Osman BÜLBÜL

Tarih: 12 Nisan 2017

Konu:  Yakın geçmişimizden ders almadan bugünkü sorunları çözemeyiz.

             Avrupa Birliği Konseyinin “faşisttir yasaklansın” dediği güçler,

             bizde iktidar kuruyor.

Sofya’da her gece 3–5 araba yakılıyor. Ötede beride bombacık ve bomba patlıyor. Her gece köylerde 5–10 emeklinin evi basılıyor. Emeklilikleri araklanıyor. Ülkede telefon dolandırıcılığı aldı yürüdü. Tehdit altındaki yaşlılar aldatılıp soyuluyor.

Bu sahnede talancıbaşı devletin kendisi! 26 Mart seçimlerinin ertesi günü tekel mal ve hizmetlerine % 30 dolayında zam geldi. Su % 30, doğal gaz % 31, sıcak su % 28 zam gördü. Hayat ateşten gömlek, yaşanır gibi değil!

Büyük büyük vaatlerle iktidar basamaklarından tırmananlar asgari emekli maaşı alan 960 bin kişiye ancak ayda 45 leva vermekte anlaştılar. Öğretmenlerin maaşları yüzde yüz artacak, devlet memurlarının aylıklarına usulca 120’şer leva eklendi, işçi ücretleri 2022’ye kadar dondurulacak. Dayan eşeğim yaz gelecek…

Gemlenemeyen propaganda tarzında amansız tehdit var.

2016 Eylülünden beri hedefte Türkiye, Bulgaristanlı Müslüman Türkler, İslam dini, yasal bir parti olan “DOST”, Yeni Osmanlıcılık, sığınmacıların ülkeyi istila edeceği balonu vs. Televizyonlar beyinleri 24 saat karartıyor. Gazetelerdeki “aman ne olacak” feryadı. 6 Kasımda yapılan halk oylamasını rafa kaldırmak isteyenler, akıllarındaki yeni bir referandumla dış ülkelerdeki yurttaşlarımızın seçime katılma haklarını ellerinden almaya çalışıyorlar. En fazla korktukları 350 bin oy potansiyelli Türkiye’deki seçmen kitlesidir.

Kükreyen sinsi saldırganlığın komando merkezinde bir “üst akıl” olduğuna inanıyoruz. Bulgaristan üzerinde önce Rusların gözü var. Dış İşleri bakanı Lavrov “Sizi Osmanlıdan kurtardık, unutmayın!” hatırlatmasında bulundu.  Rusya, Bulgaristan’daki işlerin iyi gitmesini istiyor da, yardım eli uzatmaya heveslenmiyor. 30 yıldan beri başlanan tüm projeler yüz üstü kaldı.

Biz zor durumdayız:

Öte yandan Almanların Bulgaristan iştahı kabarıyor. Onlar da kalkıp bizde bir araba fabrikası kurmadılar. Memleketimize yalnız tüketim pazarı olarak bakıyorlar.

Bizim kendi başımıza işin içinden çıkmamıza olabilirlik yok. Ne paramız var, ne kredi kaynağımız, ne de sürüm pazarımız.

Domates, salatalık, biber, maydanoz ve deri otu üretiminde Yunanistan’la başa çıkacak durumda bile değiliz. Çünkü Avrupa Birliği bu sebzelerin üretimi için komşumuza teşvik veriyor ve ürettikleri onlara bedava kalıyor. Bize sürüp kaça satsalar, hep kar. Elma ve patates üretiminde Polonya ile başa çıkmamız aynı sebepten olanaksızdır.

Dönelim daha derin analize:

Rusya ve Almanya, bu iki gücün ikisi de, 1908’de kurulan III. Bulgar devlet tarihinde belirleyici oldu. 1912 –Birinci Balkan Savaşı’nda Türkiye’ye karşı kuvvetler birliği kuruldu. Bulgar askeri Ruslar silahlandırmış, Almanlar eğitmişti.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşında Bulgarlar Rusya’ya karşı Alman cephesinde yer aldılar. 1908 – 1944 Almanlara bağlı, 1944 -1990 Rusya’ya bağlı kaldık. XX. yüzyıl böyle geçti.

2004’te NATO’ya, 2007’de Avrupa Birliği’ne girdik. Demokratikleşmeye çalıştık.

Bulgaristan’da 1934’ten sonra mayalanıp tutunan Nazicilik, son 10 -15 yılda yeniden yeşerdiler. Toplumda artık faşizme karşı güçlü bir duyarlılık var. 6 Kasım 2016’daki halk oylamasında oy veren 2 500 000 (iki buçuk milyon) vatandaş faşizme göğüs geren güçlerin omurgasını oluşturdu. Halk iradesi sandıkta dile geldi. Halkın memnuniyetsizliği bilinçaltından dışarı vurdu.  Bulgaristan halkı faşizm değil demokrasi yandaşıdır ve bu mücadele kıvılcım bekliyor.

Son durum:

Erken genel seçimlerden sonra polis, ordulu, kolluk gücü ve gizli polis, itfaiyeci kitlesini temsil eden GERB ile Çar III. Boris zamanından kalma faşist uzantılarıyla birlik kuran Makedon çetecilerinin ve aşırı sol – sağ uç kesimin torunları  “yeniden uyanış” türbülânsına (burgaca) giriyor. Baş düşman ve kapatmak istedikleri Hak ve Özgürlük Partisi’nin (DPS) bu seçimde 16 milletvekili kaybetmesinden sonra, GERB ve BSP gibi iki büyük partiden birine koltuk değneği fırsatına bayılan “Yurtsever Birlikçi” maskeli faşist güçler, 1 oy farkla iktidar oluyor. Kıyasıya seçim kavgası her oyun çok önemli olduğunu kanıtladı. Türklerin serbest oy kullanmasını engelledikleri için bayram ediyorlar.  Bi böbürlenme, bi böbürlenme…

Yeni tarihimizin en büyük olayı:

Eğer 1944’ten beri Bulgaristan’da meydana gelen en büyük olay Müslüman Türklerin 1989 Mayıs Ayaklanmamız ve ardından Hak ve Özgürlük Partisi ile siyaset sahnesine oturmamız olmuşsa, ikinci büyük olay, 1948 Anayasasıyla kesinlikle yasaklanan, kökleri sökülen faşist güçlerin, 2007’den sonra yeniden dirilerek 2017’de III. Borisov kabinesinde bakanlıklara oturma çabasıdır. Son günlerde memleketimizde faşizm tehlikesi kol geziyor. Yarından tezi yok demokratik aydınlar yeniden tutuklanmaya başlarsa, göçe zorlama yeniden tırmanırsa, zam ardından gelecek zamlarla halkımız nefes alamayacak duruma getirilirse, kitlelere artık çöken kara korkuyu her gün biraz daha boğucu ve sıkıcı yapmak için her gece birkaç ev ve beş on araç yakılmaya devam ederse şaşmayınız. Tabanı ancak % 10 olsa bile, oluşturduğu tehlike büyük olan bir baskı yükü altında eziliyoruz. Yeni hükümetin sözünde duracağına kimse inanmıyor.

Bu gelişmelerin özünde, devlet gizemine bürünmüş yaşayan, HÖH-DPS işlerini yöneten ve biz Türkleri, Pomak ve Çingeneleri devlet katında temsil etmekle geçinen Ahmet Doğan çok kötü rol oynadı. O, 1990’dan beri ayakta durabilmek için, Müslüman Türklere hak ve özgürlüklerini unutturmaya çalışırken,  kökleri Çarlık zamanından su alan faşistleri, “Ataka” partisini, Çar İkinci Simyon’u, ırkçı milliyetçileri siyasi sahneye çekti. Bizim anlayışımıza göre bu büyük yanlış, bugün artık Bulgaristan’da geri dönüşü olmayan, memleketin parçalanmasını gündem eden bir siyası gerginlik çizgisi ve şiddet ortamı oluşturuyor.

Belirtilmesi iyi olur. 1971–72 Pomak katliamına, 1984–85 Türk katliamında, “Büyük Göçe” zorlamada yer almış olan devletin kolluk güçlerinden söz ediyorum. 1990’dan sonra sanayi ve tarımın çökertilmesinde, Avrupa Birliği fonlarının talan edilmesinde, dıştan gelen teşviklerin halka inmesinin önlenmesinde, son 2 ayda da dış ülkelerde bulunan yurttaşların seçme ve seçilme hakkının ellerinden alınmasında olağanüstü büyük rol oynamış bu güçlerin son dönemde birleşmeyi başarmış olması söz konusudur. Onları birleştiren “hesap sorulursa” korkusu olsa da, dehşet saçmaya başladıkları ortadadır. GERB partisi tabanındaki  milis-polis-jandarma- asker-subay- itfaiyeci-komitacılar ve onların yakınları çıkar bazlı ittifak kurdu.  Doğan bu yola yönelirken, memleketimizde hak ve özgürlükler davasını hançerledi. Demokrasi davamızın köküne kibrit suyu döktü. Sefil dediklerimizi Avrupa’nın sefalet cehenneminin en derin katına itti. “Gel keyfim gel” deyip saraya çekildi. Koruması 2 milyon leva olan “sarayda” yaşıyor. Kutsalımıza, özgürlük davamıza el kaldıranların tarihteki adı haindir. Bir de şu var. Söz konusu olan, bilinçli ve kasıtlı bir hainlik olduğu için mutlaka hesabı sorulacaktır.

Şurasını dikkatle okuyunuz lütfen.

Bulgar Ulusal Güvenlik Makamı (NCS) ile Devletin Ulusal Güvenlik Ajansı (DANS) Lütfi Mestan’ı gece gündüz korumaktan vazgeçti. Günde 1 500, ayda 45 000 leva tasarruf yapılacağı açıklandı. Köylü kasabalı L. Mestan “Türkiye’nin damı mıydı yoksa Bulgar devletinin adamı mi” sorusunu sormaya devam ediyor. Bu arada, L. Mestan HÖH-DPS partisi Genel Başkanı görevinde bulunurken, milletvekillerinden Şterü Şretev Bulgaristan’dan 13 milyon leva kaçırmış, yıllarca para aklamış, bu işleri kimin görmesi gerekiyordu?  Mestan’ın mı? Yoksa korumalarının mı? Şterev bu seçimde HÖH listesinden milletvekili seçilemedi.

Anlatmak istediğim şöyle bir durum var.

Gönül beklentilerimiz sonsuzdur. Aç yatanın, kıt kanaat geçinenin, çocuğuna okul harçlığı veremeyenin, işsizin, beklentileri suya düşmüş zavallıların hepsinin umudu vardır.

Umut suyu sıkılmamış, umudu boğazlanmamış, umudu sömürülmemiş, umudu ayakaltında çiğnenmemiş vatandaşımız yok gibi bugün.  Nüfusun % 25’i köylerde yaşayanların çoğu Türkler, Pomaklar ve Çingeneleriz. Son seçimde, Güney Doğu Rodosların Sindel köyü gibi, sandığı tekmeleyip yönetim sistemini protesto eden, umutlarının bittiğini ilan eden köylerimiz belirdi. Açlık, cahillik, yalan, dolan ve talan dalgasıyla baskın olan yeni zulüm sıktıkça, demokrasimiz kemirildikçe ve özgürlüklerimiz boğazlandıkça uyutulan adalet hücreleri açıldı. Bilinç ve zekâ ile dirilmeye başladı. Seçmenden yarıdan fazlasının sandığa uğramaması, soydaşlardan büyük bir kalabalığın boş oy vermesi, kendini kendi anlatan bir olgudur. Bir oyun bir atom bombası kadar etkili olduğunu fark edenler çoğaldı. Halkın sezgi gücü uyanıyor, toplum aydınlanıyor. Öfke patlaması sıradadır.

Saraylı, korumalı olmak, koruyan olmak vs zeki ve akıllı olmak anlamına gelmez.

Yıllar yılı yakın korumalığını yaparken sabah akşam elini öptüğü Todor Jivkov’tan  Türklere siyaseti koklatmayacaksın gibi öğütler alan GERB Başkanı ve müstakbel başbakan Boyko Borisov’un algılayamadığı çok önemli bir ders var. Bu dersi şu örnekle anlatmak istiyorum.

Borisov’un kafasının almadığı ders:

1935’te Almanlar Sofya’da bir salhane, sucuk-pastırma tesisi açmışlar. 1944 darbesinden sonra komünist idare sanayi işletmeleri yönetimini ele geçirince işlerin başına kendi adamlarını dikti. Bugün 86 yaşındaki Boris Velev anılarında yazıyor.

Jivkov’la “Çavdar” anti-faşist partizan çetesinde silah arkadaşlığı eden birkaç kişiyi salhane idaresine gönderilmişti. Bildiği bildik, kestiği kestik, sirkesi keskin komünist idareciler tesisten et, sucuk çalma işlerini iyice geliştirmişti. O yılların yasalarında devlet işletmelerinden 12 bin 500 levanın üstünde hırsızlığın cezası idamdı. Hırsızlar bir gün yakayı ele verdiler. Mahkeme ikisine “idam” dedi.

Partizanların adaletini sorgulayan bu olay dillere destan komutan Slavço  Trınski’ye intikal etti. Silah arkadaşlarını korumayı onur konusu yapan Sl. Trınski, Parti Başkanı ve Başbakan Jivkov’un makamına çıkar. Hırsız partizanların serbest bırakılmasını ister. Aldığı cevap şudur:

  • Görüyorsun, su şebekesinde boru patlamış, sızıyor. Biz bu sızıntıyı küçükken onarmazsak, yarın her yer su altında kalır. Şebeke çöker, bizi de götürür. Başa çıkamayız. Hırsızlara ders olsun diye “arkadaşlarımızı” idam etmek zorundayız.

Yazımda bu olaya yer vermeme ciddi nedenler var.

Bugün Bulgaristan’ı çökerten rüşvet, göz ardı etme, kollama gibi büyük ölçekli olaylar var.

Resmi verilere göre her yıl rüşvet yoluyla 13 milyar leva çalınıyor.

Binlerce sanayi tesisi soyulup soğana çevrildi, çökertildi.

Birinci Borisov hükümetinin Maliye Bakanı Dyankov, Sağlık Hizmetleri Kasasından 2 milyon levayı birden arakladı.

İkinci Borisov hükümetinin temel altını oyan Kooperatif Ticaret Bankasından (BTK) 7 milyar leva çalındı. Gidiş o gidiş paralar dönmedi.

Üçüncü Borisov hükümeti elini çabuk tutuyor. Akaryakıt, elektrik ve su fiyatlarına yüklendi tüketici kitlemize. Fakir fukara şimdilik tepki gösterebilecek durumda değildir.

Toplum çökmeye devam ediyor. Kıt kanat geçinen halkın omurgası kırılmış kimsenin umurunda değil. Ortalığa bir Türk, Müslüman, terör ve sığınmacı sisi salındı. Toplumu, geleceğimizi ve umutlarımız talan ediliyor. Faşizm her ülkede böyle yeşermiş ve zehirli dikenler çıkarmıştır.

Faşizmin ekonomideki palazlanmasının şekli ise şöyledir:

Bütün kamu ihaleleri yıllardan beri GERB şirketlerine veriliyor. AB fonları GERB’ten geçiyor. AB’den sığır başına yılda 100 Euro para gönderiliyor. Üreticinin eline geçen yalnızca 100 levadır. Bu böyle almış baba baba gidiyor. Herkes danaların boynuzlarının sivrilmesini bekliyor. İri tarım üreticileri ise AB fonlarının % 80’nini ele geçirmiş durumdadır.

Türkiye sınırına tel örgü çekilmesi işi bir başka rezalet.  “Yurtsever Birliği”ne bağlı şirketlere verildi ihaleler. Musluğun genişletilmesi işi müstakbel Savunma Bakanı Karakaçanov faşistine devredilecek gibi….

Dünkü züğürtler bugün hemen palazlandılar. İktidar ortağına soyundular. Emeklilere 500 Euro emekli maaşı, işçilere 1000 Euro ücret vaat etmişlerdi. Her şey unutuldu. Yaşlıların ağzına 45 leva bal çalındı. Emekçilerin sayfası atlandı. 1933’te Naziler de öyle yapmışlardı.

Geçen hafta hükümet pazarlıklarına oturdular. Müslüman, İslam ve Türk düşmanlığından başka tüm diğer vaatler unutuldu. Faşizmin kilometre taşları dikiliyor.

Beklenen yeni fırtınada memleketimizdeki demokratik anti-faşist güçler saflarında yer almalıyız. Sivil toplum örgütleri demokrasi yolunda birleşmeliyiz. Adalet ve demokrasi yoluna giren Bulgar kitle örgütleriyle buluşma noktaları bulmalıyız.

Oku ve paylaş.

Reklamlar