İbrahim SOYTÜRK

Tarih: 21 03 2017

Konu:     Türkçe konuştu cezası 2 500 (iki bin beş yüz) leva.

               Türk casusu karalamasına ceza 681 (altı yüz seksen bir) leva.

               Faşist dolduruşa ceza yok.

              Çöken bir devletin faşist feryadı.

İsimlerimizi geri aldıktan sonraki ilk gün bize karşı Kırcaali’de ilk başkaldırıda (3 Ocak 1990) çete başı, milliyetçilerin kravatlısı Georgi Parvanov’un yerine bu sene ABV başkanı seçilen Konstantin Prodanov, Yunanistan’da Bulgaristan vatandaşlarını toplamış çarşı dolusu sofra kurup “oyunuzu bana verin” diyor. Yunanistan başbakanı Çiprps’la görüşüyor, Atina’da  radyo ve TV programlarında Bulgaristan seçimlerinde oy istiyor. Seçim arifesinde Çiprosla görüşmek Bulgaristan’ın iç işlerine müdahale değil de nedir? Oy kullanmak için Bulgaristan’a gelenlere yol parası ve harçlık olarak Euro dağıtılıyor. Rahatsız olan yok!!! Türklere gelince neden çifte standart uygulanıyor?

Bugün 21 Mart 2017 – erken genel seçime 6 gün kaldı – Bulgaristan Türkiye devlet sınır kapılarının üçü de (Kapıkule, Hamza Beyli ve Dede Ağaç) Bulgar tarafında bloke edildi.

Babalarının eli silahlıydı, bunların elleri sopalı faşistler! 1912’de dedeleri Selimiye’yi bombalamıştı.  1984–85’te babaları silah gücüyle isimlerimizi değiştirdi. Binler cemiz zulüm gördü, hapis yattı, sürüldü, insan olmayı kahretti. Şimdi onların piçleri ve sıpaları haydutça seçmen yolu kesiyorlar. 1989’da Türkiye’ye kovulan Bulgaristanlı Müslüman Türk vatandaşlara oy kullanara Bulgaristan’daki demokratikleşme sürecine katkıda bulunma, seçme ve seçilme hakkı tanınmak istenmiyor, engelleniyor. Bulgaristan’da gerçek demokrasi güçlerinin Türkler olduğu bir daha ortaya çıktı. 1989 Mayısında başlayan demokratikleşme davasını ancak Türklerin taşıdığı görüldü.

Gözü kararmış kan içici faşistlerin başında geçen yüzyıl yüzlerce demokrat Bulgar’ın canına kıyan, askeri darbeler düzenleyen, Bulgaristan’ın birinci Diş İşleri Bakanı ve 3 Başbakanını katleden VMRO – Makedonya İç Devrim Örgütü bulunuyor. Türklüğümüzün can düşmanı Ahmet Doğan’ın verdiği paralarla kurulan Moskofçu  “Ataka” partisi ile yalan yurtseverlerin kodamanları sınır baskınında birlikte hareket ediyorlar. “Bulgaristan bizim, giremezsiniz!” diyorlar. Sofya meclisine yalnız faşist doldurup iktidar olmak istiyorlar.

 Bir Avrupa Parlamentosu milletvekili olan baş faşist Cambazki bayrak sallıyor.

Brüksel parasıyla sınır kapılarına yığışan faşist kopuntuların hemen tutuklanması gerekiyor. Çünkü Bulgar Anayasası’nın insan hakları maddeleri, vatandaşların yasalar karşısındaki seçime katılma zorunlunu yerine getirme yolu kesiliyor. Eşitlik ilkesi çiğneniyor. Çift vatandaşlığın kutsallığı, AB vatandaşlığının dokunulmazlığı, oy verme, seçme ve seçilme haklarıyla birlikte, her vatandaşın istediği an memleketine, köyüne kasabasına dönme, istediği gibi yurdunda yaşama hakkı ayaklar altına alınmış çiğneniyor. Özgürlüklerimize kelepçe vuruluyor. Bulgaristan’da kaynayan ve tahammül sınırlarından taşan Türk düşmanlığı bütün uluslar arası doğal haklar, insan hakları ve uygar haklar sözleşmelerine meydan okuyor. Eğer bu defa Bulgaristan Türkiye sınırında tek bir Türkün burnundan kan damlasa, olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacaktır. 26 Mart 2017 Bulgaristan parlamento seçimleri geçersiz kılınması istenecektir. Seçime gelenler Avrupa Birliği merkezi Brüksel’de faşist saldırganlık ocaklarında kadro eğitildiğine ve Bulgaristan gibi çökmüş ülkeleri işgal etmek için hazırlık yapıldığına işaret ediyorlar.

VMRO – faşistlerin intikamcı partisi Avrupa Birliği Parlamentosu’nda özel bir kararla “faşist örgüt” ilan edilmiş olsa da, Brüksel aldığı kararların ait olduğu ülkede uygulanmasına ısrar etmediği için, faşist ırkçılık Bulgaristan’da kol geziyor. Brüksel ikiyüzlü hareket ederek Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı öncesine itmeye gayret gösteriyor. Bulgaristan’da faşizmin hortlamasına hiçbir AB devleti protesto notası göndermedi.

30 günden beri Bulgar iletişim araçlarındaki ana konu anti-Türk ve anti-Türkiye propagandasıdır. Gerginlik 1985’i yaşatıyor. Düşmanlık dalgası 140 yılın doruğunu aştı. Memlekette yıkanmayan beyin, dolduruluşa gelmeyen, vicdanı zehirlenmeyen kimse kalmadı.

Sanki seçime değil de bir iç savaşa gidiliyor. Siyasetçiler ve milletvekili adayları TV stüdyolarında birbirlerinin yakalarına yapışıyor. Sokakta yürüyenler tedirgin…

Bu kendini bilmezliğe, bu aymazlığa diyecek söz bulamıyorum:

Olaya Tuna kıyısından değerlendirme getiren ünlü şairimiz Naim Bakoğlu

20 Mart 2017 tarihli şiirinde şöyle dedi:

Yaşam derya, suda yüzen gemide biz varız!

Dalgalarla bir ömür boyu gidiş gelişte

Boyumuza kendi aynamızda göz atarız.

Biz bugünden başlayarak Bulgar sınır kapısında Türklerle, soydaşlarımızla, Türkiye’den dönen Bulgaristan vatandaşlarıyla Bulgar devlet makamları arasında bir yüzleşme, bir kapışma, didişme ve hesaplaşma olmasına ihtimal vermiyoruz. Biz bu güm Bulgar devleti ile 1944’te gömülen ve üzerine mezar taşı bile dikilmeden beton dökülen Bulgar faşizmi arasında bir sertleşen boğuşmaya tanık oluyoruz. Bu kavgada, biz Bulgaristanlı Müslüman Türkler, Ponak ve Çingeneler tek vücut olarak devletin, Bulgar demokratik güçlerinin, Bulgar anti-faşistlerinin yanında, saflarında yer alıyoruz. Biz, memleketimiz Bulgaristan’ı faşistlere bırakamayız. Bulgar devletinden hiçbir zaman hakkımız olmayan bir şey istemedik Faşistlerle başa çıkma vatanseverlik borcumuzdur. Bulgaristan’a gidip ülkenin demokratikleşmesi için oy vermek en doğal, en yasal ve zorunlu hakkımızdır. Karşımızdaki faşist bozguncu yol kesen düşmandır. Hesabı sınır kapısında görülmelidir!

Bulgar siyasi ve parlamenter bunalımının derinliğinden kaynaklanan, giderek sertleşen ve zehir kazanı gibi taşan 2017 seçim bunalımı temelinde şu nedenleri görüyoruz:

  1. Bulgaristan’da ana siyasi kavga totaliter-komünist-Jivkov rejiminin varisleri arasında miras kavgasıdır. İki varis vardır: BSP ve GERB partileri. Aslında bu iki parti siyam

ikizleri gibi birbirinin aynıdır,  Fakat işitilen, biz birbirimizden farklıyız feryadıdır.

İki ikizden biri olan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile ikincisi Bulgarların Avrupa Vatandaşlığı için (GERB) partisi yağlı güreş pehlivanları gibi kapışmazdan önce gövde gösterisi yapıyorlar. 26 Mart 2017’de 8. kez güreşecekler. 7 defa yenişemediler. Puanla galip gelen GERRB olsa da BSP’nin sırtını yere getiremedi. Olay şöyledir:

Adı Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) olan ve 45 yıl iktidarda kalan parti, 1989’da iktidardan devrilirken parçalandı. O zaman suyun görünen kısmına (görünen buzula) Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) adı verildi. BSP, 45 yıllık totaliter zulüm döneminde işlenen suçlardan ve özellikle de Türklerin isimlerini değiştirilmesinden, katliam suçlarından sorumluluğu BKP partisinin sivil ve üniformalı polis ve ordulu kısmından olup suyun altında kalanlara yüklemek istedi.

Bu yüzden 1989’da yasaklanan BKP’nin kolluk kuvvet kısmı 2007’e kadar kendini sezdirmemeye, su yüzüne çıkmadan var olmaya çalıştı. Buzulun su altındaki kısmı olarak kaldı. 2007-8’de buzul döndü ve su üstünde olan kısım su altına gömülürken, 17 yıl su altında kalan kısım da su üstüne çıktı ve GERB partisi ilk hamlede iktidar kurdu. Bu 17 yılda şöyle bir olay da oldu. Mayalanması 1878’lere dayanan ama 1944’te kesin yasaklanan VMRO ve III Borist faşizminin yine 1944’te kesin yasaklanmış olan kırıntıları olan yalan “Yurtsever Cephe” şeklinde giderek hayat alanı buldular. Bunların sosyal temeli Bulgar toplumdaki derin ekonomik ve sosyal bunalıma ve üst yapının idesel ve politik çaresizliğine dayanır. Siyasi yetersizlik yaşayan hem BSP hem de GERB faşist güçleri siyasi yedek, muhtemel iktidar ortağı ya da “koltuk değneği” olarak görüyor.

Eğer bu hafta Türkiye sınırındaki tiyatroya ve faşist hortlamaya “hey ne yapıyorsunuz” deyen yoksa, bunun nedenleri 1990’a dayanır. O zaman BKP, kabuk değiştirdi. Ben sosyalistlerin partisi BSP’yim dedi ve bu yüzden bugün birçok konuda susmak zorundadır. GERB ise, eski sivil ve üniformalı polisleri, jandarma ve orduluları siyasette çağırdığı için susmak zorundadır. Bu iki parti suç ortağıdır.

Olaya bir de çıkar çatışması açısından bakalım:

Bulgar devletini sağmal inek olarak tarif edersek,  1994 -1997 yılları arasında BSP’nin Jan Videnov hükümeti; 2001 ile 2005 arasında II. Simeyon Ulusal Hareketine katılan yine BSP ve 2005 ile 2009 arasında yine BSP; 2013 ile 2014 arası Başbakan Oreşarski kabinesinde yine BSP bu ineğin dört memesini birden sağmaya çalıştı. II. Simeyon Ulusal Hareketi çöktü. Yok oldu. Bu iktidarların ayakta kalan tek ortağı, BSP partisine 27 yıldan beri koltuk değnekliği” yapan Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) partisidir.

2009 – 2013 yılları arasında Birinci Borisov hükümeti ve 2014 – 2016 sonuna kadar İkinci Borisov hükümeti Bulgar devlet ineğinin memelerine yapıştı. Ne var ki, Avrupa Birliğinde derinleşen ekonomik ve mali bunalım, Yakın Doğu savaşı ve sığınmacı seli Boyko Borisov hükümetini sarstı ve düşürdü. Bugünkü kavga BSP ile GERB arasındadır ve ineği bundan sonra kim sağacak kavgasıdır. Sınırdaki faşistlerin rolüne gelince, onların Türk seçmenin sandığa bırakılmadığı bir ortamda çoğulcu sisteme göre daha fazla oy alacaklarını ve daha fazla milletvekili çıkararak, kurulacak hükümeti kimin kuracağına bakmadan, ona “koltuk değneği” olma hakkı kazanmak istiyorlar. Çünkü “koltuk değneği” nin sağılacak sütte göz hakkı doğuyor.

Türklere, Pomaklara ve Çingenelere karşı işledikleri suçların kanlı derinliğini ve ceza boyutunu bilen, af edilmelerinin olanak dışı olduğunun da farkında olan BSP – yönetimi, azınlıklar içindeki dev boyutlu olumsuz enerjiyi zapt etme ödevi verilen DPS partisi ve onun lideri Ahmet Doğan’ın artık duruma hakim olamadığını görüyor. 1 000 otobüsü durduramayan Doğan’a artık kimse lider demek istemiyor. Sel taşmış, otobüsler kalkmış geliyor. Gerginlik yeni boyutlara tırmanıyor. Bu arada “Bulgar Etnik Modeli” çöktü. Şu da var, yaşlılıklarını gece kabusunda geçiren BSP üyeleri, ellerini bir daha Türk kanıyla bulamak istemediğinden, DPS – Doğan maşası da artık iş görmez olunca, faşist güçlere göz yumuyor.

Ne var ki, artık insan haklarını, seçme ve seçilme hakkını kullanmak ve bundan böyle “oy kölesi” olmak istemeyen Türkler “Bulgar Etnik Modelini” kırıp serbest hareket etmeye başlayınca, fırsat fırsattır deyip milliyetçi-ırkçı- faşistlerin sınıra yığılmasına susuyor.

Aslında faşistleri – aşırı solcuları siyaset alanına davet eden DSP partisi oldu. Amacı isimler konusunda Türkleri tekrar tekrar korkutarak oy toplamaya çalıştı. En sonunda faşistlerle kaynaşmayı seçti. Onlardan milletvekili adayı gösterdi. O, faşistleri Türk azınlığa karşı havlatmakla egemen durumunu korumaya çalıştı. Olayı uzaktan ve yakından seyreden Moskova da dengesizlik içindeki sözde “dengeden”  memnundu. Balkanlara çöreklenme hayalleri kuran AB- Alman planları bu gidişata göre ayarlandı. Bu çöküşte Müslümanlar Türkiyeci gibi gösterilirken, ırkçı faşistler de Avrupacı olarak sıvazlandı. Hele Müslümanlarla, İslamla, Türklerle ve sığınmacılarla baş etme konularında…

1.2017 erken genel seçimleri arifesinde en büyük gürültü Türkiye’deki soydaşlarımızın

oy kullandıkları sandık sayısının 149’dan 35’e düşürülmesiyle başladı. Resmi rakamlara göre 350 000 (üç yüz elli bin) çifte vatandaşın Bulgar seçimlerinde oy kullanma hakkının kısıtlanması ve hatta Bulgaristan Türklerinin çifte vatandaşlığının hemen kaldırılması, T.C.’de oy kullanmaya yasak getirilmesi ve mümkünse Bulgaristan’a girerken onlara vize rejimi uygulanması birçok milliyetçi Bulgar’ın eski ve ruhlarını okşayan bir hayaldir. Fakat yaran herkesi kısmetiyle doğurduğu için, bazen en kötü niyetleri gerçekleştirmek gündeme bile getirilemiyor.

Bunu şöyle de analiz edebiliriz: Bulgar meclisi yalnız “DS” ajanı, isimlerimizi değiştirenlerin torunları, faşist kopoy, kan emici asalak ve taş kafalarla doldurulabilse ve  “çifte vatandaşlığı” kaldırma kararı alabilser…Bu faşist yasayla dış ülkelerde yaşayan– Makedonya, Sırbistan, Kosovo, Arnavutluk, Hırvatistan, Romanya, Kana’da, Avustralya, İsviçre, Moldova, Ukrayna ve Rusya’daki Bulgarlara da kapıyı kapamış olacaklar. Onların toplam sayısı ise 4 milyon kişidir. Bu nedenle akıllarından geçeni asla yapamazlar. Bu bakıma kullanabilecekleri yalnızca  2 koz var:

Birisi DPS – DOST ateşline benzin dökmek. Türkleri birbirine düşürüp, siyasi partilerini yasaklamak ya da dağıtmak.

İkincisi de, Bulgaristan Türkiye sınırında ırkçılık ateşi yakarak, Brüksel’in gözüne girmek.

Anlaşılan sınır kapısından pazartesi güne kadar 100 otobüs ve 480 araç seçim için artık memlekete girmiş. Bulgar devlet sınırlarını faşistler kuşatabiliyorsa, Bulgar devleti bitmiş demektir. Buna izin verilemez. Bu defa Bulgar devleti bizden yana tavır almak zorundadır.

Kimse kimseden korkmasın. Bulgar devleti, sınır muhafızları, jandarma, polis ve ordu bu defa oy kullanmak için gelen soydaşlarımızı korumak zorundadır.

O ya da bu partinin meclise girmesinden fazla, vatandaşın oyunu kullanması önemlidir.

Demokratik toplumda sandığın gücü atom bombasından büyüktür.

Anadil cezalarını, “Türkiye ajanlığı” sofralarını ancak oylarımızla dolu sandıktaki zaferle çöpe atabiliriz.

Hoş Geldiniz!

Reklamlar