Yorum

İmparatorluk yolunda Balkanların önemi

Osman Bey tarafından söğütte kurulan Osmanlı Devletinin genişleme ve Fetihleriyle birlikte Türk’lerin,

Balkan yarımadasında Fetihlere başlayarak Balkanlar ve Avrupa’nın derinliklerine kadar geçmesi ile birlikte,

Osmanlı Devletinin Cihan İmparatorluğu olarak tarih sayfalarında muteber bir yere gelmesinin güçlü temelleri atılmış oldu.

Söz konusu bölgelerin fethi ve zapt edilmeleri Kültürel, siyasal ve İnsani boyutlarda çağ açıp çağ kapatan köklü bir değişime imza atan olayların başlangıcı ve temelidir.

Tarihte “Rumeli”, 1300’lerden sonra TÜRKELİ ve bugün “Balkanlar” olarak adlandırılan, “Evlad-ı Fatihan” diyarları, Asırlarca Osmanlı Devleti’nin adaleti esas alan yönetiminde kalarak Orta çağ Avrupa’sının Vandal, işkenceci ve zulümlerinden kurtularak derin bir nefes alıp huzur bulmuşlardır.

Ancak,

Türk-İslam davasının yılmaz savunucusu, Adalet ve merhametiyle mazlumların tek umudu olan,

Osmanlı Devletinin güç kaybetmeye başlaması, Avrupa da ortaya çıkan ırkçı ve isyankâr sadist hareketlerin nankör ve yıkıcı çabaları ile Osmanlı Devleti duraksama ve çöküşe geçerek, birçok vatan toprağının elden çıkması başta Hilafet ve Osmanlının sonsuz şefkat, merhamet ve himayesi ile hizmet alan İslâm dünyası olmak üzere tüm Türk-İslam âlemini tarifi zor bir keder ve üzüntüye gark etmiştir.

Fakat dünden bu güne var olan, bizim imanımız, bizim sesimiz, bizim nefesimizin temsilcileri olan “EVLÂDI FATİHANLAR” kardeşlerimiz geçmişlerine büyük özlem duyarak âdeta o günlerin ve çağların yeniden ihya edilerek “İ’LAYI KELİMATULLAH” davasının, “NİZAMİ ÂLEM” davasının hatta tüm TÜRK-İSLAM ülkelerinin ve TÜRK DÜNYASI’nın davası olan “KIZILELMA” davamızın gerçekleşerek yeniden TÜRK-İSLAM kültürünün insanlığın huzur, refah, barış ve saadeti için bulundukları yerlerde mücadelesini vermektedirler.

Fetihlerle birlikte,

Anadolu coğrafyasından gelen Türklerin, 1260 yıllarına dayanan Balkanlar’da iskân ve yerleşik hayata geçmeleri tarihi bir gerçek olup göçle birlikte mevcut inanç, kültür ve sosyal yapılarını muhafaza ederek İnanç ve sosyal yapılarına sadık kalmışlardır.

Kuzey Karadeniz bölgesinden gelen Türkler zaman ve şartlar dahilinde Hıristiyanlığı kabul ederek yerli Slavlar ve Slav kültürünün baskıları ile asimile olmuşlardır.

Balkan yarımadasına Türklerin ilk yerleşimleri, 1261’de Moğol tedhişleri ve zulmünden kaçarak Bizans’ın topraklarını fetheden Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus’a dayanmaktadır.

Moğol idaresinden kaçan otuz-kırk Türkmen obaları Sarı Saltuk Baba ile İzzeddin Keykavus’un himayelerine 20 bin civarında Türk gelmiş ve Bizans imparatoru tarafından günümüz Bulgaristan’ının Kuzey Dobruca bölgesine yerleştirilmişlerdir (1263) Başlangıçta,

Müslüman Altın Ordu Emiri güçlü Nogay’ın himayesi altına giren Anadolu Türkmen grupları, bu bölgede Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabaların kurulmasına vesile olmuşlardır.

1332’de bu bölgeden geçen İbn Bat-tuta, Baba kasabasını “Türklerin oturduğu bir şehir” olarak anar.

Nogay ölünce (1300) yerine geçen putperest Moğol hanları zamanında Türkmenlerin bir bölümü Anadolu’ya geri dönmek için göç etmişlerdir. (1301)

Kalan Türkmenler ve Kumanlar Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir.

Bunlar Keykavus’un halkı anlamına gelen “Gagauz”lardır. Günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşler ve bugün kendi siyasi tercihlerini, varlıklarını korumaya çalışmaktadırlar.

Dil araştırmaları Gagauzların Anadolu lehçesini konuştuklarını ortaya koymuştur. Anadolu’dan Balkanlara gelip yerleşmiş ilk Müslüman velisi olarak, Baba Saltuk’un kişiliği etrafında menkıbeler türemiş ve çeşitli hikâyeler, rivayetler bölgede ve Türk dünyasında belleklere kazınmıştır.

Bu menkıbe ve rivayetler,

Cem Sultan emriyle, Ebu’l-Hayır Rumi tarafından Rumeli-Balkan Türklerinin büyük destanı, Saltukname adıyla derlenmiştir.

Bu büyük destanda,

Sarı Saltuk Baba, Balkanları İslamiyet’e ve Türklerin Fethine hazırlayan büyük bir evliya-gazi olarak bilinip kutlanmaktadır.

Sarı Saltuk Ahmet Yesevi’nin müritlerindendir.

1484’de Osmanlı Sultanı II. Bayezid Bogdan seferinde Dobruca’ya geldiğinde, onun kabri üzerinde bir türbe yaptırmış, vakıflar adamış, böylece Rumeli gazilerinin gönlünü almak istemiştir.

Bu gün Romanya’da bulunan Baba-Dağı kasabasında, Kuzeye karşı yüzyıllarca Gazi, Yörük ve Akıncıların hareket üssü olmuştur. Baba dağı Adını, Rumeli’nin Türkleştirilmesinde büyük hizmetleri geçen ve civar tepelerden biri üzerinde türbesi bulunan Sarı Saltuk Baba’dan almıştır. Günümüzde yıkık türbesi, çöken imparatorluğun hazin bir simgesi gibi metruk durumdayken bir el geldi ayağı kaldırdı.

Bu türbeyi ayağı kaldıran tekrar eski günleri diriltmek istercesine her yerde olduğu gibi yine Türkiye Cumhuriyetinin TİKA eli tarafından restore edilmiştir.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi TİKA burada da çok güzel bir çalışma ile buraları eski haline getirmiştir. Bu güzel nakışlı camide 2014’te bir öğle namazını kılmak bizlere de şeref ve feyzi de nasip olmuştu. Burada tüm Türk Dünyasını birlik ve beraberlikte hareket etmelerini sağlamaları için dualarımızı da etmiş olduk. Burada bir yazıda, Osmanlı Türklerinin Balkan fütuhatını anlatmak, en kısa bir biçimde de olsa, pek mümkün değildir.

Ancak, bu fütuhatın sebep ve koşullarını objektif bir yaklaşımla incelemek tarihçilerin görevleridir. Biz burada arşiv belgeleri ışığında bu koşulları inceleyerek yeni araştırmaların sonuçlarını özetleyeceğiz.

Sarı Saltuk Türkmenlerinden sonra Balkanlara Anadolu’dan gerçek fetihleri filmlerle, dizilerle tüm halkımıza özellikle gençlerimize sunmamız hayati öneme haizdir.

Bizler bunları bu güne kadar yapamadık inşallah artık yeni dönemde ve günlerde gerçekleşmeleri ümit ve duamızdır. Filmler çok önemli olduğunu özellikle devlet yöneticilerine tekrar hatırlatmak isteriz.

Fakat bizlere bırakın sunmayı, o’nu bu gün efsane diye anlatan tarihçilerimiz de maalesef vardır. Bu kişilerin Kariyerleri ve tarihçi kimliklerinin akademik durumları başka bir tartışma konusudur.

Bize göre Türk’lerin

Rum-eli topraklarına-Balkanlara geçişleri en önemli olaydır, hatta çağı değiştiren bir olay olduğu tartışmasız bir gerçektir diyebiliriz.

Böylesine büyük dünya çapında bir olayın,
Türk tarihçileri hakkını vermeleri gerekirdi.

Çağ değiştiren bir olayın yok sayılması bu kadar kolay ve basit  olmamalıydı.

Çimbi’yi,

Osmanlı Padişahlarımızdan Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa fethetmiştir.

Çimbi’ye geçişleri iki büyük salla başlamıştır bu geçişi çocuk filmleri haline getirmeliyiz, çocuklarımıza bu önemli olayı tekrar tekrar çizgi filmleri ile anlatmalıyız.

Bu olaydan sonra Osmanlının İmparatorluğa doğru yürüyüşünün başladığını da görmeli ve bunu gençlerimize de anlatmalıyız.

İşte,

Osmanlı için o dönemde ve her türlü şartlarda alması gereken hayati kararlar iki seçenekliydi.

Bunlardan,

1) Osmanlı geriye Anadolu ya dönecek,
2) Osmanlı Rum-eli topraklarına-Balkanlara Avrupa’ya geçecekti…

1- Anadolu’ya dönüş; Ya Anadolu’ya doğru Türk birliğini sağlamak üzere Anadolu Beylerinin üzerine dönecekti ve onlarla savaşa girerek onları tek çatı altında toplamaya koyulacaktı, ya da Rum-eli’ye geçecekti. Osmanlı için başka bir seçenek yoktu.

Ya geriye dönecek Türk Beylikleri ile mücadeleye başlayacaktı, ya da Anadolu Beyliğini birliğini sağlamak ve büyük bir beylik haline gelecekti.

O dönem Osmanlı şayet Anadolu’ya geri dönmüş olsalardı kısa bir süre içinde ya yok olacak ya da ufak bir beylik olarak tarihte yerini alacaktı. Amma geri dönmedi Yesevi yolu ve nizami âlem ülküsünü yani Ertuğrul Gazi’nin yolunu devam ettirdiler.

2- Rum-eli topraklarına Balkanlar’a geçiş;

Burada Osmanlı Anadolu topraklarına neden gelmiş ise Ertuğrul Gazi buralara niçin geldiyse Rum-eli topraklarına da onun için geçmişlerdir. Osmanlı için daha iyi bir seçenek yoktu.

Şayet Anadolu’ya dönme kararı almış olsalardı kesinlikle İmparatorluk olamayacaklardı bunu çok iyi idrak etmeliyiz. Bunun için gençlerimize Balkan yarımadasının ne kadar önemli olduğunu tüm gençlerimize çok iyi anlatmamız gerekir.

Bunu tüm dünyaya da anlatabilmeliyiz, filmlerle bunu yapabiliriz.

Saygılarımla

Devamı – Balkanlara Nasıl geçildi?

Reklamlar