Oya CANBAZOĞLU

Tarih:  10 Mayıs 2017

Konu:  Üçüncü Kurultay ve Kurultay sonrasında düşündüklerim.  

Kurultaylar dernek çalışmalarında da kilometre taşlarıdır. Hafta sonunda düzenlenen Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) kurultayımız sayıları 1 milyonu bulan göçmen camiamızı etkiledi.

BULTÜRK 2002’de kurulan, kurulduğu andan itibaren soydaşlarımızı ve onların en can alıcı sorunlarını kucaklayan bir dernektir. Kısa tarihinin hiçbir gününde soydaşlarımıza uzak kalmamış, bütün etkinlikleriyle sorunların içinde olurken her zaman en kısa ve en doğru çözüm yollarını göstermeye çalışmıştır.

Biz, Türkiye Cumhuriyetinde yaşıyoruz. Bu topraklara ana-vatan heyecanıyla gelirken aklıselim olanlarımız bize, “Atatürk’e gidiyoruz” ilhamını aşılamıştı. Bu sönmeyen bir esindir. Atamız bize atalarımızın emanetidir. Her zaman hepimizde canlıdır. Biz, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete, onun devrimlerine ve reformlarına ilk günden inandık ve bugün de inanıyoruz. Türk halkının bina ettiği dev değer Atatürk Türkiye’si olduğu için gururluyuz.

Bu davanın devamı olan Büyük Türkiye projesinde biz de oluşturucu bir öğeyiz. Halkımız büyük bir arınma süreci yaşıyor, biz bu dönüşümün motoruyuz. Derneğimiz, soydaş kardeşlerimizin ve Bulgaristan’da yaşayan Türklerin deniz feneridir, zekâlarına ışık veren yol gösteren nurdur.

BULTÜRK Kurultayı, delege ve konuklara işte böyle bir hava yaşattı.

En önemli olan, kurultay çoğunluğu radyo çağı kültürüyle yetişmiş üyelerdi, onları elektronik çağa taşıma yolunda çok önemli adımlar atabildiğimizi ortaya koyduk. Cebinde internetli telefonu olan her soydaşımız her zaman her yerde bizimle beraberdir, her etkinliğimize katılabilir. Onu sürekli bilgilendirmeye götüren geniş yolu her zaman açıktır. “wwwbghaber.org”, “www.bulturk.oeg.tr”, “Bulgaristan Türklerinin Sesi” gazetesi gece gündüz ulaşılabilir mesafededir. Bu, bir nevi adresli bilgilendirmedir. Dosttan dosta selamdır. Birlikte olalım çağrısıdır. Böylece BULTÜRK hepimizin yaşamında yeni bir sayfa açmayı başarmıştır.

Birçoklarımız Bulgaristan’da doğduk, yetiştik, eğitim aldık, okul gördük, hatta yüksek öğrenim görebilme olanakları bulduk. Yetiştiğimiz ortam resmi dil, yaşam tarzı, kültür ve uygarlık anlayışı açısından ahlakımıza, maneviyatımıza, gelenek ve göreneklerimize uymadığından çelişki içindeydik.

Kuşkusuz dünyada her ayağa uyan pabuç olmadığı gibi ortak bir ahlak modeli de henüz yoktur.

Farklılıkların birlikteliği çağı güzellikleriyle yaşıyoruz. Fakat biz her yerde uyumlu ve hoşgörülü bir birlikte yaşayış özlemiyle var olduğumuzu her an gösteriyoruz. Bizim var oluşumuz da bir bütünün iki yanı, yazı ve tura gibidir. Birisi olmadan diğeri de olamaz şeklindedir.

Biz bunun böyle olduğunu yaşattığımız değerlerin olağanüstü kıymetli olduğunu yüceltmeye devam edeceğiz. Kurultay çalışmalarına yansıyan bu esintiler, aslında bir demette buluştu ve yeni güç kaynakları oluşturdu.

İstanbul Bayrampaşa’da düzenlenen Kurultayımız Bulgaristan’da direnişler ayı olarak ünlenmiş Mayıs ayında yapıldı. Günlerden kestanelerin ve zambakların açtığı dönemdi.

Baharla uyanışta yeniden birlikteydik. Türk’üz, Türk olacak hepimizin soyadı. Sesiyiz, Ulu Türkün, neşesi, geleceği, feryadıyız. Mayıs İsyanında yükselmişti bu sesler ve bugün de kulaklarımızdadır.

Son 15 yıllık çalışmalarımızda BULTÜRK olarak biz, büyük şair Can Yücel’in birkaç satırda anlattığı bir işi anlata anlata bitiremedik.

Şöyle demişti üstat:

DEĞİŞİM

İnce uzun bir hayvan

Çarpıyor

Çarpıyor

Çarpıyordu kendini taşlara.

Canı mı sıkılıyor

Can mı çekişiyordu yoksa?

Yok efendim dedi yanımdaki adam.

Gömlek değiştiriyor yılan

Bu hallerden anlarız dedi az çok

Biz de sınıf değiştirdik bir zaman.

İşte bunu seyrettik biz 28 yıldan beri. “Hapisçilerin” hain oluşunu, komünistlerden, totalitercilerden, canilerden demokrat, para babası ve mafya şefi doğuşunu! Derileri, tüyleri, kabukları değişti hep kurt ve yılan kaldılar. Öyle de yaşamaya devam ediyorlar.

Şimdi yepyeni bir olay izliyoruz.

Çok bilenleri ve çok isteyenleri yok ediyorlar. Bu da hep halk adına yapılıyor. İkinci Borisov hükümetinde (2014–2017) Reformcu Blok’a yüklendi yükler ve çöktüler. Üçüncü Borisov hükümetinde sözde “yurtseverlere yüklendi” vaat çuvalları, yakında o da çöker. Yükleyen büyük demokrat, ezilenler meraklılar, havlayanlar, hamallar.

Halk şairi şöyle demiştir:

Bizim yurtseverler, hak ve özgürlük uğruna kendi canlarını değil halkın canını, ruhunu, kimliğini feda eder.

***

Kurultay, majoriter ve çoğulcu seçim sistemlerine ışık tuttu.

Bulgaristanlı seçmen siyasi partilere inanmıyor. Değişen yine stil (usul) olacak.

Seçim sistemi değil,  seçim usulü yarı yarıya değiştirilecek. Popülistlerin önde geleni olan GERB partisi, 2.5 milyon seçmenin oy verdiği 6 Kasım 2016 referandumunu onaylatmak üzere meclise sundu. Halk, iki dereceli majoriter (en fazla oy alan kazanır) sistemi istiyor dedi. Bu, kuşkusuz yüzde yüz değişiklik isteği olsa bile, siyasi partilerin hepsini birden hem de bir çırpıda  çöplüğe atacağı için, bizde bu teklif  meclis koridorlarından geçmez, kapıdan asla çıkmaz. Şimdi milletvekilleri majoriter sistemi sökecek, gerekirse yontulacak, kusurları bulunacak ve yeniden paketlenecektir. Sonunda “halk bizden büyüktür”, fakat “bizi aynı halk sonrada seçtiği için biz ona eşitiz” deyip,  iş yüzde elli, yüzde elliye kotarılacak her halde…

1.Borisov hükumeti bu görüşmelerde ve oylamada düşer mi? Düşmez! Çünkü bu hükumet kirli, yağlı, tiksindirici işlerle uğraşmak istemiyor. Borisov kurduğu hükumetleri mantoladığı ve elektrik tesisatını değiştirdiği apartmanlara benzetiyor.

BİR) 2009’da yeni mantolanan 2 apartmanın sigortası bir ana sigortaya bağlanıyordu. Bunun anlamı iki başbakan yardımcısı ve bir başbakan vardı.

2013 Şubatında elektrik faturaları % 10 zamlı gelince 17 Mart 2013’te tablo patladı. Birinci Borisov hükümeti tek yumrukta düştü.

2014’te seçimlerde yeniden en fazla oy alan ama artık kendi başına iktidar olamayan GERB 84 milletvekilini 121 yapabilmek için, mantoladığı apartmanlardan her üçünü ayrı ayrı  alt sigortaya ve toplamını da bir ana sigortaya bağladı. Ana sigorta bu defa da Boygo Borisov’un kendisiydi.

İKİ)  7 Kasım 2014’te kurulan II. Borisov hükümetinde işleri sımsıkı tutanlar, güvenlik sistemi 3 adet Başbakan yardımcısına ve bir de tepedeki başbakana bağlanmıştı. Yine dayanmadı. Batıdan Doğuya esen siyasi rüzgâr daha kış gelmeden sigortaların üçünü de birden attırmazdan önce, direkleri yıktı.  Borisov ikinci kez istifa etmek zorunda kaldı.

ÜÇ) Şimdi kurulan, III Borisov hükümetinde alt sigorta sayısı dörde çıktı. Başbakan Yardımcıları 4 oldu. Apartmanlardan dördü bir ana sigortaya bağlandı. Sistemi ayakta tutmaya yardımcı olurlar umuduyla 30 yeni kaymakam hemen atandı. Bu defa 2 ay sonra gelecek yeni faturalarda elektriğe % 30, doğal gaza, kömüre ve benzine % 29 zam geleceği davullu zurnalı önceden duyuruldu. Hükümet ortaklığında buluşan taraflar koltuklarına oturunca pisi gibi oldular, ne miyavlıyor ne de kapı tırmalıyorlar. Ses tonları değişti. İşittiğimize göre, her gün kiliseye gidip dua ediyorlarmış. Uğultusu işitilen rüzgârın yüksekten geçmesini, bu defa da hepsini birden alıp götürmemesini, alt sigortaları ve ana sigortayı attırmadan, selametle birkaç aycık görevde kalmayı akıllarından geçiriyorlar.

Bizim kurultayda, bütün alt sigortalar atarsa ne olacak, karanlıkta mı kalınacak sorusuna da yanıt arandı. Seçimler bahar gibidir diyenler oldu. Derelerde çingene balıkları, bataklıkta sivrisinek bitmez, yenileri belirir, bulunur ve koltuk değneği olur dediler.

Tartıştığımız en önemli konulardan biri ise, bu işlerin kaç yıl önceden planlanmış olduğuna ilişkindi. Çünkü Bulgaristan’da “Çingene yok” iddiasını peydahlayan grup 1976’da atanmış. Bu grubun ofisi, Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesine bağlı Toplumsal Bilimler ve Sosyal Yönetim Akademisi’nde (AONSU) semtine yerleştiğinde, kadroda yalnızca Elena Marişekova, Vesko Popov ve Antonina Jelyaskova varmış. Bu kadro, 1989’dan sonra kendini yılan gibi kayaya çarpa çarpa gömlek değiştirmezden ve Soros’un Sofya’daki “Açık Toplumunda” nüve olmazdan önce şöyle bir tez geliştirmiş:

Çingeneleri her şeyi inkâr etmeye alıştırmak lazım.”

Üç yıl sonra, (1979) “her şeyi inkâr etme tezi” Todor Jivkov’un da hoşuna gitmiş ve 1979’da Bulgaristan’da kırkılmamış koyun kokmayan ve goygoyculuktan vazgeçmiş Çingene varsa Sofya’ya BKP MK büyük toplantı salonuna toplamışlar.

İlk sözü alan T. Jivkov, “haber aldım, aranızda hamallık yaparak geçinenlerden bir grup milli istihbarat albaylarından birinin 12. katta bulunan yeni dairesine bir kuyruklu piyanoyu çıkarırken 100 leva almışlar. Asansörün çalışmamasını fırsat bilmişler. Olur mu böyle şey?” Diye sorunca, çok alkışlanmış, Çingeneler topluca “yuh” çekmişler.

Ardından söz alan, Sofya’nın “Filipovtsi” Çingene mahallesi parti sekreteri, tren garında vaks acılık yapan Asen usta, “Yapılan Çingeneliktir. Bunu yapan Çingeneleri aramızdan attık. Biz Çingene değiliz!” demiş ve o da çok alkış aşmış.

Bizde işler böyle, Çingeneliği inkâr ettirenler, Türklüğü defterden silenler, komünistliği yok bilenler, “Bulgarlaştırma süreci” olmamıştır diyenler git gide iktidara tırmanabildiğine göre, belki artık kurt derisini, yılan gömleğini değiştirdi. Acaba yeni planları hazırlayanlar ne düşünüyor?

Müslüman Müslüman’ın din kardeşidir.

Müslüman kardeşine tuzak kurmaz, zulmetmez.

Kardeşini düşman eline vermez, onu yardımsız bırakmaz.

BULTÜRK kurultayında alınan kararlarda “İLERİ!” dendi. Hürriyet ve demokrasi kavgasında,  Büyük Türkiye kavgasında ileri…

 

Reklamlar