Semra YUSUFLAROĞLU

Bu hikayeleri anlatalım unutmayalım, unutturmayalım.

Sakarya Savaşları’nın ilk günleriydi. İstanbul büyük bir heyecan içinde savaşın sonunu bekliyordu.
İstanbul Hilâl-i Ahmer Şubesi (Kızılayı), kendiliğinden İstanbul’da birkaç yerde Anadolu’ya bir yardım kampanyası başlattı. Her yerde yardımlar toplanıyor ve insanlar kuyruklar halinde aralarında sanki yarış yapıyordu.

Şubelerin önünde uzun kuyruklar oluşuyor, herkes gönlünden ne koparsa veriyordu. “Yaz  Tüccar Mehmet Bey, on lira lira.!”, “Yaz, Tapu Katibi Süleyman Efendi, yirmi lira.!”, “Yaz Defterdar Hasan  Paşa, elli lira.!” Diyerek herkes birbiriyle yarışıyordu.

Bu şubelerden birinde, sıraya on bir, on iki yaşlarında bir de küçük bir simitçi çocuk girivermiş sıraya. O gün bütün simitlerini satmış, koltuğunun altına tablasını koymuş, diğer elinde de tablayı koyduğu sehpayı tutuyordu.
Sıra ona geldiğinde yardımları toplayıp kaydeden Hilâl-i Ahmer memuru;
“Sen ne arıyorsun burada. Çık sıradan.!” Diye çocuğu kovaladı. Çocuk sıradan çıkıp, gene en arkaya geçti.
En arkadan insanlar geçti ve sıra gene ona geldi. Hilâl-i Ahmer memuru gene: “Oğlum ne işin ver burada. Çık sıradan.!” diye bağırdı.
Çocuk gene en arkaya geçti. Sıra gene ona geldiğinde; memur;
“Gene mi sen ?” diyerek yüzüne sert sert bakınca;
çocuk bu sefer gururla başını dikerek bağırdı;
“ Yaz Simitçi Ali, on kuruş..!”

Hilâl-i Ahmer memuru kalktı, göz yaşları içinde, o günkü bütün kazancını, bütün servetini ordusuna yollayan, o küçücük çocuğun ellerini öperek bağrına bastı..

Kimse endişelenmesin,
Simitçi Ali’ler var oldukça bu millet yok olmaz…!!!!

Kalın salıcakla…

Reklamlar