Şakir ARSLANTAŞ

Sinsi ve hainler sarayında bayram var. Peevski medyasında sevimsiz ve soğuk yüzler de bayram ediyor. Kötü kişiler iyi insanlara kötülük yapmaya fırsat bulduklarına seviniyorlar. Bir adalet düzeni olması gereken demokraside bu fırsatı bulamamaları gerekirdi. Ne ki, zehirli yıllan uzağında olanı sokmaz, dişlerini yakınında bulunana geçirir ve ölümcül zehrini döker.  Bu defa da öyle oldu. D-r Nihat Tabakov ve Günay Sefer’in hapse düşmesinden bayram edenler çoğalıyor.

Düşenin dostu olmaz. Türklerin “şerefli insanlar” kalesinden taşlar söküldü. “Yıkacağız!” diye bağıranların boğazları şişti. Sesleri çıktığı kadar bağırmaya güç topluyorlar. İnsanlarımızı kullanıp kullanıp çöpe atan, suyunu sıkıp sıkıp ipe seren,  ite kurda yem eden Ahmet Doğan saraylısı da bayram ederken, yeni kurbanlar arıyor. Bir partide bu kadar insan intihar eder, bu kadar insan hapse girer de, bu insanların cellâdı nasıl olur da HÖH başında kalmaya devam eder, akıl erecek gibi değil.

Cellatlar cana kıymaya doymadıkça, bizim çilemiz bitmez…

 

Dosya olayında üç tespit:

Doktor Mithat Tabakov’un ajanlık olayından gün ışığına çıkan çok önemli gerçekler var.

Bulgar gizli polisi XX. (yirminci yüzyılda) ajan fişleme ve dosya tutma işini çok önemli bir eylem olarak düzenledi. Şimdiki hükümetin İç İşleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Yovçev, “hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet ve güvensizlik” konusunda hükümete gen soru verilince, “Bulgaristan’da polisin çalıştırdığı gizli ajan, hafiye, fesatçı ve lekeleyici” ordusunda % 30 azalma olduğunu ve ülkede hırsızlık olaylarının önü alınamayınca ciddi güvensizlik ve korku ortamı oluştuğunu açıkladı. Bakanın sözlerinde “biz ülkeyi ispiyoncular, gizli ajanlar, gammazcılar, ihbarcılar ve fesatlar” ordusuyla yönetiyorduk, ordu dağıldı, yapacak bir şey yok, teslim olmak zorundayız iması mı var.

 

Gizli polis Türkleri kime karşı kullandı?

1)  TÜRLERİ ARAPLARA VE ÖTEKİ MÜSLÜMANLARA KARŞI KULLANDI.

Bulgar gizli polisi, Varna Tıp Akademisi’nde okuyan Mithat Beyden sadece Türkler ve Arap öğrenciler hakkında gizli bilgiler almıştır.

2)  TÜRKLERDEN BULGARLAR HAKKINDA BİLGİ İSTENMEMİŞTİR.

Gizli polis Bulgar öğrenciler hakkında ihbarları almamış ve D-r Tabakov’un dosyasında korumamıştır. Bulgarlarla çalışması teşvik edilmemiştir. Bu olay değerlendirildiğinde, 1970’li ve 1980’li yıllarda hafiyelik etmeye zorlanan Türk gençlerden yalnız Türklük ve Müslümanlık çöplüğünde eşelenip kurt aramalarının istenmesi, ilginçtir. Gizli polise hizmet vermeye gerekli gerçek yurtseverlik bilincine erişmiş olan her Bulgaristan Türkü, bu hizmeti milli çıkarlara, devlet bütünlüğüne, insanların huzur içinde yaşamasına, iş güç sahibi olmasına, azınlıkların kendi geleneklerine, medeniyet görgülerine ve kültürüne göre yaşamalarına katkına bulunmak amacıyla vermiştir. Burada görüldüğü üzere gizli polisin amacı ise Türkleri Türklere kırdırmaktır. Burada, Bulgaristan nüfusunda en büyük iki grup olan Bulgar nüfusla Türk nüfusu birbirine düşürmeyi önlemek gibi hesapların yapılıp yapılmadığını bilmiyorum.

3) BULGARLAR TÜKLERE KARŞI KULLANILMIŞTIR.

D-r Mithat Tabakov dosyasında, “Garbis” ve “Bıçvarov” kod adıyla çalışan iki Bulgar öğrenci ajan Varna’daki üniversite yıllarında Mithat Beyi yakından izleyerek hakkında yazılı ihbarda bulundukları ortaya çıktı. Gizli polis bir Türk ajandan Bulgarlara kaşı ihbar almazken, Bulgarlara Türklere karşı bilgi toplatmış ve bunları değerlendirmiştir. Mithat Bey’in doçent ve asistanlarla, Arap öğrencilerle ilişkileri üstüne hafiyelik yapıldığı açıklandı. Kullandığı sigaraların ve içtiği viskilerin markası ve temas ettiği kadınlar ilgi odağı olmuştur. Demek oluyor ki Bulgar gizli servisinde Türk ajanlara güvenmediğinden onların ardında devamlı gözleticiler bulundurmuştur.

Bulgar ajanlar Türklere karşı yönlendirilip çalıştırıldı. O yıllarda, kimin takip edildiğini, kimin kime gammazlatıldığını, kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlayabilmek için çok derin çalışmak gerekir, aslında bu bilgilerin ancak metodolojik (yöntembilimsel) ve uygulama usulü açısından önemi vardır. Bulgaristan Türklerine karşı şu anda yani demokrasi döneminde uygulanan casusluğu, bu işlerin Çarlık döneminde ve totalitarizm yıllarında nasıl uygulandığını bilmeden çözemeyiz. Çünkü hedef değişmemiştir. Hedef Bulgaristan’ı Türk ve Müslümanlardan arıtmaktır. Hedef değişmezken usul ve biçimde değişiklik yapılmış olması doğaldır. Mithat Bey de polisin hedefinde olduğunu, izlendiğini, devamlı gözetildiğini fark etmemiş olabilir.

4)  İSMLERİMİZİN DEĞİŞTİRİLMESİ KONUSUNDA BULGARİSTAN TÜK AYDINLARI İNİSYATİF GÖSTERMEMİŞTİR. BU GİBİ İDDİALARI PROPAGANDA EDEREK AYDINLARIMIZLA HALKIMIZ ARASININ AÇILMASI İSTENDİĞİ GİBİ, TÜKLERİN KARAKTERSİZ VE DEĞERSİZ OLDUKLARI LANSE EDİLMEK İSTENİYOR.

Verilen örnekler, “Bulgaristan Türk aydınları kendileri istememiş olsalardı, Bulgar devleti kimsenin ismini değiştirmezdi, kimliğine dokunmazdı,” iddiası bir yalandır. Türkleri yıpratma çabalarında kullanılan bir psikolojik yöntem olarak geliştirilmiştir. D-r Tabakov dosyasında,  bir gizli polis “DC” ajanı olan Türk’ün gece gündüz izlendiğini, hiçbir an rahat bırakılmadığını, yakınlarının da gözlem altında olduğunu görüyoruz. Türk bölgelerinde kuş uçurtmayan gizli polislerin köylere ve kasabalara, bölgeye giriş çıkışları tam ve sıkı kontrol altına aldığı dikkati çekiyor. Bilgileri bir doktor odasında alma planı da iyi düşünülmüş ve D-r Tabakov çember içine alınarak kullanılmıştır.

 

 

D-r Mithat Tabakov’un jurnalciliğinde iftiracılık ve lekelemecilik yok.

Bu açıdan değerlendirdiğimizde, D-r Tabakov’un  “eşim iyi bir ailedendir, yeğenlerim iyi çocuklardır, Hasan Hüseyin, Arif ya da Nihat radyo dinlemeyi seviyor ama Vatanımız Bulgaristan’ı daha da çok seviyorlar,” gibi yazıları o yıllardaki durumu gerçekçi yansıtmıştır.

Dosyasında kimin radyo dinlediği, kimin Türkçe radyo dinlemeyi verdiği gibi bilgilere yer verilmiştir.

1970’ler ve 1980’lerde dünya radyo dünyasıydı. Her hanede “Rodina,” “Melodiya,” “Sokul,” “WEF”, “Meridiyan”, “Okiyan” marka radyo alıcıları vardı. Köy ve kasabalarda radyo dinleme kültürü gelişmişti. Herkesin kulağı yalnız Bulgar dilinde yayın yapan “Hristo Botev” ve “Horizont” gibi ulusal radyo programlarında değil, aynı zamanda “Sofya Radyosu’nun Bulgaristan Türklerine Mahsus Özel Türkçe Yayınları” da sabah akşam dinleniyordu. Bugün Sofya gazetelerinde yazı yazan Vladimir Kostov, o zaman Münih’ten yayın yapan “Hür Avrupa” radyosundaydı. “Amerika’nın Sesi” programlarında yayına çıkan Bayan Mozer ise, belirli bir zaman ülkemizde yaşadıktan sonra Amerika’ya döndü. En başarılı Rulgar radyo gazetecisi ise Rumyana Uzunova idi. Mezarı Pariste’dir. Bulgar Türklerinin uyanmasında ve şahlanmasında önemli rol oynamıştır. Toprağı nur olsun.

Soru: Kimsenin radyo dinlemesi istenmiyorsa, radyo vericileri neden toplatılmadı?

Hem devlet parasıyla sabah, öğle akşam Türkçe radyo propagandası yaptırırken, hem de yayınları kimin dinlediğini jurnalcilere izletmek, iki yüzlülükten ve samimiyetsizlikten başka ne olabilir?

 

Bu olayı küçümsemeyelim.

Şu özelliğe değinmek istiyorum. Sofya’dan yapılan Türkçe yayınlar  % 80 tercüme yayınlardı. Bulgar propaganda makinesi, “Sofya Radyosu’nun Bulgaristan Türklerine Mahsus Özel Türkçe Yayınları” merkezine gönderdiği haber ve yorumları şu ilkeye göre hazırlıyordu: “Politik propaganda dili, yalanların gerçekmiş gibi kabul edilmesini sağlayan bir dildir.” O merkezlerde çalışan Türk gazeteciler ve tercümanlar, başlarında kontrol görevinde olan kişiler Bulgar olmalarına rağmen, çevirileri halk diline indirgeyerek dinleyicilere doğru bilgi verme görevini başarıyla ve şerefle yerine getirmişlerdir. Şunu da anımsatmak istiyorum.

1984 yılının 25 Mayıs günü “Sofya Radyosu’nun Bulgaristan Türklerine Mahsus Özel Türkçe Yayınları” saat 19–20.30 yayını son yayın olmasına rağmen, yayını canlıda sunan spiker yayını kapatmadan, stüdyodan ağılayarak çıkmıştır. Arkadaşlarına “ben yayını kapatmadım,” sevdiğin insanlarla ayrılık o kadar zor ki, “veda sözleri bulamadım!” demiştir.

O yıllarda Sofya Radyosu’nun Türk dilinde sabah, öğlen ve akşam yayın yapan programlarında sözcü olarak görev alan İzzetin İzzetov, Beyhan Nalbantov, Hikmet Efendiev, Ahmet Nuriev, Osman Azizov, Sabahat Milaşeva, Şöhret Ademova ve Nadiye Ahmedova Bulgaristan Türklerinin ana dillerinde ve herkesçe anlaşılır bir edayla bilgilendirmeye yıllar yılı, çok büyük ve samimi çaba sarf etmiştir. İzzetin İzzetov Ankara’da vefat etti. Ahmet Nuriev’in gözleri  Sofya’da kapandı. Yayın yönetmeni Hasan Tekkeliev de Bulgaristan Başkentinde toprağa veridi. Hepsinin ışığı sonsuz olsun.

Hatırlanacağı üzere, o yıllarda Sofya Radyosu Bulgaristan Türklerinden günde en az 200 mektup alıyordu. Reel dinleyenler kitlesi ile program yapımcıları arasında canlı temas vardı.

Kırcali, Şumen ve Razgrat tiyatroları ayaktaydı. Yetenek aranıyor, kabiliyetli gençlere ve seslere yol vermeye çalışılıyor. Kadriye Latifova, Osman Azizov, Ahmet Yusuov, Pakize Hasanova, Emel Tabakova, Yıldız İbrahimova ve daha nice sanatçılarımızın sesi gece gündüz tarlada evde kulağımızdaydı.

Böyle bir ortamda, Sofya Radyosu Bulgar devletinin politikasına ve halklar arasında dostluğa ve tüm Balkan ve Avrupa ülkeleriyle iyi komşuluğa hizmet vermeye çalışırken, D-r Tabakov’a “kim Türkçe radyo dinliyor, kulak ver ve bildir” denmesi akla çılgınlık vericidir. Düğüne davet edilen bir misafir davul dinliyorsun diye yargılanamaz. Soysa Radyosu yayınları halkın dinlemesi için yapılmıyor muydu. Başka bir mantık geçerli kabul edilemez.

Tekrar ediyorum: Bu işin içinde başka bir şey var. Günümüz Bulgaristan’daki durum gibi

gergin bir ortamda, aynı kaynaktan olan ve akarken BSP ve GERB partileri olarak iki kola ayrılan, fakat istemeseler de şu an birbiriyle amasız çarpışan bu güçlerin arasında kalan ve BSP’ye yamaklık yapan Hak ve Özgürlük Hareketi ve bu politik eğilimin propaganda hocaları Ahmet Doğan ile Daniel Peevski  D-r Mithat Tabakov’u neden çakallara yem olarak attılar, devlete hizmet dosyası neden gazetelere düştü? Bu sorulara yanıt aramak zorundayız. Kimlik kalemizin, şerefli dünyamızın içine korku yılanı salmayı bir daha başarırlarsa mücadelemiz zor olur. D-r Tabakov’un bildiği sırlar mı var?

 

Bazı haberlerde, D-r Mithat Tabakov ile Güney Seferin Amerika’nın Sofya Büyükelçiliği’nden vize aldıkları,  Waşington’a birkaç milyon US Dolar çıkardıkları, okyanus ötesine gidip geldikleri, orada kaldıkları sürede ABD vatandaşlığı istedikleri, İngilizce bilmedikleri için dilekçelerinin kabul edilmediği vb. yayılıyor.

 

Şimdiye kadar, HÖH fahri başkanı yeni saraylı Ahmet Doğan’a çok yakın olan kişilerden sadece İliya Pavlov’a ABD vatandaşlığı verilmiştir. Multi Grup şefi arzusu yerine getirildikten 3 ay sonra kalbine isabet eden tek kurşunla öldürüldü. Neden öldürüldüğü sorusuna yanıt, Rus petrol şefi Rem Yaheref’e olan borçlarını ödemeden ve Bulgaristan’dan çaldığı paralarla (bu arada Bulgaristan Türklerini A. Doğan yardımıyla soyan adam da odur) Amerika’ya kaçmayı planlamasıdır. Bu arada, kamuoyunun gözüne gül suyu serpmek amacıyla çok büyük ve ziyadesiyle lüks bir yat yaptırıp okyanuslarda yaşayacağını ilan etmişti. Bu yatla Ahmet Doğan ile Güney Sefer kumpanya bir defa İstanbul’u da ziyaret etmişti.

 

Multi Grup ilişkisinden bir sayfa:

Ahmet Doğan kafası çalık bir mason olan ve kendine ölümsüz süsü veren İlya Pavlov’la işi ne olabilir diye hiç düşündünüz mü?

Bu dostluğun temelinde, dünya insan hakları örgütleri, Batı Avrupa, Türkiye ve Amerika tekellerinin Bulgaristan Türklerine bazı imtiyazlar sağlamak için HÖH yönetimini aramaları ve sundukları tüm olanakları A. Doğan’ın Multi Grub’a tepsi içinde halkım için “karşılıksız” sunmasıyla başlar.

Biz bu yazımızda, propaganda, radyoculuk, beyin karartma, insanları semelime, bıktırma usandırma, uyutma ve saf dışı etme, ya da tek yoldan yürüyen ve başka seçenek aramayan tipler yaratma oyunları üzerinde duruyoruz.

HÖH görev süresinde kurulan Berov hükümeti işe başlar başlamaz Bulgaristan Türklerinde kendiliğinden bir canlanma olmuştu, Türk dilinde radyo ve TV yayınları, gazete, kitap basımı ve zorunlu anadil eğitimi gündeme gelmiş ve HÖH yönetimi sıkıştırılmıştı.

O zaman HÖH lideri ve Multi Grup Başkanı İliya Bavlov arasında çık özel bir görüşme olmuştu. Bu temas esnasında ele alınan sorunları açmazdan önce aşağıdaki bilgileri öğrenmeniz gerekiyor:

Yazımın başında, insan beynini etkileme gibi işlerde bizde Hitler Almanya’sı yöntemlerinden ve pratiğinden yararlanıldığına işaret ettim. Faşist propaganda’nın babası olan Göbels’in radyo propagandası ile ilgili yaptığı ve uygulamaya koyduğu çok önemli bir icat vardır. O, normal müzik kayıtlarının 34 Herz üzerinden yapıldığında insan beyni üzerine doğal etki yaptığını; kayıt esnasında Herzler yükseltildiğinde, müzik ya da propagandanın beyni gitgide aforoz ettiğini, yorduğunu, dinleyicinin semeleştiğini, dinlediğini anlamasa da memnun kaldığını ve bu uzun zaman uygulandığında uyuştuğunu; Herzler alçaltıldığında ise, insan beyni canlanıp yaratıcılığa uyanan havalara ve dalgalara girdiğini tespit etmiş ve bunu özellikle Rusya’ya ve Doğu Avrupa propagandasında uygulamıştır.

Bu gerçeklerden çıkarak, “istekleri bitmeyen” halkın ağzını kapatmak ve kafasını pıhtılaştırmak için Ahmet Doğan da Multi Grup vasıtasıyla devlet parasıyla Bulgaristan Türkleri için özel yayınları yeniden başlatmayı ama yüksek Herz üzerinden kayıt edip yayınlamayı düşünmüştür. İliya Pavlov’tan sonra sahneye D. Peevski çıktı. Onun birinci ve başlıca hedefi de bizi ekarte etmek ve çayırlarımıza çarşaf sermektir.

Biz bu adama yani Ahmet Doğan’a H A İ N demekte haklıyız.

Reklamlar