Tarih:  11 Ocak 2018

Yazan: Nedim AKIN

Konu:   Bulgaristan halkı Sofya’ya toplandı

Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman (1494 – 1566) Cumayı kıldıktan sonra Topkapı Sarayına dönerken onun isteği üzerine At Meydanı’nda kurulan Ayak Divanına geçer, sağ yanında Rumeli Beylerbeyi, sol tarafında Anadolu Beylerbeyi adalet için huzuruna gelenleri kabul eder, sorunu yerinde çözermiş. Halkımız, günümüzün Temiz Mahkemesi rolünü gören bu adalet dağıtma merceğine Ayak Divanı denmiş. Sultan Süleyman’ın ayağına kapanıp adalet arayanlar sorunları yerinde ve hemen çözüm buluyormuş.

Döneme ilişkin Bulgar edebiyatında bu konuyu işleyenler, iki oğlu yeniçeri ocağında olanların üçüncüsünü evde bırakma ya da sefere kalkan orduya atını veren köylülerin öküzlerini elde tutma sorunları işlenmiştir.

Dünya adalet dağıtma tarihinde bir benzeri olmayan Ayak Divanı, Osmanlı’daki hukuk üstünlüğü, hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm tebaanın yasalar ve Sultan iradesi karşısındaki eşitliğinin çok parlak bir örneğidir.

At Meydanından geçtiğimde değişik vakaları anımsarken, son dönemde Hürrem Sultan Hamamı ardında açılan lokantanın girişindeki gösterişçi dört köşe koltuk takımını gördükçe de anlatmaya çalıştığım divan aklıma gelir. Hatta bir defasında Ayak Divanı’nın anlatmak istediğim bir Bulgar grubunu oraya götürdüm, koltuklara oturduk ve tarih romancısı Vera Mutafçieva’nın eserlerinden konuya ilişkin kesitler anlatırken konuklarımı baya şaşırtmış azları açık kalıvermişti.

***

Son 600 yılda dünyada adalet dağıtma işi de tamamen değişti tabii.

Bugün 11 Ocak 2018, Bulgaristan başkenti Sofya’da, 2 milyonluk bir şehrin en güzel yapısı olan ve 2 000 yılında restore edilen “İvan Vazov” Halk Tiyatrosunda Avrupa Birliği 6 aylık dönem başkanlığı bir uluslar arası resmi törenle açılacak. Dönem başkanlığını Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov üslenecek.

Belki de sorunlarımız görüşülür ve çözüm bulur. AB ayağımıza geldi. Olayların çözülmesini beklemek bizim en doğal, yasal ve kutsal hakkımızdır. Ülkemizin böbür böbür kaynamaya başladığını görüyoruz. Sorunlar gruplaştırılmış, davasına sahip çıkanlar eylem halindedir. “Ayak Divanı”ndan karar bekliyoruz.

2017 yılı, hele Mart genel parlamenter seçimlerden sonra bu görkemli olayın işareti altında geçti. Brüksel’in Sofya’ya akması, kuşkusuz beraberinde birçok sorun da getirdi. Beklentiler doğdu. Burada 3 tür beklenti belirdi demek doğru olur.

Bir: Brüksel’in beklentileri;

İki: Sofya hükumetinin beklentileri ve

Üç: Bulgar halkının beklentileri.

Bu üç tip beklenti birbirinden çök faklı tür ve niteliklidir.

Brüksel AB yönetimi, merkezden en uzakta olan 5 milyon nüfuslu Bulgaristan’ın daha güvenli, daha istikrarlı ve daha huzurlu bir yaşam sürmesini Ağustos 2018’de sona erecek olan dönem başkanlığı gündemine özel bir madde olarak almadı. Ülkeyi ve halkını yerinde gördükçe umut ederiz ki, Bulgaristan ile ilgili özel gündem maddeleri de ortaya çıkacaktır.

Bu gerçekten etkilenen Bulgar kamuoyu, dertlerini Sofya uluslar arası uçak limanı ile başken merkezi arasında uzanan “Trakya” ana-yolu bilbordlarına (reklâm panolarına) yazdı, çizdi ve astı. Gelen konuklar daha kolay anlasın diye yazılar İngilizce ve kocaman harflerle yazıldı. Bu reklam duvarlarının en büyüğünde, eğitim, azınlıklar, kültürel haklar, kokuşmuş demokrasi ve ülke içinde her gün bir can alan iç hesaplaşma şeklindeki silahlı terör değil de, BULGAR POLİSİNİN İSTEKLERİ dile geldi.

Son iki yılda meclis meydanına toplanıp sigara içerek protesto eden ve izmaritleri yere atıp sarı kaldırım taşları üzerinde ezen polisler maaşlarına % 15 zam istiyorlar. Ülkede 34 bin (bürolarda oturan)  polis görevlisi, 3.5 bin “çantacı” polis görevlisi; 35 bin sokaklarda nöbet tutan üniformalı polis; 5-6 bin trafik polisi ve birkaç bin de itfaiyeci var.

Bu polislere eskiden (1989’dan önce) milis diyorlardı ve sayıları yine 80–90 bin çıvarındaydı.

1944 -1989 yılları arasında Bulgar milisinin protesto etme, grev yapma, meydanları kuşatma ve zam isterken 140 yıllık Bulgaristan tarihinin en önemli olayı olan AB Konseyi’nin Sofya dönem toplantısı gibi bir olayı korumasız bırakma gibi bir hakkı yoktu.

1990’dan sonra kapısı aralanan Bulgar demokrasisinde halkın hak ve özgürlükleri, insan hakları ve adalet gibi istekleri yerine getirilmese de, polisler sendikal örgütlenme ve iktidara baş eğmeme, protesto eylemi düzenleme ve hatta ülkemizi Avrupa siyasi otoriteleri önünde rezil etme gibi birçok hakkı elde ettiler.

Örneğin 10 Ocak günü AB Başkanlık Divanı üyelerini getiren uçağın Sofya uçak alanına inmesinden tam 1 saat önce, uçak alanında “bomba var” gibi bir sinyal alsa bile, “birinci terminale” ek koruma ve bomba uzmanı göndermedi. Bu örnekleri verirken olayların çok ciddi boyutlar almış olduğuna işaret etmek istiyorum.

Son dakikada gelen haberlere göre, Borisov, 2018 maaşları için polislere 100 000 000 (yüz milyon) leva daha vermiş ve sözde durumu sakinleştirmeyi başarmıştır. Sanki birinci karar çıktı ve birinci kale duvarı yıkıldı…

Ne de olsa “İvan Vazov” Halk Tiyatrosu’nun etrafı 1 km mesafede sıkı kuşatma altında bulunurken, polislerle birlikte daha 10 grup protesto gösterisi düzenliyor. Kalabalık oluşu ve taşıdıkları pankartların ve bayrakların büyüklüğü bakımından ikinci grup, “Kadın Haklarını Savunan İstanbul Anlaşmasının” hemen mecliste onaylanmasını isteyenlerin oluşturduğu kitlesel eylemdir. Polis nümayişinde erkekler yürürken, ikinci eylemdekiler daha fazla kadın, kız ve çocuklu anneler.

Onlarda da isteklerini İngilizce yazmışlar.

1) Bulgaristan’da kadınların üçte birinin baskı altında olduğu; kadın ücretlerinin erkek ücretlerinden % 20 daha düşük olduğu, çocuk paralarının yükseltilmesi gerektiği iri harflerle yazılmış. Kadın haklarının özel yasalarla güvence altına alınması gerektiği ve en önemlisi de kadına yapılan baskı ve teröre son verilmesini öngören İstanbul Anlaşmasının diğer 17 AB ülkesinde onaylandığı gibi Sofya meclisinde de hemen onaylanması isteniyor. Bilindiği üzere Bakanlar kurulunda faşist başbakan yardımcıları ve bakanlar bu anlaşmaya oy vermedi.

En kalabalık grup 3 kavşak doldurmuş ve haykırışları Halk Tiyatrosu’ndan işitilecek mesafede bulunuyor. Onlar ise “Pirin Dağını Koruyalım” şiarı altında birleşmişler. Çevre koruyucuları tarafından ateşlenen bir sorun var. Sayıları giderek artan bu kitle,   Pirin Dağı’nın incisi olan “Bansko Kayak Merkezi” nde ikinci bir teleferik hattı kurmak için çam ormanlarının kesilmesine karşı çıkıyorlar. İki hafta önce Borisov hükümeti bu inşaat için izin verdi. İhalenin çatısı çökük bir evde yaşayan ve çöp tenekelerinden geçinen, 1 000 (bin) leva için mafya ve oligarşi baskısına boyun eğen, üzerine şirket kurulmasını kabul eden, 1 milyar 200 milyon Euro’luk Bulgar Banka Garantisini cebinde taşıyan bu şahız, düzgün evraklarla ve banka teminatlarıyla girdiği “teleferik ihalesini” kazanmıştır. Bunu öğrenen çevreci kitle patlamış ve “adalet” istekleriyle AB Konsey Dönem Başkanlığı kapısına dayanmıştır.

Bu sorunların en acil olanlarının sayısı yukarıda da işaret ettiğimiz üzere 11 (on bir) dir. Konuları dikkatle izlemeye devam ediyoruz.

AB yönetiminin ve parlamento grup başkanlarının Sofya’ya toplandığı dönemde, gündem olan ülkeler arasında başta gelen Türkiye Cumhuriyeti oldu. Bulgar basını “Türkiye Avrupa Birliği kalesinin koruyucusudur.” Diye yazdı. Bulgaristan’ın eski Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev  “NOVA TV” sabah programında, 2015’te ve 2016’da sığınmacı alayları Edirne’ye yaklaştığında kendisinin ve Başbakan B. Borivov’un Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a telefonla açıkladı. Bulgar sınırına doğru ilerleyen insan selinin durdurulması için rica ettiklerini ve Türk devletinin elinden geleni yaptığını ve sınırımızın zorlanmasına izin vermediğini ayrıntılı biçimde anlattı.

AB Sofya zirvesi Bulgaristan’ın Balkanlarda bir faktör olduğunu ortaya koydu. Türkiye ile iyi komşuluğun hayattın dayattı büyük zorunluluk olduğunu  öne çıkardı. Bu cümleden olmak üzere AB Sofya çalışmalarından Türkiye’nin tam üyeliği konusunda önemli kararlar çıkmasını beklememiz de hakkımızdır.

Okuduğunuz için teşekkürler.

Paylaşınız.

BGSAM olayları takip ediyor.

 

Reklamlar