeler geçici,
Ama bu milletin hafızası ebedîdir.
Ve bu millet, zamanı geldiğinde sadece seni değil,
sana o cümleyi söyleten kibri de yıkacaktır!
Ama biz bu filmi çoktan izledik.
Ahmet Doğan da senin gibiydi.
Tam 35 yıl boyunca bu milletin emeğini, oyunu, umudunu aldı…
Sonra dönüp bir kere bile bakmadı.
Ne çocukların değiştirilen isimleriyle ilgilendi…
Ne kırılan mezar taşlarıyla…
Ne gasp edilen vakıflarla…
Bugün “fark ettim” diyor.
Ama geç kaldı!
Çok geç!
Artık Türk Milleti Kandırılamaz!
Yeter artık!
Bu milletin alnı açık, vicdanı pak, onuru tertemizdir!
Hiçbir zaman hırsız olmadık.
Hain olmadık.
Devlete başkaldırmadık.
Devleti soymadık.
Bir taşına bile zarar vermedik.
Bu ülkenin her karış toprağını kendi yurdumuz bildik.
Acısını da çektik, yükünü de taşıdık.
Ama asla ihanet etmedik!
Peki siz ne yaptınız?
36 yıl boyunca “biz Türklerin temsilcisiyiz” diyerek koltuklara oturdunuz.
Ama o koltukları millete değil, cebinize hizmet ettirdiniz!
Makamlar, ihaleler, Avrupa fonları, arsa tahsisleri…
Hepsi sizin elinizde hortumlandı.
Türk adını kalkan yapıp
Türk milletine arkadan hançer vurdunuz!
Siz artık bir siyasi parti değil,
Türk adını kirleten bir menfaat çetesine dönüştünüz.
Bakın, bakın da utanın!
Kırcaali bugün Türklerin manevi başkenti olmuşken, her saat başı saat kulesinden Türk düşmanı marşlar çalıyor!
Ve siz eski yeni particiler hepiniz susuyorsunuz!
Kırcaali’nin merkezinde müze yapılmış medresemiz hâlâ iade edilmedi!
Filibe’deki vakıflarımız ya satıldı, ya restoran yapıldı, ya da sizin yandaşlarınız tarafından iç edildi.
Gencev aldı, Doğan aldı, siz de seyrettiniz!
Sofya’da Cumhurbaşkanlığı’nın önündeki cami müze yapıldı, cami kilitlendi, kapılar kapatıldı.
Türk’ün duası susturuldu!
Bunlara kim karşı çıktı? Kim ses verdi?
Neredesiniz ey sözde Türk temsilcileri?
Nerede demokrat geçinen sahtekarlar?
Bu yazı bir feryattır.
Bu yazı bir isyandır.
Ama en çok da bir tarihi kayıttır.
Gelecek nesiller bilsin ki;
Biz sustuk sanılmasın diye…
Biz unuttuk sanılmasın diye…
Her satır kayda giriyor. Her ihanet not ediliyor.
Yarın, tarih sadece yazmakla kalmayacak,
yargılayacak!
Ve bilin ki;
Türk milleti sabreder, ama unutmaz.
Bekler, ama vazgeçmez.
Geç gelir, ama tam gelir.
İlahi adalet gecikebilir,
Ama mutlaka gelir!
Ve geldiğinde…
Ne Peevski kalır, ne ihale çeteleri, ne susan sözde liderler!
Herkes yaptığının karşılığını misliyle alır!
Son sözümüz açık, net ve kararlıdır:
Türk’ün onurunu parayla satın alabileceğini sananlar,
Bu milleti susturabileceğini zannedenler,
Ve en kötüsü:
Türk adını kullanarak Türk’e ihanet edenler!
Sizin devriniz bitti.
Sizin maskeniz düştü.
Sizin sonunuz geldi!
Yeni bir dönem başlıyor:
Halkın dönemi, adaletin dönemi, gerçek temsilin dönemi!
Ya bu kervana katılırsınız…
Ya da Türk milletinin sizi tarihin çöplüğüne atışını izlersiniz!
Allah hepinizin kalbine doğruluğu, merhameti, vicdanı ve adaleti ilham etsin.
Çünkü bundan sonrası halkın sesidir. Ve o ses artık susmaz!
Rafet ULUTÜRK