Raziye ÇAKIR
Tarih: 21 02 2022
Konu:   Anadilimizi öğrenmeden bir adım atamayız, dağılıp gideriz.

Bu yazı okuyup da anlayanlar, lütfen okuyup da anlayamayanlara anlatsınlar.

Okul çağında ve öğrencisini seçimli Türkçe dersine yazdırmamış olan ana babalar, bütün işlerini bir yana bırakıp, önce gidip okul müdürüne OĞULUMU (KIZIMI) Türkçe dersine kaydettirmek istiyorum DİLEKÇESİNİ hemen sunsunlar lütfen!

Bugüne kadar birkaç yazımda anadilimizi, Türkçemiz konusunu işledim. Okumayan her kardeşime, ben gibi çocukları olan her anneye yardım etmek, tüm annelerin gönlünü almak için yazmaya devam ediyorum.

Daha çok küçük yaştayken babaannem her akşam yatağıma gelip bana “Sütçü Ali” masalını okumasaydı, teker teker duaları, parmak hesabı saymayı öğretmeseydi, ben bugünkü Oya olamayacaktım, bundan yüzde yüz eminim.

Konumuza girelim.

Sosyal bir olay olan anadili, anlaşılması kadar, anlatılması da kolay olmayan bir konudur.  Düşünmemiz, mefhumların (anlaşılanlar, kalple bilinenler) sıralanmasıyla meydana gelir. Mefhumlar ise, dilin yarattığı tabirler (deyişler, anlatımlar, ifadeler, terimler) vasıtasıyla ifade edilir.

Dilin, anadilin, Türkçe’mizin doğuşu ve gelişmesi gözlenebilir, ancak izah edilemeyen bir olaydır.

Dilin başlangıç noktası, düşüncenin başlangıç noktası ile birleşiktir. Türkçemiz Altay Dağlarında doğayı, rüzgarı, yaban hayvanları yansıya yansıya  doğmuş olabilir. Biz, Bulgaristan Türkleri aileleri ve toplulukları olarak kendimizi her bakıma üretebilen, halk bilgimiz, kültür, ahlakımız, din, alfabemiz, yazımız, edebiyat ve tarihimiz ve sanatımızla düşünen bir halk topluluğuyuz. 70 yıldan beri yaşadığımız topraklarda anadilimiz yaşam kavgasında darbeler aldı. 1960’lı yıllarda Türk okullarımız kapandı. Din eğitimimiz yasaklandı. Tiyatrolarımız, ardından birer birer Türkçe gazetelerimiz, dergilerimiz ve tüm basın yayın etkinliklerimiz yasaklandı. Plaklarımız, kasetlerimiz toplanıp yok edildi. Konuşma dilimize ceza geldi. Türkçe konuşandan 5 leva topladılar. Bunların hepsini biz hepimiz biliyoruz ama biz canlı insanlarız, çocuklarımız var, yaşayabilmemiz ve ürememiz ve kendimizle birlikte maddi ve manevi hayatımızı da yaşatabilmemiz için anadilimize, Türkçemize ihtiyacımız var. Ailede, işte, yolda ve toplumda kullandığımız dil anadilimizdir.  3 500 köyümüzün adı, 2 536 cami ve mescidimizin, 3 bin kabristanlığımızın ve 10 bin çeşme, ayazma ve pınarın, bütün dere, çay ve ırmakların adı Türkçe idi Bulgarca oldu. Bu bir kültür katliamıdır. Şimdi ancak halk dilimizde Türkçe yaşıyorlar.

Olaylara gerçekçe baktığımızda, Bulgarca ve diğer diller başkasının eşeğidir. Biz Türk kimliğimizi Bulgar eşeğiyle taşıyamayız. Düşünün lütfen! Bu işte siz bana hak vereceksiniz. Bunun için çocuklarımız Türkçe ders odalarına cıvıl cıvıl dolmalıdır.

Biz, her birimiz  tüm öteki insanlar kadar değerliyiz. Dili, yazı dili, edebiyat ve kültürü, halk bilgeliği ve dini olmayanların ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerini görebiliyoruz.  Bizi anadilsiz duruma getirmek, çocuklarımızı Türkçesiz bırakmak isteyenler planlı hareket ediyorlar. Emekli maaşlarına zam dendiğinde “para yok” cevabını verenler. Savaş uçakları almaya para buluyorlar. Türk çocuklarını anayurtlarına toplayıp domuz etiyle beslemeye ve Türkçeyi öğretmeden Bulgarcaya bağlamaya para buluyorlar. Çingene ve Türk çocuklarını 2-3 yaşında Bulgarlaştırmakla uğraşacak eğitmen ve öğretmenlerin maaşlarına yüzde yüz zam yapıyorlar. Türkçe bilmeyen Ahmet Doğan’ı başımıza saranlar 30 yıldan beri aynı hedefi izliyorlar.

Bu sene Bulgaristan’ın birkaç yerinde – Plovdiv, (Filibe) ili Maritsa (Meriç) belediyesi Voyvodino mahallesinde, Varna’nın Manzura mahallesinde, Gırmen Belediyesinde, Nova Zagora (Yeni Zara) ve Gabrovo ‘da Çingene evlerini yakanlar, Bulgarlaşmayı kabul etmeyenleri sindiriyorlar. Biz Türkler de ötekileştiriliyoruz, fakat şiddetin topuzu sanki vahşetin son boyutuna henüz erişmedi. Düşmanlarımızı durduran bizim dünyada en ilerici kültürden, dinden ve en güzel dili konuşanlardan olmamızdır. Çingenelere (Romen) nüfusa gelince, gazetelere bakıldığında, Bulgarlar düzenledikleri saldırı hareketlerinde Orta Çağ Avrupa’sı barbarlığından ilham alıyorlar. Şöyle:

Bulgaristan’ın “News, net” yayını, 22. 10. 2009 tarihinde Çingenelerin anadil analizini “Irkçılık ve Çingeneler” başlıklı bir yazıda anlatmıştır bunu. Bu yazıda Çingenelerin başka dil öğrenmemelerini, Bulgar kültüründen ilham almadıklarını “ırkçılık” olarak nitelemiş ve “ırkçı özün” kapalı Gettolarda olduğunu yazdı. Çingenelerin yazı dili olmayan, ancak konuşma dili olarak yaşayan ama anadillerinden ödün vermedikleri için kendilerini “üstün ırk” saydıklarına vurgu yaparken, alevlendirdikleri ırkçılığın esin kaynağı olarak tarihten şu örnekleri taşımakla kendilerinin haklı olduklarını sanıyorlar. Öyle olsaydık, öteki milletlerin kültürünü öğrenmeye çalışırdık, ama biz buna hiçbir zaman gerek duymadık, diyorlar.

Bulgaristan’da Çingene evi, mahallesi yakanların gerekçesi şudur:

“Adet, töre ve kültürleri ırkçı olduğundan dolayıdır ki, Çingeneler (Romenler) ayak bastıkları toprakların hepsinden kovulmuşlardır. 1 500’lü yıllarda Hollanda’dan, 18. Yüzyılda İngiltere’de kovuşturulmalarının,  XIX. Yüzyıla İskandinav ülkelerinde kısırlaştırılmalarının, İtalya’dan kovulmalarının, Nazi Almanya’sında zülüm kamplarında yakılmalarının” nedenlerinin hep aynı olduğunu, düşünün,  siz de haklı olduğumuzu kabul edersiniz, diyor bu yazıyı kaleme alan… Dünya’da bugün 152 milyon çocuk okula gitmiyor. Bunların daha fazlası Romen, bizdeki durum da aynıdır.

Politikacılar, Tarih boyu bütün Avrupa’da bir Çingene Okulu kurulmadığını itiraf etmiyor. Victor Hugo’nun “Noter Dam’ın Kamburu”  romanında güzeller güzeli Esmaralda’nın, Verdi’nin “Othello” operasında başroldeki Destamona’nın okuma yazması olmayan Çingene kızları olduğunu hiçbir yerde kaydedilmemiştir.

Bu olağanüstü ince bir tespittir, çünkü Çingeneler yetenekleriyle Avrupa sanat hiyerarşi basamaklarından çıkarak Viyana Hasburg Saraylarına girmeyi dahi başarmışlardır. Bulgaristan’da Osmanlıdan buyana tüm tarımsal, ormancılık, hayvancılık, hatta inşaat ve taşımacılık iş dallarında kullanılan alet edevatı, ev eşyalarını üreten ve bakımını sağlayan, düğünlerimizde çalanlar hep onlardır. Şu da var. Ben şahsen bir Çingene usta elinden su içip de usta olan başka bir ırktan birini tanımıyorum. Belki de onlar tüm bildiklerini yapabildiklerini ve hayal ettiklerini kuşaktan kuşağa kırıp dökmeden, değer kaybına uğramadan,  büyük bir maharetle anadilleriyle devredip hediye olarak verebiliyorlar.

Biz Türkler öyle değiliz.

Dilimizin doğduğu ve Türk kimliğimizden ayrılmaz ve kopmaz bir öz parça olarak kalbimizde ve hafızamızda, duygularımızda ve hayalilerimizde yaşlanmadan kendini sürekli gençleştirip zenginleştirilerek gelmeyi başardıysa ne mutlu bize! Türk dili bugün tüm dünya dilleriyle sözlüklerle ve bin bir başka ilişkiyle bağlanmış, Türkiye ve Türk Dünyası baştanbaşa Yüksek okul ve Üniversitelerle donatılmıştır. Öğrenme kolaylığı ve zenginliğiyle elektronikte yaşama sevdasıyla geliştikçe gelişiyor ve bu Utkan sefere bugün dünyaca devam ediyoruz.

Aslında anadili yaşatmak bir yere kadar, gönüllere dolup taşan, şiirleşen ve destanlaşan bir olaydan çok farklı bir şeydir ve bu bilgeliği bize bırakan TASAVVUF YOLU olarak bize şöyle geçmiştir:

Bir gün bir adam, Hz. Peygamber’in olduğu meclise girip sorar:

  • Ey Allah’ın Elçisi, “iman” nedir.
    Peygamber Efendimiz soruyu cevaplar. İmamın ne olduğunu anlatır…

Adam yine sorar:

  • Ey Allah’ın Elçisi, “ihlas” nedir?
    Peygamber efendimiz soruyu cevaplar. İlhas’ın ne olduğunu anlatır:

Adam yine sorar:

  • Ey Allah’ın Elçisi, “İhsan” nedir?
    Peygamber efendimiz soruyu cevaplar:
  • İhsan, Allah’ı görür gibi ibadet etmektir. Sen onu görmüyorsun ama O seni görür…

İşte ana-baba, dede-nine olmak da böyle bir şeydir. Eve beyinlik ödevlerinin çocuğu emzirip doyurmak ve altını temizlemekle birlikte en başında bildiklerini becerilerini hiç eksiksiz, hiç kıskanmadan, hiç üşenmeden çocuklarımıza aktarmak gelir. Özellikle esaret altında olarak tarif etmek istediğim, şu yasaklı ülkemizde , çocuklarımızı Müslüman Türk olarak aşılamak, beyinlerine ve ruhlarına tüm bildiklerimizi aktarmak ödevlerimizin arasında en önemli olandır. İşte bu anlamda bir ananın çocuğuna anadilini öğretmesi en büyük hayır,  İhsan, Tasavvuf yani Allah’ı görür gibi ibadet etmektir. Türkçeyi çocuklarımıza öğretmek, Türk aile kültürümüzü, tüm adetlerimizle yaşatma Türk kimliğimize ibadettir. Allah herkese bir dil vermiştir, ama Türk’e Bulgar dilini, Bulgar’a Türk dilini vermemiş, bin bir işaretle bizi ötekilerden ayırıp kaynaşmamızı engelleyen kale duvarı gibi sınırlar çizmiş ve “herkes kendini bilsin” demiştir.  Biz bu ödevin ne kadar zor ve önemli olduğunun bilincindeyiz. Size bu zor ortamda,  bu davette bulunurken babalarımızın ve dedelerimizin savaş tutsağa gibi kamplarda ve zindanlarda çürütüldüğünü, kürek cezasına çarptırılıp 5-10 sene bedava çalıştırıldıklarını, ailelerimizin köyden köye sürüldüğünü, unutmadık, biliyoruz. Bizim Türklük mücadelemiz aynı keskinlikle, aynı amansızlıkla devam ediyor ve edecektir. Türkiye’ye göç edip, yerleşerek, Güneşin doğuşundan batışına kadar, her gün sefa sürmek, hiç birimizin Türk Kimliği mücadelesinden teskere aldığı, emeli olduğu veya özürlü maaşına bağlandığı, süresiz izne çıktığı anlamına gelmez.

Bulgar iktidarları, ırkçıları, geri kafalılar ve milliyetçilik bozguncuları bizimle 140 yıldan beri uğraştıkları gibi, Çingene (Romen) kardeşlerimle de arasız ve sistemli şekilde sözde “ilgileniyorlar.”  Daha inandırıcı olabilmem için şöyle bir örmekle fikrimi desteklemek istiyorum:

Bulgarlar “Çingene dili yok” iddiasında bulunsalar da, Çingeneler, Çingene dili ve Çingene kültürü dünyanın bütün büyük ansiklopedilerine, oradan sökülüp çıkmayacak bir şekilde girmiş ve yerleşmiştir.

Çingenelerin “Çingene olmayanlar” için özel sözü var.

Bu söze “gaco” veya “gace” olarak rastlanır.  Gücendirmek amacıyla kullanılır ve anlamı “vahşi”, kültürsüz bir kişiye işaret eder.  Britannica Ansiklopedisine ve 22 ciltlik Ana Britannica’ya geniş olarak giren bu kavramla Çingene Kimliği araştırmalarına geniş yer verilmiştir. Avusturya/Gratz  şehrindeki Karl-Frans Üniversitesi’nin Rombase Projesinden bir alıntı:

“ Çingeneler tarafından kullanılan “Çingene değildir” kavramlarının hepsi kin, nefret ve öfke yüklüdür. Fıkrası şudur: “Gaco” (Çingene olmayan asla doğru bir şey söylemez.) Asırlar içinde Çingeneler kendileri ile ötekiler arasına aşılmaz duvarlar dikmişlerdir. Ne var ki, bu duvarlar ancak bir yönde geçilmezdir. Bir “gaco” hiçbir zaman gerçek Çingene (Romen)  olamaz. Çingene dilini konuşan, topluluğun kabul ettiği, Çingene geleneklerine uyan ve hatta kendisini “Romen” zanneden bir “Çingene olmayan”, ancak kendisi asimile olmuş ve Çingene’ce bilmeyen biri tarafından Çingene olarak kabul edilebilir.

Romen” olmak doğuştan bir hak olarak kabul edilirken, “gacoluk” sonradan da öğrenebilinir. Çingene literatürü ve halk ananelerinde Çingene olmayanlar olumsuz sima olarak geniş olarak konu edilmiştir. Onlar Çingene olmayanlara güvenmedikleri gibi, onlarla alay ediyor ve kötü gözle bakıyorlar. “Sokrates” Programı kapsamında Avusturya Bilimler Akademisiyle birlikte hazırladıkları bir raporda “Çingeneler kendileri ile ötekiler arasına aşılmayan sınırlar çekmiştir” deniyor.

Bulgaristan’da bu tespitlerden söz edilmiyor. Koşullara uyan Çingenelerin yaşamlarını sürdürebilmek için kendi içlerine çekildiği, kapandığı ve başkalarına “güvensiz, alay ederek ve lanetleyerek” baktıklarını kimse itiraf etmek istemiyor. Bulgar dilinde “Bulgar olmayan” sözü yoktur.

Bulgar basınına bakıldığında, Bulgarların diğer halklarla ve etnik topluluklarla, bu arada Çingenelerle (Romenlerle)  yaşamakta sorun yaşamadıklarına işaret ediliyor. Öte yandan Çingeneler, Çingene milletinden farklı olan diğer etniklerden temsilcilerin kapanıp yaşamasına izin vermedikleri Gettolara sanki gönüllü çekildikleri izlenimi uyanıyor. Onlar bu gettolarda kendi anadillerinde konuşmaya devam ediyorlar. Okullar geleneklerimizi bozar kuşkusuyla, gettolara okul kurulmasında ısrar etmiyorlar. Çocuklarını Bulgar okullarına göndermiyorlar.

Çingenelerin Bulgarlar hakkında özel bir “sözü” var.

Bu “das” sözüdür. Anlamı “köle” imiş. Çingeneler Bulgarlar için kullanıyor. Britanya/Manchester Üniversitesi “Romen Dil Bilgisi ve Romen Dili” konulu araştırmada şu sonuç elde edilmiştir: “Çingeneler öteki halklara “gaco” veya “gace” derken, İslavlar için Hintçede köleler için kullanılan “das” sözünü kullanıyorlar.”

Savaşlardan sonra, çocuk yaşta kimsesiz kalan Romen çocuklar toplanmış ve Bulgar yatılı okullarında eğitilmiştir. Kitleyi denetlemek ve kontrol altında tutmak için 1990’dan sonra 1 560 eğitimli Romen genç, meslek sahibi Çingene yetiştirilmiştir. Böylece Bulgarcadan başka dil bilmeyen ve Romen yaşam tarzını ve ahlakını bilmeyenler zümresi oluşturulmuştur. Anadilleri Romence olmayan bu gruplara Gettolarda  “daskane Roma” denmiş. “Bulgarca konuşan Çingeneler” yani Türkçemizdeki “Gavur Çingeneleri” grupları böyle oluşmuştur. Böylece “das”ın Türkçesi olarak, artık pek kullanılmayan  “Gavur” belirirken, son yıllarda beliren olaylardan sonra Bulgarlar Çingenelere “yaban” ve “köle” gözüyle bakmaya devam ediyorlar.

Bu gelişmelerin temelinden düşmanlık fışkırdığı, ülkemizdeki etniklerin arasında çok ciddi sorunlar yaşandığı, Bulgarlar diğer etnik azınlıklarla uzlaşma yolunda diyalog kurmaya bile yanaşmaz ve ancak kendilerinden olmayan her şeyi reddetmekle yetinirken, şimdiki dönemde hiçbir konuda uzun vadeli yaklaşmadan söz bile edilemez.

Burada 140 yıldan beri birbirini tamamen olumsuzlayan değişik kültür anlayışlarından söz edebiliriz. Romenlerin bile kültür ve medeniyeti kendi tekellerinde tutmaya çalıştığı bir ülkede yaşıyoruz. Ne var ki onlar Hindistan’dan çıkalıdan bu yana hiçbir yerde devlet, otonom bölge, kültürel muhtariyet kurmaya çalışmamışlar, hep kendi anadillerini konuştukları ve birbirlerine arka olduklarından dolayı asla dağılmamışlar ve yok olmamışlardır. Oysa hiçbir toplum hiçbir ırkın ve milletin tekelinde değildir. Bulgaristan Türkleri 4 lehçe kullanırken, Romenler 8 lehçe kullanıp 3 dine – İslam, Ortodoks ve Evangelist – bölünmüş bulunuyorlar. Fakat onların camisi ve kilisesi, imamı veya papazı yoktur, ana millet dedikleri “gace”lerin hizmetlerinden yararlanırlar. Bulgaristan’da Romen ya da Çingene mezarlığı da yoktur. Bu bakıma 140 yıldan beri uygulanan ötekilerin anadilleri, din ve kültürleri hep reddedilerek üstün gelme siyaseti, devlet tarafından uygulandığında ancak bunalım ve çöküş yaratmıştır. 3 milyon vatandaşın daha elverişli yaşam ortamı aramak için artık vatanı terk ettiğini görüyoruz.

1879 Anayasası sözde herkese eşitlik ve seçim hakkı tanırken, Bulgaristan Müslüman ve Hıristiyan Çingeneleri 1945’e kadar oy kullanmamıştır. 26 Mayıs 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde 600 bin Bulgaristan,Türkiye ve Avrupa Birliği vatandaşı Türk de oy kullanamadı. Anadillerinin üstüne basılmış olanlar sıkıştırılmaya devam ediyorlar.

Anadili nedir? Anadili insanı insan yapan, kültür ve uygarlık yaratan silahtır. Yarınlarımızın olmazsa olmazıdır…

Paylaşın

Reklamlar