Hatice Sertdemir, 100 yaşında. Atatürk’ü iki kez görmüş. Gençlere şunu öğütlüyor: Atatürk masal değil, gerçek bir kahramandı. Her vatandaşa, kadınlara haklar sağladı. Onun yolundan gidin.

Cumhuriyet ilan edildiğinde 3 yaşında olan Hatice Sertdemir, şimdi 100 yaşında. Ulu önder Atatürk’ü iki kez görme şansına sahip olan Hatice Teyze, Balkan Savaşları ile beraber Bulgaristan’dan göçen bir ailenin çocuğu. 8 yaşındayken Atatürk’ün kendisini okutmak istediğini anlatan Hatice Teyze, “Babam yoktu, savaşta ölmüştü. Ata’ya ‘Annemi, küçük kardeşimi bırakamam ki çok özlerim’ dedim. Kız çocuklarının okumasına merakı her zaman vardı. Cumhuriyetin kurulması ve kalkınmasında kadınların rolünün ne denli büyük olduğunu bize o günlerde söylüyordu” diyor. 

Atatürk’ün “Cumhuriyeti biz kurduk, sizler yaşatacaksınız” sözlerini hiç unutamadığını da söyleyen Hatice Teyze, gençlere “Atatürk masal değildi, gerçek bir kahramandı” diyerek şu mesajı iletiyor: “Atatürk’ün yolunda gidin. O bize gelecek verdi. Onun aleyhinde söylenenlere inanmayın.” Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Hatice Sertdemir şunları söylüyor:

– Sizi biraz tanıyabilirmiyiz. Nerede yaşıyorsunuz? Kaç çocuğunuz ve torununuz var?

Muğla’nın Datça ilçesinde büyük kızım Nebahat İşitmen ve eşi Ali Haydar İşitmen ile birlikte 2017’den bu yana birlikte yaşıyoruz. 5 çocuğum oldu, ilk kızımı 40 günlük bebekken kaybettim. Sonra büyük oğlumu 2011 tarihinde akciğer kanserinden sonra da küçük kızımı 2017 tarihinde pankreas kanserinden kaybettim. Yaşayan 1 kızım ve 1 oğlum var. Yurtiçi ve yurtdışında yaşayan toplam da 9 torunum, 11 torunumun çocukları, 2 tane de torunumun torunu var.

KIZIMIZI OKULA VERELİM, OKUSUN

– Göçmen bir ailenin çocuğu olduğunuzu biliyoruz. Türkiye’ye nasıl göçtünüz? Nerelerde yaşadınız?

Anneannemin anneleri Bosna’dan Balkan Savaşları ile göçerek Bulgaristan Eski Cuma’ya kadar gelmişler. Ben Bulgaristan Burgaz doğumluyum. Cumhuriyet kurulduğunda 3 yaşındaymışım, 27 Mart 1920 doğumluyum. Nüfus cüzdanımda 1922 yazar, sonra savaş sonunda Bandırma’ya oradan da akrabalarımızın yanına Lüleburgaz’ın Turgutbey köyüne yerleşmişiz. 15 yaşında evlendim. İlk eşimle Ordu Mesudiye’ye gelin olarak gittim. İlk çocuğum doğduktan sonra anlaşamadık. Eşimle ayrıldıktan sonra Beykoz Paşabahçe’ye annemin, ailemin yanına döndüm ve İstanbul Tekel rakı fabrikasında işe başladım. İkinci evliliğimi yaptım. Bu evliliğimden de 4 çocuğum oldu.

– Atatürk’ü kaç kez gördünüz. Bize onunla olan anılarınızı anlatır mısınız?

Atamızı iki kez görme şansına sahip oldum. İlk görüşmemizde 5, ikincisinde de 8 yaşındaydım. 8 yaşında Edirne’de yaşarken bulunduğumuz yere bir ziyarette bulundu. Atam, annemin yanındayken beni gördü. Yanımıza geldi. Ben kendisinin elini öptüm. O da beni sevdi ve “Sen okuyor musun?” diye sordu. Ben de “Hayır” dedim. O dönemde zorluklar vardı. Sonra Mustafa Kemal Atatürk anneme döndü ve “Kızımızı yatılı okula verelim, okusun” dedi. O böyle söyleyince ben korktum ve ağlamaya başladım. Çünkü babam yoktu, savaşta ölmüştü. Ata’ya “Annemi, küçük kardeşimi bırakamam ki çok özlerim” dedim. Kız çocuklarının okumasına merakı her zaman vardı. Buna ben bizzat şahidim. Cumhuriyet’in kurulması ve kalkınmasında kadınların rolünün ne denli büyük olduğunu bize o günlerde söylüyordu.

– Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?

Büyülenmiştim, kalbim çok hızlı atıyordu. Çok büyük ve irice gözleri vardı. Yakışıklı, heybetliydi. Kahramandı. Üstü, ayakkabıları tertemizdi. Dimdik duruyordu.

SONSUZA DEK UNUTULMAYACAK

– Size çocukken onun hakkında neler anlatılırdı?

Bizi düşmanlardan kurtarmıştı. Sonsuza dek unutulmayacak bir liderdir. Böyle bir milleti kölelikten kurtarıp özgürlüğü vermiştir. Birbirimize sahip çıkmayı, bir olmayı, eşitliği, güveni, çalışkanlığı tekrar hatırlatmıştır ve öğretmiştir. Savaş hatıralarına konu gelince, büyüklerimiz genellikle at üstündeki heybetini ve cesaretini anlatır, şefkatli ve tokgözlü olduğunu söylerlerdi. Çocukları çok sevdiği, çok kitap okuduğu da hep söylenirdi. Bugün öyle birisi var mı hiç bilmiyorum.

– Cumhuriyetin ilan edildiğinde haber eve nasıl geldi?

O zamanlar şimdiki gibi haberleşme ağları yok elbette. Biz Edirne’de Lüleburgaz’da otururken, ağabeyim Mustafa Bilici kahvede duymuş Cumhuriyetin kurulduğunu. Bunu öğrendikten sonra koşarak eve gelmiş ve eve cumhuriyet coşkusunu taşımış.

– Taze Cumhuriyet yıllarında gösterdiğiniz mücadeleler nelerdi?

Hep çok çalıştık. Biz Cumhuriyet çocuğuyuz. Ülkemize de kendimize de çalışarak sahip çıktık. Hayatımda ne iş yaparsam yapayım hep koşa koşa işe gittim. Atatürk’ün bize sağladığı kanunlarla oy kullandım, ilk sigortalılardan oldum. Güvencem vardı. Devlet her anlamda bizleri korudu ve kolladı.

80 YAŞINDA OKUMAYI ÖĞRENDİ

– 80 yaşında okumayı öğrendiğiniz söylendi. Bu azminizi konuşalım mı?

80 yaşında öğrendim, doğru. Küçük yaşta babamızı kaybetmişiz. Anneciğim çok çalışırdı. Ebelik yapardı. Cenazeleri yıkardı. Kaymakamla birlikte yoksul ve hastaları tespit edip onlara yardım sağlardı. Atatürk beni okutmak istemişti ama ben ailemden ayrılmak istemedim. Sonra hayat mücadelesi işte… DSP döneminde ilçe belediye başkanı Alaattin Köseler ve Beykoz Rotary Kulübü ve Polonezköy muhtarı Daniel Ohotski ve öğretmenim Sevinç Güneş sayesinde okuma yazmayı öğrendim. Küçük kızım Mualla Sertdemir ve torunum Olca Yılmaz destek oldu. Sonra Cemal Reşit Rey Salonu’nda Leyla Umar bana ödül verdi. Beni sahneye çağırdılar, bir konuşma yapmamı istediler. Şöyle dedim: “Hayatımdaki 3 Mustafa’ya teşekkür ederim. Birincisi Peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa, ikincisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, üçüncüsü eşim Mustafa Sertdemir.” Hâlâ dualarımdan eksik etmem. Sonra da torunlarımla görüşmek için bilgisayar kullanmayı öğrenmek istemiştim ama olmadı. Şimdi akıllı telefonlar var. Oradan görüşüyorum hepsiyle.

YOLUNDAN HİÇ AYRILMADIM

– O dönemde Atatürk’ün konuşmalarını dinler miydiniz? Aklınızda kalan bir cümlesi var mı?

Küçük bir radyomuz vardı evimizde. Hep dinlerdik onu. “Cumhuriyeti biz kurduk, sizler yaşatacaksınız.” Bu cümlesini hiç unutmam çünkü bize yüklediği o görev ruhunu her zaman içimde yaşattım. Atatürk’ün yolundan hiç ayrılmadım. Öldüğüm güne kadar da ne ben ne çocuklarım ne de torunlarım onun izinden ayrılacak.

– Bu kadar sevdiğiniz bir insanı Atatürk’ün ölümünü duyduğunuzda neler hissettiniz? O günü hatırlıyor musunuz?

Hatırlamaz mıyım! Dünyamız karardı. Babamızı ikinci kez kaybetmiştik. Atatürk öldüğünde Beykoz’da yaşıyordum. Haberi alınca herkes gibi yasa boğulduk. Hemen toplanıp yola döküldük. Beykoz İskelesi’ne gittik. Motorla karşıya geçerek Dolmabahçe yakınlarına varabildik. Cenazesini uzaktan görebildik.

– Gençlere ne söylemek istersiniz?

Cumhuriyet bize en büyük emanet, emanete hıyanet olmaz. Atatürk’ün yolu en doğru yol. Atatürk’e dinsiz diyenler var, hakaret edenler var. Onun Allah’a inancı ve adaletini ben her gence anlatıyorum. Atatürk masal değildi, gerçekti. Gerçek bir kahramandı. Atatürk bu ülkede yaşayan her vatandaşa, kadınlara haklar sağlamıştır. Atatürk’ün yolunda gidin. O bize gelecek verdi. Onun aleyhinde söylenenlere inanmayın.

BÜTÜN GERÇEK NUTUK’TA

Cumhuriyet ilan edildiğinde 10 yaşında olan ve şu an Manisa Alaşehir’de yaşayan 107 yaşındaki Ayşe Şencan, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü 4 kez gördüğünü ülkeye onun gibi bir lider daha gelmediğini söyledi. Gençlerden Atatürk’ün Nutuk kitabını okumasını isteyen Şencan, “Okusunlar. Çocuklarına da okutsunlar. Tüm gerçekler orada var. Bu ülke nasıl kuruldu, Cumhuriyet nasıl bir nimettir öğrensin ve öğretsinler” diyor. Cumhuriyet’e konuşan Ayşe Şencan, özetle şunları söylüyor:

– Öncelikle nerede yaşıyorsunuz? Kaç çocuğunuz ve torununuz var?

Manisa Alaşehir’de yaşıyoruz. Benim 4 çocuğum, 8 torunum, 7 torun çocuğum ve 4 tane de torunumun torunu var.

– Atatürk’ü ilk ne zaman gördünüz. Bize onu gördüğünüz anı anlatır mısınız?

Atatürk’ü hayatımda 4 kez gördüm. İlk olarak ise 12 yaşında idim. Hatta o zaman başımı okşamıştı. Trenle Alaşehir’e gelmişti. Garda halk onu bekliyordu. O gün tam da fesleri kaldırmış ve şapka devrimini getirmişti. Sonrasında ise İzmir Menemen’de “Köylü milletin efendisidir” dediği bir konuşması olmuştu. Eşrefpaşa’da da gördüm Ulu Önder’i… Eşrefpaşa’da üstü açık cip içinde halkı selamlıyordu. Yanında ise İran Şah’ı vardı. Golf pantolonunu ve uzun çizmesini giyinmişti. Bütün gözler üzerindeydi. Yine İzmir’de Kadifekale’de bir baloya gelmişti. Balonun olduğu yerde bir tepe vardı. Bizler o tepeye çıkıp baloyu seyretmiştik. Atatürk, balo açılışında Harmandalı oynadı. Sonra da vals yaptı. O günleri unutmam mümkün değil ki.

İÇ ISITAN BİR MAVİ…

– Peki, Atatürk’ü ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?

Harp zamanlarıydı. Daha yeni harpten çıkılmıştı. Bu nedenle çok zayıftı. Gözleri masmaviydi. Hem de iç ısıtan bir mavi. Onu çok severdik. Aynı zamanda korkardık. Nerede onun gibi lider! Yanında sadece yaverleri ile dolaşırdı. O gerçek bir lider ve onun gibi bir lider bir daha gelmedi.

– Cumhuriyetin ilanını hatırlıyor musunuz?

9-10 yaşlarındaydım. Pek hatırlamıyorum. Ama elbette Cumhuriyetin kuruluş coşkusu hepimizi etkilemişti. Bir ülkenin yeniden var oluşunu o günkü çocuk halimle sevinerek kutlamıştık.

GÜNLERCE AĞLADIM

– Atatürk’ün ölümünde neler hissettiniz? O gün neler hissettiniz?

Çok üzüldük. Alaşehir’deydim o dönemde. Halk Toptepe’ye çıktı. Orada radyodan dinledik. Takip ettik. Herkes ağlıyor, ağıtlar yakıyordu. Böyle bir adam bir daha gelmez. Bize Cumhuriyeti kurmuş, işgalden kurtarmış. Nasıl ağlamasınlar! Ben de günlerce ağladım…

– Günümüze baktığınızda gençlere Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyete sahip çıkmaları konusunda bir mesajınız olur mu?

Her şey kötüye gidiyor. Gençlere en büyük tavsiyem, Nutuk kitabını okumaları olur. Okusunlar. Çocuklarına da okutsunlar. Tüm gerçekler orada var. Bu ülke nasıl kuruldu, Cumhuriyet nasıl bir nimettir öğrensin ve öğretsinler. Ve bugün söylenenlerin aksine bu milletin neler yaptığını neler yapabileceğini orada görsünler.

Leyla Kılıç, Cumhuriyet

Reklamlar