Rafet ULUTÜRK
Yıl 1989…
Takvimler 3 Haziran’ı gösterdiğinde, Bulgaristan ile Türkiye sınırı açıldı.
Fakat bu, bir yolculuğun başlangıcı değil; bir halkın vatanından koparılışının acı tarihiydi.
Adına alaycı bir şekilde “Büyük Gezi” dediler.
Oysa bu bir gezi değil, organize bir göç zorlaması, bir kültürel soykırımdı.
Komünist Jivkov rejiminin “yeniden adlandırma” adı altında yürüttüğü asimilasyon politikaları artık boğucu bir hâl almıştı. Binlerce Türk, isimlerini kaybetmiş, ibadet özgürlükleri ellerinden alınmış, kültürel kimlikleri ayaklar altına alınmıştı. Ve sonunda, çareyi vatan bildikleri Bulgaristan’ı terk etmekte buldular.
Sadece üç ayda tam 345 bin insan, ana vatanları Türkiye’ye sığındı.
Canlarından, mallarından, anılarından geriye kalanları bir torbaya sığdırarak sınırı aştılar.
O gün başlayan büyük boşluk, sadece insanların değil, vicdanların da Bulgaristan’dan göç ettiği gündü.
Bu Ülkenin Çöküşü O Gün Başladı
O günden sonra Bulgaristan’ın tamamında Bulgaristan Türkleri iş bıraktı.
Fabrikalar durdu, tarlalar sessizliğe gömüldü, ustalar, zanaatkârlar, öğretmenler,
mühendisler birer birer yok oldu. Bulgaristan’ın ekonomik ve sosyal çöküşü işte tam o gün başladı.
Çünkü Türk azınlık bu ülkenin yükünü taşıyan, üretimini omuzlayan,
kültürünü zenginleştiren bir millet idi.
Onlar gidince, ülkede sadece sessizlik kaldı.
Ama Bulgaristan bu gerçekle yüzleşeceğine, eski komünist istihbaratın tezgâhından çıkan bir sözde “Türk partisi” kurdurdu. Bu parti halkın değil, sistemin adamlarının sesi oldu. Bu partiyle siyasi olarak gücü ele aldılar.
Adında “Türk” vardı ama ruhunda Türk’e dair tek bir iz yoktu. Hepsi emir kuluydu.
Görevleri belliydi: Soygunu meşrulaştırmak, halkı susturmak, rejimi temize çıkarmak…
Para Her Şeyin Yerini Aldı
Zamanla alıştılar ranta, ihaleye, devlet malını kişisel servete çevirmeye…
Ne Türk, ne Bulgar, ne devlet… Artık hiç kimse kimsenin umurunda değildi.
Bulgaristan soyuluyor, halk yoksullaşıyor, kendileri zenginleşiyor,
ama mafyavari bir düzen halkın gözünün içine baka baka kendini sürdürüyor.
Bunlar Devletin gücünü kendi gücü zannediyorlar.
Bir de utanmadan halka efeleniyorlar.
İşte çöküş budur:
Güç sarhoşluğu içinde halkını unutanlar,
günü kurtaranlar, geçmişi sattığı gibi geleceği de ipotek edenler…
Kurtuluş Nedir, Kimdedir?
Bugün Bulgaristan’ın yeniden ayağa kalkabilmesi için tek reçete şudur:
Eski partiler ve eski yüzler parlamentonun dışına atılmalıdır.
Bu bir siyasi tercih değil, bir ulusal temizliktir.
Geçmişiyle yüzleşemeyen bir ülke, geleceğe yürüyemez.
Komünizmin kalıntıları, halkın üzerine çökmüş bir yük haline geldi.
Bu yükü ancak halk atabilir.
Artık Yeter!
Artık susma zamanı değil, hesap sorma zamanıdır.
Artık aynı oyunları seyretme zamanı değil,
sahneyi değiştirme zamanıdır.
Artık “bizi temsil ediyor” yalanına kanma zamanı değil,
kendi irademizi sahaya sürme zamanıdır.
Artık akıllanma zamanıdır…
3 Haziran 1989’u unutmayın!
Çünkü unutanlar, yeniden yaşarlar.
Ve biz bir daha o acıları yaşamak istemiyoruz.
Ne biz, ne çocuklarımız, ne de bu topraklar.