Rafet ULUTÜRK
Tarih:  25.10.2020

Hıristiyanlar “Allahu Ekber Türkler Geliyor” duasını işitince tavşanın avcıdan korktuğu gibi korkarlar. Bu yüceliğin anlamında, karışmış işleri düzelten ve yola koyan Türkler geliyor. Her şey yakında düzelir duyumu var ve son dönemde ağır bastı.

Sana selam vermeden geçen kuşun yuvası bozulsun. Sen kan kırmızı renginle öyle bir dalgalan ki ne kadar şeytan kulu varsa kırmızı görmüş boğa gibi kudursun. Selam olsun Türk’e, selam olsun Türkün bayrağına. “Selam Türkün Bayrağına” sloganı da aynı anlamı taşır. Birlik ve dirlik yeniden diriliş güç kaynağımız. Türklerden başka selamlaşmadan esin ve güç alan, göz göze gelince güç toplayan başka bir millet yoktur. Bizi bilenler çok iyi bilir, tarih sayfalarından tanıyanlar huzur ve mutluluğu bizimle tanıdıklarını çok iyi bilirler. Türk kimliğinin gelişmesinde, Türklerin içerisinde yaşadığı coğrafyanın, hafızalarını oluşturan engin tarihin ve tecrübe ettikleri geniş sosyo-kültürel ortamın çok büyük yeri vardır. Bu bölge tarih boyunca büyük güçlerin, kültürlerin ve medeniyetlerin buluşma noktası olmuştur. Bu buluşma bazen çatışmalar, bazen uzlaşılar ile ortaya çıkan bir tarih yaratmıştır.

Bu sebepten olacak, 4 Temmuz 1787’de İngiliz kolonisi olmaktan kurtulan ve Bağımsızlık Bildirisi yayınlayan Amerikalılar, demokratik bir toplum düzeni kuracaklarını dünyaya coşkuyla duyururken eski kıtadaki monarşi ve otokrasilerden, işsizlik ve adaletsizlikten kaçanlara yurt olacak örnek devlet aradı. Kendi zekâlarıyla yeni bir yaşam düzeni için tek yürek olmuşlardı. Yeni yaşamı aşağıdan yukarı kendi elleriyle kurmak, toplumun kurallarını kendileri koymak istiyorlardı. Siyasi madalyonun 2 yüzü olan cumhuriyet ve demokrasi simgelerini o zaman buldular. Özgür, bağımsız ve egemen Amerika’da siyasi yarış kızışacak, hukukun üstünlüğü temelinde yeryüzünün en güçlü devletinin görkemli binasını birlikte dikeceklerdi.

1492’de Kristof Kolomb’la Yeni-dünyaya gelen ve sömürgecilik siyasetinde parmağı olan İspanya, Portekiz, Fransa, Hollanda ve Britanya kolonici devlet örneği reddedildi. Hayallere yuva kuran insan kardeşliği devleti Osmanlı uygarlığına takıldılar. 2 asır önce Osmanlı mekanizmasının nasıl çalıştığını öğrenmek üzere Amerikan toplum öncüleri İstanbul’a geldiler. Yıllarca Osmanlı nasıl yönetmiş bu konuda çalıştılar. Biriktirdikleri deneyimlerle Birleşik Amerika’da kültür ve medeniyet tuğlaları yığıldı. Kurdukları Sultan’sız ve Kral’sız yeni devlete toplum sözleşmesi ile hukukun üstünlüğünü baş tacı ettiler. Meclis ve senato, halk iradesini sembolize eden bir Başkan seçti.

Gelişmenin kendi iç dinamitleri olduğuna inananlar, toplumsal siyasi gelişmelerin de uzlaşmaz çelişkilerin kavgasından güç topladığına inanırlar.

233 yıl önce kurulan ve pek fazla değişiklik görmeden günümüze gelen Amerikan politik sahnesinde, 3 Kasım günü Donald Trump ve Jeo Biden Başkanlık seçimi sonuçları açıklandı. 24 Kasım sabahı Oval Salon’da iktidar devri prosedürü başladı.

Seçimi sadece 12 653 oyla kazanan demokrat J. Biden 20 Ocak 2021’de yemin edip mazbatayı almaya hazırlanıyor. Pennsylvania’da 2 700 000 (iki milyon yedi yüz bin) oyun bilgisayardan silinmesini, başka bir eyalette 220 000 (iki yüz yirmi bin) oyun kayıplara karışması gibi şikâyetler dava gerekçesi olmadı.

Demek oluyor ki, Amerikan demokrasi kavgasının simgeleri olan fil (güç) ve eşek (zekâ) taraftarları arasındaki kıyasıya kavga, yenilenme coşkusuyla sömürgecilik devri anıtlarının yıkılması, 1 milyon kişinin “Covid-19” virüsüne yakalanması, 3 kişiden birinin elindeki silahların sürekli patlaması, temellerinde Türk aklı olan, Amerikan demokrasi binasını, bu defa da sarsmadı.

Aylardır süren seçim kampanyasında Cumhuriyetçi aday D.Trump ile Demokrat aday J. Biden, farklı dünyaların insanları olsalar da, ikisi de Amerikan’ın geleceğini ve dünyayı yönetmek için kollarını sıvadığını gördük. Trump, 8 yıl süren demokrat B. Obama’nın başkanlığında orta katmanla eriyen mutluların Amerika’sı hayalini yeniden canlandırmaya çalışırken, Biden başkan olduğunda dev banka hortumlarıyla dünyanın suyunu iyice çekip kıyılardaki gökdelenlerden Atlantik ve Pasifik Okyanus dalgalarını seyredenleri daha da zengin etmeyi düşlüyordu.

Tüm bunları bilenler ise, “D.Trump’tan ve ‘Covid-19’ dan sonra Amerika dipsiz bunalım kuyusuna düşecek ve bir daha çıkamayacak” öngörüsünde bulundular. Kısaca Amerika hayali sonuna mı geliyordu? Bilyon ve katrilyon gibi borçların Amerika’yı çökerteceği uyarılarını anlamakta doğrusu zorlanıyorum ve Trump ve “Covid -19” belasından sonra dev bankaların yeryüzünde halklar ve milli devletler üzerinde baskıyı arttıracağına inanıyorum. Ayrıca sokaklara da dikkat diyoruz, çünkü devletleri çökertecek, yok edecek silah sokaklardır…

Çünkü milli devletler ve dev bankalar 20. Yüzyılda siyam ikizleri misali doğdular, büyüdüler ve birbirini yemeye devam ediyorlar.
Milletlerin sayısı, Birleşmiş Milletler koltuk sayısına göre 216 oldu, 200 de dev banka seçildi. Paralar halklar ve devletlerle yaşamazsa küflenir, çoğalınca bankalarda toplanmazsa, buharlaşır ve kaybolur. Amerika dünyaya demokrasi getiriyoruz diyerek, tüm zenginliklerini alıp o insanlar çile ve göz yaşı döktürdüler. Demokrasi getiriyoruz diyerek yoksulluk dağıttılar. AB devletleri de bunları takip ettiler amma artık sonuna geldiler çok yakında o ateş Amerika ve AB Devletlerini de yakacaktır. 100 yıl yaşadıklarınız burnunuzdan gelir inşallah. İlahi adaletin zamanı dolmuş hatta çoktan geçmiştir… Sıra ABD ve AB Devletlerine sizlere gelmiştir…

İbni Haldun “Coğrafya kaderdir” diye söylüyordu;
Sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin de kaderinde mevcut olduğu coğrafya nedeniyle daima gücüne güç katmak, sınırlarındaki hain teröristlerle mücadele etmek, zulm içindeki tüm mazlumların akan gözyaşlarını dindirmek, tüm Türk ve İslam dünyasına destek olmak. Bu çok ağır görevi Türkiye Cumhuriyeti hayata geçirirken içeride ve dışarıdaki hainler ve düşmanlar Türk askerinin hayata geçirdiği “ Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Pençe, Barış Pınarı” gibi gerekli ve önemli askeri harekâtlardan rahatsız oluyor, karşı çıkıyorlar.

Anlamadıkları tek şey Türkiye asla Amerika, Fransa, İngiltere, Rusya, gibi kan kokusu almış köpek balığı misali petrol kokusu alarak Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ve Afrika’da hüküm sürmek, petrol sömürmek niyetinde değildir ve yerin üstündekilerle insanlarla hak hukuk adalet medeniyet uğruna ilgileniyor yerin altındakilerle ilgilenmiyor! Türkiye Dünya’da GÖNÜL KÖPRÜLERİ KURUYOR. Türkiye’nin amacı Osmanlı Türk İmparatorluğu döneminde olduğu gibi yüz yıllarca aynı bayrak altında birlikte özgürce yaşadığı Müslümanlara destek olmak onlara karşı hayata geçirilen zulme son vermektir! Her zaman olduğu gibi Vefalı Türk yine kan döküyor tüm dünya mazlumları için mücadele ediyor.

Başa dönme hayali
1990’da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasından sonra kısa bir süre için dünya tek kutuplu oldu. Kutup Yıldızına Amerika Başkanı oturdu. Amerikan sopası dünyanın dört bir tarafına uzandı. Başkan cumhuriyetçi Renald Reagan’dı (1981-1989) ve ardından yine cumhuriyetçi olan George H.W. Bush (1989-1993) gelmişti. Son cumhuriyetçi D. Trump tek kutuplu dünyadan vazgeçti.

Berlin Duvarı”nı yıkma ve SSCB’ni milli devletlere parçalayıp dağıtma stratejisini geliştiren ve uygulayan ise, artık 97 yaşına basan Henry Kissinger, o yıllarda Dış İşleri Bakanı idi.
Bu son Amerika seçimlerinde doğum gününde 78. mumu söndüren Başkan Jeo Biden’ı tebrik etmeye giden strateji dehası Kissinger yolda, 40 yıl önce Senato Dış Siyaset Komisyon Başkanı iken, gizli bir toplantıda genç senatör Biden belirince, tanımadığı birini görünce “lütfen odadan çıkınız” dediğini hatırladı.

“Yeni başkanın 40 yıldan beri içinde bulunduğu dış siyasette övünebileceği bir şeyler yoktur” değerlendirmesini yapan Kissinger törenden ayrılırken, “(Küreselcilerin desteklediği) Çin’le başa çıkabilmen için Avrupa’yı kazanman gerekecek, ılımlı bir dış siyaset yürütmelisin ve iç politikaya yoğunlaşmalısın” önerisinde bulundu.

Kendisinden bir kuşak yaşlı olan Kissinger’in öğütlerine kulak veren yeni Başkan, kabinesine davet ettiği uzmanlarla ilk görüşmesinde en önemli işi yine Türkiye’dir bu da: “Kuzey Akım – 2” ceo-politik bir projedir ve durdurmalıyız” dedi.

Seçim kampanyasında “Dünyayı Amerika yönetmelidir!” cümlesini sıkça tekrar eden J. Biden’in otoriter, milliyetçi ve anti-liberal 21. yüzyıl küresini ne kadar geri döndürmeyi hayal ettiği çok ilgi uyandırıyor.

Şu da çok ilginçtir: Harcında, adalet, insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlükler – düşünce ve basın hürriyeti – demokrasi, insanların dünyayı değiştirebileceği inancı, özel mülkiyet ve özel mülkiyetin dokunulmazlığı, seçme ve seçilme hakkı, değişik ideolojiler ve değerler vs olan Amerikan toplumunda zamanını doldurmuş ve çöpe atılması gereken nedir?

Yoksa kapitalist toplumda sürekli derinleşen yabancılaşma ana sorun olmuş, toplumu parçalamış, Amerikan toplumuna omurga olan orta katmanı çökertmiş ve insan hakları esasında yeniden buluşma ve birleşme zamanı mı gelmiştir?

Yoksa, XX. yüzyılın başında Londra’dan, Büyük Britanya İmparatorluğundan dünya mali ve yatırım merkezi statüsünü alan ve herkes için olağanüstü çekici olan “Amerikan Yaşam Biçimi” – cazibeli Eski Amerika – dünya politik sahnesinden çekiliyor mu!?

Bu cümleyi şöyle de kurulabiliriz: XX. yüzyılın başında ekonomi, teknoloji, medeniyet, kültür ve sanat merkezi olan Avrupa özellikle İngiltere gücünü Amerika’ya vermişti. XX. yüzyılın 70-lı-80’lı yıllarında her Avrupalının rüyası olan Amerika dünya siyasi sahneden neden iniyor?

Olaya anavatanımız Türkiye açısından bir baktığımızda; Osmanlı medeniyetini esas alarak kurulan Amerikan demokrasi, kültür ve yaşam biçiminin kaynağına geri yayılırken Osmanlıyı ve Türkiye Cumhuriyetini kümelenme ve kendini ortama uydurmak için bir deney ülke olarak seçtiğini hemen görürsünüz. Türkiye’yi Yunanistan sınırlarından Çin’e kadar yedi ülkeyi kuşatan ve yeniden hayat bulan bir Türk medeniyetinin lideri olma fırsatını veriyor.

1773’ten sonra Ruslar Osmanlı’daki Hıristiyanlara şemsiye açarken, Amerika da azınlıkların milli duygu ve bilincini uyandırmayı hedef seçmiştir. Daha 1891’de Amerikan misyonerleri Anadolu’da 9 kolej kurmuşlardı. Ardından daha 17 Amerikan Kültür koleji açıldı. 200 yıldan beri Amerikan masonluğu yaşatan topraklarımıza 9 Fransız, 14 İtalyan, Alman ve başka kolejler, Yüksekokullar, Üniversiteler geldi.

Bunların programında yalnız teknik dersler olsa da, mezuniyet törenlerinde kendi politik militanlarına diploma dağıtıldı. Onlar hep Osmanlıcı, Müslüman ve Türk milli anlayışının özünü oluşturan “çeşitlilik içinde birlik ve birlik içinde çeşitlilik” formülünü dinamitlemeyi amaçladılar.

Birlikten güç doğar inancımıza saldırdılar. Osmanlıdan 56 milli devlet çıkması misyonerlerin bilinç bozmasının sonucudur. Osmanlı ve Türk kültür ve medeniyetini toptan yadsımalarının anlamı da budur. 1878’de Rus Osmanlı meydan savaşının yapıldığı Plevne’de ve köylerinde 652 Bulgar Okulu varken, 2020’de bütün Bulgaristan’da bir tek Türk okulu olmaması ve Türkçemizin yasaklanmış dil olması ve emperyalist kültür aşısının küflü sonucudur.

İşte bu çarpıklığın içinde Amerikan kültür misyonerlerinin Osmanlı ve Türk kültür ve medeniyet değerlerini ve simgelerini gözden düşürüp, yerlerine kendi simge ve değerlerini doldurmak olduğunu gördük.

Bu planı Müslüman olmayan milletler arasında en kolay uygulayabildiler. 1862 yılında İstanbul Robert Kolej’de okuyan gençlerden yarısı Bulgar’dı. Bulgaristan’daki çağdaş azınlık, etnik, dil, din, kültür, kolektif haklar, vatandaş hakları, eşit insan hakları, hukukun üstünlüğü, engellenen seçim hakkı ve daha birçok doğal ve kültürel edinimlerdeki eksikler, kimliğimizin tanınmaması hep mason babalarının elinden su içmiş yerli siyasetçilerin çarpık icatlarıdır. Eski siyaseti kolejlerde beyin çelmekle uygulayamayan Amerika’nın 2020’de Yakın Doğu halklarını birbirine düşürmek için Suriye’ye 3.000 TIR silah yığdığını kendi gözleriyle bütün dünya görmüş oldu.
Gelişmeler böyle iken, Avrupa Konseyi (AK) 2020 yılını, tüm kötülük ve iyiliklerin, başarı ve başarısızlıkların ekmek teknesi olan “evrensel insan hakları” yılı ilan etti.

Bu, yeni Başkan Biden’i etkilemiş olabilir mi?
Uyanış Çağından beri meydan savaşlarına sürekli sahne olan Eski Kıta’da tek çatılı yönetim uygulamayı ne Napolyon Bonopard ne Adolf Hitler ne de Josef Stalin başarabildi. İlk defa 28 ülkenin bir araya gelmesi 70 yıldan beri devam eden bir yoğun çabanın sonucunda AB’de simgelenebilmişti. Ne yazık ki “brekzit” çözülme başlattı. ABD Doğu Avrupa’ya yerleştikçe AB ortaklığına “veto” yağmaya başladı. Amerika 50 eyaleti bir anayasada nasıl birleştiremediyse, AB’nin de anayasası ve insan hakları bildirisi hala yok. Avrupa yavaş yavaş uçuruma doğru gidiyor, Avrupa Birliği’nde dağılma korkusu tüm devletleri sarmış fakat korkunun ecele faydası yok.

Amerikan halkının ulusal ruhu ve iradesi XX. yy.’da oluştu.
Amerikan ruh ve iradesi, 4 Temmuz 1776’da Tomas Jeferson’un kaleminden çıkan Bağımsız Bildiriyle doğmuştur. Bağımsızlık Günü kutlamalarında her yıl anılıyor.

1789 Fransız Devrimi’nin bir eseri olan İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisiyle Avrupa’da ortak ruh ve irade doğsa da, o gün bu gün gökte buluttur. Bildiride doğal ve bireysel hakları şöyle dile gelmiştir: İnsanın kendini ifade etme özgürlüğü; İnanç özgürlüğü; tüm baskı ve terör biçimlerine karşı başkaldırma özgürlüğü.
O gün bu gün demokrasi kurallarını dünyaya yayma Amerika’nın başat uğraşısı olmuştur.

Amerika küresel liderlikten kayarsa ne olur?
2020’nin Nisan ayında yaptığı bir konuşmada J. Biden “Dünya düzeninde Amerikan liderliği” için çağrıda bulunurken şöyle demişti:

“70 yıldan beri Cumhuriyetçi ve Demokrat Amerikan Başkanları ‘dünya kurallarını düzerken’ sonsöz sahibi olmuştur. Tramp liderlikten vaz geçti”.

ABD, liderlikten hakikatten vaz geçerse, hakkımız olan bu liderlikten hakikatten vaz geçersek, olacak olan şudur:

  • Çıkarlarımızı ve değerlerimizi hiçe sayan başka bir egemenlik gelip ABD koltuğuna oturacaktır.
  • ABD’nin yerini alacak biri bulunmasa küresel keşmekeş başlayacaktır.

Küremiz için üçüncü bir seçenek yok mu dersiniz?

Kuralları, aralarında karşılıklı yarar sağlayan koşullarda çalışacak egemen devletlerin işbirliği yolu açılamaz mı?
Birbirinin menfaatlerine saygı gösteren ve sorunlarını diyalogla çözen devletlerin yeni işbirliği düzeni kurulamaz mı?

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasında etkin olan “Milletler Cemiyeti” ve 10 Ocak 1920’de Cenevre’de kurulmuştu.

1945’te Birleşmiş Milletler Teşkilatı kuruldu.
Aralık 1948’de Evrensel İnsan Hakları Bildirisi yayınlandı.
Ne var ki Birleşmiş Milletler Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi karar ve bildirileri temelinde XXI. Yüzyılda dünya değişmiyor.

XXI. yüzyılın başından beri dünya yeni bir düzene gebe ve Amerika’nın tarih olma yolunda ilerlemesiyle bu ihtiyaç artıyor. Bu gerilemeyi ne cumhuriyetçilerin ne de demokratların durduramayacağı gün gibi ortadadır. Bu arada NATO bünyesinde en büyük orduya sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, Yakın ve Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Karadeniz, Akdeniz, Ege Denizi ve Kuzey Afrika bölgesinde barış ve güvenliğin güvencesi olmayı üstlenmişken, Obama ve Donald Trump dönemlerinde ikili ilişkilerde durgunluk yaşanması çok anlamlıdır. Dünyanın dörtte birine tekâmül eden Türk Dünyası Amerikan demokrasisini kendi ihtiyaçları için gedikli, eksik buluyor ve ortak bir yaklaşımla giderek kesin reddetmesi belirginleşiyor.

Allah-u Ekber Türkler Geliyor diyen halklar da artıyor.

Türkiye ve onun AB ile daha yakın bir işbirliği ve beraberlik içinde XXI. yüzyıla farklı bir perspektiften açılması mümkün olabilir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın son yıllarda defalarca vurguladığı üzere “Dünya Beşten Büyüktür Formülü” yeni atılıma yeni motor olabilir. XX. yüzyıl yeni yeni oluşan ve birbirleriyle sürekli hesaplaşarak yer küresini bölüp paylaşmak için birbiriyle savaşan milletlerin dünyasıydı. Milletler ve savaşlar yüzyılıydı.

Eski medeniyetler boğuşurken yenisine uzanamadı. Şükür o devir geçti. Monarşiler, diktatörlükler, totaliter rejimler yıkıldı. Faşizm ve komünizm gömüldü. Tek kutuplu ve iki kutuplu dünyalar yıkıldı, dağıldı. Çok kutuplu dünya belirdi. Bu kutuplardan birisi Yeni Türkiye Cumhuriyetidir. Cumhurbaşkanı J. Biden bu gerçeği istese de istemese de görmek ve dengeler kurarken hesaba katmak zorundadır.

Türkiye, aynı zamanda dünya coğrafyasında büyük askeri güç ve birlik oluşturan NATO’nun üyesi ve güney kanadını oluşturan çok önemli bir devlettir. Ayrıca İslam dünyası ile Hristiyan dünyasının karşılaşma bölgesinde bulunan Türkiye’nin jeopolitik özelliklerinden biri de farklı dinlerin temas alanı olmasıdır. Batıdan Avrupa kültürü, kuzeyden Rus kültürü, doğudan Asya kültürü ve güneyden Afrika ve Arap kültürü ile çevrili olan Türkiye adeta dünya kültürlerinin de kesişme noktasında yer alır. Türkiye‘nin merkezi coğrafi konumu, ona çoklu jeopolitik açılımlar yapma imkânı vermektedir…

Türkiye, Mackinder’in Kara Hâkimiyeti Teorisi’nde olduğu gibi, İç veya Kenar Hilal bölgesinde yer alır. Diğer Türk ülkeleri ile birlikte düşünülürse, Türk Dünyası toprakları, İç veya Kenar Hilal bölgesinin büyük bir bölümünü kaplar. Spykman’a göre, Türkiye, dünya kalesine sahip olmayı arzulayan bir millet için kaleye yapılacak olan son kuşatma alanı olarak nitelendirilen bölgenin tam ortasındadır. Bu sebeple dünya hâkimiyetinin yolu Türkiye’den geçmektedir. Ayrıca Türkiye mihveri etrafında Turan gücünü oluşturuyor.

Başkan J. Biden, demeçlerinde XXI. yüzyıl dengelerini bozan ulusal ve uluslararası terörizmden söz etmiyor-edemiyor. Afganistan ve Suriye’den çekileceğiz, PKK / YPG’ye yığdığı silahları geri toplarız demiyor. FETO – teröristtir, NATO ülkesi Türkiye’de devlet darbesi yapmayı denemiştir, tutuklansın ve yargılansın da demiyor. Uluslararası terör örgütleriyle ortak mücadele perspektifi de açmıyor.

Bu arada uluslararası terörle mücadelede öncü olan Türkiye Cumhuriyeti konusuna da henüz değinmiyor. Oysa Türkiye son yıllarda 9 bin yabancı terörist tutukladı ve saf dışı etti. Suriye’deki uluslararası terör güçlerine karşı düzenlediği kara ve hava operasyonlarıyla yerli halka huzur götürdü, Yakın Doğu’da dengeler değişti, TSK halkların güven kaynağı durumuna geldi. Dünyanın göz ardı etti ölüme terk etikleri bombalardan kaçan 4 milyon Suriyeli savaş kaçağı sığınmacının Türkiye’de 5 yıldan beri kendini evinde gibi hissetmesi, barınma, iş, sağlık, çocuklarını okutma olanakları bulması dünyaca takdire layık bir olayıdır.

Dünya “Covid-19” salgını gibi Amerika’da ne Trump’un ne de Biden’in başa çıkamadığı bir durumla savaşıyor. Avrupa pes etmiş durumda, Bulgaristan’da Sağlık sistemi çöktü, Makedonya dünyaya kapandı. Bulgaristan’da 4 bin doktordan 2 bini salgına yakalandı. Bulgaristan’da sağlık sistemi ile birlikte, meclis dağıldı. Çaresiz insanlar ambulanslarda can veriyor. Amerika, Almanya, Fransa, İspanya gibi ülkeler her gün yeni aşı haberleri bildirseler de, salgını yenebilecek durumda olmadıklarını, yenilenemediklerini itiraf ediyorlar.

Sayın Erdoğan’ın Suudi Arabistan’da düzenlenen G-20 konferansına:
Sunduğu video mesajında belirttiği üzere, (Dünyada 70 yaş üzerindekilerin söyledikleri pek kale alınmasa da) 78 yaşında Biden’in aklına bir şeyler gelmesi ya da 97 yaşındaki Kisinger’in kulağına bir şeyler fısıldamasını bekleme zamanı dolmuş, devletlerin birlik olup “Yeni Türkiye vizyonunu dünya 5-ten büyüktür” formülünü kabullenme zamanı gelmiştir.

Dünya’yı yöneten şeytani aklın karşısında Türkiye’nin ÜSTÜN AKLI oluşmuş ve kendini dünyaya göstermekte ve çok yakında bunu herkes görecektir.

XXI. yüzyılda zaferle dalgalanan dünya Mazlumların ve Mağdurların güvenebileceği tek devlet tek bayrak var o da göklerde dalgalanan ay yıldızlı Türk bayrağıdır.
Türkiye, eskiden olduğu gibi bu gün de bulunduğu coğrafya itibarıyla pek çok mazlumun ve mağdurun yaşam hakkını birinci derecede koruyan, öncelik veren, dünyada başka bir örneği olmayan tek ülkedir. Dünyanın neresinde bir mazlum, mağdur, garip, hakkı hukuku ihlal edilen insan varsa tüm gücüyle Türkiye onların yanındadır.
Dünya’da geçmişte ve bu gün de ayıbı olmayan tek ülke Türkiye’dir.
Yenidünyada mücadelenin esas kaynağı öncelikle ideolojik ve ekonomik olmayacaktır, mücadele kültürel olacaktır fakat asıl mücadele kaynağı önce insan olacaktır, insan odaklı olacaktır. Adalet ve hak her şeyin ve herkesin üstünde olacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti sadece dünya içinde kendi konumunu değil, mazlum milletlerin de güvencesi olacaktır. Yenidünyanın huzurlu limanı tarihte olduğu gibi yine Türkiye olacaktır. Türkiye altın çağına koşuyor, bunu çok yakında herkes görecektir. Yeni dünyanın beyni, kalbi, aklı ve gücü de inşallah Yeni Büyük Türkiye olacaktır. Dünyadaki tüm mazlumları, mağdurları, gariplerin güvencesi BÜYÜK ÇINARI TÜRKİYE CUMHURİYETİ gölgesi altında toplanacaklardır. İnşallah…

Allahu Ekber Türkler geliyor!

Kalın sağlıcakla, Okuyanlara teşekkür eder ve sağlıklı günler dilerim.

Paylaşınız ve kendinize iyi bakınız.

Reklamlar